Temmuz başı seçim anketleri:

ORC (Kararsızlar dağıtılmadan)
AKP: 27.1, CHP: 24, İYİ: 22.1, MHP: 7, HDP: 7.6

YÖNEYLEM (Kararsızlar dağıtılmış)
AKP: 22.5, CHP: 23, İYİP: 13.3, MHP: 6.8, HDP: 8.7

PİAR (Kararsızlar dağıtılmış)
AKP: 27.8, CHP: 29.6, İYİ: 11, MHP: 7.3, HDP: 11.2

Anket firmalarından sadece SONAR ve Metropoll, Haziran yoklamalarına göre AKP'yi CHP'nin 9 puan önünde gösteriyor. Her ikisi de AKP'yi 32, CHP'yi 23 civarı buluyor. Bu ikisi dışındakilerin tümüne göre AKP ve CHP başa baş. Yöneylem, Piar, Avrasya ve Objektif'e göre CHP önde.

Araştırma kuruluşlarının hemen hepsine göre MHP %7 baraj sınırında; kimi baraj altı buluyor, kimi kıl payı baraj üstü. Gene hepsine göre HDP barajı rahat aşıyor, kararsızlar dağıtıldıktan sonra %10'un üstüne çıkıyor. Genel uzlaşı HDP'nin 4. olduğu yönünde, bazılarına göre 3. Kamuoyu araştırmaları sadece İYİ Parti konusunda uzlaşamıyor. %12-13 bulan da var, %22 bulan da. Ortalama alındığında İYİ Parti'nin %15-16 civarında olduğunu varsaymak daha doğru görünüyor. %15 civarı seçmen bu beş parti dışındaki partilere oy vereceğini söylüyor. Bu da şimdilik küçük partilerin pazarlık gücünü arttırıyor. Ancak bu seçmenlerin önemli bir kısmının seçime yaklaştıkça ilk beş partiden birine yöneleceğini tahmin ediyorum.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde de çok farklı sonuçlar bulunuyor ki bu, sonuçların manipüle edildiğini düşündürüyor. Genel kanı, karşısına kim çıkarsa çıksın Erdoğan'ın kaybedeceği yönünde. Cumhur İttifak'ının Erdoğan'ın dışındaki bir adayının kazanma ihtimali ise çok düşük. Tahminim, seçime yaklaştıkça Millet İtt. partilerinin oylarını daha da arttıracağı, farkı açacağı yönünde. Bu aşamadan sonra AKP'yi bırakalım 8-9 puan, önde gösteren kamuoyu araştırmasına bile şüpheyle bakarım. Bir kaç ay sonra birincilik için CHP ve İYİ'nin çekişmesi muhtemeldir.

Seçime yaklaştıkça AKP "şapkadan tavşan çıkartıp atı alarak Üsküdar'ı geçebilir mi? Şapkada tavşan kalmış olsa belki, ama şapkanın içi bomboş. Dolayısıyla bu ihtimal de kalmadı. Dağıtılacak mavi boncuk da yok, gidişatı değiştirecek bir kaynak da... 

Geriye muhalefetin kaybetmesi için sadece iki olasılık kalıyor: 

1) HDP veya İYİ'nin saf değiştirmesi. 

İYİ'nin saf değiştirme ihtimali sıfıra yakın. Türkiye sağının pragmatizmi bile bu saatten sonra İYİ'ye saf değiştiremez. Muhalif seçmene böyle bir gol atacaklarını sanmıyorum.

HDP'ye ise aynı oranda güvenmiyorum. HDP'nin kaşının gözünün oynamaması için Demirtaş elinden geleni yapıyor, bir ağırlık koymaya çalışıyor. HDP'yi bölge partisi olmaktan kurtaran sosyalistler ise sessiz ve etkisiz. Ama bu ihtimal bile bana göre yüksek değil. 

2) Muhalefet içinde koltuk kavgası, yeni dönemde bakanlık, müsteşarlık, ihale kapma telaşı sonucu zayıflama ve ayrışma. Seçime yeterince güçlü asılmama, sandıklara sahip çıkamama, hatta yerelde saf değiştirme, mücadeleyi satma... Ama bunun da bedeli çok ağır olur. Böyle saçma sapan mücadeleye girmelerine liderler müsaade etmez diye düşünüyorum. Diğer yandan sandıklara sahip çıkamayacaksa muhalefet ülkeyi yönetmeye talip olmasın zaten. İstanbul seçimleri gibi asılmak ve sandığa sahip çıkmak lazım.

Önümüzdeki dönemde asıl gösterge, anketler değil rüzgar gülleri ve gemiyi terk eden fareler olacak. Hep beraber izleyip görelim, en keskin, en radikal ak partililerin nasıl cehapeci, iyici, saadetçi olduklarını izleyip, Anadolu irfanını bir kere daha takdir edelim.

