Trump’ın Başkanlığı hayırlı olsun hem ABD'ye hem dünyaya.
Dolar dünyada değerlenecek. Euro 1-1'e kadar iner büyük ihtimal. Dolar euro paritesi 1'e yaklaşır, hatta 0.98 olabilir. Doların, euroya karşı %99 değerleneceğini söyleyebilirim. Kazancın dolar, kredin euro ise şanslısın demektir.
Ama TL, doları Türk Merkez Bankası tarafından en az 6 ay sabit ya da sabite yakın tutulabilir. Dolar, TL'ye karşı en az 6 ay reel olarak değer kazanamayabilir, enflasyonu dikkate alırsak. Dolar dünyada güçlenirken Türkiye’de sabit kalabilir.
Muhtemelen gümrük vergilerini artıracağı için Trump, bunun da enflasyonu artırma potansiyeli yüksek olduğu için, ABD Fed faiz indirimlerine ara verebilir ve ABD tahvil faizleri yükselebilir. O nedenle Türkiye’ye dışarıdan para girişi beklenilen ve istenilen oranda olmayabilir. Sonuçta Türk borsasında en az 6 ay yaprak kımıldamayabilir; hatta olumsuz haber akışlarıyla dolar bazında Türk borsası biraz daha aşağı (% 5 civarı) ivmelenebilir. Çok umutlu değilim, neticede Türk borsasında kısa vade, uzun vade de ayrı değerlendirilmeli şartlara göre. Uzun vadede herkes ölüdür zaten.
Türkiye için daha iyi olduğunu düşünüyorum Trump'ın kazanmasının. Ve fakat adam biraz dengesiz olduğu için temkinli olmak lazım. Bir de ABD bir imparatorluk bunu unutmayalım. İmparatorluklarda bir kişinin kafasına estiği gibi devleti yönetmesine izin vermezler.
Uyarı: Yukarıda anlatılan finansal öngörüler yatırım tavsiyesi değildir. Paranızı finansal danışman aracılığıyla kullanmanız yararınıza olacaktır.
Lokanta restorantlardaki fahiş kazık fiyatlar:
Herkesin malumu. Gıda fiyatları can yakıyor. Gıdadan daha fazla bu sektörde faaliyet gösterenler lokanta, kafe tarzı işletmeler can yakıyor; adeta milletin içinden geçtiler ve geçmeye devam ediyorlar.
Bahsettiğim orta üst ve lüks segmentler değil. Zaten orada ipler kopmuş. Geçen hafta 2 (iki) arkadaşla öğlen bir esnaf lokantasında oturup pilav, tas kebabı ve cacık yiyelim dedik. Şunu da ifade edeyim; kallavi et yemeği gibi görünebilir. Ve fakat o kadar az ki porsiyon. 8 tane küçük parçacık et vardı şu tabağın içinde. Hesap ne: 950 TL. Hadi bunu geçtik. Biraz daha kenar kıyı bir yerde 2 arkadaş oturup pilav kurufasülye ve cacık yedik. Bu sefer gelen ise 850 TL. Akıl alacak gibi değil.
Hep kuru pilav olmaz; bir Güzelbahçe'de balık restoranına gidelim dedik. 5 çeşit meze kalamar karides; balık dahi söylemedik; alkol de yok. 2 kişiye gelen hesap 3.750 TL. Yahu siz ne acımasız esnafsınız!
Lokantalar, baklavacılar, restoranlar, kafeler, büfeler, pastaneler… Bunlar, yeme içme sektöründe faaliyet yürüten işletme çeşitleri. Gıda sektörünün önemli figürlerinden.
Maalesef bugün iki olumsuz durumla gündemdeler! Birincisi fahiş fiyat uygulamaları, ikincisi ise taklit ve tağşiş listesinde yer almaları.
Bu iki sebep müşterinin lokanta ve restoranlardan elini ayağını çekmesine sebep oldu. Zorunlu hâller dışında dışarıda yemek yeme alışkanlıkları değişiyor.
Evet!
Durum buraya geldi. Artık insanlar dışarıda misafir ağırlayamıyor.
Pandemi süreciyle birlikte evde misafir ağırlama bitmişti. Fahiş fiyatlarla da dışarıda misafir ağırlama bitti. Kısacası misafir ağırlama olayı sizlere ömür!
