Modern çağ sahabesi Mansur Başkan dedik, sen bizi el aleme rezil ettin.

Mansur dedik. Yapmaz dedik. Bir bildiği vardır dedik. Sen bizi eşe dosta madara ettin, kepaze ettin.

Mansur Başkana şunu sormak lazım: Lahmacun sipariş ettiğimizde;

Lahmacuna ayrı, içindeki kıymaya ayrı, soğana ayrı, domatese ayrı para mı ödüyoruz. Teknikmiş. Kurulum ayrı paraymış. Belediye Başkanları ve politikacılar bürokratların ve teknokratların elinde oyuncak olmamalı; Mansur Başkan’ın iyi niyetli ve temiz bir adam olduğunu baştan kabul etsek bile..

Mansur Başkanın ipi çekilmiş hem de kendi atadığı çalışanlar tarafından. İzahı olmayacak şeyi anlatmaya çalışıyor. Bunlar nasıl paralardır Allah aşkına; 78 milyon bir tarafta, 94 milyon bir tarafta, 44 milyon bir tarafta. Sonra SGK  prim borçlarını ödemeye gelince koparın yaygarayı. Ayıptır Türk milletine. Gerçekten yazık. Milletin parasını doymaz bilmez azgın iştahlarıyla götürdükçe götüren üç beş şarkıcı parçasına peşkeş çekmek ayıp değil midir!

Konserlere harcadığın parayla Söğütözü AŞTİ birleştirildi; kaç tane çocuğumuza okuma kitabı alınırdı; farkında mısın sayın Başkan! Yazık ettin, sıfırladın kendini..

Not 1: Türklük; bir karakterdir, bir vasıftır, bir kavmin adı değildir. Kara derili bir Türk olur, mavi gözlü ve sarışın bir Türk olur. Türklük asla babanın, ananın dölüyle alakalı bir şey değildir. Türklük doğrudan doğruya senin kalbinle alakalı bir şeydir.

İsmet Özel

Not 2: Aynalarda kalsa da vazgeçilmez güzelliğin

sen de bir gün elbet Ferâhfezâ'yı seveceksin

içinde yorgunluk bulutları belki biraz da kin

pişmanlıkların dumanıyla kararmış olsa da için

sen de bir gün elbet Ferâhfezâ'yı seveceksin.

Küskün içlenmelerle geçti İzmir'de kaç akşamımız

nereye kaydıysa sonbahar oraya yöneldi aklımız

gitmekle kalmak arasında oldum olası kararsız

hiç ummadığın anda aydınlanarak apansız

sen de bir gün elbet Ferâhfezâ'yı seveceksin.

A. İlhan

Not 3: Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu

herkes parmaklarını çapraz yapar yuvarlarken

herkes biliyor, savaşın bittiğini

herkes biliyor, iyi adamların kaybettiğini

herkes biliyor, dövüşün hileli olduğunu

fakirler fakir kalır, zenginler zenginleşir

hep böyle gider

herkes biliyor.

L. Cohen

Not 4: Herkes geminin su aldığını ve kaptanın yalan söylediğini biliyor, herkes ceplerini konuşuyor ve herkes bir kutu çikolata ve uzun bir gül istiyor. L. Cohen

Not 5: Herkes biliyor iyi adamların kaybettiğini ama biz yine de gökyüzüne dokunmaya ve iyi insan olmaya devam ediyoruz.

Not 6: ağlamıyorum artık olur olmaz her şeye
hayat bu diyorum
‘yalnızlık ve kelime’
kendimle arama koyduğum mesafe
kaç eylem geldi geçti
kaçını öldürdüm kendi ellerimle

söz iyi bakacağım kendime..

Not 7: “Toprak kuşatınca ten kafesini

Yeni bir günedir göçümüz bizim

Kalkarız rüyadan uyanır gibi

Ben ki yeryüzüne ağdım ağalı

Dolandım cezbeyle yolculuğumu

Bekledim doğacak ufuklar gibi”

(M. Akif İnan-Yankı)

Not 8: “Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.” (En-Nâziât, 46)

*

“De ki: Göklerde ve yerde, Allah’tan başka kimse gaybı bilmez…” (En-Neml, 65)

Not 9: “Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.

Zamanı durdururum yüreğimde,

Sensiz geçtiği için,

Akrep yelkovana küskündür.

Şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür.

Bil ki akrep yelkovanı geçerse,

Atan bu yüreğim durur.

