LINCOLN LAWYER izleyin de ABD'de hukuk sistemi nasıl görün.
ABD'de devlet adına SAVCI katılmıyor mahkemelere. DEVLET AVUKATI diye ayrı bir şey var ve hakimin yanında değil, karşısında oturuyor.
Jüri sadece rastgele atanmıyor, gelenler sırayla eleniyor. Tek tek.
Avukatlar sırayla jüriye soru sorup, tek tek jürileri eliyorlar. 10'ar hakları var. Böylece ADİL JÜRİ kuruluyor.
Jüri tamamlanınca mahkeme sürecine geçiliyor. Mahkemeler ertelenerek yürümüyor genelde. Başlıyor ve günlerce sürüyor. Ertelemeler ise kısa oluyor.
Yani dava başlıyor, şak şak şak gidiyor.
Uzun davalar, genelde çok fazla tanık, mağdur...vb. varsa mümkün.
Yoksa, uzun mahkeme süreci diye bir şey yok.
Hakimlerin tüm finansal bilgileri halka açık. Banka hesaplarına kadar.
Bizde HUKUK falan olmadığını da, AMERİKAN HUKUKU öğrenince, az çok anlıyorsunuz.
Öyle üst mahkemeye gideyim, iptal ettireyim de yok. Davanın yeniden görülmesini sağlayacak bir şey bulmadıkça; JÜRİ adalettir. Slogan bu.
Not 1: Bir ülke parasının en değersiz olduğu nokta yoktur, durum Nazım Hikmet sözleri gibidir, "Tavanı kadar sokağın, dibi kadar cehennemin..."
Not 2: Şu cümleye bakın; “Bu bağlamda, para politikasının temel aracı olan politika faizi dışındaki tedbirlerin döviz kuru ve döviz talebi üzerindeki etkileri önemlidir ancak KKM'de görüldüğü gibi bu tür tedbirler belirli bir süre için etkilidir.”
Aaa, çok ilginç… Bak şimdi merak ettim faiz ve enflasyon arasındaki fark ne olacak sayın PPK? Cevap geliyor; “Faiz ve enflasyon arasındaki fark, enflasyona endeksli ürünlerin önlem setine dâhil edilme olasılığını artırmaktadır.”
Para Politikasının ruhuna el fatiha…
Not 3: Normalde iş hayatında,bir takım elbise, 1 gün giyilir. Gömlek de keza öyledir.
Ardından ÜTÜYE gider.(Kirliyse kuru temizleme de...)
Yani,filmlerde,dolapta duran 30 tane birbirinin aynı takım elbise,hava olsun diye dizilmemiştir.
Sadece KÖLELERİN,1-2 tane takım elbisesi vardır.
Not 4: Suriye'ye yapılacak HAREKAT doğrudur.
Oraya KKTC tarzı bir devlet kurulmalı, kendi yönetimi, kendi ekonomisi, kendi parası olmalıdır.
Dileyen şirketler de, fabrikalarını oraya taşır.
Geç bile kalındı.
Çok geç kalındı.
Dronelar Ukrayna'da değil, Güney'de çalışmalıydı.
Göçmenlerin tamamı da burada iskan edilmelidir. (Suriyeliler. Afganlar, Pakiler gitsin ülkelerine.)
Ve önemlisi, PKK DEVLETİ istenmiyorsa, bu nüfusun oraya yerleştirilmesi şarttır.
Bölge nüfussuz kaldı, resmen yer açtılar birilerine. Küresel şartla ve zamanın ruhu yanımızdayken Suriye Kuzey Irak patikasında elimizi çabuk tutmalıyız.
Not 5: Şapkadan süper bono bu hafta çıkmadı, ancak çıkmayacağı anlamına gelmiyor. KKM’de kalan vatandaşın hızla yüzde 90’a yönelecek enflasyon karşısında ezileceği gerçeği de süper bononun Hazine’ye yaratacağı dayanılmaz yüke rağmen en geç temmuz ortasına kadar devreye sokulmasını gerektirmekte. Aksi halde döviz kurlarında kapsamlı yükselişler görülebilir. Ekonomi yönetimi bir tercih yapmak zorunda: Ya süper bono (yüksek faiz düşük kur; böylece enflasyon bir nebze dizginlenebilir) ya döviz dolar yükselişi (hızlandırıcı enflasyon sarmalı).
