Muhafaza etmek kavramı geleneklerinden kopmaya, yeniliğe kapalı direnen toplumların en büyük özelliğidir. Türklerde muhafazakar milletlerden sayılır. Neticede matbaa bile 400 yıl sonra gelmiş Osmanlı’ya.
Bunun yanısıra neredeyse bir asırdır sağ popülist iktidarlar yönetti devleti. Son 22 yıl ise Ak partiyle muhafazakar İslamcı çizgide geçti.
Haklarını teslim etmek lazım ki, mevcut iktidar kadroları şahsi kârlarını muhafaza edebilmek için, şahsi servetlerini kartopu gibi büyütebilmek için her fırsatı en üst düzeyde değerlendiriyorlar ve adeta kılı kırk yarıyorlar.
İktidarlarının ilk yıllarında bunlara 'muhafazakârların iktidarı' adını koymuşlardı, yanıldıkları kısa sürede ortaya çıktı ki, şahsi çıkarlarından, maddi menfaatlerinden başka muhafaza ettikleri herhangi bir şey yokmuş.
Ülkeye ait, millete ait kaynakları ve değerleri muhafaza etselerdi, bugün her tarafından tel tel dökülen bir halde olmazdık, iç ve dış borçlar dudak uçuklatan rakamlara ulaşmazdı, ahlaki çürüme yandaş kanalların ekranlarından taşıp dökülmezdi.
Milletin en temel taşı olan aile kurumu bugün çatır çatır çatırdıyor, gençlerin evlilik yaşları otuza, kırka doğru ilerliyor, yuva kurmuş olanlar hayat pahalılığı ve geçim zorluğu yüzünden çocuk sahibi olamıyorlar ve dolayısıyla bir milletin soyu yavaş yavaş değil çok hızlı bir şekilde kurutuluyor.
Keşke, hiç olmazsa ne yapıp edip, milleti ayakta tutacak olan aile kurumunu muhafaza için koskoca çeyrek asır boyunca bir şeyler yapılabilseydi, yönetici kadrolar şahsi heybelerini doldurmayı düşündükleri kadar, yetişmekte olan gençlerin nasıl yuva kuracaklarını, doğan çocukların nasıl beslenebileceklerini ve nasıl çetelerin eline düşmeyeceğini de düşünselerdi.
Yazık oldu koca bir davaya!
Mülakat: Ve ne yazık ki korkulan oldu. Bazı bölgelerdeki jüriler adayların birçoğuna KPSS’de aldıkları puanın 3-5 fazlasını verirken bazı bölgelerdeki adayların puanları KPSS notlarına göre aşağı ya da yukarıya yuvarlandı. Bu birkaç puanlık farklar ise binlerce insanın, canlarını dişlerine takarak, son bir yıllarını ders çalışmanın dışında hiçbir şey yapmayarak geçiren binlerce insanın, devasa mağduriyetler, tarif edilemez acılar yaşamasına yol açtı.
Kesinlikle adil olmayan, torpile yer verilmediğini varsaysak bile şans faktörünün temel belirleyici olduğu bir süreç işletildi.
Sürecin sonunda, bizatihi MEB’in eliyle, toplumumuzun yüzleşmek zorunda kaldığı acı gerçeklere bir yenisi daha eklendi; bu andan itibaren ne yaparsanız yapın emekleri çalınan, KPSS puanı ile atama listesinin içerisindeyken mülakatla dışarıda bırakılan, hakları gasp edilen bu insanların ülkelerine küsmelerinin önüne geçemezsiniz.
Bir inat uğruna yaşamlarının henüz başında olan binlerce gencimizi kızdırdık, küstürdük, zulme uğrattık, travmalar yaşattık, adalete olan inançlarını yerle yeksan ettik.
Takvim işlemeye başlamış olsa da atamalar hala gerçekleşmedi. Yani henüz iş işten geçmiş değil. Hala çok geç değil.
Dönün bu hatadan sayın Bakan!
Son söz: Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanına sormak istiyorum; Şu süreçte o teğmenlere ve teğmenler üzerinde TSK'ya yapılan alçakça hakaretlerden, benzetmelerden hiç rahatsız olmadınız mı?
Olduysanız (!) TSK'nın itibarı için ne yaptınız?
Neticede, teğmenlerin ettiği yeminle silahlı kuvvetlerin itibarı zedelenmedi. Ortada bir disiplinsizlik varsa basit bir ceza ile kapatılabilecek bu olayın aylardır sıcak tutulması ve de tartışılması TSK'nın itibarı zedeledi.
Aforizma: Eğer daha rahat, belki de tembel bir yaşamı arzu etmeseydik yarım kalacaktı tüm icatlar.
Tadımlık: Bizi mutlu eden insanlara minnettar olalım; onlar ruhumuzu çiçeklendiren sevimli bahçıvanlardır.
