"Z Kuşağı" övgüleri ya da bu kuşağa, Boomer kuşağıyla karşılaştırarak atfedilen özellikler öylesine fantastik biçimler alabiliyor ki, nesiller konusuna sosyonomik perspektiften bakan biri olarak iki kelam etmeden olmuyor. Türkiye'de demografik olarak da, iktisadi ya da kültürel olarak da boomer kuşağı denen bir kuşak olmadığını, boomer kuşağı denen yaş kuşağının (sadece) Amerika'ya özgü olduğunu ve onun da gereğinden fazla abartıldığını düşünüyorum.
Bütün dünyada savaş sonrası ile 1980'lerdeki neo-liberalizme kadar süren, 35 senelik kısacık bir dönem var. Bu dönem, sosyal demokrasinin, refah devletinin, sosyal devletin ve elbette bütün bunları doğrudan ya da dolaylı mümkün kılan sosyalizmin altın çağı. Bu dönemde dünyaya gelenler mücadeleler sonucu bazı haklar kazanıyorlar. Bu haklar genel oy hakkından (kadın, mülksüz, genç, siyah, vs..) haftalık sınırlı çalışma saatlerine, hafta sonu tatilinden yıllık izne, emeklilikten bedava sağlık ve eğitime kadar geniş bir yelpazedir. Bu haklar kimse tarafından bahşedilmemiş, çok büyük mücadeleler sonucu elde edilmiştir. 1945-1980 arasına sıkışan bu kısacık dönemde dünyaya gelenler de doğal olarak bu haklardan yararlanmıştır. Neo-liberalizmin hükmettiği 1980 sonrası bu haklar tırpanlanmaya başlar.
Sosyalizmin yenilgiye uğraması ve Sovyetler Birliğinin çökmesinden sonra da hak kayıpları hızlanır, dünya hızla vahşi bir kapitalist ormana döner. Sosyal devlet güç kaybeder, yurttaşlar müşterilere dönüşür. Eğitim, sağlık özelleşir. Kamu hizmetleri daralır, kamu yönetimi çözülür. X, Y ve Z olarak isimlendirilen kuşaklar, bu dönemde dünyaya gelir, bu dönemin vahşi ormanında büyür. Öncelikle "boomer'lar her şeye sahip, Y ve Z'ler ev sahibi bile olamıyor, boomer'lar sahip oldukları evlerde bunları kiracı haline getiriyor" yaklaşımına bakalım: Bu yaklaşım sınıfları yok sayan, aynı yaş kuşağına sahip bütün bireyler aynı ekonomik, sosyal güce sahipmiş gibi bir temel anlayışa dayanır. İstanbul'da plazalardan birinde üst düzey yönetici olarak çalışan 60 yaşındaki biri ve 60 yaşındaki güvencesiz mevsimlik işçi. Aynı mı?
Boomer deyince akla gelen, dolgun emekli maaşının keyfini süren, yazın yazlığında, kışın kışlığında, Nişantaşı'ndaki üç dairesinin kira geliri ile yaşayan biri ise, onun durumunu belirleyen boomer'lık değil, sınıfsal avantajıdır. O zaman yaşına değil, sınıfına vurgu yapalım. İkincisi, "evler boomer'larda, X'lerin, Y'lerin, Z'lerin evleri yok" yaklaşımı boomer'ların "ölümsüz" olduğu gibi garip bir varsayıma dayanıyor. Sahip olunan evler, en gen 25-30 yıl içinde X'lere, Y'lere, sonra da Z'lere geçecek. Tabi geçiş, yaşa değil, sınıfsal güce göre olacak. Yani ırgatın çocuğu ırgat, rantiyenin çocuğu mirasyedi olacak. Bu dinamiğin yaşla, başla, kuşakla değil, sınıfsal uçurumlarla, varlıkların miras yoluyla sonrakilere bırakılmasıyla ilgisi var. Tabi ki miras bırakabilmek için sınıfsal avantajlara sahip olmak gerekiyor.
Bu "boomer" takıntısı ve X, Y, Z kuşakları üzerinden 1945-80 döneminin kazanımlarını kötüleme propagandası, neo-liberalizmin başka bir versiyonu. Bu sığ söylemi satın alanların, kapitalizmin kendilerine zenginlik bağışlamasını hayal eden apolitikler olduğunun da altını çizelim. Gelelim Z2lere atfedilen "büyük" erdemlere. (X ve Y'lerden umudu keseli çok oldu. Artık kimse onlara iyi özellikler filan atfetmiyor. İşte geldiler, geçiyorlar ve tarihe dişe dokunur tek bir çentik bile atamadılar.) Z'ler hakikaten de dünyayı değiştirecek bir kuşak mı?