Demem o ki ekonomik zulümler sadece cebimize dadanmıyor, sadece kasamızı ve kesemizi boşaltmıyor; geleneklerimizi, kültürümüzü de yakıp yıkıyor.
İşin sosyal etkileri ve gelenek tarafı bir yana, sektör temsilcileri “her üç müşteriden birini kaybettiklerini” ifade ediyor ve meslektaşlarına “hijyen” uyarısı yapıyor, “fiyatları sabitleme” çağrısında bulunuyor.
Turizm Restoran Yatırımcıları Derneği Başkanı Kaya Demirer’e göre işletmeler her üç müşteriden birini kaybetti. Demirer, yeme içme mekânlarına yılbaşına kadar fiyatları sabit tutma çağrısı yapıyor. Peki, bu çağrı sektörde karşılık bulur mu?
Doğrusu zor!
Zaman gösterecek…
O zaman esas soruyu soralım: Sabit fiyat uygulaması kaçan müşteriyi geri getirmeye yetecek mi? Bence artık çok geç!
İşletmeler maliyetler artınca menülerin zamlandığını savunsa da gerçekler biraz farklı! Yaşadıklarımız, fiyatların dörde hatta beşe katlamasının sadece maliyetle ilgili olmadığını gösteriyor. Aynı şekilde müşteri kaybını da sadece fahiş fiyatla izah etmek çok zor. Ham madde tedariki, gıda güvenliği, taklit ve tağşiş gibi konular müşterinin kaçmasında önemli etkiye sahip. Tabii tüketicinin satın alma gücünde yaşadığı zayıflamayı da unutmamak gerekir.
Özetle, gıda güvenliğinde yaşanan soru işaretlerine fahiş fiyat uygulaması da eklenince olanlar oldu. Yeme içme sektörü âdeta can çekişiyor.
Gerek gıda güvenliği meselesinde gerekse fahiş fiyat uygulamasında işi maliyet artışlarıyla izah etmek eksik ve yersiz olacaktır. Gelişmelerden, bunun bir zihniyet meselesi olduğunu anlıyoruz.
Türkiye’yi doğudan batıya, güneyden kuzeye tarayın; inanılmaz bir fiyat istikrarsızlığı yaşandığını göreceksiniz. Hem fiyat istikrarsızlığı hem denetim yetersizliği hem de ürün kalitesi anlamında bir problem yumağıyla karşı karşıyayız.
Yol üstü yeme içme mekânlarında ise tamamen “gelgeç” psikolojisi hâkim, fiyatlar evlere şenlik, ürün sunumu çok kötü, lezzeti mumla arıyorsunuz!
Fiyat uçurumunu sadece maliyetlerle izah edemeyiz; fırsatçılık, kanaatsizlik, denetim noksanlığı, kayıt dışılık, gıda güvenliği ihlalleri, yetişmiş eleman istihdamı eksikliği gibi konular belirleyici başlıklar olarak öne çıkıyor.
Örneğin İzmir’de 125 gramlık bir porsiyon köfteye 350 lira öderken Tokat'ta aynı gramajlı bir köfteyi 190 liraya yiyebiliyorsunuz; yanında ezmesi, salatası da ikram ediliyor. Çay ikramı da bütün bu uygulamanın cilası gibi oluyor.
Bir başka örnek…
Aynı gramajlı yaprak döneri Ankara’da 800 liraya sipariş ederken dönerin başkenti Erzurum’da 240 liraya afiyetle yiyebiliyorsunuz.
Kuru fasulye-pilav ikilisinin 120 lira ile 400 lira aralığında satılmasını hangi mazeretle izah edebiliriz?
Standart bir porsiyon mercimek çorbasını 60 lira ile 180 lira arasında tüketebileceğiniz bir serbest piyasa kandırmacasından bahsediyorum. Millî içeceğimiz olan bir bardak çay 15 lira ile 50 lira aralığında satılabiliyor. Bu, fiyatlar fırsatçılıktır, zulümdür! Artık battığınızda halk oh olsun diyecek bilginiz olsun.
Kalıbınının adamı olmayan çakma başkan Özgür Özel:
Yaklaşık bir aydır Kemal Kılıçdaroğlu taraftarlarının olağanüstü kongre için alttan alta delegelerden imza topladığını duyuyoruz.
İmamoğlu'nun Özgür Özel'e giderek mesafe koyduğu da ifade ediliyor.
Özgür Özel, aslında başarılı olma potansiyeli taşımasına rağmen bu kadar saçmalaması noktasında tez konusu olabilir.
