Açgözlülük, psikolojide haz ilkesiyle yakından ilişkilendirilen bir kavramdır. İnsan, hazzını sürekli kılma isteğiyle daha fazla maddi ve manevi kazanç talep eder. Bu talep, bireyde güçlü bir rekabet duygusu ve bireysel başarı arzusuyla kendini gösterir. Hatta bu yapı, toplumsal normlar içinde açgözlülüğü bir tür kahramanlık olarak bile yüceltebilir. “Kazanan her şeyi alır” zihniyetiyle bireyler, sürekli daha fazla birikim ve statü elde etme kaygısıyla hareket ederler.

Kişi, doyumsuz bir şekilde “daha fazla” isteme eğilimindedir ve bu his, beynin ödül sistemini etkiler. Ödül sistemi büyük ölçüde dopamin hormonuna dayanır ve açgözlülük, bu sistemi aşırı aktif tutar. Dopamin, kişinin daha fazla ödül beklentisi içine girmesine ve benzer eylemleri tekrar etmesine neden olur. Örneğin, Knutson, Rick, Wimmer, Prelec ve Loewenstein (2007) tarafından yapılan bir fMRI çalışması, yatırım kararı öncesinde dopamin salınımının arttığını ve bunun kişiyi daha riskli, ancak potansiyel getirisi yüksek seçimlere teşvik ettiğini ortaya koymuştur. (Knutson, B., Rick, S., Wimmer, G. E., Prelec, D., & Loewenstein, G. (2007). Neural predictors of purchases. Neuron, 53(1), 147–156.)

Açgözlülük aynı zamanda “istemek” ve “sevmek” arasındaki nörokimyasal ayrımla da açıklanabilir. Dopamin, genellikle bir şeyi çok istemekle ilişkilidir. Bu nedenle açgözlülük, yoğun bir şekilde isteme dürtüsüyle açıklanabilir. Ancak kişi, kazandığı paradan veya elde ettiği statüden gerçek bir haz almaz; bunun yerine dopaminle tetiklenen “daha fazla” arzusuna kapılır.

Bu durum, Amerikalı yazar Gore Vidal’ın şu sözünde derin bir şekilde ifade bulur: “Kıskançlık, diğerlerinden daha az şeye sahip olmanın acısıdır. Açgözlülük ise yalnızca daha fazlasına sahip olma arzusudur. Her ikisi de insana ait trajik bir eksikliktir.” Vidal’ın bu sözleri, açgözlülüğün bireysel doyum yerine içsel bir eksikliği beslediğini ve insanın sürekli bir tatminsizlik döngüsünde hapsolduğunu anlamamıza yardımcı olur.

Bununla birlikte, bazı araştırmacılar açgözlülüğün korkuyla iç içe olabileceğini de öne sürer. Yüksek kazanç beklentisi sırasında dopamin salgılanırken, olası bir kayıp ihtimali belirdiğinde kortizol devreye girer. Bu süreç stresli bir döngü yaratır. Kişi, dopamin salınımını tekrar yaşamak için daha fazla riske girebilir. Sonuç olarak, açgözlülük hem ödül hem de kayıp korkusunun tetiklediği bir paradokstur.

Urgandan Meclise davete verilen süreç:

“Açılım süreci” diye adlandırılan süreç başladığında ne olmuştu, ortama nasıl bir ruh hali hâkimdi diye geri donuk bir yoklama yaptığımda, surecin bittiği andan bugüne kadar ortaya çıkan her şey; umudun nasıl heba edildiğini hatırlamamıza neden oluyor. Süreç başladığından itibaren, kimlikler, adlandırmalar, ortak paydalar, referans çerçevesi gibi her şey yeniden tanımlanıyor, bütün itiraz noktaları görmezden gelinerek bu da olmaz denilen her şey oluyordu. Herkes, her konu birbiri içine harmanlanıyordu. Bir anda başlayan süreç bir anda kapalı kapılar ardında sonlandırılıyordu. Ortaya çıkan görüntüler ise hafızalarda derin izler bırakıyordu. Bugünden geriye doğru baktığımızda bugünkü partinin ismi ile herkesi yaftalayan iktidar paydaşları ve devlet erki bugün insanlara birçok açıklama yapmak zorundalar. 