Not 6: Ama maalesef ana muhalefet: işlevi bitmiş muhtarlara kpss sınavı ile yardımcı memur vaad ediyor!!!
Bu da işsizliğe çözünmüş!!! Bu zihniyetin değişmesi çok zor!
İktidar ve muhalefet toplumun aynası. Toplum gayet tembel ve çalışmak istemiyor. Onlar da bunu suistimal ederek ekmek yemeye çalışıyor.
Not 7: Kira çarpanları bir çok yerde 35-40 yıl seviyesinde. Sıfır betonarme apartmanın ömrü yaklaşık o kadar zaten. Yıkılma noktasına geldiğinde kendini amorti edemiyor bile. İstanbul'da 3 milyon TL'ye satılan evin kirası sadece 6 bin TL.
Bir evin fiyatının 3 milyon TL olduğunu kabul ediyorsan, kirasının da 10 bin TL olduğunu kabul edeceksin. Bu kadar basit. Yoksa alırken %50 kazıklanıyorsun.
Not 8: Gençliğinde ne dilediğine dikkat et, yaşlanırken başına gelir.
Not 9: Bugün özel mülkiyetin kutsallığına dokunmadan istediğiniz kadar konuşun hiçbir şey söylememiş olacaksınız. En azından AK Parti yöneticileri ve ak partililer bu konuda dürüst davranıyorlar, “kiralara çözüm arıyoruz ama serbest piyasa ekonomisinin mantığına aykırı düzenlemeler yapamayız” diyorlar.
Haklılar… Özel mülkiyetin, piyasanın kutsallığına bir kere dokunduğunuzda, bunların “dokunulabilir” olduğunu da açık etmiş olursunuz. Ve sermaye aklı, bu sonuncusu tarihten ve topraktan bir daha geri gelmemek üzere silinsin diye elinden geleni yapmışken…
Sermaye aklını hafifsemek bizim işimiz değil. Türkiye’de “iş adamları”na “sosyalizm” dersi verdiren Eczacıbaşı değil miydi? İngilterelerden, oranın sosyal demokratlarının arasından “uzman” getirtip bugün “TÜSİAD” diyeceğimiz topluluğa seminer düzenleten kimdi? Patron olmak, zengin olmak, şirket ve mülk sahibi olmak insan içinde fazla konuşamamak demekti. Birileri epeyce emek verdi de değiştirdi!
Yatıp kalkıp centilmen burjuvalarımıza dua etsinler ama devrin değişmekte olduğunu da unutmasınlar diyelim: Ne dilediğinize dikkat edin gerçekleşiverir.
Kirasını, faturasını, borcunu ödeyemeyenlerin başka bir çaresi kalmamışken büyük laflar etmeyin, o meşhur hayaleti çağırmayın, bakarsınız geliverir.
Not 10: İnandığı yolda yürümeyenlerin vicdan azabını hiçbir makam, mevki, güç hafifletemez.
Not 11: “Bazı yağmurları, bazı şarkıları, bazı insanları uyuyarak geçirmek çok yazık” diye yazmış dostum Mevlana İdris (şifalar olsun), ‘Şizofreni Risalesi’nde. Kendisi de uyuyarak kaçırılacak insanlardan değildir.
Not 12: Bütün zorlukların üstesinden ancak iyiler gelebilir ve iyilikleri ancak onlar taşıyabilir. Çünkü iyilik er ya da geç galip gelir. Hele sonsuz bir perde de bakıldığı zaman meselelerin değerlendirilmesine iyiliklerin de kötülüklerin de hepsinin hesaba dâhil olduğunu unutmamak gerekiyor. Kim zerre miskal bir iyilik etmişse muhakkak karşılığını alacaktır. Yine kim bir kötülüğün parçası haline gelmişse o da karşılığını alacaktır. İyi olmaya ve iyilerle kalmaya mecburuz. İyiler ve iyilikler görmezden gelinmeyecek yegâne işaretlerdir. Hayatın akışına karşı yürüyebilmek için bunlar en önemli kalkanlardır. Bir mezar taşında yazan şu ibare ne güzeldir; “İyilik iyidir.”
Hoşça bakın zatınıza…