Uyarı: Enflasyon lobisinin önerisi, madem para politikası maliye politikası ile desteklenmiyor o zaman battı balık yan gider diyelim, para politikasını da gevşetelim.
Ücretli, emekli enflasyona ezilirse ezilsin. Yeter ki biz düşük faizli kredi kullanalım. Altta kalanın canı çıksın.
'Kurul' beklediğim gibi çok erken faiz indiriminin yolunu yaptı ve orta vadeli %5 enflasyon hedefini korudu.
Yani "ben faizi indireceğim ama ben indirsem de enflasyonu düşürmeye yetecek kadar faiz olacak zaten" anlamı çıkıyor.
Elbette enflasyonun yaptığımız her türlü tahminin üzerine çıktığını farkındayız ve tedbir alıyoruz demiyor, diyemiyor. Normal.
Şüphe: BYD ile ilgili basında hep modellerin fiyatları yazılıp çiziliyor. Konuşulmayan şeyler
1. Yatırım teşvik belgesi nerede?
2. Fabrikanın temeli ne zaman atılıyor? Nerede olacak?
Milletin derdi günü ucuz ithalat. Üretme, çalışma, alın teri hiç gündemde yok ne hikmetse.
Hakikat: Asgari ücrete %30, memur ve emekli maaşlarına %15-20 zam beklenen bir ortamda ben şimdiden söyleyeyim ocakta iğneden ipliğe %30 zam gelecek. Ayrıca, harçlar %44, kiralar %61 artacak. Bu şartlarda yıllık enflasyon yeniden %55-60'a fırlar. Faiz indirimi sayıklayanlar neyin peşinde?
Tadımlık iki: İnsanın dostlara ihtiyacı vardır; fakat insan gerçeği kendi başına keşfetmeyi, güzelliği yalnız başına bulmayı, kendisi ile yaşamayı da öğrenmelidir. (İBN TUFEYL / Hay Bin Yakzan)
Kulağa küpe: “Keşke hiçbir şey söylemeseydin bana” dedi gözlerinin içine bakarak, “şimdi her şeyi sözlerinin içine sığdırmak zorunda kalacağım!”
Not 1: Üstümüze güneş gibi doğan ve bizi ısıtıp, sarıp sarmalayan anne şefkati. Hayatımız iyidir. Şifa kaynağımızdır. Anne iyi gelir, tüm merhametiyle gelir; evimiz, içimiz, yuvamız, hayatımız huzur bulur. Anne gitmişse duvarınız yıkılmıştır. Üşürsünüz. Güneşiniz gitmiştir. İçinizde sızısı bitmeyen yokluk kavurur durur. İyi gelen yoktur.
Not 2: Baba; dağdır, yücelerden yücedir, sırtınızı verirsiniz. İyi gelir, güçlüsünüzdür. Emin olursunuz. Arkanızdadır; yolunuza devam edersiniz. Darda kalsanız yetişir. Güç alırsınız. Babanız gelmişse zor, kolaylaşır; dert azalır. Çünkü size iyi gelmiştir.
Not 3: İyi gelenler, ne getirirler ki bize? Ellerinde, kalplerinde ne taşırlar? İyi gelenler, nereden gelirler, niçin gelirler? Biz mi onları bekleriz yoksa onlar mı bizi gelip bulur? Ne zaman gelirler? Geldiklerinde zamanı mıdır? Bu muammayı çözmek zordur. Ancak bekleriz ki hayatımıza iyi gelenler çabuk gelsin. Geç kalmasınlar! Bilsinler onları beklediğimizi, anlasınlar onlara ihtiyacımızı. Gerçi şu da mümkündür: İyi gelenler de kendilerine iyi arıyordur, olamaz mı? Olabilir, tüm ihtimalleri düşünmek güzeldir. İyi gelmek, iyi bulmakla daha anlamlıdır. Hayat bu mütekâbiliyet esasıyla dengede durur. İyileri bulsun, iyi gelenler.
Not 4: İyi gelenlere ne demeli? Nasıl karşılamalı onları? Şöyle demişti: “Seni seviyorum, bu sevgi, bu geliş çok boyutlu, çok farklı. İyi geldin. İyi ki geldin!” Elbette bu karşılama, karşılığını bulacaktır. Gelen de mutludur, geldiği yerde aradığını bulmuştur. Ve karşılığı: “Samimiyeti seviyorum. Kurulan arkadaşlığı, sırdaşlığı, art niyetsiz oluşu… Ve iyi gelmesini… Teşekkür ederim.”
Not 5: Herkese, her şey iyi gelmiyor. Yük oluyor. Dert oluyor. Çekilmez oluyor. Bırakıp gitsen gidemezsin. Git, desen gitmez. Gelen gelmiştir. Oturmuştur içinize. İşgal edilmişsinizdir. Ne kötüdür bu geliş!
