Bezos Amazon’un patronu şu açıklamayı yapmış: In fact, the administration tried hard to inject even more stimulus into an already over-heated, inflationary economy and only Manchin saved them from themselves. Inflation is a regressive tax that most hurts the least affluent. Misdirection doesn’t help the country. 

Enflasyon fakirleri ezen geri kalmış bir vergi şeklidir diyor. Dünyanın 2. en zengin adamı siyasilerin söyleyemediğini söylüyor. Karşılıksız para basmanın uzun vadede kimseye hayrının olmayacağını vurgulamış. Bizim zenginlere ve siyasilere iktidar muhalefet farketmez kapak olsun bu açıklamalar. Yüksek enflasyonla büyüme tamamen kandırmacadan ibaret. Enflasyon %2-3 seviyesine düşmeden gerçek büyümenin ne olduğu asla anlaşılamaz.

Niye Bezos’un açıklaması ile girdim yazıya. Seçimler yaklaşıyor. Muhalefet toplumu yakan bu hayat pahalılığı olmak üzere tüm ortak sorunlara geniş şekilde değinmeli ve net gerçekçi populizmden uzak çözümler geliştirilip  kamuoyuna açıklamalı. Bütün bunlar eğitimde fırsat eşitsizliği, gelir ve servet dağılımda adaletsizlik, şehirlerin lümpenleşmesi ve benzeri sorunlarla birleşerek ülkenin geleceği hakkında güvensizlik duygusunun artmasına yol açmaktadır.

Türk toplumunun sosyolojisinde yüzde 65-70 oranında bir Sünni, dindar ve Türk bileşimi bulunmaktadır. Burası da Cumhur İttifakının tapulu arazisidir. Ne Devlet Bey ne de Tayyip Bey tapulu arazilerine gecekondu kondurmazlar! Pekiyi muhalefet ne yapmalı? Kazanamayacağı şartlarda bir seçime girmeyi reddedip, oyunu kendi kazanabilecekleri şartlarda oynamaları gerekir. O şartlar nelerdir? Tüketim tarzları, mahalle, etnik ve mezhepsel aidiyet ve bölgecilik üzerinden değil bütün toplumun ortak problemlerine çözüm üreterek siyaset yapmak… 

Ortak problemler nelerdir? Birincisi ekonomik kriz ve vatandaşın çok fazla düşen alım gücü, ikincisi sığınmacılar etrafında oluşan şikâyetler ve üçüncüsü adalet duygusunun sarsılması… Bu yüzden seçimin sonucu, büyük oranda, muhalefetin siyaset stratejisini hangi temeller üzerine kuracağına ve bunu ne kadar başarılı uygulayacağına bağlıdır. Şu ana kadar bu yönde muhalefetin bir siyasi stratejisini görmüş değiliz. Para karşılığında vatandaşlık ve mülk satmayan bir devleti hangi temellerde yeniden imar edeceklerini halka anlatmalı ve halkı ikna etmeliler. 

Bugünkü iktisadi problemlerin sorumlusu elbette ki, iktidarda olan Cumhur İttifakı’nın yanlış politikalarıdır. Yine de iyi-kötü Cumhur İttifakı ve Sayın Cumhurbaşkanı (bana göre yanlış da olsa) bir politika önermektedirler. Muhalefette olan Millet İttifakı ise derli toplu bir programla daha ortaya çıkmamıştır.

Mevcut durumda ilk anda ciddi bir istikrar programına ihtiyaç bulunmaktadır. Daha sonra ise istihdamı ve üretimi arttıracak, işsizliği düşürecek, Türkiye’nin dış dünyada rekabet gücünü arttıracak bir kalkınma planı önerilmelidir. Millet İttifakının içindeki partiler ayrı ayrı bazı önerilerde bulunmaktadır ama bir bütün olarak önerdikleri, arkasında durup savundukları bir ekonomi programı yoktur. Bütün işi Mr. Babacan’a havale etmiş görünmekteydiler ama Mr. Babacan da gemiyi ilk terk eden oldu geçen günlerde. 