Zeki ama bir zeka ancak bu kadar hoyrat kullanılır.
Özgür Özel adeta mavi boncuk fabrikatörü gibi!
Kılıçdaroğlu'nun korumalarının yedikleri yemeğe dahi karışmaya cüret eden Özgür Özel'in o koltukta uzun süre oturması zor.
Çünkü Özel'deki bu özgüven patlamasının altı dolu değil.
Ne delegesi ne de şimdiye kadar oluşturabildiği bir özgül ağırlığı var.
CHP bu saatten sonra beş yıldızlı bir otelde toplansa, en ufak bir lüks harcama yapsa, CHP'liler "Kılıçdaroğlu'nun koruma polislerinin yemeğini iktisat için kestiniz. Lüks otellerde ne arıyorsunuz?" diye sormaz mı?
Haklı olarak sorar!
Kısa süre öncesine kadar karşısında esas duruşta durduğu eski liderine karşı yaptığı psikolojik savaşlar etik ve vicdani sınırı aştı.
Şu ana kadar izlediği siyasetle genel başkan ve lider arasındaki farkı da negatif olarak göstermiş oldu.
Normalleşme diye diye kendisini- partisini anormal yaptı.
Neyi, niçin dediği belli olmadığı gibi, sebep- sonuç ilişkisi gerçek üstü.
Kendisinden partide 1. sınıf 3. adam olur ama lider ol(a)maz!
Açlık uyutmaz:
Eğer bir ülkede insanlar yoklukla, açlıkla sınanıyorsa, can güvenliği yoksa, yapılan yolların, binaların, köprülerin v.b önemi yoktur.
Teferruattır...
Çünkü insanlık açlıkla sınandığında para tüm değerlerin önüne geçer...
Öyledir öyle!
Hayatın her alanındaki çöküş toplumu depresyona taşıyor.
Haberiniz olsun.
Bu durumdan çıkış için atılan tek bir adım var mı?
Şu ana kadar.
Varsa da iki ileri, bir geri.
Ya da, her şeyin ileri gideceğine ilişkin herhangi bir ipucu yakaladınız mı?
Hayır!
Mesela: Bir iyimserlik kırıntısı sizi heyecanlandırırken, ani dönüşlerle şok edenler, kalbinizi yeniden, yeniden dövmüyor mu?
Bir de şu var tabi.
Ülkenin krizle büyük bir değişim yaşayacağına inananlardan mısınız?
O halde bekleyin.
Ülkenin umutsuzca aradığı yeni yüzünde...
Yeni ahlakını...
Açlığı ve umutsuzluğu da yenecek olan adımlarını göreceğiniz günler yakındır.
Çünkü açlık bu uyutmaz!..
Dubai çikolatası ve ağlanacak halimiz:
Sadece bu çikolatayı yemek için Dubai’ye gidenler var/MIŞ/
-Fiyatına gelince: 200 gramı 650- 6 kişilik kutusu ise 3 bin 500 lira.
-Singapur’da 200 gramlık bir çikolata için 59 dolar- 2 bin liradan fazla para isteniyor/MUŞ/ -Türkiye’de ise o kadar pahalı olmasa da çakma 200 gr. Dubai çikolatası için istenen ücret 450 liradan başlıyor, 700 liraya kadar çıkıyor/MUŞ/
-Bazı firmalar 1500 TL’ye kadar fiyatı çıkarmış/MIŞ/
+++
-Emeklisi, asgari ücretlisi, işcisi, memuru evinin kirasını ödemekte zorluk çekerken...
-Pazardan, marketten alış veriş yapamazken!
-Belediyelerin açtığı lokantaların önünde yemek sırasına girerken!..
-Vurdum duymazların; sabah güneşi bile doğmadan yatağından firlayıp; şekerlemecilerin önünde uzun kuyruklar oluşturması çok üzücü bir durum!
Dubai Çikolatası almak için beklemesi düşündürücü.
Kısacası; emeklisi, asgari ücretlisi "Aş", zengin ise "Dubai Çikolatası" derdinde!
Ağlanacak halimize gülüyorum vallahi.
Son söz: "Uzun ince bir yoldayım/ Gidiyorum gündüz gece/ Bilmiyorum ne haldeyim/ Gidiyorum gündüz gece."