Not 6: İyi gelenler olduğu gibi, iyi gelmeyenler de oluyor. Hayat bu! Hayat, tam bir bilinmezlik oluyor. Kimin ne zaman ve nasıl geleceğini bilemiyorsunuz. Bilseniz iyi geleni, bir ömür beklemez misiniz? Hayat, biraz da zamansız gelenlerin getirip içimize bıraktığı hurdalarla uğraşmaya benziyor. Yaşamak mecburiyeti! Evet, dünya koca bir hurdalık oluyor. Ve biz, iyi gelenlerin yolunda bekleyen biçareler.
Not 7: İyi gelmek, tüm içtenlikle ve sevgi dolu gelmekti. Hadi, çıkıp gel! Soğuk yalnızlığın üstünü ört, kapansın açık yaralar. Sessizlikten örülen taş duvarlar gökleri kapatmasın. Güneş gibi doğ! Bir ses, yalnız bir ses doldurur dünyayı. Ve bir söz, iyi bir sözle başlar hasta kalbin tedavisi. Sineye yerleş. İyi gelmek, ömre ömür verir. Metin Eloğlu, “Mademki güzelsin, güzeli yaşatmak için/Mademki iyisin, iyiliği yaşatmak için/Mademki umutlusun, umudu yaşatmak için“ diyordu “Uyan” başlıklı şiirinde. İyi gelmek de böyle değil midir? İyiliği ve umudu yaşatmak için gelinir. Geç de olsa umutluyum çünkü iyi geldin!
Not 8: Sıcak savaşlar tarihin biriktirdiği bir hesaplaşma dönemidir; savaş başlatmak kolay durdurmak zordur.
Not 9: Vakt-i Şerifleriniz Hayrolsun.
"Allah'a tam anlamıyla inanma, O'nun her yerde ve zamanda hazır olduğuna inanma, O'nun her şeyi gördüğüne ve her sözü işittiğine inanma, O'nun bir işi yapma veya bir şeyden kaçınma gücünü bize veren olduğuna inanma ve bu inancın bir insandan başka bir insana taşınması, ulaştırılması, insanı ve insanlığı ayakta tutacak tek ilkedir. Bu ilke, insanlığa göklerin müjdesidir. Bu ilke, insanı hayvandan ayıran ilâhî belgedir. Bu ilçe, Kur'an'ın ebediyete kadar diri kalacak mesajının birinci temel ilkesidir.
Allah'a inanma, göklere yükselen suların üstüne çıkaran bir müjdedir, yakıcı ateşi soğutan ve insanı yakamaz hale getiren bir müjdedir, Denizi yardıran ve orduları içinden geçiren bir müjdedir. Allah'a inanma, örümceğe ve güvercine perdelik ettiren bir müjdedir.
Allah'ın müjdesi firavunları, nemrutları yıkan bir müjdedir. Gizli hakikatleri açığa çıkaran, sırları kalblerden kalblere geçiren, zalimi en gururlu ânında yerle bir eden, yoksulu en beklenmedik anda umuda ve nimete boğan bir müjdedir.
Peygamberler insanlara Allah'ın müjdesini taşıyan elçilerdir. Onlar bize gönlün ve ruhun ulaşamayacağı bahada müjdeleri getirdiler. Heybeleri cennet yüklü kutlu atlılardı onlar. Sahabe, Okyanuslara kadar at sırtında bu muştuyu taşıdı. Veliler, en karanlık çağlarda bile umutsuzluktan kavrulan insanlara Allah'a inanmanın, güvenmenin muştusunu verdiler. İnsanlık böylece zaman zaman düştüğü umutsuzluk uçurumunun kıyısından sıyrılarak yeniden gerçek inancın aydınlığına kavuştu.
İnsan ruhu, insanlığın ruhu, zaman zaman ölüm şartlarına gelir. Onu ölümden kurtaran, ona yeniden hayat veren, onu dirilten, Allah'ın varlığına inanma müjdesidir.
İnsanın dirilişi bir müjdedir. İnsana verilmiş büyük bir müjdedir. Öldükten sonra dirileceğimiz, anlarsak, bizim için ne büyük bir müjdedir. Bu müjde, Allah'a inanma müjdesinin yemişidir.
Müslüman olmak bir müjdedir. İnsanın hem kendisine, hem çevresine, hatta hem de eşyaya bir müjdesi. Allah'a inanmanın büyük sevincini yere göğe yazma müjdesidir Müslüman olmak."