Eğer siyasi kamplaşma ekonomik ve toplumsal sorunlara alternatif çözüm önerileri etrafında değil de vatandaşın neye inandığı, ne yiyip ne içtiği, hangi din, mezhep ve bölgede olduğu üzerine kurulursa ortada ne sorunlara çözüm önerisi kalır ne de milli birlik. “Onlar falan mezhepten, bunlar falan bölgeden, bize oy vermezler…” diyerek oylarınızı arttıramazsınız. Ancak milletin ortak problemlerine çözüm getirir ve bu çözümleri iyi tanıtırsanız, herkesten oy alırsınız. 

Biraz da son valiler kararnamesinin en çok konuşulan ismi, tabii başörtülü olması hasebiyle Afyona atanan Bakan Yardımcısı Kübra Güran hanımefendi oldu. Kendisine yeni görevinde başarılar diliyorum. Cumhuriyet yazarı Barış Pehlivan 20 Mayıs 2022 tarihli köşesinde Afyonkarahisar valisi olarak atanan ve ‘ilk türbanlı vali’ olarak kamuoyunda önce çıkan Kübra Güran Yiğitbaşı’nin atamasına değindi ve sayın vali Kübra hanımın eşinin şirketlerine değindi.

Vali hanım doktor olan eşinin şirketlerinde aynı zamanda hissedarmış. Şirketler sağlık alanında faaliyet gösteriyor ve hastanelere sağlık malzemesi satıyormuş. Yeterli bir satış olmasa gerek herhalde maaş ve rütbe olarak daha yüksek mevkideyken daha alt rütbe demeyelim ama biraz da öyle Valilik görevine atandı sayın Kübra Güran. Bu işin latifesi tabii. Yürüttüğü kamu görevi ile özel şirket işlerini karıştırmayacağına eminim. Bakan hanımın kredibilitesi çok yüksek bu konularda. 

Tabii burada şunu sormak lazım. Atanmasınlar mı? Tabii ki atansınlar gözümüz yok, zaten bizim gibi Anadolu çocuklarını atamayacaklarına göre kimi atarsa atasınlar da; sıkıntı şu: Bu kadar sermaye-bürokrasi-siyaset üçgeni doğru değil. Tarihte ne zaman bu üçlü bir olmuşsa milletler iflah olmamıştır. Dikkat etmek lazım. Bir de şirket sahibi olmayan nitelik sahibi muhafazakar başörtülü sahibi başka biri de olabilirdi.

Yanlış anlaşılmasın Kübra hanım hak etmiyor demiyorum. Bu tartışmalara yol verilmeseydi. Bir de gariban okumuş memurlar okuyup iş bulamayanlar bu atamalara artık hınçla bakıyor haberiniz olsun. Geçen oturduğum yerde insanların şu sözlerine tanık oldum: “Her alanda yetkinler, girişimciler maşallah. Şirketlerin sermayesinin yarısı karşılıksız hibe, teşvikler, diğer yarısı sıfır faizli krediler (enflasyon ortamında 2-3 yıla anapara avanta hale geliyor. Hani iş hayatları süper anladık; diğer yandan teknik, bürokratik entellektüel olarak üstün vasıflara sahip her biri Jef Bezos, Tesla, Gates Allah esirgesin. Ondan sonra sen git her zincir market çıkışı alışveriş fişini incele; bir yanlışlık olmuş mudur şüphesiyle.

Ne alışveriş verişinde ne de işleyişte yanlışlık yok. Her şey gayet tıkırında işliyor. Anlayacağınız hırs ve açgözlülük her yeri sarmış. Zenginlik şirketler onlarda yetmez bakan olsunlar o da yetmez vali olsunlar, sonra bir de gelsin vekillik. Bunlar dışkısında boncuk olan güruhtan. Seçilmiş aileler. Anadolu çocukları kendini parçalasın işe girmek için o da sırf karın tokluğuna. Nereden nereye? “ Halkın sesi hakkın sesi sesidir. Kulak verilse iyi olur. En azından kulak verip ondan sonra yine inandığı yoldan yürümesi lazım insanın.