Barışçı, demokratik, politik doğrucu, me-too'cu, black-lives-matter'cı, lgbti'ci, "kominizm", faşizm gibi zararlı ideolojilere mesafeli, ulusal takıntıları olmayan, tiktokçu, evrene mesaj gönderip iyilik bekleyen bir kuşak tarifi yapılıyor. Oysa dünya çok sert bir evreye giriyor. Böyle naif değerlere tutunan bir kuşağın bu kadar sert bir dönemde hayatta kalması pek kolay değil. İktisadi olarak aşırı adaletsiz ve krizlerle dolu, iklim krizi ile sarsılan, göçmen/mülteci akımları ile boğuşan sosyal devlet borç yığınları altında kaldığı için kaç yaşına kadar çalışmak zorunda kalacağı meçhul, emekli maaşı alıp almayacağı şüpheli, en temel bilgileri almak için yıllık kazancından fazlasını çocuğunun eğitimine harcamak zorunda olan bir kuşak çiçek/böcek kuşağı olamaz.
Avrupa'nın kuzeyinde, Afrika'nın kuzeyinde, Afrika'nın her yerinde ve pek yakında Pasifik'e harekete geçecek orduların yaratacağı şiddet, dehşet ve terör de cabası. "Naif" Z'lerin eleneceği, daha vahşi, radikal ve survivor Z'lerin hayatta kalacağı bir döneme giriyoruz. Bu dönemde ok boomer papağanlığı dışında dağarcığına bir şey katamayan Z'lerin pek bir şansı olmaz. Kendi apolitik, dindar, liberal, açgözlü kopyalarını yaratmaya çalışan X ve Y ebeveynlerinin değerlerine çok ciddi mesafe koymak zorundalar. Ancak bu şekilde dünyayı yeniden okumak, anlamak, yorumlamak ve yaratmak mümkün olabilir. Aksi taktirde, yok olmuş bir çevrede, zenginlere imrenerek, onlara ve ideolojilerine alkış tutarak beton kemirmek zorunda kalabilirler. Daha radikal, aktivist ve sert olmak zorundalar.
İnsanın refah serüveninin ve insanlığın kazanımlarının ya da hep anlatılan insanoğluna ait kızıl elmanın bir yerde parıltılarının söneceği, yaldızlarının söküleceğini biliyordum; ayrıca yeryüzünün geleceğinin güzel olacağı ve insanın kazandığı iddia erdemlerin sürdürülebilirliği konusunda hep şüphelerim vardı. Hiçbir zaman “tüm kutsal öğretilere göre hepimizin bir katilin çocukları olduğumuzu gerçeğini”unutmadım. Fakat insanın altın çağı sayabileceğimiz son asırın özelikle savaş sonrası 75 yıl süren asrı Saadet döneminin bu kadar erken sonlanacağını düşünmemiştim. Meğer insanın güzelliği, asaleti, zerafeti insanın üstüne sürülmüş hafif cilaymış. Açık konuşmak gerekirse insanın mayası bozukmuş ve insan yeryüzünün en bencil yaratığıymış. Ne diyelim. Gün ola harman ola..
Not 1: Hiçbir şeyin anlamı yok, her şey akıldışı gidiyor. Titanik buzdağına son sürat çarpmaya giderken gemi güvertesinde eğlenen insanlar gibiyiz; demin son dem olduğunun ayırdında olmadan..
Not 2: Ölmese devletin fark etmeyeceği adamların kaderidir kan..B.Parlak
Not 3: Beklenenin geldiği, gidenin döndüğü görülmemiştir. .B.Parlak&M.Akgül
Not 3: Pencere kenarında sizi bekleyen kimse yoksa istasyonlara artık uğramasa da olur trenler. .B.Parlak
Not 4: Kolay zaferlerden başı dönenlerin,
Her şeyi bir anda çok sevenlerin ve
Her şeyi bir anda yok edenlerin arasında
Bir gün birbirimizin yanında olmadan öleceğiz
Bülent Parlak
Not 5: Bir hüznü en iyi anlatan şey sessizliktir..
Not 6: İlahi adaletin sağlanması için içimizden birilerinin haksızlığa uğraması gerekiyordu. El kaldıran ben oldum.
B.P.
Not 7: “Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı.
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve mavilikleri çok gördük, sizin için çok kötü olacak. Benden hikâyesi.” (Sait Faik-Son Kuşlar)
Not 8: Vedalar katlanılabilir yeter ki sonunda kavuşma olsun. Netice de ayrılık da sevdaya dahil..
Not 9: ''Dünyadaki bütün kötülükler, birilerinin başkalarının iyiliği için hareket etme hakkını kendinde görmesiyle başlar.''
Kesin İnançlılar, Eric Hoffer
Not 10: Ringde ayakta kalmak boksörün dayanıklılığını, güçlü olduğunu göstermez. Esas mesele ertesi gün evinde çocuğunun adını hatırlayıp hatırlamadığıdır.