Ruhun Dirilişi/Sezai Karakoç
Not 10: Zizek, popülist sağcı liderlerin, açık bir biçimde yasaları ihlal etmeseler de yazılı olmayan kuralları ve gelenekleri görmezden geldiklerini belirtir. İktidara geldiklerinde de ilk iş devletin kurumlarını işlevsizleştirmektir, çünkü bu sayede "güç maskesi" bütünüyle onlara ait olur. Bütün popülist liderler, tıpkı romandaki ( Mario Vargas Llosa'nın 'Dünyanın Sonu Savaşı' adlı romanı ) Vaiz gibi "dünyanın sonu" söylemini işler ki böylelikle umutsuzluğa kapılmış insanların kurtuluş beklentilerini avlayabilsinler. İlginçtir, son yıllarda sinemada da en çok işlenen temaların arasında dünyanın sonu önemli bir yer tutuyor. Uzaylı işgali söylentileri de bugünlerde gündeme getiriliyor.
Romanda da olduğu gibi, sahte umutlarla büyülenen kitleler, her zaman daha derin bir umutsuzlukla baş başa bırakılır. Popülist iktidarların verdiği en büyük zarar, kitleleri baş başa bıraktıkları o derin umutsuzlukla geleceği de karanlığa gömmeleridir. Ama asıl sorun, Zizek'in de işaret ettiği gibi bugün izin verme ve özgür seçim yüce bir değere yükseltildiğinden, sosyal kontrol ve tahakküm artık öznenin özgürlüğünü ihlal ediyormuş gibi görünmüyor. İzole edilmiş bireyler bu kısır döngüden tek başına çıkamadıkları için, ne kadar özgürce hareket ederseler, sisteme o kadar çok köle olduklarını bilmiyorlar Tekillikler çağında, insanların birbirleriyle yeni bağlar kurmasını ve ortak hareket etmesini sağlayacak her gelişme bu yüzden çok değerli.
Not 11: "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır. (Saf / 2-3)
Yüce Allah, bu ayetin hükmüne göre kendi nefsimizde yaşamadığımız ya da yapmadığımız şeyleri başkasına söyleme hakkını kimseye vermiyor. "Önce yap sonra konuş" diyor.
Allah'ın ve Resulünün tavsiyeleri ışığında davranışlarımızdaki güzelliklere "güzel ahlak" denilmektedir. Güzel ahlak hakkında en güzel örneğimiz de Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.a.) Efendimizdir.
Kur'an-ı Kerim'de Onun ahlakına atıfta bulunulmuş ve övgü ile bahsedilmiştir: "Ve muhakkak ki sen pek büyük bir ahlak üzerindesin." (Kalem / 4)
Hz. Muhammed (s.a.a.) bir hadis-i şeriflerinde güzel ahlak konusunda kendisinin örnek alınmasını işaret etmiştir.
"Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim." (İbn Hanbel, Müsned, II, 381)
Güzel ahlak hakkında Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.a.) bir başka hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
Nevvâs İbn-i Sem'ân Resûlullah'a iyilik ve kötülüğün ne olduğunu sordum. Buyurdu ki:
"İyilik güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu halde insanların bilmesini istemediğin şeydir." (Müslim, Birr 14)
Yaratılmışlar içerisinde en hayırlı kimsenin ahlakı güzel olanlar olduğu hakkında da şu hadis meşhurdur: "Hayırlınız, ahlâkı güzel olanınızdır." (Buhârî, Menâkıb 23)
Not 12: İkinci Trump devrinde Rusya-Ukrayna savaşı zannedildiği gibi sona erdirilmeyecek. Bu Rusya’nın kesin muzaffer olması demektir. ABD bu zevki Rusya’ya tattırmayacaktır. Savaşın sâdece ateşi düşürülecek ve uzatılacaktır. . Rusya’nın derinliklerini vurabilecek füzelerin ateşlenmesi bunu anlatıyor. Bu, Rusya’ya verilmiş mesajdır. Savaş, Rusya, bitap düşünceye ve kolu kanadı kırılmış kalıncaya kadar sürdürülecektir. Rusya’yı bitik bir hâlde sisteme yeniden kabul etmeyi planlıyorlar. Hâsılı, Ukrayna’daki cenâze kaldırılmayacak, süründürülecektir. Avrupa’dan gelene işâretler de bunu doğruluyor. Trump geldi gelmesine ama, Avrupa’daki siyâsal elitler, Ukrayna-Rusya Savaşını devâm ettireceklerini ifâde ediyorlar. Almanya’da Trafik Lambası hükümet yıkıldı yıkılmasına; ama iktidar adayı Hristiyan Demokratlar, eski hükümetin Ukrayna’yı kâfi sâhiplenmediğini; kendilerinin bu işin hakkını vereceklerini açıklamaktan geri durmuyor. . Yâni Avrupa, kendisine biçilen rolü oynamaya devam edecek görünüyor. Rusya manzarayı okuyor. Trump’ın zaferini temkinli karşılamaları da bu yüzden..
Pekiyi Trump bunları başarabilecek mi?