Türkiye'de fiyatlar $ ve € bazında açık ekonomilerdeki fiyatlara yaklaşıyor. (Konut, kira, mal ve hizmetler, vs.) Ücretler ve kazançlar sadece $ ve € bazında değil, enflasyon bazında da yerinde saydığı ve gerilediği için hızla yoksullaşıyoruz. Türkiye'de yoksulluğun eskiden tüp kuyrukları zamanında iddia edildiği kadar olmadığını ifade ettiğimde çok tepki geliyor, çıkar telefonunu diyen "Akp'li dayı" muamelesi görüyorum bazı muhafazakar çevrelerde. Çok daha kötüsünün gelmekte olduğunu ifade etmeye çalışıyordum aslında.
Türkiye'de asgari ücret, daha yakın bir tarihe kadar € bazında yükseliyordu. Asgari ücret 15 sene içinde 150 € seviyesinden 2016'daki 515 € zirvesine gelirken üç katta fazla yükselmişti. Sorun, asgari ücretin seviyesinde değil, bu artışın gerisindeki ekonomik dinamiklerdeydi. Türkiye 15 sene boyunca borçlandı, parası bittikçe evdeki televizyonu, mobilyayı, halıyı, en sonunda da anasının kolundaki bilezikleri satan hayırsız evlat gibi yaşadı. Varlıklar elden çıkartıldı, sosyal devlet tasfiye edildi. Sahte cennet en sonunda bitecekti, bitti. Türkiye kapalı bir ekonomi olmadığı gibi, son 10-15 sene içinde dışarıdan devasa boyutlarda göçmen/mülteci alan bir ülke. Dolayısıyla fiyatların bugünkü genel seviyesinin yüksek olduğunu düşünmüyorum. Daha da yükseleceğini tahmin ediyorum. Muhtemelen bolluk ve çeşitlilik de bitti.
Bence döviz kurları bu seviyelere tırmanmak zorunda değildi. Doların 2018'de 3,5 civarından 7'ye, 2021'de 7'den 13'e sıçraması kaçınılmaz değildi. Şu anda pekala 1$, 4,5-5 TL civarında olabilirdi. Ancak Türkiye sanki göz göre göre gelen felaketi hiç bir şey yapmadan seyretti. Tamam yönetim sistemi sorunluydu, kadrolar evet-efendimci ve liyakatsizdi, fahiş hatalar yapıldı, akla, sağduyuya, ekonomi bilimine meydan okundu, ama TR dün kurulmuş dandik bir ülke değil ki. imparatorluk mirasçısı, 150 yıl aydınlanma, 100 yıl cumhuriyet geçmişi olan bir ülke.
80-90 milyon nüfuslu, bütün tarihi boyunca Avrupa'nın bir parçası olmuş, çok iyi yetişmiş insanları olan, ciddi tarihsel, kültürel mirasa sahip bir ülke. Nasıl oldu da buralara geldi? Asgari ücreti Arnavutluk'un gerisinde, parası serbest düşüşte, enflasyonu çift haneye gidiyor. Bu ülke bu kadar mı fostu da bu kadar kısa zamanda Avrupa'nın en yoksullarının bile gerisine, Afrika seviyesine düştü? Yoksa bizim Yunus’un: “Dışarıya o sızar, içeride ne varsa.” dediği durumun tam içinde miyiz! Kabını doldurmayan ya da delik bir kova ile su taşımaya kalkanın sonu mahcubiyettir. Bize bu mahcubiyeti yaşatanların yatacak yeri yok. Allah onlara adaletiyle muamele etsin.
Ülkenin geleceğine dair ümitsizlik girdabının derinliği arttıkça, gerçekten ölemeyecek kadar yorgun düşüyorum. Tabii müslüman süreç insanıdır pes etmez, hedefe ulaşamasa da yoluna devam etmeli sonu başarısızlık olsa sonu mutsuz sonla bitse bile. Bu yazımı sonlandırırken sizlere Cemal Süreya’nın dizelerini bırakıyor ve umut dolu günler mutlu huzurlu bir gelecek diliyorum.
“…Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz..”
Hoşçabakın zatınıza..
Not: Asil azmaz, bal kokmaz diye bilirdik ama asilin azdığına, balın koktuğuna şahit olduk. Acınası bir durum.. 3 top bilardoda, kırmızı topa vurulmaz..
Sivri Dil