ASGARİ ÜCRETE ZAM YAPILMA-MA-LI diyorum ve kendimce nedenlerini aşağı sıralıyorum.

1. Yıllardır uygulanan politika az alana çok zam, çok alana az zam politikasıdır. Maaşı çok olanın çok maaş almasının bir sebebi vardır, nitelikli olması. 
Böylece niteliksiz iş gücü sürekli değerlenirken nitelikli iş gücü göreceli olarak sürekli değer kaybetmiştir. 
Sonuçta gelinen noktada gelir dağılımı alt üst olmuş ve herkes fakirlikte eşitlenmiştir. 
Asgari ücrete ve sadece asgari ücrete şişirilmiş zamlar yapıla yapıla yıllardır çalışan insanlar asgari ücrete düşmüştür. 
Asgari ücrete sürekli zam politikasına devam etmek ülkede nitelikli iş gücü bırakmamaya zaten başlamışken bunu daha da körükleyerek benzin dökmek olur. 

2. Asgari ücreti dolar bazında incelerseniz tarihi rekor seviyede olduğunu görürsünüz. Yani asgari ücret aslında yine göreceli olarak bir şey kaybetmemiş. 
Öte yandan beyaz yaka asgari ücrete kıyasla sürekli erimiş ve giderek asgari ücrete yaklaşmıştır. 
Örnek vereyim; ben doktorum ve yıl
2006 asgari ücret net 419,15YTL = 253 USD dir. Aynı yıl stajer öğrenci iken benim maaşım 1500 YTL = 909 USD = 3 Asgarinin biraz üzerinde.
2011 yılı asgari ücret net 658,95 TL = 409 USD aynı yıl aile hekimi doktor 6500 TL = 4000 USD = 10 Asgari
2024 asgari ücret net 17.002 TL = 578 USD aynı yıl aynı yerde aile hekimi doktor 68000 TL = 2140 USD = 4 Asgari

Benzer tabloyu güya orta gelir grubundaki herkes kendisi de yapabilir ve benzer sonuçları bulur. Asgari ücretin 2 katına çalışan asgariye düşmüş.
10 katına çalışan 4 katına düşmüş vesaire. Herkes tabana yapışmış ya da yaklaşmış. Bunun tek istisnası zannımca beyaz yaka olarak alıyorsanız
hemşireler ve imamlardır. Onlarda dolar ya da asgari bazında bir kayıp varsa da ben göremedim. 
Tam bir veri çıkarmak mümkün olmasa da bordro mahkumu kesim yıllar boyunca bordrosunu asgari ücrete bölerek kaç asgari
olduğunu TL ve USD olarak çıkarabilir. Bu durumu düzeltmenin yolu yıllardır sırf seçim kazanmak için yapıldığı gibi asgariye zam yaparak niteilikliyi
değersezleştirip asgariye yaklaştırmak ve herkes asgaride birleştirmek değil , tam tersine asgari çalışan kesimi azaltmaktır. 
BU NEDENLE DE ASGARİYE ZAM YAPILMAMALIDIR. 
Gelir dağılımında altta ki % 50 ‘ye sorun kendini fakir olarak görmez çünkü göreceli olarak son 2 yıl hariç geliri pek değişmemiş. ‘Orta kesimi sövüşleyerek
aşağı çekelim, alt kesime sürekli zam yapalım , sadaka dağıtalım, oyları kapalım’ politikasının sonucu olarak niteiksiz kesimin oylarıyla yıllarca iktidarda kalınır 
ancak sonunda işte böyle niteliksizler cenneti haline gelinir ülkede, nitelikli insan kalmaz. Nitelikli insanın nesli tükendiği için, onun sırtından beslenen niteiksiz takımda böyle aç kalır. 

Buraya kadar beyaz yaka ve orta gelirlinin durumunu asgariyle kıyasladık şimdi Asgariye zam yapılması durumunda neler olur ona bakalım.

1.Asgariye zam enflasyonu evet körükler çünkü niteliksiz ve ona yakın iş gücüne parayı saçıp savurmak tüm işçi ve personel maliyetlerini arttırmış olursunuz.
Kurun sabit devam ettiği düşünülürse, dolar bazında zaten dünyanın en pahalı ülkesiyken daha da pahalı hale gelirsiniz ve ne turizmde ne ihracatta kimseyle
rekabet edemez kımıldayamayacak hale gelirsiniz. 