Ancak bu ülkede genel kural gereği hiç kimse açıklama yapmaz, özür dilemez, iade-i itibar yapmaz. Bir şeyi yapma gücü varsa yapar ve geçer. Yaptığı her şeyin meşruiyetini yapabilmesinden alır. ‘Hesap vermemezlik’ ilkesi AK parti ve paydaşlarının ‘Yeni Türkiye’ diye ortaya koydukları sistemin en can alıcı ilkesidir. Herkesin yaptığının yanına kar kaldığı hatta ödüllendirildiği bu sistemde herkes her şeyi yapabilir ta ki açığa çıkıp belirginleşene kadar. Ne yazık ki hiç kimsenin soru sormasına bile müsaade edilmeyen bir zamanda ne oldu da seçim öncesi muhalefeti Dem’leyen söylemden bugün el artırılarak meclisin kapılarının bile ardına kadar açıldığı bir sürece evriliyoruz. 

Herkesin ‘vatan haini’ damgası yediği seçimlerden bugüne değişen nedir? Ahmet Türk’ü görevden alınmasına ve yerine kayyum atanmasına sebep olan şey nedir? Ya da Ahmet Türk’ü elçi yapan muteberlik sebebi nedir? En basit sorulara bile cevap bulamadan bir barış esintisi yaymanın bir önceki tecrübeden farkı nedir? Yine toplumsal zemini bile oluşturulmadan pişirilen süreç aşı ne zaman taşacak diye insan merak etmiyor değil? 

Toplumun ekonomik ve sosyal açıdan diplerde olduğu bir süreçte hiçbir temeli açıklanmayan bir anda gündemi meşgul eden bu çıkışın bir ödev mi? Yoksa yeni birtakım hesapların bir gereği mi bunu yakında göreceğiz. Urgan atmadan, Meclis kürsüsüne davet gibi çok keskin geçişlerin yaşandığı bir zihniyet kırılması, insanı, ister istemez bir sürü soru sormaya sevk ediyor. Bize verilen cevapların dogmasını satın almayacak kadar tecrübe yaşadığımızı düşünüyorum. Soruların özgürlüğünü terk etmemek dileğiyle…

Son söz: “Açgözlülük, ruhun kara deliğidir; ne kadar çok şeyle doldurmaya çalışsan da hep daha fazlasını ister ve sonunda seni tüketir.” – Friedrich Nietzsche

Realite: İnsanlık tarihi kara veba gibi büyük salgınlar I. ve II. dünya savaşları gibi on milyonların öldüğü büyük savaşlar gördü, ama hiç bir salgın ve savaş, sanal imparatorluk kadar siyaseti ve servetleri tüm insanlığı susturacak devasa ölçekte bir gücü ele geçiremedi ve ekrandaki piksellerin (noktacıklar) kendini kahraman sandığı bir çağı hiç yaşamadı!

Ustalara saygı: “Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Şöyle diyebilirim: “Gece yıldızlardaydı
Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler”
Gökte gece yelinin söylediği türküler
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler”
(Pablo Neruda)

Kulağa küpe: Sevmek sevilmek ikisi de güzelde; zor olan ilkine talip olmak.

Tadımlık: Aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum
A. İlhan

Kutlama: Vakt-i Şerifleriniz Hayrola.
Üç Aylarınız Kutlu Olsun.

"Haydi âdemoğlu kendinle tanış
Uzak dediğin yer en çok bir karış"

Ahid Kulesi/Nuri Pakdil

Kulağa çalınanlardan: Cansu bir git başımdan, dumanlıyım, karayım, eriyorum
Bir çingenenin yarım kalmış torbasını tutuyorum
Bir müzik çalıyor kalbimin kulakları patlıyor
Kanıyor. Ağzım kanıyor.
Cansu ben sana bakamam, dünya yorgunuyum,
Biraz. Arabım, biraz tütünüm.
Evim tek oda, bir çekyat,
Gözlerimle tavanda bir düş yaratıyorum.

Hakikat: Biz onlara dünyaları verdik de onlar hep daha fazlasını istemedi mi? Şüphesiz aç gözlüler ve tamahkarlar için yakıcı bir azap vardır.

