Adına "emerging market" denen kalkınamayan, gelişemeyen ülkelerin çoğunda mekanizma şöyle işler: Kamu malları önce yerli taşeronlara devredilir, yerli taşeronlar yağmaladıkları kamu malları ile zengin olurlar. Ancak o zenginliği sürdürecek bilgileri, görgüleri, kültürleri yoktur. En fazla bir nesil boyunca bu zenginliklerin keyfini sürerler.
Zenginliğe o kadar kısa yoldan ve kolay ulaşmışlardır ki, modern kapitalist dünyada o zenginliği çoğaltmanın, sürdürmenin, sigortalamanın yol ve yönetimini öğrenecek zaman bile bulamazlar. Har vurup harman savururlar. Sonra yerli taşeronlar, bu işi biraz daha iyi bilen, profesyonel çalıştıran, profesyonel yöntemler kullanan orta büyüklükteki (yerli veya yabancı) taşeronlara devrederler. (Mesela emlak devirleri yapılırken, mahalle komisyoncularının yerini profesyonel emlak brokerleri alır.)
Ancak kapitalizm doğası gereği tekelci bir sistemdir. "Birbiriyle yarışan rasyonel oyuncular" saftirik liberalin fantezisidir. Kapitalizmde zenginlik hep daha güçlüye, daha acımasız olana, daha gayrı-insani davranana geçme eğilimindedir. Bu da eninde sonunda tekelleşmeyi yaratır. Büyük balık küçük balığı yutar, büyür ve en sonunda balina olur. Merak eden araştırsın; günümüzde neredeyse bütün sektörler dünyadaki kaç tekelin hakimiyetindedir. Tekellerin anlaşamadığı yerde savaşlar patlak verir. Bu savaşlar da özgürlük/insan hakları/demokrasi diye yürütülür.
Bu üç kavramı özgürlük, insan hakları ve demokrasiyi, kapitalizmden kurtarmadıkça insanlığa rahat yok. Çünkü kapitalizmde özgürlük sömürülme/istismar edilme özgürlüğü, insan hakları sermayenin dolaşım ve satın alma hakları, demokrasi de bu sistemi halklara onaylatma sistemidir. Halklar bu sisteme itiraz ettiklerinde tepelerine binilir. Darbeler, savaşlar, işgallerle "özgürlük, insan hakları, demokrasi" yeniden tesis edilir. Sıradan insanlar kaybettiklerini yeniden elde etmek için sırtlarında yük tepeye tırmanmaya devam eder. (Sisifos efsanesi) Aradaki kısa özgürlük, cumhuriyet, bağımsızlık, özyönetim, sosyalizm dönemlerine de parantez arası denir. Libya'dan , Suriye'ye, Türkiye'den Hindistan'a, Brezilya'dan Şİli'ye, Rusya'dan Doğu Avrupa'ya yaşananlara bir de bu gözle bakın.
En temel ihtiyaçları karşılayamama sorunu nasıl çözülecek? Piyasanın kendisini düzeltmesi mi beklenecek? Devlet ekonomiye müdahale etmesin mi denecek? Bırakınız yapsınlar politikalarına devam mı edilecek? Doğrudan ya da dolaylı, ne yapılacak da halkın durumu düzelecek? Muhalefetin karnından değil, açık seçik konuşması lazım: Derviş politikaları olarak bilinen “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” layıkıyla uygulanmadığı için mi bugünlere geldik, yoksa tam da bu politikalar yüzünden mi? Son 4-5 seneye reset atıp aynı politikaları uygulamaya devam mı?
Kamulaştırmalar yapılacak mı, yapılmayacak mı? Kamulaştırma yapılırsa, kamulaştırılan işletmeler kimler tarafından ve hangi anlayışla yönetilecek? Kazanç ve servetlere sınır veya vergi getirilecek mi? Çalışanların doğrudan ve dolaylı vergi yükü hafifletilecek mi? Devletin verdiği eğitim ve sağlık hizmetleri paralı mı olacak, bedava mı? Parasız olacaksa devlet var olan özel eğitim ve sağlık işletmelerinden daha kaliteli eğitim ve sağlık hizmetini nasıl verecek? Kamu kaynaklarını devasa oranlarda yutan diyanet kurumu varlığını sürdürecek mi? Sürdürecekse bu kurum nasıl finanse edilecek? Devlet bütçesinden kaynak ayrılacak mı, ayrılacaksa ne kadar ayrılacak?
Madem seçim sathı mailine girdik, muhalefetin goygoyu bırakıp açık seçik bir şekilde geldiğinde ne yapacağını anlatması lazım. Bu kadar devasa sorunları nasıl çözecekler? Sanırım en başta ülkeyi terk etmek için can atan gençler olmak üzere hepimiz bilmek zorundayız.
