İsrail Merkez Başkanı Jacob Frenkel enflasyonla mücadelede önemli işler başarmış bir bürokrat. %3000’in üzerindeki enflasyonu tek haneye nasıl indirildiği sorusuna paket açıklamayı bıraktık cevabını vermişti. Çünkü açıklanan her paket (karşılıksız para basımı yoluyla özellikle zombi şirketlere ve bireylere hibe ve kredi vermek) insanlara yeni imkanlar verdiği için harcamaya teşvik ediyor. Dolayısıyla enflasyonu arttırıyor.

Kendi kendime düşünüyorum. Ülkenin sorunu ne? İşsizlik…Asgari ücretlilerin oranı…Enflasyonda Dünya 6.sı olmamız…sığınmacılar…%120 ÜFE…
Liste uzar gider. Peki çözüm ne? Kısaca cevap vermek mümkün değil ama ben çözümün ne olmadığını söyleyeyim. Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı paket değil mesela. Kamu bankaları her kredide yaklaşık %5 içerde olacak. Veya faizi düşürmek de değil.

Sorunları çözmek için önce sorun olduğunu kabul etmek birinci öncelik. Daha sonra bu sorunlar için gerçekçi ve bilimsel yöntemlerle çözüm üretmek lazım. Bunları yaparken de samimi olmak gerekiyor. İnsanlar bu ülkeyi yönetenlerin kabiliyetini sorgularken, ben asıl samimiyetini sorgulamaya davet ediyorum.

Not 1: Kör, sağır ve dilsiz bir sakat gibi yaşadım uzun süre: iktidarın, kalemin ve şehvetin ayaktakımıyla birlikte yaşamayayım diye.

Böyle Söyledi Zerdüşt, Nietzsche

Not 2: Örgüt başarısının özü takım çalışması, takım çalışmasının özü ise dostluktur. Dost olmasını bilmeyen, lider olamaz. Kuvvetli bağlar, en az etkin kişiyi bile takım için olağanüstü faydalı hale getirebilir. Lider emir vermez. Karar bile vermez. Yöneticilerinin verdiği kararları ahenkleştirir ve anlamlı kılar.

Not 3: (Devlet zenginleri) parti merkezlerine, düğmelerini ilikler, ellerini kavuşturur, camiye girer gibi girerler! (Halide Edib: Sonsuz Panayır, 1946)

Not 4: Hayatta kalabilenler, en zeki türler değil; içinde bulundukları değişen çevreye en iyi uyum sağlayarak ortama adapte olabilenlerdir.

Not 5: Dijital ortası bu çağda yaşamakta olduğumuzu kabullenerek artık yola devam etmek durumundayız. Gerçekleşen yıkıcı kuvvet, değişime dair yaşadığımız buruk bir hissiyat, karmaşanın hızlı bir şekilde ivme kazanması, geçmişin kâr marjları için sürekli birbirlerini ezmekte olan şirketlerin yaşadığı stres…vs. İşte artık yıkıcı bir entropi (Entropi: fizikte bir sistemin mekanik işe çevrilemeyecek termal enerjisini temsil eden termodinamik terimidir. Çoğunlukla bir sistemdeki rastgelelik ve düzensizlik (kaos) olarak tanımlanır ve istatistikten teolojiye birçok alanda yararlanılır.) dönemi içerisindeyiz. Karmaşa yaşamımızın her safhasında sürüyor, fark etmiyoruz çünkü yeni gelenin mucizesine aşık olarak yol alıyoruz.

Not 6: Doğruluk ve adaleti ülkenin diline yerleştir! Ülkenin kalbini sakinleştir!
(Hammurabi)

Not 7: Kötüyü ortaya getirmeyin muhakkak alıcısı çıkar.

Not 8: Nezaket ahlakın en alt basamağıdır. En alt basamak muhkem şekilde inşa edilmeden üzerine ilave basamaklar yapmak mümkün değildir.