Seçim meselesini şimdilik kapatıp dönelim yine sağlık ve hekimlerin can güvenliği meselesine.

Cehalete, şiddete, yasa ve hukuk tanımazlığa, yobazlığa, eğitimli ve nitelikli insana düşmanlığa öyle bir yol verdiler ki, bu barbarlık senelerdir ülkenin en güzel çocuklarını yiyor, bitiriyor. Çalıştığı hastanede, görevinin başında gencecik bir doktorun katledilmesinin sorumluluğunu taşımak, utancını duyumsamak, özür dilemek, istifa etmek gibi erdemlere o kadar yabancılar ki hala muhalefet liderine laf yetiştiriyor, zeytinyağı gibi suyun yüzüne çıkıyorlar. Hayatları boyunca şeyhleri, şıhları, tarikat liderleri dışında kimsenin ölümüne üzülmemiş, kimsenin eşiyle, çocuğuyla, ana babasıyla empati kurmamış adamlar, sorumluluğun gereğini yerine getirmek yerine yüreğimiz yanıyor tivitleri atarak bu rezaleti de geçiştirmeye çalışıyor.

İşin tabii bir de doktor, kapitalizm ve paranın tek tanrı olması ve sağlığın piyasalaşması konusu var. 

Mesleklerin kendi isimleri vardır. Eskiden “tabib/p” (Arapçada doktor) ve “hekim” (hakim-bilge, bilim insanı, filızof, tabib/p) denirdi. Sonra DOKTOR yaygın kullanılmaya başlandı. “Hemşire” Farsçadan, kızkardeş, hastanede uzman bakım elemanı. Altı yıl tıp, ardından uzmanlık, 10 yıla yakın hatta aşkın bir eğitimden geçilip doktor olunur. En yüksek puan ile girilen üniversitedir. Bütün dünyada böyledir. İnsan için de, tüm canlılar için de HAYAT kurtardığı için her yerde kutsal kabul edilir.

Şimdi bu mesleğe kalkıp -“SAĞLIKÇI” demek nereden çıktı??!!! Mühendise “motorcu”, mimara “binacı” demiyoruz. Gemiyi “kaptan” kullanır, “gemici” tayfaya denir. “Mahalleci” değil, “muhtar”dır, “dersçi” değil “öğretmen”. Yerleşik kavramlar, yıllar içinden gelir ve saygı içerir. Sağlıkçı”, mesleğin binlerce yıllık anlamını, muhtevasını bir para ilişkisine, esnaflığa indirgiyor. Ki esnaflık da uzmanlık gerektirir: Balıkçı, börekçi, kumaşçı, tereci! Hepsi kendi uzmanlığına sahip işler. Dönelim “sağlıkçı”ya. Tıbbın parasallaşması, metalaşması, hizmetin «bastım parayı, getirttim doktoru” gibi, “oynattım dansözü” gibi bir cahil ve saygısız ilişki biçimine indirgedi. Heryere hastane, her üniversiteye Tıp Fakültesi…sağlığı piyasalaştıran yönetim, şimdi doktoru, hemşireyi koruyamıyor! Saygısını yok etti. Önce bunu yeniden kuracak!

Demek ki, bu toplum, hekime, mühendise, mimara v.b. meslek erbabına yüzlerce yıllık saygı düzeyinden uzaklaşmış! Cehalet pohpohlanınca cüretkar kılmış! Geleneğini, edebini unutmuş! O zaman bunu kafaya vura vura hatırlatmak gerekiyor, rica ederek değil…

Son söz: Ramazan oruçları başlamadan Anadolu’yu şöyle bir dolanmıştım. Gidişat hiç iyi değildi. Şimdi Kurban bayramı vesilesiyle tekrar Anadolu turundayım. Durum çok fena. Toplum ciddi anlamda ruh hastası olmuş. Zaten tarihte bu kadar enflasyon hiperenflasyon ve hayat pahalılığına uzun süre maruz kalıp da ruh ve beden sağlığını koruyan hiçbir toplum olmamıştır. Anlayacağınız bu seferde gidiş iyi gidiş değil. Hatta daha da kötüye gidiyor. Herkes olaya seçim sonuçları ne olacak gözüyle bakıyor ama böyle giderse seçimi kim kazanırsa kazansın dengesini kaybetmiş şiddet sarmalının içinde debelenen i, doktorunu avukatını ve trafikte kavga ettiğini ve ayrıca kadınlarını gözünü kırpmadan öldüren bir toplumun yaşadığı ülkeyi hiçbir politikacı ya da parti gözetemez, yönetemez. Şimdilik yanlarına aldıkları koruma ordusuyla, halktan uzak güvenlikli sitelerinde kendilerini güvende hisseden siyasetçiler ve zenginler şunu iyi bilsinler: eğer ekonomik ve sosyal şartlar böyle giderse hiçbir kimse emniyette olmayacak. Kendilerini ne malları ne korumaları ne yüksek güvenlikli duvarları korumayacak. O nedenle gelin halkın ne zorluklar yaşadığını görün ve elinizi taşın altına koyun. Hoşça bakın zatınıza..

