Ekonomi bu haldeyken gidilecek seçimde AK Parti’nin MHP’li ortağıyla birlikte iktidarı muhalefete terk edeceğine mutlak gözüyle bakılıyor.

Doğrusunu söylemem gerekirse, seçimde iktidarın değişmesi ihtimalini ben de yüksek görüyorum.

Ancak, sebebi teke indiren ve patenti Süleyman Demirel’e ait “Tencere iktidarları götürür” vecizesini sıkça tekrarlayanlara katılmıyorum.

İktidarın artık hiçbir şeyi doğru yapamadığı, bulduğunu sandığı her çözümün yanlış sonuç verdiği gerçeğine rağmen, yine de konumu itibariyle elinde bulunan imkanlarla sorunu hissettirememe gücü potansiyel olarak var.

Potansiyel olarak ama. 

O yola başvursa ve insanlar ekonomideki yanlışlara rağmen sıkıntıyı daha az hissetmeye başlasalar dahi, iktidar değişikliği yine de yaşanabilir.

Neden bu defa ekonomik sıkıntılar daha fazla etkiliyor insanları, neden konuya yaklaşım ve tavsiyeler insanlardan daha çok tepki çekiyor olabilir?     
Sıkıntılardan hemen hiç etkilenmeyen, şikayet etmeyenin kalmadığı günümüz ortamında bile, sorulduğunda “Benim durumum eskisinden daha iyi” cevabını verdiği görülen o yüzde 10’luk kesimle iktidar arasında zihinlerde kurulan ilişki olabilir mi?

Kendisinden, kendilerinden sorunlara çözüm üretmesi beklenen kişi/lerin yaşanan sıkıntıları görmezden gelmeye çalışmaları, her şeyi süt liman gösterme eğilimine girmeleri, yüzde 10’luk tuzu kuru kesimin sözcüsü görüntüsünü vermeleri? 

AK Parti’nin övünme konusu yaptığı, ‘dev eserler’ adıyla anılan köprüler, paralı yollar, devletin itibarını dosta-düşmana gösterme amacı taşıyan binden fazla odaya sahip külliye, yılda sadece bir kez gidilen bir tören mahalline orada sadece bir gece kalınacağı halde bir yerel külliye ile aynı yere yine bir günlüğüne uğrayacak küçük ortağın lideri ve bakanlar için konutlar inşa edilmesi…

Sanki bunlar da muhaliflerin özel vurgu yapmasını gerektirmeyecek kadar göze batan yanlışlar gibi…

O köprülerin, paralı yolların üzerinden “Benim durumum düne göre daha iyi” diyemeyenler geçebiliyor mu acaba?

Her evin önünde var olduğu her fırsatta yüze vurulan araçlar eskisi sıklıkla kullanılıyor mu? Satın alınmaları için bankadan elde edilen kredilerin geri ödemeleri ne durumda? Konunun övünme amaçlı kullanılması zorda olan araç sahiplerine yaşadıkları sıkıntıları hatırlatmaya yarıyor olmasın?
Üzerinde düşünülmeyi hak eden sorular bunlar…

Ekonomik sıkıntılar seçime gidilirken elbette iktidarın en ciddi sorunu, ancak o sıkıntıların yaşandığı günümüz ortamı da yaşanan sıkıntılardan bile daha fazla insanları etkileme gücüne sahip.

Ve galiba iktidar cephesi bunu tam idrak edemiyor.
İdrak edebilse de bu sorunun üstesinden gelinebileceğini sanmıyorum.

Muhalefetin sözcülüğünü üstenmiş görünen CHP lideri ‘Bay Kemal’, ele almaya başladığı konulara ve en son “Birkaç ay piyasadan uzak durun, yolun sonunda ikinci el araç fiyatına 0 kilometre araç alabileceğinizi vaat ediyorum” çıkışına bakılırsa, iktidarın Aşil topuğunu, en zayıf halkasını fark etmişe benziyor.  

Tüm bu anlatılanların üzerine Türkiye'nin GMSH'sı, 2022 ilk çeyrek itibariyle 600 Milyar Dolar'ın da altına düşerek, yeni bir rekor kırdı. Hani bela üst üste geliyor. 

Mevcut şartlar altında AKP'nin %20 bile alamaması mümkün. Halkımız özellikle çok zor geçecek 2023 kışından sonra bir daha eline kutsal kitabı alıp sallayan, iyi namaz kılan ya da güzel dua okuyan herkese yönetim sorumluluğunun verilmeyeceğini öğrenmiş olacaktır. İslam'ı siyasi ve ekonomik çıkarları için kullananlar bu topraklarda bir daha yönetim kademelerine gelemeyecektir.