Hani değinmeyeyim diyorum yazı uzadı şu Türkiye İhracat Meclisi başkanlık seçimlerine. Ne rezillikler yaşanıyor. Oylamaları kabul etmeyip Ticaret Bakanlığını devriye sokmalar. Demokrasi demekki herkes için aynı: Seçildiğin sürece güzel. Tim başkanı sayın gülle kendi sektöründe bile seçilemeyince itiraz etti Ticaret Bakanlığına. Ali Cengiz ayak oyunları. Allah selamet versin. Bu iş dünyasını anlamıyorum.
Hepsi milyon dolarlık şirketlerin sahipleri… Türkiye ekonomisine yön veriyorlar… Binlerce kişiye istihdam sağlıyorlar…
Ama yetmiyor olacak ki, illa hepsinin hedefinde bir odada, borsada, birlikte koltuk sahibi olmak yatıyor. Bu koltuklar için ölesiye savaşıyorlar.

İnanın çok eleştirdiğimiz siyasetçilerde dahi böyle bir seçim atmosferi göremezsiniz. Şu an yaşanan TİM (İhraçatcılar Meclisi) seçimlerinde bir kez daha şahit olduk. Herkesin derdi koltuk. Rabbim Türk milletini korusun, İslamın sancaktarı milletimize yardım eylesin tamahkarlıkları arşı titreten insanların her yeri sardığı vatanımızda. Bu ülkede insanın içi bir parça soğumaz mı? Soğumuyor, soğutmuyorlar.

Nihai olarak şunu söyleyip bitireyim: Tüm eleştirilere rağmen baş örtülü vali atamasını ülkenin normalleşmesi adına olumlu buluyor, sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Diyanet’in yaklaşık bir asırlık tarihinde ürkek bir dille ve kapalı bir şekilde bir kere değinebildiği tesettüre bürünmenin her hangi bir alanda engel oluşturmak şöyle dursun Cumhurbaşkanlığı dahil her makam için tercih edilebilir bir yol olabileceğine, atanan örtülü kadın valimiz de delilimiz olmuştur. 

Hırs ve Açgözlülük üzerine iki hikaye:

Hırs ve açgözlülüğün sonu felakettir. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Aşırı hırs bence tıp biliminde hastalık olarak kabul edilmeli şizofreni gibi. İnsanlığın küçük ama varsıl kısmı, Doyumsuz azgın azınlık olma yolunda sınır tanımadan ilerliyorlar. Bu ilerleme korkarım insanlığın felaketi olacak.