Not 1: Düşmanın da olsa bir karakteri olan adama hiç düşünmeden iyilik yapacaksın. O bunu unutmayacaktır. Sokakta da yaşasa karaktersiz birine acıyıp iyilik yapmayacaksın. Hak etmeyene yapılacak iyilik bela olarak insana yeter. Hak edene yapılacak iyilik de insana kurtuluş olarak yeter.
Not 2: Bir insan, beşiğinden mezara kadar asla, ilk ve en önemli amacı, kendi iç huzuru ve ruhsal rahatlığı olmayan tek bir şey bile yapmaz.
İnsan Nedir, Mark Twain
Not 3: Bilginler otiumdan (boş olmaktan) utanır. Halbuki boş zamanda ve aylaklıkta bir soyluluk vardır.
İnsanca Pek İnsanca, Friedrich Nietzsche
Not 4: Cumhuriyetinin kıymetini bilmezsen, kul olmak için bu kadar can atarsan eninde sonunda karşılığını alırsın.
Bu dönemi bütün unsurları, bütün aktörleri, bütün ezberleri, bütün söylemleri ile beraber kapatıp yepyeni ve devrimci bir sayfa açmadıkça hiçbir çıkış yolu yok.
Not 5: Merak etmeyin Mayıs Nisandan daha iyi olacak, Haziran Mayıs'tan iyi olacak, sabredin enflasyon Kasım'da düşecek, Aralık'ta düşecek... Hikayenin sonu belli: Sabret, bu dünyada çile çekiyorsun ama iyi bir kul ol, öbür dünyada sana zenginlikler, pınarlar, huriler, şaraplar, ...
Not 6: TL'nin değer kaybetmeye başladığı son yıllarda dış ticaret ve cari işlemler açığımız daraldı. Ne var ki; son aylarda dış ticaret açığımız “miktarsal” olarak küçülürken maalesef “parasal” olarak büyüdü. Bunun sebebi ithal ettiğimiz petrol, doğalgaz, ham madde ve gıda maddelerinin fiyatlarının tüm dünyada dolar cinsinden anormal bir şekilde artmasıdır. Ortada kurama uygun olarak “miktarsal azalma” gibi çıplak bir gerçek dururken, bunu görmezden gelip “TL değer kaybetti, ama cari açık daha da büyüdü, demek ki rekabetçi kur diye bir şey yoktur” diye yazanları da halkı yanıltmakla suçluyorum.
Not 7: Sevgili yazar Ahmet Örs’ün “Halkalarda Duranlara” (Tasfiye Dergisi Yayınları) şiir kitabından mısralar; selam olsun:
“Hâlbuki o meşum okullar bitmeye ayarlıdır.” (Fatih’te Bir Akşamüstü) “Beton ormanlar yükseliyor kıyılardan adaların yalnızlığına.” (Yanlış Kış) “En çoğu prekarya diyelim, proleter koltuk azalmış otobüste” (Boşluklara İlerleyelim) “Sökülüp duruyordu zaman.” (Kerpiç Betona Çarpanda) “O zamanlar sigarasızlık bilinci yoktu, bilirsiniz elbet tefsir dersleri dumanlı olurdu.
” (Halkalarda Duranlara) “Dört ayaklı minarede kurşun bende memleket yarası.” (Üçüncü Sürgün) “Maçtan gol sesi gelmiyor.” (Akşam Oldu Herkes Evine Dönüyor) “hani dindarız beş vakit namazda kesintisiz.” (Dört Yüz) “şarkıdır bu ağlayan öfke vitrinlere nazar eden isyan ışıltılara.” (Metropolde Karanlık Kirli Suretler) “Uzun bir gece oluyor, beni yalnızlığıma bırak.” (Halep Şam Musul Kobani Bağdat) “Analarımız dilimiz sevdamız ne büyük alışverişlerde yiten şiirimiz.” (Geçip Giderken Söylenmiştir) “nihayet/ayın otuz ikisi.” (Tarihi Otuz İki Aralık Grevi) yürürken sesler birikiyor diline.” (Yorgun Yoldaşların Yılmaz Savaşçısı) “Başını aç / Ülkeni koru!” (Rejim Tehlikede)“Okul da yalan mıdır amca / Okul da yalandır evlat okul da yalandır.” (Okul İçin Üç Şiir)
“Otobüs kalkıyor / Durak kayboluyor / Sonsuz karanlık.” (Hayat Şiir) “ağır yaralı caddeler / bir kurşun gibi saplanıyor.” (Bağdat’ta İşgal) “duymadık ne dediniz / yoksa akredite / değil misiniz.” (Kuyu Boru Soru) “Ne güzel şubatlara eylüllere nisanlara / Nekbelere boyun eğmeyen kalbimiz.” (Güzeller Güzeli)“aldatılmış çocukluğumuzdur boş bakışlar.” (Aldatılmış Çocukluk) “cepten yiyen şair cebini tüketen şair.” ( Cepten Yiyen Şair) “sen olmasaydın arkadaşım bir partiden aday olacaktı.” (Sen Olmasaydın Çekip Gidecektik) “küfre bozgun veren bir fırtına / aramıza hoş geldin” (Secde Eden) “her gün yatağını derinleştiren sözlerim.” (Çoğalan) “Uzun yoldan geliyorsun / Kelimeler salıyorsun üzerimize.” (Çağıran) “bir bülbül ailesine yuvalık eden fundalığın.” (Hacı Murat’ın Ölümü) “Bak işte yine dumanlandı Bağdat’ın semaları” (Ayrılma Sakın) “Örsün üstüne koyunca kendini insan / Kızgın bir demir külçe olmalı mutlaka.” (Örsün Üzerinde Bir Kızgın Demir.) “birpankaet gibi duran her gün yüreğimde.” (Guantanamo) “çetin bir kışa hazırlanıyor yüreklerimiz.