2.Asgariye zam artan personel giderleri nedeniyle iş yerlerinin kapanması yada küçülmeye giderek işçi çıkarması anlamına geilrki bu da işsizlik oranına tavan yaptırır. Maaşına zam, işine son durumu ortaya çıkar. 

Yazımı gurbet ve ayrılığın ozanı Abdullah Papur’un bir türküsü ile bitirirken cümlemizin bayramını sağlık ve muhabbetle geçirmiş olmasını diliyorum.

Sen bir yeşil fidan bende yaprağın
Sarılır dalına yatardım anam 
Saçların yorganım sinen yatağım 
Kollarını yastık yapardım anam. 
Senden ayrılalı bu gönlüm gamda Derdimde sen idin derde derman da Görmek için seni bari rüyamda 
Ayık iken gözüm kapardım anam
Huri miydin melek miydin ya neydin 
Benim için tek umudum her şeydin 
Yaratıcı tanrı var demeseydin 
İnan ki ben sana tapardım anam.

Bu canım kurbandır ana senin yoluna Gönül hasret senin tatlı diline
Kavuşup da sarılsaydım eline 
Papur ellerinden öperdim anam..

Son söz: Modernleşmeden etkilenen her şey; aklımız dahil; paramparçadır..

Not 1: Yurtdışı çıkış vergisini neden UÇAK BİLETLERİNE yedirmiyorlar, onu anlamadım.

Gidip, pul bastırmakla mı uğraşıyorsunuz?

Not 2: Güzeller bayram günü süslenir,
Seninse bayramları süsler yüzün.

Not 3: Türkiye, FINDIKTA, en yakın rakibinin 8 misli üretim yapıyor.

Tüm rakiplerinin üretimi, Türkiye'nin üretiminin yarısı değil.

Ve, biz bu kadar fındık üretirken, ucuza fındık yiyemiyoruz.

İlk 7 ülkede, en VERİMSİZ üretim bizde.

Mesela, ABD'nin verimi, bizim 3 katımız.

Not 4: Her 80 kişiden 1'i ÖĞRETMEN olmuş, ama hala kadro isteniyor.

Çünkü, halk KOMÜNİZM istiyor.

Bence sınırsız MEMUR kadrosu olmalı, ama ödenen toplam maaş sabit olmalı. Ve de lojmanda yaşamalılar.

GSMH'den payları belirlenmeli. Dileyen FAKİR yaşar, ama garanti olur.

Not 5: Bir arkadaşın evlerinin kiralanmasına bakıyorum bir süredir.

Anasına ayrı ev tutmaya çalışan KÖPEKLER var. Tek yaşlı kadına. Gerçi Allah’tan sokağa atmamış. Teseli ikramiyesi.

Kadının gözlerinden okunuyor hayal kırıklığı. Böyle bir yalnızlık için mi evlat büyüttüm der gibiydi mahzun bakışları..

Bunu istemeyen KARIYI direkt dehleyip, isteyen bir ÇITIR almak da, bir seçenektir.

Not 6: Başarılı bir ÇİFTLİK projesi gördüm.

Öncelikle, RESTORAN açarak başlamışlar. Elbette arazilerini falan almışlar, ZEYTİN YAĞI falan üretiyorlar ama, önce restoranı oturtmuşlar.

Ardından da E-TİCARET'e girmişler.

Not 7: "Bayrama ne alayım üstadım?" dedim. O da cevaben; "Birkaç piri fâniden gönül, birkaç çocuktan gülücük, alabilirsen birkaç fakirden de dua al." (Cahit Zarifoğlu)

Not 8: Sana baktım yıllarca hep aynı özlem penceresinden

Sezai Karakoç

Not 9: Beni sadece 'varlık' diriltti 
çokluk beni sıkıntıya düşürdü..

İbn Arabi

Not 10: İstikrarı olmayan adam, kendi evine bile yabancıdır.

Not 11: ''Harâb oldu gönül ya Rab, evindir onu tamir et.''

Keçecizâde İzzet Molla

Not 12: Son 50 yılda her neviden ŞEKER bağımlılığı insan BEDENİNİ,son 20 senedir de internet ve akıllı telefonlar marifetiyle HABER bağımlılığı tehlikeli bir saplantı halini aldı ve pişkinlik-çığırtkanlık-güncelin pervasızlığı insan ZİHNİNİ mahvetti.