Akılda kalan dizeler: Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.
(Abdurrahim Karakoç/İncitme)

Not 1: “Ne çok insan öldü” diye mırıldandı kendi kendine beyaz saçlı adam, “ve ne çoğu zaten hiç yaşamıyor!”

Not 2: Gideceğin yeri hatırında tutamıyorsan kaybolmaya mahkumsun, hayat böyle!

Not 3: Sevgili takipçilerim, ben artık gerçek hayatıma geri dönüyorum, lütfen takipten çıkın, peşimi bırakın! Yoksa hepinizi engelleyeceğim!

Not 4: Oltayı atan heveskâr siz olabilirsiniz ama akşama eve götüreceğiniz balık yine de denizin size verdiği kadardır ancak.
“İçinden geçip gittiğimiz vakitlerle tanışmadan, o vakitleri, ilerideki muhayyel başka vakitler için feda ederek ilerliyoruz. Yaşadığımız hayat, hayali bir hayat kadar dikkatimizi çekmiyor” diye yazmış Ahmet Murat, ‘Kuşlarla Sohbetin Şartları’ kitabında.

Not 5: Sürekli devam eden bir enflasyon süreciyle, hükümetler vatandaşlarının servetinin önemli bir kısmına gizlice ve fark edilmeden el koyabilirler.

- John Maynard Keynes

Not 6: 2025’te de enflasyonun belini hatta ağzını yüzünü kıracağımız belli. Faiz indirim politikasına yeniden dönüyormuşuz. Faiz sebep enflasyon sonuç teorisine yeniden ışıkları yaktık anlaşılan.
Anlamadığım eğer enflasyonu yaratan faiz artışı ise, faizlerin arttırılması politikası ile belirli bir disipline sokulmaya çalışılan ekonomiye Sayın Erdoğan neden “Eyy!!! Mehmet Şimşek, yanlış yapıyorsun” demedi?
Aksine uygulanan programı desteklediğini söyledi.

Not 7: 2025 bizim için çok parlak geçmeyecek gibi duruyor. Umutları kırmak yok diye kendi kendime düşünüyorum ama görünen köy de kılavuz istemiyor.  Dünyayı seyrederken bir taraftan Trump faktörü ayrı korkutuyor. Piyasalarda daralma artık gözle görülüyor. 2025’in bekleyen ajandasında o kadar çok şey var ki, sürprizler ile dolu. Olası seçim senaryolarını da ekleyin. Dibimizdeki Suriye belirsizliğini de.
Şimdiden sizlere iyi seneler sevdikleriniz ile güzel nice yıllarınız olsun.
Son olarak 2025 için şunu diyebilirim.
Sıkı tutunun. Daha hiçbir şey görmedik.

Not 8: “Gözleri çok fazla
Çok fazla derin
Her şeyi ezberletecekmiş gibi zora koşuyor
Oysa ezberleyecek hiç vakit
Bırakmıyor insanlara”

İsmet Özel

Not 9: "Beklemek lazım; gönlü hoş tutanı, gönülde yer bulanı, başka gönülde gözü olmayanı..." •Cahit Zarifoğlu

Not 10: “Ayrılıkla başım belada
Gözlerini çevir gözlerime
Yoksa sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim
Sensiz bu sessizlikle”
•Şair Cahit Zarifoğlu

Not 11: "Üç tutku yönlendirdi hayatımı: Sevgi açlığı, bilgi arayışı ve başkalarının acılarına yönelik dayanılmaz bir merhamet. Aşk ve bilgi göklere yükseltti ama merhamet her seferinde çekip yere indirdi beni.."

Bertrand Russell

Not 12: Bir gün Aşık Veysel ve Yaşar Kemal kol kola İstiklal Caddesi'nde yürüyorlar.
Yanlarından Sait Faik geçiyor.
Sonra Sait Faik Çiçek Pasajı'na gidip; 'biraz önce çok acayip bir şey gördüm' diyor.
'İki adam tek gözle yürüyorlardı'

Yaşar Abi bu olaya çok gülerdi.

Zülfü Livaneli

Not 13: Yalnızlık çok tehlikelidir ve bağımlılık yapar. Çünkü insan o huzuru yaşayınca bir daha insanlarla uğraşmak istemiyor ..