Bırak bozuk kalsın, hiç değilse;

Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.” (Turgut Uyar)

Not 10: Hikâye şöyle: “Çok uzun bir ömür sürmüş bir mezar kazıcı vardı. Birisi ona dedi ki: "Bir şey söyle, bir şey anlat bize! Bir ömür boyu mezar kazıp durdun. Yer altında şaşılacak ne gördün?" Mezarcı, "Sana şaşılacak bir şey söyleyeyim de halimi anla” diye cevap verdi. “Bu köpek nefsim, tam yetmiş yıldır mezar kazdığımı gördü de bir an bile ölmedi. Bir an bile Allah'ın emrine uymadı, ben de bu hale şaşırıyorum” dedi. Ardından Âşık Veysel’in dizeleri gelip kümeleniyor göğsüme; “Dünyada tükenmez murat var imiş, / Ne alanı gördüm ne murat gördüm ey / Meşakkatin adın murat koymuşlar, / Dünyada ne lezzet ne bir tat gördüm ey / Dünyada ne lezzet ne bir tat gördüm sevdiğim ey / Var mıdır dünyada gelip de kalan, / Gülüp baştan başa muradın alan ey.”

Not 11: Hiçbir şey bizi ürkütmüyor. Ne afetler ne belalar ne de musibetler bize dur diyemiyor. Modern hayatın kollarında sürdürdüğümüz dansı ister dindarlıkla ister muhafazakârlıkla ya da liberallikle yapalım unutmayalım ki hayat bizden gidiyor. Her gelen bela ve musibet bir diğerinden daha çok büyük bir şekilde geliyor. Kendimizi aldattığımız yerlerden aldanıyoruz. Aldanmaya bu kadar razı bir toplum, çağ belki tarihin hiçbir döneminde yaşamamıştır. Onun için tatsız, tuzsuz ve de bereketsiz bir zamanın kollarında inim inim inliyoruz.  Her öğüt bir bedel istiyor. Her şeye büyük bedeller ödeyerek varıyoruz. Ama hakikat yanı başımızda keşke görebilecek bir berraklığa sahip olabilsek. 

Not 12: Gönül sana nasihatim

Çağrılmazsan varma gönül

Seni sevmezse bir güzel

Bağlanıp da durma gönül.

Bazı zengin bazı züğürt

Bazı usta bazı şeğirt (çırak)

Bazı koyun bazı aç kurt

Her irenkten derme gönül.”

(Âşık Veysel)

Not 13: Gerçek mutluluk, kendini kandırmaktan vazgeçtiğinde, başıboşluktan sıyrılıp gerçek bir amaca tutunduğunda, bir gaye ile gayrete sarıldığında, gönül rahatlığı ile ufka bakabildiğinde, bollukla, bereketle buluşmak, anlamını yitirmiş olandan uzaklaşmak, fazlalıktan arınarak, gereksiz olandan kurtularak ulaşılabilir. Ama günümüzde her şey gerçeklik potansiyelini yitirdiği gibi mutlulukta gerçekliğini yitiriyor. Bir yandan her şey sermayenin aracı haline gelir ya da sermaye onları araçsallaştırır. Aslında ideallerin bile araçsallaştırıldığı bir dönemde, her şey bir yönü ile oyunlaştırılıyor. Üretim aracı olarak oyunlaştırma, oyunun kurtarıcılık potansiyelini tahrip eder. Oyun artık her yerde her şeyi dizayn etmek için kuruluyor. Bu noktada teoloji de bir araç haline gelebiliyor. Oyunu daha güçlü göstermek ve bağlılığı sıkılaştırmak ya da olası şüpheleri, soruları sümen altı etmek için kullanılıyor.

Not 14: Hayat, anlam arayışını tamamlamış insanların yürüdüğü yolda kendisini gerçekleştirmesini ve mutlak güne doğru hakikatli bir yol alabilmesini salık veriyor. Elbette bu yolda iradesini oluşturulmuş rızaya teslim etmeden yol alabilirse kendi içindeki denge ve yaşamın her anında, geriden yani yaşayıp geçirmiş olduklarından ne edinmişse onları anına taşıması ile geleceğe yürüyecektir. Bu yürüyüş öyle insanın hayatı ve hikâyesi ile oynanacak oyunlarla olmaz. Çünkü oyun ehli, önce insanın umutları ile oyun oynar sonra da onları yakıp, yırtarlar. Günümüzde dünya yıkıntı halindedir. Yıkıntılar arasında umutlarla, heyecanlarla, hayatlarla oyunlar oynuyor ve onları oyuncağa çeviriyorlar. Onun için insan hayatında bir kez dahi olsa bir oyunu bozabilmelidir. Bu, günümüzde fetiş haline getirilen hakikati çarpıtmayı durdurmak adına önemli bir başlangıç olabilir. Hakikat ehli asla mevsimsel modalara uymaz. Biz buradayız demenin en erdemli yolu budur.

Not 15: Yolculuğa Tanpınar’ın dediği gibi, “devam ederek değişmek, değişirken bile devam etmek” üzere bir sürekliliği kazanarak devam etmek lazım.