Not 1: Konya Selçuklu Bosna Hersek Mahallesi Kayalar Camii İmamı'nın provokatif, nefret kusan sözlerinin altyazılı hali. 

"Sen vardın hastaneden boş döndün. İğne yapılacak. Doktor da dedi ki 'bugün grevdeyiz'. Öldürmez misin sen, dövmez misin?" 

Bizlerin vergileriyle maaş alan şu adam alenen suç işliyor. Yargı önüne çıkartılması için ne yazık ki devranın dönmesini bekliyoruz. Bu adam(lar)ın sözünü dinlemeye, bunları baştacı yapmaya devam edenler yakında hastalıklarını muskayla, sülükle tedavi ettirmeye çalışacak.

Yaptığı konuşmanın dinle, diyanetle, imanla, ibadetle alakası olmaması da ayrı bir konu. Vasatın altı kötü bir adam, vasatın altı bir ilkel mantıkla aklı sıra suçluyu haklı göstermeye, kendisini din adamı zanneden cemaatın aklına vurma, darp etme, öldürme fiilini sokuyor.

Not 2: Bayram sabahına gene bomba gibi haberlerle uyandık. Fareli köyün kavalcısı Musk tivitır teklifini geri çekmiş. Fiç gene fiçlik yapmış.

Not 3: Henüz açlıktan ölen yok, ancak acil çareler bulunmazsa onun haberini de alırız.

Geçmişte TV kanalları ve gazeteler bazı illerde hamiyetli vatandaşların da desteğiyle iyi niyetli kişilerin kaynattıkları çorbaları özellikle geliri az insanların yaşadığı muhitlerde dağıttıkları haberini verirlerdi.

Çoktandır o tür haberler yok. Halbuki o tür yararlı çabalara şimdi her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.

Başbakan Boris Johnson’un istifasıyla gündem olan İngiltere’de yıllık enflasyon bizde bir aylık orana yakın. Orada en son yıllık oran %9.1 idi; bizde aynı oran TÜİK’e göre bile %78.68… Bu sebeple, İngiltere’de her il ve kasabada seyyar aşevleri faaliyette. Onlar buna ‘foodbank’ (gıda bankası) adını veriyorlar. Bazı sivil toplum kuruluşları da, zor durumda olduğunu tespit ettikleri evlere gıda paketleri götürüyorlar.

Norveç’te bile ‘foodbank’ faaliyeti yayılmaya başlamış.. ABD’de de var..       

Not 4: Fakirlik insanları daha önce göze almayacakları farklı davranışlara da itiyor. Lurpac marka geniş kitlelerin kullandığı terayağının fiyatı birdenbire 7.25 Sterline çıkınca, ne olmuşsa olmuş, İngiltere’de marketler o tereyağlarını kilit altına alma yoluna gitmişler.

Not 5: Kurban bayramında et dağıtımını biraz daha fakir-fukara gözeterek yapmakta yarar var.
Ekonomi uzmanlarının ve bazı hayvanseverlerin ‘‘Kesmeyin’’ temennisine karşılık ben de ‘‘Keşke kurban kesenler uzak ve yakın çevrelerindeki fakir-fukarayı daha fazla sevindirse’’ diyorum.

Aşocakları ve gıda yardımı işini de bu vesileyle ciddiye alalım.

Bu vesileyle hayırseverlerin kurban paylarını muhtaç ailelere ulaştırmak için canla başla Bayramda dahi çalışan başta Diyanet İşleri Başkanlığı ve Kızılay çalışanları olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşlarına yürekten nazik teşekkürlerimi sunuyorum.

Not 6: “Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya/ Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya.”- Y.K.Beyatlı

Not 7: “Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar” - Edip Cansever

Not 8: “Belkıs! Ne şanslısın kuşlarla uyanıyorsun başında.

Benimse bilmediğim bir şehri düşlemekle geçti toyluğum. Sabah kalkınca ilk iş adımı hatırlarım. Şehirler değişti öğrendim; çıkmayacak boyunluğum” 

Mendil Acemisi-Belkıs B. Şimşek. Belkıs B. Şimşek 1993 Kahramanmaraş doğumlu şairimiz. Kalemine yüreğine sağlık.