Not 9: Çocukların biyolojik ihtiyaçlarının karşılanmasının “iyi anne olmak” için yeterli olduğu toplumsal düzende, “anne olmak” günümüzdeki kadar zor değildi. Hatta şehir hayatında bile otuz yıl önce çocuk yetiştirmek günümüze oranla çok daha kolaydı. Toplumsal süreklilik için orta kuşağın ontolojik dengeyi muhafaza ederek, gençliğin nasıl bir dünyayla muhatap olduğunu kavraması, gençlerin bu değişen dünyayı nasıl algıladığını, hayattan beklentilerini bilmesi gerekiyor.

Sosyal medya üzerinden her eve ulaşan “fenomen anne”lerin genç annelere sunduğu reçeteler, çocukların doğal gelişimini engelleyerek “ilgi terörü” inşa ediyor. Pek çok genç anne “ilgi terörü”nün dayatmalarından yılmış ve yorulmuş vaziyette.

Not 10: Vaktinde tasvir edilmemiş sorunlar büyüdüğünde panik havası içinde şimdi ne yapmalıyız sorusu dillerden düşmez.
Şimdi ne yapmalıyız?
“Değerlerimiz değerlidir” edasında her türlü erdemi cümle içinde kullanarak “ahlaklı toplum”; ne kadar çok imam-hatip mezunu ne kadar çok ilahiyat mezunu verirsek o kadar dindar gençlik yetişir yanılgısından bir an önce vazgeçmekle başlayabiliriz.

Not 11: Öyle ya, mademki balo bitti; birinin bulaşığa girmesi, diğerlerinin de faturayı ödemek için evdeki gümüşleri satması gerekecek. Peki, bu senaryoda kim, kimdir sizce? Balo; har vurup harman savurmamız, bulaşığa girecek olan yoksul kesim ve gümüşleri satacak olan ise halkın tamamı…

Not 12: 9 trilyon $’ı FED olmak üzere tüm dünya merkez bankaların 20 trilyon $’ı aşan fazladan para basımı, (varlık genişlemesi) bir şekilde geri alınacaktı. Enflasyon tam da bu işe yarayacak ve ulus devletler, faturayı kendi halklarına enflasyonla ödetecek. ABD’de ve AB’de yıllarca enflasyon duasına çıkıldı, “hiç değilse %2 enflasyon olsun ki ekonomi canlansın” diyerek beklenti oluşturup para bastılar, dünyaya saçtılar. Bu süreçte enflasyon kontrolden çıktı ve bu ülkelerde çift haneyi, bizde ise 3 haneyi devirdi.

Şöyle ki nitelikli soygun dediğimiz enflasyon ile insanların varlıkları eritilecek, anlamsızlaştırılacak ve imkânı olan ülke, bir diğerine enflasyonunu aktaracak. Tıpkı bizde enflasyonu bir diğerine aktarmaya çalışan rantiyeler, varsıllar gibi. Olan, halka olacak zira uzun süreli, kalıcı fakirleşmeyi yaşayacak.

Not 13: Yapınca eline geçeceğini umut ettiğin şey, yapmayınca elinde kalacak olandan daha değerli değilse; yapma..
Mısır’ın saltanatını istemiyorum. Züleyha’nın gözlerini bile istemiyorum. Kuyuyu, zindanı, ihaneti istemiyorum. Yarın Hakk'ın divanında “Senin gereğini yapacağını bilerek geldim” demeyi planlıyorum sadece. “Kalbim hiç oynamadı” diyeceğim, “ne Sana, ne yarattıklarına karşı.”
Gerisi nasip be…

Not 14: Yolsuzluk yoksunluk ve yoksulluğun derinleştiği bir ülkede rögar kapakları sistematik olarak her yerde çalınmaya başlıyorsa, rögar kapaklarını bile koruyamayan bir ülkede ortaya çıkan koku hepimizi rahatsız etmeli.

Not 15: Bakan Nebati: Enflasyonu yüreğimizle halledeceğiz. 

GÖZ bitti.

YÜREK başlıyor.