Son söz: Bir kereden bir şey olmaz dediler küresel baronlar; enflasyonu hoplattılar küreselde. Bizim gibi gariban ülkeler hiperenflasyona koştu. Koronayı bahane ederek geniş halk kitlelerini sıfır faizle ve para basarak ezdiler. Şimdi de enflasyonun tüm yükünü yoksulların üzerine bocalamaya çalışıyorlar hem globalde hem yerelde. Başaramayacaksınız. Geldiğiniz gibi gideceksiniz. 

Not 1: Kimsenin ırkçılık ve düşmanlık yaptığı yok, kimse konuyu mecraından saptırmasın.
Kabul edilmemesi gereken, 250 bin dolar veya 400 bin dolarla alınan taşınmaz karşılığında Türk vatandaşlığının verilmesidir. Bu şekilde vatandaşlık kazanan mı bizim geleceğimiz hakkında karar verecek?

Türk Milletinin dilini, örfünü ve adetini, kültürünü bilmeyenden vatana bağlılık beklenebilir mi? Sonradan para ile Türk vatandaşı olan birisi ülkemiz için savaşır mı?
Savaşmayacak olanın, demokratik toplumda alınacak kararları belirleyecek seçimlerde oy vermesi ne kadar yurtseverlikle bağdaşır?
Beka sorununu çözmek istiyorsak, taşınmaz alımı karşılığında vatandaşlık vermeyi durdurmalı ve stratejik önemi haiz yabancılara taşınmaz satışına son vermeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milletinin ulus ruhu ve demografik yapısı her şeyden önemlidir. (Ersan Şen- Hukukçu)

Not 2: İstanbul'da ortalama kiralar 8000 TL olmuş

Asgari ücret 5250 TL

Tek çözümü vardır;bölgesel asgari ücret.

Mesela İstanbul'da X2 olabilir.Bunu ödemek istemeyen patron ve ev sahibi olanlar da İstanbul'dan Defolup giderler.

Böylece,halk batarken kira artmayacağını öğrenirler.

Not 3: FLORIDA'da 59.000 aileye, çocuk başı 450$ çek verilecekmiş.

Bakın, tam serbest piyasanın, tam kapitalizmin uygulandığı, sermayenin kral olduğu bir ülkeden bahsediyoruz.

SOL teoriler, kapitalizm konusunda çuvalladı.

Kapitalizmin bayraktarı ülkede icabında sosyal yardım da var.

Not 4: Otomotivde ÖTV indirim yetkisi çıkan bir kararnameyle Cumhurbaşkanlığına devredildi. Size böyle olacağını söylemiştim. Daha ev fiyatları da düşecek. Bu rakamlardan ev ve araba almayın. Bekleyin. Araç ve ev fiyatları düşecek. O seçimlerin vakti geldikçe daha neler göreceğiz..

Not 5: Amerika "Kuzey Irak'ta ben Kürdistan'ı kuruyorum" dese buna itiraz edecek bir devlet var mı ? Türkiye dahil kimse buna karşı çıkamaz. Dolarla yatıp kalkan bir ülke Amerika'ya tek söz edemez ama onun böyle bir isteği yok. Kürdistan bir yalan. Adamlar daha büyük bir şeyin peşinde. İstanbul’u istiyorlar Diyarbakır’ı değil. Türkler uçuk ev fiyatları ve katlanılmaz ev kiraları nedeniyle İstanbul’dan çıkartılmaya başlandı zaten.

Not 6: Gecenin en ıssız karanlık vakti, balkonda körfezi izliyorum.

İçeride bir haber kanalı açık...
Kulağıma şöyle bir laf çalınıyor: "Bizim üniversitemizden mezunların iş bulma sıkıntısı diye bir sorunları yok!" Gidip bakıyorum, kimmiş, neresiymiş diye...
Bir vakıf üniversitesini yöneticisi kurumunu pazarlıyor.
Esnaflık seviyesi basbayağı özel üniversite seviyesi; "Gel vatandaş, çocuğunu kap, gel" kıvamında konuşmalar...
Yıllardır tanıyorum bu okulun mezunlarını...
Yok tabii mezunların iş sıkıntıları!
Baba veya koca parasıyla şık ofisler açıp hayata atılıveriyorlar...
Mesleklerini falan, hiç sormayın...
Bu türden okulların mezunları için ne önemi var? Havası olsun, yeter!
Ama gerçekten üniversite okuyacaklar için durum çok farklı.

Not 7: Sevgili gençler...

Dört beş üniversite var, onlara girerseniz; hangi bölümde okuduğunuzun bile pek önemi yok.
Ama o okullara girememişseniz...
Tıp falan gibi bölümlerde de okumayacaksanız...
Gideceğiniz bölüme değil, hocaya bakın...
Bazen bir hoca her şeyi değiştirir.
Ha! Bir de çayı, kahvesi, muhabbeti iyi olsun okulun...

Not 8: Hayat daha çok zamanımız olsun diye hızlandı. Zaman ise gittikçe azalmakta... ( ELIAS CANETTI / İnsanın Taşrası )

Not 9: Kumburgaz bitti.

Bütün Marmara bitti, bitirdik...