Gazali’nin naklettiği şu menkıbe haris insanın akıbetini ne güzel anlatır:
Bir kimse İsa aleyhisselama arkadaş olmak ister.
Beraber yola çıkarlar.
Bir derenin yanına gelirler. Üç tane ekmekleri vardır. Oturup birer ekmek yerler. İsa aleyhisselam derenin kenarına gider, geri dönünce kalan tek ekmeği göremez ve “kim aldı?” diye sorar. Adam, “bilmem!” der, oradan ayrılırlar.
İki yavrusu olan bir geyik gelir. İsa aleyhisselam birine seslenir yanına gelir onu keser, kızartırlar ve doyuncaya kadar yerler sonra Hz. İsa “diril!” der. Allah’u Teâlâ’nın izni ile yavru dirilir ve gider.
Bunun üzerine o adama dönüp, “Bu mucizeyi sana gösterdim Rabbim için söyle o ekmek ne oldu?” buyurdu. Adam yine “bilmem!” dedi.
Oradan da gittiler.
Sonra bir vadiye ulaştılar. İsa aleyhisselam onun elini tuttu ikisi de suyun üzerinden yürüyerek geçtiler. Bu mucizeyi sana gösteren Allah için söyle o ekmek ne oldu? buyurdu. Adam yine “bilmem!” dedi.
Oradan da ayrıldılar.
Çakıltaşı çok olan bir sahraya geldiler. İsa aleyhisselam o taşları topladı ve “Allah’ın izni ile altın olun!” buyurdu. Hepsi altın oldu. Altınları üçe ayırdı ve bir kısmı benim, bir kısmı senin, bir kısmı da ekmeği alanın buyurdu.
Adam gördüğü altınlara tamâ ederek, ekmek bendedir deyip ikrar etti. İsa aleyhisselam hepsi senin olsun der ve adamı orada bırakıp gider.
İki kişi adamın o adamın yanına geldiler onu öldürüp altınları almak istediler. Beni öldürmeyin bu altınları üçe taksim edelim dedi. Razı oldular. Sonra üçünden birini yiyecek getirsin diye şehre gönderdiler.
Adam gitti yiyecek aldı. Ancak hırsa kapıldı. Altınların hepsi bana kalsın diye yiyeceklerin içine zehir koydu.
Diğer iki kişi ise gelince onu öldürelim altınları biz alalım dediler.
Geldiği zaman onu öldürdüler sonra oturup getirdiği yemeği yediler kendileri de öldüler.
Altınlar ortada kaldı.
İsa aleyhisselam oradan geçiyordu.
Altınları ve üç kişinin de ölmüş olduklarını gördü.
“Dünyayı sevenler böyle olur” buyurdu. 
Gazali ekliyor, “yılan tutmakla uğraşanlar sonunda yılanın elinde can ver verirler”.

Hz. Ömer(ra) ve Hz Ali (ra) Şam Valisini teftişe giderler.
Vali, Selman-ı Farisi dir.
Selman, misafirlerine yemek olarak zeytinyağı ve ekmek ikram eder. Hz. Ali serzenişte bulundu; “yağın içinde biraz tuz olsaydı, ne güzel olurdu” dedi.
Selman’ın cevabı şuydu: “Bütün zevkleri bu Dünya’da tadacaksak, cennete ne kalacak”.
Biz böyle bir medeniyetten gelmekte iken nerelere savrulduk?
Medya ve reklamcılık sektörünün sürekli kışkırtmalarla mutluluk rezervlerimizi acımasızca tükettiği bir dünyadansa, Selman’ın mütevazi dünyasına ne dersiniz?

Yine de girişimci, etkin yetkin istihdam üreten değerleri ve mensuplarını alkışlamak ve desteklemek lazım. O yüce insanlardan olmak ümidi ve temennisiyle. Sevgiyle ve hürmetle keyifli ve huzurlu zamanlar dilerim.

Not 1: İnceliğini yitiren kültür yozlaşır. Pembe Köşk ile Çinili Köşk’ü yıktırıp onların yerine (borç parayla) Dolmabahçe Sarayı’nı yaparsanız, sizden sonrakiler de sarayınızın karşısına stadyum kondururlar! (Turgut Cansever, Anlayış, Haziran 2005)

Not 2: Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa/ böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük/ sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana..
Edip Cansever

Not 3: Aslında ne tenha bir yer burası. Bir söz, bir hakikat bütün dünyayı, milyarları dolaşıyor da ne bir sahip, ne bir göğüs kafesi buluyor sığınıp saklanacak. Ne tenha bir yer burası, bir acı goygoycudan, bir dert kendi derdini unutmak isteyenden, bir düşünce kendi düşüncesini sağlamlaştırmak isteyenden, bir hakiki söz onu sade ezberine almak ve heybesine kendinin olarak katmak isteyenden başkasına rast gelmiyor.
Şule Gürbüz

