Geçen cuma gecesi, annem talihsiz bir kaza geçirip kalçasını kırınca sağlık sistemimizin haline yakından tanıklık etmek zorunda kaldım.
Saat 02.00’de gelen ambulansta bir şöför, iki de genç kadın sağlık görevlisi vardı. Annemi taşımak için, apartmandan güçlü, kuvvetli 2-3 erkek istediklerinde ilk şoku yaşadım.
Bunun mümkün olmadığını söylediğimde, biraz ötedeki tekel bayi önünde, güçlü kuvvetli gençleri çağırmamı istediler.
Çağırdık, sağolsunlar gelip, 2 kat aşağıya taşıdılar.
Araba kullanmadığım için öndeki boş koltuğa binmek için rica ettim.
Kurallara uygun değil, diyerek reddettiler.
Gece yarısı, taksi bulmamın çok zor olacağını, ayrıca hastayı, konu komşuya taşıtmanın da kurallara çok uyumadığını anlatmaya çalışmanın da faydası olmadı. Gece saat 02.30 gibi eski Göztepe SGK, yeni Eğitim Araştırma Hastanesi’nin acil servisindeydik.
Adeta bir acil servis fabrikası kurulmuş.
Hepsine hakim olamadım ama, herhalde 40 yataklı filan bir acil servis.
Dikkat çeken bir başka nokta, heryerin pırıl pırıl olması.
Gece yarısı, saat başı son derece donanımlı araçlarla temizlik yapılıyor. Ne güzel!
Bina, yatak, temiZlik elemanı, temizlik malzemesi bol miktarda var.
Bilin bakalım ne yok?
Doktor, hemşire, hasta bakıcı.
Olanlar da 20’li yaşların ilk yarısında.
En yaşlı hekim, daha 20’lerini bitirmemiş.
Biri kadın 2 genç hekimin anneme sonda takma çabaları, yarım saatlik bir uğraş sonucu başarısızlıkla sonuçlanınca, çalışmayı yarım bırakıp, kan ter içinde daha deneyimli bir hekim bulmak için uzaklaşıyorlar.
Çocukların son derece iyi niyetli çabaları öyle içime dokunuyor ki, sessizce gelmelerini bekliyorum.
Bacakları iki yana açık biçimde, ağrılar içinde bekleyen annemi sakinleştirme çabam da başarısız oluyor.
Annem ‘dr hanım, sonda takma kursuna mı gittiniz’ diye bağırmaya başlıyor. Bu durumda, devasa acil serviste, yarım kalan işi bitirmesi için doktor aramaya başlıyorum.
Bir süre sonra, yaşça diğerlerinden büyük bir hekim bularak, annemin yanına getiriyorum. Sonda da takıldı çok şükür. Röntgen çekimi başarısız olunca, bir hasta bakıcı ile birlikte tomografi çektirmeye götürüyoruz annemi.
Röntgen ve tomografi çekimleri için, annemi bir sedyeden diğerine taşımak da benim işim.
Çünkü eleman yok.
Bu arada saatler geçiyor ve temizlik görevlileri arı gibi çalışıyor.
Temizlikte bir sorun yok yani.
Sabah saat 05.00 gibi kalçada kırık olduğu tespit ediliyor.
Şimdi, ortopediden doktor bekliyoruz.
06.00 gibi bir doktor geliyor.
Gözleri kıpkırmızı, yorgunluktan yere yığılacak.
Ameliyat için yatış yapılacağını söyledikten sonra, bilgi veriyor: “Hastayı 15 günden önce ameliyata alamayız. Çok yoğunuz. Ayrıca yaşı gereği yoğun bakımın da müsait olması gerekiyor. Sizi uyarmalıyım ki sonradan sorun çıkmasın. Eğer onaylıyorsanız yatış yazısını yazacağım” diyor.
Biraz süre isteyip, nakledeceğim bir özel hastane ve güvenilir bir doktor arıyorum.
Saat 11.00’e doğru da kararımı bildirmek için bir yetkili arıyorum.
Bütün gece nöbette olan, yorgunluktan bitap düşmüş genç hekim yine karşımda.
Siz hala gitmediniz mi, yazık size, diyorum. Hasta yakınından, şefkat görmeyi beklemediği için, nasıl teşekkür edeceğini bilemiyor.
Saat 14.00’de özel hastanedeyiz. 4 aylık maaşımı yatırıp, başarılı bir ameliyatla annemi eve getiriyorum.
O iyi, ancak o geceden kalma boyun ve bel fıtığı ağrısından ben perişanım.
Bu arada bilginiz olsun, devlet hastaneleri gerçekten temiz.
DOKTORSUZ, pırıl pırıl HASTANELER...
BEDAVA SAĞLIK tam olarak budur!
Not 1: Paran varsa ülke al / Bütün dünya satılık..
Not 2: “Dünyamızı genişletsin diye icat ettiğimiz şeyler” dedi kederle yanındakine, “artık sadece içimizi daraltıyor!” G. Özcan
Not 3: Melekleri dinleyeceğiz, elmas gibi yıldızlarla kaplı gökleri göreceğiz. Dünyanın bütün kötülüklerinin, bütün acılarımızın, dünyayı baştan başa kaplayacak olan merhametin önünde silinip gittiğini göreceğiz ve hayatımız bir okşama gibi dingin, yumuşak, tatlı olacak. İnanıyorum, inanıyorum buna.. Anton Çehov
Not 4: İhalelere fesat karıştıranların kaçacağı kesin de, yurtdışında AV yapılacak mı?
Dışarıda bir tane kodaman PKKLı ya da FETÖCÜ bile avlanmış değil daha. İHALECİ mi avlayacaklar?
Not 5: Kırkından sonra bir adamın sinirinden ne olur; zaten anası ağlamıştır.. Kırkından sonra en fazla diline vurur insanın. Yoksa tansiyon şeker kolestrol gibi mahşerin üç atlısıyla uğraşanlara mesleklerin prestij kaybetmesi ve vasatlaşan ülke sinek ısırığı kadar etkide bulunmaz.. Misal Sayıştaycılar 2006 da aldılar haklarını ve hakimlik teminatlarını; bakıyorlar keyiflerine. Slogan şu: Kendilerine hayrı olmayanın kimseye olmaz. Maalesef hali pür melalimiz bu.