Sıra Ege'ye gelmişti...

Zeytinliklerini yerle bir ettiğimiz Ege kıyılarına İsviçre dağlarına benzer evlerle dolu, yolları çamlı, içleri rutubet kokulu yazlık siteler kondurmaya başladık.
İnsan her rezilliği meşrulaştırabiliyor; madem yaz mevsimi vardı, o halde yazlık da olacaktı. Hem bir tür yatırımdı bu, çoluk çocuğa mirastı. Talan var talan.

Not 10: 2000'lerde yazlıkların eli yüzü düzeldi, mimarisi şıklaştı ama kıyı yağmacılığı son bulmadı, yaz mevsiminin kolektif bilincimizdeki deformasyonu daha da yayıldı, büyüdü.

"Beach club"lara gidilip suda bozulan payetli mayolarla piyasa yapıldı; esasen havuzlarda serinlenildiğine inanıldı...
Meyve ağaçlarıyla ilgilenenlere deli gözüyle bakıldı, her yer çimle kaplandı...
Ve durmadan tıka basa yenildi içildi, aksırıldı tıksırıldı.
Yaz böyle böyle bitirildi bu ülkede.
Yaz yok, yazlık var.
Başımıza çalacağız pek yakında!

Not 11: Binanın önü çöplük olmuş...

Ivır zıvır ambalajından arta kalmış kâğıtlar, pet şişeler, vd.
Üst katlardan atıyorlarmış...
"Amaaan boşver, ne olmuş yani!" diyorlardır atarlarken belki...
Belki az önce mideye indirdikleri gofretin kâğıdı havada aşağı doğru süzülürken Tiktok videosunu da çekiyorlardır...
Bildiğimiz şu...
Kavga çıkmış, "Çöpü aşağıya atmayın" diyen adamcağızı balkonda pusuya yatıp av tüfeğiyle vurmuş.
Cinayet...
Çok yazık!
Gazetedeki fotoğrafa baktım...
Çöplerin atıldığı yerin yanında bir dükkânın tabelası var; "Vip oto kiralama" yazıyor.
Böylesine "şehir"den ve "şehirlilik"ten yoksun çapaçul bir kent yaşamı yani...

Not 12: Lümpenlik toplumsal sınıfların dışına atılmışların hoyrat, saldırgan, duygusuz ve umarsız dünyasından ibaret değil artık.
Orta sınıfın da "piyasa"sı bitiyor...
Sade insanı ayakta tutan geleneksel terbiye, neoliberal sosyal medya tarafından haşat ediliyor.
Ve magandalaşma büyüyor...
Böyle yaşayamayız.
Son notum da şu olsun...
Üyeleri birbirine saygı duymayan her toplum eninde sonunda çözülür; sık sık "medeniyet"ten bahsetmemiz bizi medeni kılamaz.

Not 13: Kıyısı görünmeyen bir suda yüzenin gururu hiçbir işe yaramaz. ŞİRAZLI SADİ

Not 14: Resmi gazetede yayınlanan karara göre, Bulgaristan vatandaşları Türkiye’ye pasaportsuz girebilecek. DÖVİZ o kadar kalmadı ki... O kadar dövize ihtiyaç var ki; millet maslahatını sallayarak giriyor.
Çadır devleti.. Devlet geleneğine bakar mısın?  Mevlana felsefesi: Ne olursan ol gel yeter ki dolar euro ya sahip ol!

Not 15: İsterse günlük 1 milyon vaka olsun. Bir kapanmaya gidilmeyecek. Üniversite öğrencileri bir yığılma olmadan ev ve yurt bakmaya bugünlerden başlasın.

Not 16: Türkiye CDS 850, TCMB net rezerv -57 milyar $. Muhalefet ithal Otomobilde vergi indirimi yapacağını söylüyor. Akıllara zarar. $/TL'yi 30'a kadar fırlatır bu senaryo.. Herkes popülizmle oy toplama derdinde. Acı gerçeği kimse duymak istemiyor. Siyasetçiler de nabza göre şerbet veriyor.

Not 17: Mehmet Barlas: Ukrayna olayı ibret olarak gözümüzün önünde dururken seçmenin hata yapacağını hiç tahmin etmiyorum…. Hayırdır? Savaş mı çıkaracak yalama Mehmet? Siz halkı tehdit mi ediyorsunuz? Bir devir kapandı artık bunu kabul edin ve kenara çekilin. Yoksa kuru kuru çok acı gelecek, çok fena hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Kendinize bu zulmü yapmayın.

Not 18: Anadolu topraklarını talan ediyorlar. Farkında mısınız?

“Dehşetli güzel günler” için değişim, önce zihnimizde başlıyor. Bunun yolu da, şairin dizeleştirdiği gibi “akarsu gibi umutlu ve buğday tanesi gibi cesur” olmaktan geçiyor.

Not 19: Toprakta çürüyeni mantar, insanda çürüyeni aşk alırmış.