Halk Ozanı Aşık Veysel
Kulağa küpe: Demokrasiye inanıyorsak seçilmiş bir kişinin yerini başka bir seçilmiş kişi doldurmalı. Atanmış değil. Burada kimseyi savunmuyorum veya suçlamıyorum fakat seçilmişin yerine atanmışın geçmesi dış dünyada itibarımıza çok zarar veriyor.
Tadımlık: Sabah namazına kalkmak aşk işidir…
Hiçbir bâtıl din, her gün ama her gün, ortalık ışımaya başlarken, kurt kuş uykuda iken, insanı ayağa kaldırmaya cesaret edemez.
Sezai Karakoç
Soru: 2024 bütçe açığı hedefi 2,6 trilyon TL. Bunu yaklaşık 2,5 kabul edelim. 2 yıllık tahvil %45'de. Yani hazine önümüzdeki 2 yıl 4,8 trilyon TL borç ödemesi yapacak. O da sadece bu senenin açığı. Daha önceki yıllar yok. Peki parayı nereden bulacak?
Not 1: Türkiye’nin şu anda 1 nolu önceliği asgari ücret değil işsizliği azaltmak olmalı. Kalorifer peteklerimi temizlettim. 2,5 saatlik iş 1200 TL. Değişen parça da yok. Emek gerektiren bir iş yapan hiçkimse asgari ücret almıyor zaten. Sorun emeksiz yemek peşinde olunması.
Not 2: Size göre eleştiri amaçlı kullanılmış "Götlek" sıfatı suç ya da ayıpsa size tavsiyem Netflix'te film izlemeyin, hele Cem Yılmaz filmi hiç izlemeyin.
Not 3: Hiç kimse konuşmuyor
a. Gümrük birliğini,
b. Ekonomik büyümeyi,
c. Üretkenliği,
d. Milli gelirin dağılımını,
e. Gelecek için ekonomik planlamayı.
Varsa yoksa, kirli siyaset ve siyasetçilerin geleceği, refahı ve kompleksleri üzerine kurulmuş bir düzen.
Kırılması gerekir.
Not 4: Gensoru olmazsa halk hesap ve soru soramıyor.
Bu sistem bataklığa sürüklüyor toplumu.
Altında herkes kalacak.
Not 5: 1. ABD'de yapılan bir ankete yanıt veren hanehalkının %22'si bir yıl içinde yurtdışı gezisine gitmeyi planlıyorum demiş.
2. Geçen yıla göre düşüş yaşanmış, üzülüyorlar.
3. Bizde hanehalkının ev dışında yemeğe bile gidemediğini bilseler ne yaparlardı acaba?
Not 5: Yüreği soğuyanın savaşı biter.
Not 6: Vakt-i Şerifleriniz Hayrolsun.
"İslâm dünyası halen kendisini hamasî bir kültürle ifade etmeye çalışıyor. Hamasete ve romantizme yaslanan halklar yaşadıkları dünyanın gerçekleriyle yüzleşemezler. İslâm dünyası büyük bir ufuksuzluk ve boyutsuzluk içerisinde yaşıyor. Müslüman halklar propagandacı bir söyleme koşullandırıldıkları için, içerisinde yaşadıkları kültürel hiçliği ve bilinç bunalımını aşamıyorlar.
İslâm dünyası kendisini İslâmî kimliği doğrultusunda düşünsel ve kültürel olarak yeniden inşa etmek durumundadır. İslâm dünyasında anlam ve amaç bilincinin yenilenmesi gerekiyor. İslâm toplumlarında İslâm'a özgü bütün boyutların temel bir bütünlük içerisinde yerli yerine konulması icap ediyor.
İslâm dünyasının akla ve bilgiye dayalı bilinçle, kalbe ve aşka dayalı bilinci bütünleştirmesi hayatî bir zorunluluktur. Dış Dünya bilinci ile iç dünya bilincinin bütünleştirilmesi de hayatî önem taşımaktadır. İslâm dünyasında bir yanda akla karşı güvensizlik içerisinde bulunan, bir diğer yanda da kalbe karşı güvensizlik duyan akımlar vardır. Bu durum bilincin parçalanması sonucunu doğuruyor. Hepimiz bilincin bütünleştirilmesi yolunda çabalar harcamalıyız. Özsüz, ruhsuz biçimciliğe, derunî boyutu zayıflamış anlayışlara karşı dikkatli olmalıyız. Her şeyden önce temel anlamlara ve temel amaçlara yönelmeliyiz."