Not 13: Sonra baktıkça gülerler, sen gülmeyenlerden kork, onlar görkemli bir kederin peşindedirler,
çok yürürüm, yorulurum, deliririm bu mesafede; gövdem başka, aklım başka başka yerlerde; bari ellerimi sıkı tut bir kalem tutar gibi, bulur getiririm aklımı iflah olduğu vakit..

Not 14: senin eski dediğin
içimde duraklayan zaman
ateşini yerken yazın
sen sararıp solarken
kuşlar da kör olurdu
ben etiketlere gülerdim
senin eski dediğin
ne çok acıtır beni

Not 15: Bayırdan mı indim yoksa bağrından mı?
aydan mı indim çamurdan mı?
yüz memleketten toprak böldüm getirdim
Karşıyaka’dan bir deli sevdim delirdim
bir vapur gibi denize kilitli..

Not 16: Hayatta ne kadar ileri gidebileceğiniz, gençlere karşı nazik, yaşlılara karşı şefkatli, çabalayanlara karşı anlayışlı, zayıflara veya güçlülere karşı hoşgörülü oluşunuza bağlıdır, çünkü hayatta bir gün siz de bunların hepsi olacaksınız.

Not 17: Çay muhabbet sever, kahve yalnızlık... Kahve sevgisi süratle artıyor.
Daha doğrusu, kahve endüstrisi ne yapıp edip genç kuşaklara kahveyi sevdiriyor; çay da tıpkı dostluklar ve içten sohbetler gibi kuytuya çekiliyor...

Not 18: Türkiye’de çok kötü bir ahlâkî zemin yükseliyor. Politikacı takımı, algının olgudan çok daha önemli bir şey olduğunu düşünerek ve en önemlisi insanların aptal olduklarını vehmederek “bir şey yapmadan yönetmenin” konforuna kavuşmuş görünüyorlar. 
Aman diyeyim, bize verilen sözün de, gerçekleşmeyen vaadin de, bize yapılan “keriz muamelesi”nin de takipçisi olalım. Parti marti ayırt etmeden.

Not 19: Ne zaman ki şehirlerin dengesi başta savaşlar ve göçler vesilesiyle bozuldu, taşra toprağın niteliksiz bölünmesiyle merkeze yığılmaya başladı yüzlerce yıllık dengelerin sarsılması kaçınılmaz oldu.

Toplumların neşe kadar kederi de tevarüs ettikleri hatırda tutulduğunda, neşe ile keder arasında fakat neşe iştiyakının daha önde durduğu bir bayram havasından söz etmek yine de mümkündü. Fakat son yetmiş küsur yıldır Türkiye’nin şehir taşra dengesi insan nezdinde çöktü. Yokluk ve yoksulluk taşlandı. Yokluk ve yoksulluk bir elbise diye algılandı. Kazanma ve güç edinme histerisi hortladı. Nihayetinde her iki bayram boyunca kentlerden taşraya akan milyonların aradığı şey kentte bulamadığı ontolojiyi taşrada ikame etme amacına dayanıyor. Hibrit ve kişiliksiz oluşumlar tutarsızlıklar üretmeyi sürdürüyor. Bayram hala bir güçlü duygu olsa bile Türkiye siyasetinin özgün olmayan üleşimci karakteri onu ‘yokluk’ üzerinden yeşerecek sakin bir düşünceye bürünmesini engelledi. Söylemin özü boğduğu bir yanılsama oluştu. Reel politiği daha önde tutan toplumsal aktörler ( din adına her tür adım atanlar dahil) nesiller arasındaki sosyolojik kayganlığı da görmekten mahrum oldular. Bugün hem kentlerde hem taşrada her iki bayramı kendi otantik değeriyle yaşamaya dönüştürecek nitelikli nüfus yoktur. Şeklen olanlar ruhen çözülmüş ve neşe ve neşvesini yitirmiştir. Bayramlar şeklen vardır.