Not 4: Meleklerin yeryüzünde dolaştığı zamanlar vardı.
Şimdiyse cennette bile onları bulmak mümkün değil.
İbrani atasözü

Not 5: Hayal kırıklığı, varoluş uykusuzluğu ya da sadece merak kurbanı olan insan,yeryüzündeki benzerlerinin tamamını öldürüp Tanrı’yla yalnız kalmak isteyebilir. Eğer oralarda bir yerdeyse, Tanrı’yla konuşmak için en yüksek dağın zirvesine çıkıp ‘neden?’ diye sorabilir.
Artık yalnızız. Ne mucizelerinden korkacak yığınlar var, ne de cennet ve cehennemine yollayabileceğin iki ayaklı hesap makineleri. Sadece sen ve ben. Anlat şimdi. Neden? Hakan Günday

Not 6: “Doğal olmayan her şey, eksiktir.”
-Napolyon

Not 7: Herhangi bir özelliği varmış gibi göstermek, bununla çalım satmak, bu özelliğe sahip olmadığını kendi kendine itiraf etmektir. Çalım satılan şey ister cesaret ya da bilgelik olsun ister zihin ya da espri ya da kadınlardan yana şanslı olmak olsun. İsterse de zenginlik ya da seçkin bir konum olsun, buradan o kişide tam da bunun eksik olduğu sonucu çıkarılabilir: çünkü bir özelliğe gerçekten eksiksiz bir biçimde sahip olan kişinin aklına bunu ortaya koymak ve bununla çalım satmak gelmez; o bu konuda bütünüyle sakindir. " Tıngırdayan nalın bir çivisi eksiktir. " diyen İspanyol atasözünün anlamı da budur.

Not 8: Kendini yollara vuran kişilere “yolun oğlu” demiş atalarımız. Yola koyulmak da hedefe ulaşmak kadar ulvi ve de önemlidir. Karınca misali menzile varamasak da yolunda ölmek var! Yola koyulmak niyettir. Yoldan çıkmak niyeti bozmaktır. Yol kadar yoldaş da önemli bu hayatta elbet. “Önce refik sonra tarik” diyenlere yol verelim geçsinler. Bir de yolsuzluk diye bir şey var bu hayatta. Yolsuzluk şirazesizliktir. Yolunu kaybeden yönünü kaybeder. Kaybolmak bütün yolların birbirine girmesi gibi bir adressizliktir. Her hedefin, her mekânın ve karar verişin iki kapısı vardır. Biri yanlışa diğeri doğruya açılır.

Not 8:“West Indies, Kızıl Elma, İtaki, Maçin!
Uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
Beyazların yöresinde nasibim kalmadı
yerlilerin topraklarına karşı suç işledim
zorbaların arasında tehlikeli bir nifak
uyrukların arasında uygunsuz biriyim
vahşetim
beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı
kendime dünyada bir
acı kök tadı seçtim
yakın yerde soluklanacak gölge bana yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.” İsmet Özele selam olsun.
Yolunuz açık olsun!

Not 9: Dün açlık başıma vurunca,  sıradan bir kebapçıya girdim… 1 porsiyon ciğer ve ayran söyledim (salata ve bir kaç meze ikramlarıyla) 135 TL…Ben mi ciğer yedim, hesap mı ciğerimi yedi hala çözemedim.

Not 10: Günlerdir sokaktayım...Anket manket anlamam, Cumhur ittifakının seçimde (bugünkü şartlarda) %30 oy alması imkansızdır....Kimse hikaye anlatmasın,insanların tek derdi tencereleri,yarınları.

Not 11: Bankalarda vadesinden çözülmeyi bekleyen 1,5 trilyon lira var ve KKM’nin yetmediği yerde kendine güvenli liman arayacak. Döviz, emlak, emtia, mal, mülk, altın, maden belki kripto… Ama asla lira değil. Ne hazindir ki kendi paramızdan kurtulma sürecinde tasarruf dolarlaşıyor, ekonomi boşalıyor.