Evrensel Ufkun İmkânları/Atasoy Müftüoğlu
Not 7: Vakt-i Şerifleriniz Hayrolsun.
"Artık hazırım
Bir komutla işleyebilir hayat!
Ne apartmanlar
Ne surları kalelerin
Ne beton yığınları
Ne demir kütleler
Ne binbir türlü bahaneler
Ne de zavallı hükümdarların buyrukları
Yolumu kesebilecek değil!
Çıktım yola
Artık bir leyla var
Demek istediğim bütün leylalar
Yani bir de yalnızca sen varsın
Herbirimize özel ve herkese rahmet
Artık buyruk senin hayat sen
Doğmadan önce sen ölümden sonra sen
Arada hep sen!
Al beni Rabbim
Çöz beni çoğalt beni
Bütün yarattıklarınla bir kazanda kaynat beni
Aşk girsin yürürlüğe
Yeryüzünde ve gökyüzünde
Hayatın bu yüzünde ve öte yüzünde.
Ey toprak! Benim işleyen gücüm;
Durmak yorulmak bilmeyen;
O benim cevherimdir ben onun mayasıyım
O benim bedenimdir ben onun ruhuyum
O tarla
Ben tohumum
O hep susar ben sözcüyüm.
Ne o uyur ne ben uyurum
Her an diriyiz
Birlikten nöbetteyiz
Birlikte işleriz
/Ey bütün kirler paslar cerahatlar
Tükettiklerimiz bozuk bıraktıklarımız
eskittiklerimiz
Saptırdıklarımız çarpıttıklarımız inkar
ettiklerimiz
İçimizde korkuttuklarımız dışarıya attıklarımız
Biz temizleriz bütün kirleri, kirlenmişlikleri
Bazan toprak bazan ben bazan ikimiz/
Yıldızlar kayar gökyüzünde
Nehirler akar yeraltında ve yer üstünde
Dolaşır sular toprağın damarlarında
Ağaç bedenlerinde dallarında yapraklarında
köklerinde
Bazan iner gökten yere
Bazan çıkar yerden göğe
İşler hayat
İşler tabiat!
Kalbim kalbine
Rüzgarlar yapraklara
Denizler karalara çarpar
Yağmurlar yağar
Çarpar damlalar senin yüzüne benim yüzüme
Anka açmış kanatlarını
Durur gökyüzünde!
Bir ezgi bağlar seni bana
Bir bebek büyür annesinin damarlarında
Her gün ayın büyümesi gibi gökyüzünde
Bir atın ön ayakları zınk diye durur bir uçurumun
kenarında
Bir kadının kolları açılır Allahına
Durur çölün ortasında Meryem gibi
Değişmeyen biçimde
Değişmeyen konumda.
Yollar çağırıyor bizi
Yolculuklar çekiyor bizi
Çekiyor hepimizi
Yalnız değiliz
Bizimle konuşur ıssız yaz geceleri
Bizi çağırır karanlıklarda çakalların sesi
Hiç durmadan çınlayan ağustos böcekleri
Kurbağalar baykuşlar
Homurdayan motorlar
İşleyen fabrikalar
Yürüyen makinalar
Bizi çağırırlar!
Ey mızrak nereye akıyorsun
Ey kurşun nereye gidiyorsun
Ey kan niçin çıktın damardan
Ey çığlık niçin koptun
Nereye hicret ediyorsun?
Ah bu göç niye
Bu sararmış yapraklar
Yollara savrulan bu kağıtlar
Yuvarlanıp duran bu bozkır dikenleri
Esip duran bu rüzgâr
Tepelerden pınarlara akan bu koyun sürüleri
Dalga dalga gelen bu ceylanlar antiloplar
Kovanlarından dışarıya uğramış bu arılar
Kendilerini dağıtmış bu anneler
Gözlerine sinekler konan saçları dağınık
Sümükleri hep akıp duran bu çocuklar
Nereye gidiyorlar!
Kımıldarsan bir gemi limandan kopacak
Bir elma dalından
Bir kuş yuvasından!
Ey Ankara ayırma gözlerini
Boşlukta duran
Yumurtadan!
Gelecek Zaman Risalesi/Erdem Bayazıt
Not 8: Talim terbiye kuruluna atanan ya da üst düzey MEB yetkilisi tanıyorsanız; lisede gençleri sırf ders doldurmak adına lüzümsuz ve yorucu ve ders doldurmak adına seçmeli ders koymamalarını ve özel okullardaki hormonlu notlara çözüm bulmalarını salık verebilirsiniz.