Bir de sunu unutmamak gerekir ki iyi insanların başkalarının övgüsüne, cesaretlendirmelerine ihtiyacı yoktur. Çünkü iyi düşünen, iyi bir şey yapan insanlar yaptıklarının iyi olduğunu bilirler. Bir usta ne yaptığını bilir. Mevlana’nın dediği gibi “insanlar seni yanlış anladığında dert etme, duydukları senin sesin fakat akıllarından geçirdikleri kendi istek ve arzularıdır.”  Şayet iki kişi sorgulamaya başlamışsa işte o vakit yolculuk başlamıştır. Selam yolda olana… Hoşça bakın zatınıza…

Not 16: O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?

Sahile vurdu kalbim, su yandı, kum da yandı.

Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum,

Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.

Yurdundan mahrum edip dolaştırdın Cem gibi.

Ruhumla söndü alev, sonra ruhum da yandı.

Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut.

Bülbülün küllerine konan puhum da yandı.

Böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile.

Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.

Âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım,

Kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı.

Not 17: Balık hafızamızı ara ara tazelemekte fayda var:

2021 Temmuz’da enflasyonu patlatan o meşhur faiz indirimleri planlanırken, bir yıl sonrası için verilen resmi enflasyon tahmini %9’du, gerçekleşen %99 oldu.

Not 18: Önce modernleşme ve yeni iş düzeni yoluyla aile bölündü, parçalandı, geriye ailenin kendisi değil, kala kala "çekirdeği" kaldı.

Tam buna itiraz ediyorduk ki...

Yeni dünya düzeni tasarımı artık "çekirdeği" de parçalamaya başladı.

Şimdi aile yerine tüketici bireyler toplumun temel taşı haline getiriliyor.

İşte böyle bir ortamda aile kurumunu yeniden güçlendirmek isteyenler için ilk iş "iyi ve doğru" olanı baştan tarif etmektir.

Açık sözlü olmalı ve önce şunun altını kalın biçimde çizmeliyiz...

Kötülük dayanışmaları; şefkatten nasibini almamış kan bağına dayalı güç odakları; miras kavgalarıyla çeteleşmiş akrabalıklar "aile" falan değildir.

Not 19: Konserler çok pahalı...

Doğruya doğru; belediyelerin düzenlediği konserler kitlelere bir nebze nefes aldırıyordu.

Fakat bugün geldiğimiz nokta açık, hepimiz aynı şeyi söylüyoruz: "Parti falan fark etmez; milyonlarca lira nereye gidiyor? Kimse artık kamu parasını konser falan diye birilerine sanatçı müsveddelerine peşkeş çekmesin!"

Not 20: ABD'nin ilk "Asyalı Başkan Yardımcısı"ydı Harris. Başkan olmak istedi, olamadı.

Peki Usha Chilikuri Vance'ı tanıyor musunuz?

Ortalarda pek görünmedi ama yeni Başkan Yardımcısı J. D. Vance'ın eşi...

Melanie Trump "Bu dönem siyasette hiç katılmayacağım, hoşlanmıyorum" açıklaması yaptığına göre, Usha Chilikuri'yi pratikte ABD'nin "en güçlü kadını" olarak göreceğiz...

O da Asyalı...

Daha düz söyleyeyim.

Tıpkı Kamala Devi Harris gibi Hint asıllı...

Garip ama ikisinin de annesi biyolog...

Kariyer yapmak için ABD'ye gelen Hintli kadınların çocukları...

Şu da ilginç...

Harris, kariyerine Kaliforniya bölge savcı yardımcısı olarak başlamıştı.

1986 Doğumlu Usha Chilikuri ise çok başarılı bir hukukçu olarak biliniyor.

Teklifim şudur...

Sahnede gidene, gelene değil; oraya çıkıp da "kalan" şeye bakmalıyız.

Not 21: Kalpleri açgözlülüğün derin çukurlarına gömülü iken, gözlerini sık sık göğe kaldıran papazlar gördüm.

Not 22: İnsanın, korkaklığını sabır giysisi altına gizleyip, tembelliğe sebat, korkuyaysa nezaket dediğini gördüm.

Not 23: Gerçek özgürlüğün tek başına kapıları çaldığını ve kimsenin açmadığını; bayağılığın muhteşem bir geçit alayı oluşturup ilerlediğini ve kalabalığın bu alayı alkışlarla karşıladığını gördüm.

Not 24: Aşkın ve nefretin insan yüreğiyle oynadığını gördüm. Aşk, onun kusurlarını gizliyor, nefret onu hakikate karşı kör ediyordu.

Not 25: Ticaret yapan yasa adamları ve temiz yürekli, safdil canlarla oynayan hekimler gördüm.