Not 14: Dünyanın en zeki insanını al, düzenli olarak Türkiye TV'lerindeki tartışma programlarını izlet, üç haftada falan tavukla eşit IQ'ya gelir.

Not 15: İnsanın kendisi kötü iken, kötülüğü nasıl düzeltebilir?

Diriliş,  Tolstoy

Not 16: Dünyanın en zeki insanı da olsanız, bulunduğunuz ortam vasat ve vasatın altındaki kimselerden ibaret ise, düzeyinizi bile koruma imkanınız yoktur. Hepimiz beraber en çok zaman geçirdiğimiz beş kişinin ortalamasıyız.

Jim Rohn

Not 17: "Dünyanın en gereksiz, en işe yaramaz adamını alın, bir gişe memuru yapın. Kendini önemli biri zannedip hemen sizi kendisinden aşağı görmeye başlayacaktır."

Dostoyevski

Not 18: "Kendisini hiçbir dogmaya adamayan ve hiçbir tarafın yanında durmayan özgür ve bağımsız bir ruh, dünyada kendine bir yer bulamaz. "

Stefan Zweig / Korku Ruhu Kemirir

Not 19: Aptallar yalnızlığa pek katlanamaz; ama akıllılar bir nimet olarak görür yalnızlığı. " Zeki bir insan, yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle mükemmel bir eğlenceye sahiptir." der Schopenhauer. Schiller'in de dediği gibi, " Asla yalnızken yalnız değilim !"

Not 20: "Ahmak hayran olur bağlanır çünkü anlamaz, zeki, kuşkulanır dibini karıştırır çünkü anlar."

Not 21: “Annesi İsmail Ağa’ya şöyle öğütler: ‘Bir de senden dileğim, oğlum, o kasabaya gidersen, o Ermenilerden kalma evleri, tarlaları kabul etme. Sahibi kaçmış yuvada, öteki kuş barınamaz. Yuva bozanın yuvası olmaz. Zulüm tarlasında zulüm biter.”

Yaşar kemal

Not 22: Görmezden gelin, ses etmeyin, cevap vermeyin. Sessizlik herkesi mahveder..

Charles Darwin

Not 23: "Bölünmüş bir dünyada, sağduyulu kalmaya çalışan ve herhangi bir takıma girmeyen adama duyulan kuşku, sonunda o insanın çarmıha gerilmesiyle sonuçlanıyordu."

Zülfü livaneli/ Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm

Not 24: Tarih okumuş herkes bilir ki, itaatsizlik insanın asıl erdemidir. İlerleme itaatsizlik yoluyla kaydedilir, itaatsizlik ve başkaldırı yoluyla.

Oscar Wilde

Not 25; “Hayattaki seviyenizi, birlikte yürüdüğünüz insanların seviyesi belirler; 
Zîrâ "hem-hâl" olduklarınızla 
"bir-hâl" olursunuz.”

İmam Gazâlî

Not 26; İnsan, düşleri öldüğü gün ölür.

Yaşar Kemal

Not 27: İnsanları değiştirmeye çalışmayın. Onları olduğu gibi reddedin.

Niccolo Machiavelli

Not 28: Despotların örselenmiş ruhlara, örselenmiş ruhların ise despotlara ihtiyacı vardır. İtaat bütün toplumların temelidir. Düşünce gücünü itaat etmeye tabi kılan duygu ise kederdir; bu nedenle, kederli duygulanışları artırmak iktidarın işleyişi için zorunludur.

Spinoza

Not 29: Tüm GELİR VERGİLERİ ve DOLAYLI VERGİLER kalksa ve sadece SERVET VERGİSİ alınsa, bu GLOBAL SERMAYE problemi de önemli ölçüde çözülecektir.

Sistem, zengini değil, fakiri vergilendiriyor.

Not 30: “Kâbe, Azer’in oğlu Halil İbrahim’in yaptığı bir binadır. Kalp ise, yüce Allah’ın nazargâhıdır. Bu sebeple, bir gönül yıkmak, bin Kâbe yıkmaktan daha kötüdür.”

—  Mevlana

Not 31: “Çıktığım her yerin kapısını sert kapatmamla tanınırken, senin kapın çarpmasın diye arasına elimi koydum...“

| Cahit Zarifoğlu

Not 32: Yiğide her yer meydan ümitsize her yer zindandır gardaş..