Not 9: ABD seçiminden ne çıkar inşallah göreceğiz fakat Fed'in 50 bp faiz indirimi tamamen siyasiydi. Bakın enflasyon düşüyor ekonomi düzeliyor havas verip Harris'e oy toplama adımıydı. Şu an ileriye dönük Fed'in manevra alanı çok dar. Yeni faiz indiriminin ekonomik mantığı yok.
Not 10: “Benim adım dertli dolap / Suyum akar yalap yalap / Böyle emreylemiş Çalap / Derdim vardır inilerim / Beni bir dağda buldular / Kolum kanadım yoldular / Dolaba layık gördüler / Derdim vardır inilerim” herkesin yolculuğunun bir özeti gibi. Vesilelerin değil de yürüyüşün, var-oluşun bir başka boyutta halini ortaya dokuyor, büyük derviş. “Ben bu dağın ağacıyım / ne tatlıyım ne acıyım.” Aşkın en ileri boyutunda bir hal içerisinde kendini bilmenin, kendi benliğinin farkında olmanın derdi ile bu dünyanın karmaşasına dalmak ile dağılmak arasındaki ince çizgiyi çekiyor, derviş Yunus. Yaşadığımız hayatın bütün gürültüsü içerisinde kendi iniltimizi duyamamanın kuraklığını yaşıyoruz. Her yeni gün yeni bir gurultuyu hayatımıza ekleyip, yorgunluklarımıza yorgunluklar katıyoruz.
Not 11: “Suyum alçaktan çekerim / Dönüp yükseğe dökerim / Görün ben neler çekerim / Derdim vardır inilerim” derken hayatin zorluklarını, dertlerin perde perde gelişi karşısındaki savunmasız halimizi düşününce ne hayatı düzene koymak için koşuşturmalarımızı ne de bütün bu koşuşturmalar içerisinde kendimizi tamamen unutuşumuzun ağrısı yüreklerimizde ince bir sızıdır. Bu sızıyı dindirmek için çok büyük bedeller ödemeye gerek yok. Ne diyor bir diğer ozan, “Hey gidi goca dünya / Gam yükü müsün / Söyle söyle fani dünya / Dert küpü müsün / Dünya handır han içinde / Yaşar o ruh can içinde / Rüya gibi gelir geçer / İnsanoğlu gam içinde.”
Not 12: Bugünü insanlık tanımladığında cahiliye diye tanımlayabilir. İnsanlığın kuruduğu, büyük yıkımların, kıyımların olduğu ve bunun karşısında derin bir sessizliklerin, vurdumduymazlıkların ve kayıtsızlığın olduğu böylesi dönemlerin tanımlamasıdır. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi bütün insanlık için derin, sarsıcı ve çetin bir imtihanı içinde barındırıyor. Bugün dünyanın dört bir yanında güçlünün kendi hukukunu dayattığı bir sistemi yaşıyoruz. Güvencesizlerin daha da tekinsiz kaldığı bu zaman dilimi birçok açıdan mesuliyetlerin ne kadar ehemmiyetli olduğu ve kişilerin keyfiyetine bırakılmayacak kadar değerli olduğunu ortaya koyuyor.
Not 13: İslam bütün canlılığı ile hemen yanı başımızda bizden daha canlı bir şekilde duruyor. Biz onun yanında yaşıyor gibi görünen ölüler olmaktan sıyrılma iradesi gösterebilirsek şayet yeniden onun mesajını taşıyabilecek ahlaka, erdeme ve onun bütün değerlerine sahip olabilir ve çağa yeniden merhameti, şefkati, adaleti sunabiliriz. Bunun için üretken olmalı ve taklitten, hamasetten uzak durmalı. Çünkü tüm özgür ve özgün kimlikler büyük fedakârlıklar ister. Baskılara boyun eğmemek, hakikatten ödün vermemek ve onurlu bir var-olmak fedakârlıkla mümkün olur. Hayat değerlidir şayet yaşayabiliyorsan! Hoşça bakın zatınıza…
Not 14; En büyük fikirlere sahip en büyük insanlar, en küçük zihinlere sahip en küçük insanlar tarafından susturulabilir.
Yine de büyük düşünün.
Hedy Lamarr
Not 15: Vakt-i Şerifleriniz Hayrolsun.
