Malum sansür yasası mecliste görüşülüyor. Belki de şu an yasalaşmıştır. Bir madde var evlere şenlik. Hani ağzını açanı içeri attıracak türden. Halkı tahrik etmek diye bir suç var ya ona yalan haberle kelime öbeği eklemişler. Nasıl halksa hemen tahrik oluyor? Düşünce insanlarını susturacak büyük ihtimal kanunu çıkaracakları vuracak bir yasa. Umarım yasalaşmaz mevcut haliyle.
Yasada yapılan değişiklik şu şekilde:
MADDE 29- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 217’nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma
MADDE 217/A-(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
(2) Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.”
MADDE 30- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 286’ncı maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendine (6) numaralı alt bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki alt bent eklenmiş ve diğer alt bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.
“7. Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma (madde 217/A),”
Her zaman hükümetin tarafını tutan haklı, karşı çıkan taraf, yani muhalefet eden taraf suçlu mu kabul edilecek. İktidar değişip, aksi isbat edilir ya da kabul edilirse ne olacak. Toplumun bilgisi, kanaati, vijdanı iktidara göre mi şekillenecek.
Bir de gelin 1940 ların İngiltere’sinde yaşananlara bakalım:
Başbakanlıktan çıkıp bir etkinliğe giderken aracının durakladığı bir noktada, adamın biri, Churchill’e doğru hamle edip “Sen geri zekalının tekisin” diye bağırır.
Araç ilerler ama polisler derhal adamı yaka paça edip nezarethaneye götürürler.
Ertesi gün, muhalefet, Parlamento’da başbakanı sıkıştırır. Muhalefet milletvekillerinden biri, Churchill’e, “Sana karşı ileri geri konuştu, ‘geri zekalı’ dedi diye polisin vatandaşı yaka paça etmeye, hapse tıkmaya ne hakkı var?” sorusunu yöneltir.
İktidar sıralarından herhangi bir tepki gelmez.
Kendisine cevap sırası geldiğinde, Churchill, o milletvekiline döner ve şu cümleyi sarf eder: “Sayın vekilin iddiasını düzeltmek zorundayım. Polis vatandaşı bana hakaret ettiği için değil, bir devlet sırrını fâş ettiği için gözaltına aldı.”
Meclis kahkahalara boğulur.
Onların konuyu görüştüğü sırada başbakana “Geri zekalı” diyen kişi de salıverilmiştir zaten…
Bu olayın 1940’ların başlarında ve Avrupa ile birlikte İngiltere de savaştayken geçtiğini unutmamak gerekiyor.
2022 yılındayız ve çok şükür ülkemiz savaş durumunda değil; ancak yazdıkları veya söyledikleri siyasilere dokunduğu için genç-yaşlı insanların başlarına işler açılabiliyor.Kalem erbabı ve hakikatin peşindeki gazetecileri susturmaya çalışmak 3000 yıllık mı 5000 yıllık mı olduğu tam anlaşılmayan devlet geleneğine ve muasır medeniyete yakışmıyor.
Gelelim Kooperatif Kemal’e. Bu kadar uzun girişten mi sonra dediğinizi duyar gibiyim. Kayıtsız kalamadım bizi istibdata götürecek bu sansür yasasına.
Energeia ve Entelekheia Aristoteles'in ruhu açıklamak için kullandığı kavramlar. Energeia fiil, entelekheia isim anlamında harekete geçirmek, etkinleştirmek demek. Ruh bedenin entelekheia'sıdır., onu hareket ettirir. Tanrı evrenin entelekheia'sıdır, ona ilk hareketi verendir. Bu anlamıyla da bugün kullandığımız entelektüel, toplumun ruhudur. Onu harekete geçirir. Entelektüel olmak için bilgilenmiş ya da aydınlanmış olmak yetmez, bu bilgiyi toplumu harekete geçirmek için de kullanmak gerekir.
Cüneyt Arkın ve Erşan Kuneri'nin 1981'de ayrı ayrı çektikleri köyü aydınlatmaya giden Kemal Öğretmen temalı iki filmden bahsedeceğim.
Arkın'ın filminde (Öğretmen Kemal) 1930'ların sonunda Anadolu'nun okulu bile olmayan ücra bir köyüne öğretmen olarak atanan Kemal daha köye ilk gelişinde sert bir muhalefetle karşılaşır. Feodalite(Ağa), Sermaye(Leon gavuru) ve Din(İmam) üçlüsü derhal ona cephe alırlar. Köylüler de bu üçlü ittifakın yanındadır. Kemal hiçbir engellemeye kulak asmadan okulunu kendi elleriyle inşa eder ve çocukları eğitmeye başlar. Öğretmenin doğrudan hedefi çocuklar, özellikle de kız çocuklarıdır. En güçlü desteği de onlardan görür. Çıkarları zedelenen üçlü ittifak Kemal'in sinir uçları ile oynamaya başlar. Kız çocuklarından birine yapılan saldırı bardağı taşırır. Filmin sonu Hamlet'in son perdesine benzeyen bir katliamla biter. Cesetler üst üste yığılır. Karanlık kaybeder ama aydınlık da kendini feda eder.