Not 33: Abi adam olanın sermayesi hüzündür..

Not 34: sevmiyorum ben Orhan Gencebay'ı. 
Çok hesaplıyor öyle şeyleri. tamam belki memlekette en iyi bağlamayı o çalıyor ama, ne bileyim, samimi gelmiyor bana. bak ferdi öyle değil misal. hiç hesapsız, kitapsız, paldır küldür, ne gelirse...

Not 35: Enflasyon %33 hedeflendi ama %44 oldu.

Enflasyonla mücadele neden başarısız oldu?

Aslında niyetin enflasyonla mücadele olmadığını, ödemeler dengesini krizinin eşiğine gelmişken buradan dönülmek için enflasyonla mücadele ediyormuş gibi davranmaya mecbur kalındığını düşünüyorum. 

Çünkü ancak bu şekilde tükenen rezervleri tekrar doldurmak ve ödemeler dengesi krizine girmemek mümkün olabilirdi.

Bu durumda rezervler de dolduğuna göre bu yıl da mücadelenin başarısız olmasını ve OVP'nin %17,5 hatta Merkezin %21 hedefinin tutmayacağını düşünüyorum.

Türkiye'nin aşırı yüksek enflasyonla yaşaması tercih ediliyor. Gayret edilse iki yılda tek haneye iner.

Not 36: Suriye, Çözüm Süreci’nin önündeki bariyerleri kaldırdı. Çözüm Süreci Anayasa tartışmasını ısıtacak. Anayasa referandumu ise namludan çıkmış merminin barutu gibi seçimi ateşleyecek. Talih bir kenara, işin hesap-kitap faslı böyle. 2025 sadece seçime değil, başka birçok şeye de gebe.

Not 37: Siyaset fal işi değildir; yarısı talih, yarısı da hesap-kitap ve planlama eseridir. Rüzgâr eser, bahar ayında bir yaprağı dalından düşürür, hiç umulmayan bir yere savurur, birinin gözüne yapışır, dengesini kaybettirir. Kelebek etkisi ile, kısa zamanda bu esinti, her şeyi önüne katıp sürükler ve bütün tahminleri boşa çıkartır.
Siyasî feraset, çabaya ve planlamaya dahil olan diğer yarıyı dikkate alır. Elinize boş bir kâğıt alıp, Türkiye’de olanlardan yola çıkarak olacakların denklemini kurmak için bir deneme yaparsanız, sayfanın ortasına gelmeden karşınızda dağ gibi seçim gündemi yükselecektir.
Zincirleme reaksiyon başladı.

Not 38: Suriye gündemi, inisiyatifi siyasî iradenin, yani kurulu iktidarın elinden aldı, kurucu iktidara verdi. Kimileri yeni bir düzen getirecek olan bu kurucu iktidara devlet aklı diyor; ben objektif şartların zorlaması diyorum. Kürtleri toplu olarak teslim alan bu objektif şartları kimse değiştiremeyeceğine göre, gereği yerine getirilecek. Üstelik yerli ve millî borsanızda işlem gören hisse senediniz, yani devlet egemenliğiniz bugüne kadar içerdeki şartlara göre değerini bulurken, şimdi uluslararası piyasalarda işlem görüyor. “Türk'ün Türk'e propagandası” olarak yol alan iktidar siyasetinin karşılığı artık yok.

Not 39: Suriye’deki gelişmeler, Çözüm Süreci’ni bütün karar vericiler için kaçınılmaz bir görev haline getirdi. İktidar siyaseti, muhalefetin pozisyonu, hatta Kürt siyasetinin sınırları yeniden çizildi. Risk büyük, fırsatlar ise çok nadir. Hiç kimse sorumluluk almaktan kaçamaz.
Çözüm Süreci, anayasa gündemini bu sefer referandum ile noktalayacak gerçek bir siyasî kamplaşma yaratacak. Dengeler ve hesaplar değişecek. Bugüne kadar sadece arada bir iktidar kanadı tarafından ısıtılıp sofraya konan bu temcit pilavı bu sefer tüketilmek zorunda. Anayasa referandumu olmadan Çözüm Süreci yürümez.