"MARAŞ
"-Sohbeti hoş
hocam maşallah
onu hiç giymedim
giymeyeceğim dermiş
inşallah-
gülün oymağı bizdedir
gör ki acıdandır rengi
zaman garbıyelidir eser
usul ve sessiz, dervişim söyle ki
gönül gergefinde dokuyup
biçtiğin kumaş, sonra
konup göçtüğümüz, kervansaraylarca
eski, bu maraş
dervişim söyle ki
gülün oymağı bizdedir
gör ki acıdandır rengi
su akar, yeniler kendini
toprak; depremlerin ustası
taşı en güzel
gediğine koyandır
sonra bir fırtınadan, bir fırtınaya
tutulmuş günlerin ardından
kalaylı taslarda hüznü
meyam şerbeti gibi sunandır
dervişim söyle ki
gülün oymağı bizdedir
gör ki yüreğimizde büyüyen kurşun dengi
ırmak kendince açar yolunu
direnir ve akar; dicle geceyi
fırat sabahı bekleyen
iki nöbetçi: nice uçurumlardan geçip
toprağın acısından
dağın isyanını gördük
dervişim söyle ki
acının oymağı bizdedir
o da zulmün kendi
yol uzun, yaz bakır
bir sinide sunulan
erken olgunlaşan kabarcık
üzümü gibi ince ve saydam
yüzleriyle yedi adam
bu toprak kir tutmaz deyip
yağlı ilmiklere uzatıp boyunlarını
şafakta birer haberdiler
ve biz, gide gide
acının sonuna geldik
dervişim söyle ki
acının tutanağı bizdedir
Güne Doğan Koşu -Dosyalar-/Arif Ay
Not 16; Enflasyon lobisi ne ister?
Enflasyonun altında faizle kredi kullanarak zenginleşmek ister.
Ücretlere düşük açıklanan enflasyon kadar veya daha az zam yaparak emeği sömürerek zenginleşmek ister.
İnsanların alım gücü düşmüş, enflasyon tek haneye düşmeden de artmayacakmış gibi şeyleri dert etmez. Benim zenginleşmem için altta kalanın canı çıkacaksa çıksın ister.
Enflasyson lobisi faize para yatırıp zengin olan olmadığı halde hayali bir faiz lobisinden şikayet eder. Çünkü enflasyon lobisi kendisi hakkında hiç konuşulmasın ister.
Not 17; Herkesin içinde birilerini öldürenleri görüyoruz, adalet terazisi o kadar şaşmış ki insanlar “şikayetçi olsam hiçbir şey çıkmaz” diyerek hükmü kendileri veriyor, cezayı kendileri kesiyorlar.
Bir yandan da suç işlediklerinde çok fazla ceza almadan çıkacaklarını biliyorlar.
Not 18: Siyaset kurumunun yaptıkları ve politika uygulamalarının hepsi neredeyse halka zarar verir niteliğe sahiptir. Bunun en güzel örneği her yılın sonunda büyük tartışmalara konu olan asgari ücretin belirlenmesi ve bunun için anlamsız, etkin olmayan uzun saatlerin harcanmasıdır.
Bir defa dünyanın hemen hiçbir ülkesinde ekonomik kriz veya buhran altı yılı aşan bir süre almaz. 2018 yılından bu yana derin bir kriz içinde bocalayan ülkemizde tüm birikimlerin kaybolduğunu, sermayenin eridiği, tarım ve hizmetler sektöründe yapısal kırılmanın yaşandığını söylemek için derin araştırmalara gerek yoktur.
Bizim gibi ülkelerdeki yolsuzluk, kamu kaynaklarının verimsiz alanlara, planlı bir düşünce ile belirli kesimlere aktarılması, demokratikleşmede geriye gidiş ve özellikle de mülkiyet hakkındaki inanılmaz erozyon ülkemizin içinde bulunduğu, süreklilik kazanmış ekonomik krizin neden ve sonuçlarından bazılarını bize vermektedir.
Siz bakmayın ekonomiyi yönetmeye çalışan siyasetçilerin çizdiği renkli resimlere. Ülkede sürekli fakirliğin yapısallaştığı bir ortamı tecrübe eden hanehalkına (çalışana), “Sana yeni yılda yüzde 25 zam yapacağım, onu şimdiden kabul et” benzeri zorlamaların sahnelendiği bir ortamda siyasetçiler, gündemi değiştirmek için takla atmaktadır.