Türkiye’nin her iki bayramı bir insan ve insanlık imkanı olarak kullanma şansı varken bunu içeriği boş, yaygın bir sosyal mekan hareketliliğine terk etmesi düşündürücüdür. Yaşlı nüfus fiziki olduğu kadar maddi güç isteyen her iki bayramı inatla hayatta tutmaya çalışsa bile genç neslin kendi ölçekleri dahilinde bunu tutarlı bir özgün iklime dönüştürmesi zorlaşmaktadır. Bir bayram sabahı sofrada kuşakları bir arada tutabilme şansı gittikçe azalmaktadır.
Yokluğu ve yoksulluğu bir oluş alternatifi değil ekonomi denilen yapay akımın bir fetih kalesi gibi görenler onca mal mülk, güç iktidar yığımı içinde bir türlü çöküşü göremiyorlar. İnsan gittikçe kendi elini bile tutma güveninden uzaklaşıyor. Kendi haksız yığmalarını başkalarının maddi yoksulluğuyla cilalarken bayramları birer sosyoloji efekti gibi kullanmak geleceğe doğru atılmış bir ateş oku görüntüsü de taşıyor.

Not 20: Yine herkes, birilerini karşıt görüşünden dolayı, içeri attırmak peşinde.

DEMOKRASİ kültürü yok bizde.

İsteyen ŞERİAT ister, isteyen LAİKLİK ister. İstemek parayla mı?

Fikir açıklayanları içeri attırmak istemek nedir?

Not 21: YAZILIMCI istihdamı düştükçe düşüyor. Yapay zeka neredeyse şu an itibarıyla yazılımcıların yaptığı kodlama işinin % 83.4’ünü yapmaya başlamış durumda. Muhtemelen 2030’da % 95’ini yapacak mevcut yazılım işlerinin. Robotik kodlama ve yazılım programları öğrenci sayılarını gözden geçirmeli ve mezun sayıların azaltmalı.

Not 22: Eylemden önce keder gelir ve Istırap tüm başarıları gölgede bırakır.

Not 23: Kendi halkını doyurmak yerine, ihracata öncelik verirsen, doğal gübren de yetmez, pahalı ithal gübreyle de maliyetlerin uçar ve üretmenin ortalama maliyeti çok artar.

Halkın da satın alamaz.

Basit matematik.

Basit iktisat.

Not 24: Sadakat ile elde edilmeyecek güzellik yoktur. Sadakatin bize temin ettiği bir şeyi başka hiçbir şey temin edemez.

İsmet Özel, İstiklâl Yürüyüşleri

Not 25: Oturup konuşsaydık geçerdi belki her şey. 
Başını alıp gitmek sevdaya dahil değil...
•Cahit Zarifoğlu

Not 26: Erken evlenme tavsiyeleri, erken çocuk sahibi olma tavsiyeleri, çok sayıda çocuk sahibi olma tavsiyeleri elbette temenniden öteye gidemez. Gidemez zira hepsi en çok da ekonomik parametrelerle bağıntılı konular.
Gelinen noktada, ki TÜİK’in işsizlik rakamları da ortadadır, genç nüfusun artmasını beklemek ancak hayali bir murattır. Enflasyonun bu rakamlarıyla kendisi ve geleceğiyle alakalı herhangi bir somut plan yapamayan genç, erken yaşta çocuk sahibi olma (ki bu masrafı arşı alayı geçen evlenmeyi gerektirir), bunun üzerine de bakımını ve masrafını üstlenebileceği en az 3 çocuk yapabilme muradını akla hayale dahi getiremez.
Elbette doğum hızının düşüşünün nedeni hem ekonomik hem de sosyolojik sebeplerden kaynaklı. Ekonomik sebepler dönemsel olarak meydana gelse de sosyolojik nedenler daha uzun bir zaman sürecine yayılan parametreleri içeriyor.

Ancak sermaye olarak addedilen her bireyin doğurmaya dair herhangi bir teşebbüsü yok.

Not 27: 1 kurban hissesinin neredeyse 2 asgari ücret olduğu ülkede artık bayramlar da hayal kırıklığı.
Ulaşım fiyatları kavuşmaları da sekteye uğrattı. Yani bu bayram efkârlı günlere geldi çattı bakmayın…

Not 28: Gazze de vefat eden insan sayısı 38.000’e dayanmış durumda. Fotoğraflar çok estetik fakat iş soykırımı durdurmaya gelince çok da etken olunan bir vaziyet hala daha yok.
Her açıdan bir acziyet, gerçekleşememiş bir sürü temenni ile bir bayram daha geldi ve geçti.
Hayaller ve gerçekleşenler arasındaki uçurumda kaldığımız, hüzün dolu bir Kurban Bayramı daha geride kaldı.
Ne nüfus artar ne var olan nüfusun çoğunluğu geçim sıkıntısından kurtulur ne de soykırım durdurulur.