Erşan Kuneri'nin yine aynı yıl çektiği Kooperatif Kemal filmi Arkın'ın filminin bir parodisidir. Yine idealist bir öğretmen olan Kemal Anadolu'da bir köye gelir. Adımını atar atmaz köylüleri düzeltmeye çalışır: "Ürtmen değil öğretmen." Ve hemen güçlü bir dirençle karşılaşır. Bir idealist olarak Kemal'in kafasında projeler vardır. Yediden yetmişe herkesi eğitecek, onları üretime teşvik edecek, çorak topraklarda tohumu yeşertecektir. İşler hiç de beklediği gibi gitmez. Köye gelen kahraman öğretmenin köylü kızla aşk yaşama fantezisine kendisini kaptırır. Hitler bıyıklı Ağa'nın kızı Nazlı (çirkin demeyelim) standart ölçülerin dışında bir güzelliğe sahiptir. Kemal, kadınların eşitliğini savunduğunda Nazlı'dan bile tepki görür.
Burnunun ucundaki sivil polisi fark edemez. Nazlı'nın standartların ötesinde güzellikteki ablalarını görünce de kafayı sıyırır. Oğuz Atayesk bir entelektüel kriz yaşar. Filmde de Oğuz Atay'a bir gönderme vardır. Atay'ın romanlarındaki ana karakterler de (Turgut Özben/Tutunamayanlar ve Hikmet Benol/Tehlikeli Oyunlar) entelektüeldirler ama cehalet duvarına çarparlar ve yavaş yavaş delirirler. Nasıl olur da Türk entelektüelleri böyle başarısız olurlar düşüncesi onları kemirir. Oğuz Atay'ın yazmak istediği ama ömrünün yetmediği kitabının ismi de Türkiye'nin Ruhu idi (Entelekheia). Öğretmen Kemaller ve diğerleri aydınlanma döneminin bütün ilerici düşünceleriyle donanmışlardır ama Anadolu köylüsü karşısında duvara çarpmış gibi olurlar.
Ünlü fizikçi Max Planck otobiyografisinde şöyle diyor:
"Bilimsel bir yeniliğin başarı kazanıp muhaliflerini kendi safına çektiği enderdir. Gerçekte olan bu muhaliflerin yavaş yavaş ölüp sahneden silinmesi ve yeni kuşağın ta en baştan o fikre aşina olarak yetişmesidir." Ben de öyle sanıyorum ki, bu Atayesk başarısızlığın sebebi toplumun her üyesinin eğitilebilir olduğunu düşünmekten ileri geliyor. Entelektüeller öyle sandılar ki, toplumun önüne yeterince kanıt sunulursa hemencecik herkes ikna olacaktı.
Atatürk, Osmanlı'nın kalıntısı yaşlı tabakayı ikna etmeye çalışmakla hiç vakit kaybetmedi. Devrim dediğimiz şey de böyle yapılır zaten. Bunu yaparken diğer devrimlerde olduğu gibi katliamlar da yapmadı. Eğitilebilir nüfusu hedefledi. Cumhuriyeti de gençlere emanet etti. (Öğretmen Kemal filminde de Arkın'ın asıl hedefi çocukları kurtarmaktı.)
Ne yazık ki, Cumhuriyet Max Planck'in bahsettiği muhalif kuşaktan kurtulmayı başaramadı. Güçlü bir damar hep kaldı ve sonunda da ülkeyi ele geçirdi. Sonunda da entelekheia'sı olmayan, harekete geçmekten aciz, ruhsuz bir topluma dönüştük.
Not 1: Ölümsüzlük iyi değildir, insan bazen şöyle rahatça ölüp, gitmek ihtiyacı hisseder. Yaşam bazen çıkılıp gidilecek kapının önüne sürükler adamı.
Not 2: 6000 TL asgari ücret konuşuluyor.
FAİZ ARTIŞI ve BÜTÇE DSİPLİNİ gelmezse, sonu yine aynı olur.
Not 3: İnsan şu dünyada kurulmuş bir cümle olsa yalınlık, sadelik ve tek başınalık bu cümleyi özgün kılmaya yeterdi.
Not 4: Üzül Mustafa üzülmeyen haindir/Sentetik bir kadına bakarken en çok üzül/ Sonra yağmurun ölülere yağmadığını anlat/Çöl gecesinde ayakların kum olurken yap.
Not 5: Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944), bir şiirinde, “Unutma ki, şairleri haykırmayan bir millet / Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir” ve “Susarsam sen matem et” diyor.
[İlk mısradaki ‘şairleri’ günümüz için ‘eli kalem tutanlar’ olarak yorumlayabiliriz.]