” (Güz Geldi) Kelimeler istersin yitmeyen / istersin kendi anlamıyla” (Gelmeyen) Ben sizi umudun, isyanın bayrağı kıldım kızım” (Ben Sizi Kudüs’ün Özgürlüğüne Adadım) “ellerimde Ortadoğu coğrafyası.” (Son Cümlesi Bildirinin) “bütün nehirlerden coşkun gözlerinle / yüreğime akıyorsun kanayan yaralarımdan” (Bırakma) “Talan edilmiş bir ülkedir yaşadığım.” (Afrika Ateşi) “bir yalnızlıktır büyüyen / sen bana ses vermeyince” (Versene Elini) “direnen yüreklere mescid-i aksâlar kurayım.” (Kudüsüncü) “Sana uzak diyarlardan sesler göndereceğim.” (Seslenen) “Yüzüm hatırında mı?” (Kahrını Benden Esirgeme) “gezdir kelimelerini, ustasın.” (Öfkelenmesen De) ''yine sana geldik / sarman için bir tarafımızı” (Anne)
Not 8: Bir ülkenin hele de Türkiye gibi bir ülkenin vatandaşlığı bu kadar ucuz olur mu; akıl işi değil..! Avrupa’nın güçlü ülkelerini geçtim, Yunanistan’da, Polonya’da, Bulgaristan’da 400 bin dolarlık ev alıp vatandaşlık istesen, seni yaka paça Kapıkule’ye kadar kovalarlar… Oturum izni ile vatandaşlığı karıştırmayın lütfen.. İkisi farklı..
Not 9: "Akıllı yatırımcının bile kalabalığı takip etmekten kaçınmak için kayda değer bir iradeye ihtiyacı vardır."
Benjamin Graham
Not 10: "İnsanın mutluluğu çok ender meydana gelen büyük talih ile değil, her gün oluşan küçük avantajlarla sağlanır."
Benjamin Franklin
Not 11: “Her şeyin çok fazlasının, iyi bir şey bile olsa, bizi perişan edebileceğini bilmemiz gerekir. İştahlarımıza kesin sınırlar koymalıyız.”
William j. Bennett
Not 12: Kur korumalı mevduat “şimdilik” başarılı. Neden mi? 22 milyar dolar büyüklüğünde dolar mevduatı TL’ye döndü. Bir kısmı korkudan “seve seve”. Bu dönüş olmasaydı kur kopup giderdi. Bu hengamede kur göreli sakinse cevabı kkm. İdeolojik bakmayı bırakalım, sahadaki gerçeklere dönelim. Hep böyle devam eder mi? Zaman gösterecek Kur Korumalı Mevduatın sürdürülebilir olup olmadığını. Şimdiye kadar çalıştı. Gelecek her zaman bilinmeyenlere gebe şüphesiz.. Bekleyip göreceğiz. Doğu beklemenin yeridir. Yeterince beklersen her şey ayağına gelir..
Not 13: Ekonomide bozukluklar varsa, alım gücünüz azalmışsa, Türk parasının kıymeti düşmüşse, her gün ihtiyaç maddelerine zam geliyor, enflasyon resmi rakamlarla yüzde 60'ı bulmuşsa milleti hitabet ile coşturamaz, konuşmayla aldatamazsınız..
Konya'dan da bir milletvekili de ‘minicik minicik zamlar, bundan şikayet etmeye gerek yok' demişti. Bunlar insanları yaralıyor ama haberiniz olsun. Yani ben 2 kilo et yiyeceğime yarım kilo et yerim diye göğsünü gere gere dolaşıyor. Ulan 2 kilo et kaç para biliyor musun sen? 300 lira. Kim verecek bu parayı?