Ekoltv ve kıyı kenar çizgisi..
Ekoltv özel haber yapmış. Yayın hayatına hızlı giren ve özel haberleriyle gündem yaratmayı başaran bir kanal oldu ve bu yolda oldukça zirvelere gideceği anlaşılıyor. Yönetim Kurulu Başkanı Emrah Doğru mesleğin ve yayın hayatının mutfağından gelen bir isim.
Emrah Doğru yıllarca Şırnak’ta TRT muhabiri olarak çalıştı. 2013-2015 çözüm sürecinde bölgedeydi. Cehennem Deresi'nden Uludere'ye, Gabar'dan Cudiye, Namaz Dağı'ndan Beytüşşebap semalarına ayak basmadığı yer kalmamıştır. Yıllar önce çok sevdiği bir dostu Emrah Doğru için; geleceğin yeni Türkiye’sinin Aydın Doğanı olacak; demişti. Oldukça afaki olarak değerlendirilen bu öngörüsü aradan geçen yaklaşık 7-8 yıl sonra gerçekleşmiş bulunuyor.
Emrah Doğru medya dünyasında kariyer basamaklarını hızla tırmanarak Ekoltv’yi baştan sona emek vererek kurmayı başardı. Bu arada hep mütevazi oldu. Çalışanlarına ve mesai arkadaşlarına hep cömert oldu. Güç sahibi olmayı yaşıyla ters orantılı olan olgunluğuyla dengeledi. Hep vefalı oldu yol yürüdüklerine. Vefa asil ruhların süsüydü ve ona tevazusuyla birlikte başka bir güzellik kattı hep. Pratik zekası ve bitmek bilmeyen enerjisiyle donattığı çalışmasıyla kurtlar vadisinde kendine yer edinmeyi başardı. Ekoltv’ye ve Ekoltv CEO’su Emrah Doğru ve ekibine başarılar ve mutluluklar diliyorum.
Yazınının konusuna gelirsek;
Ekoltv’nin özel haberi kıyı kenar çizgisi ile ilgili emsal yargı kararı. Yargıtay'dan yeni çıkan bir karar. Malum hep konuşup çözemediğimiz hususlardan birisi. Yargıtay'dan emsal "şezlong" kararı duyurmuş. Karar şöyle:
"Deniz kıyısından herkes eşit ve serbestçe yararlanabilir"
"Yargıtay plajdan yararlanmak için şezlong kiralama zorunluluğuna son verdi.”
Her zamanki gibi mevzuatta yeri olup maalesef uygulaması olmayan bir hususta daha verilmiş bir karar. Şimdi yargı karar verdi diye uygulanabilecek mi! Uygulama için yasa mevcut yargı kararına ihtiyaç yok ki! Ülkemizde bunun gibi bir çok husus var. Örnek; kapalı yerlerde sigara içme yasağı, esnafın etiket zorunluluğu, fiş/fatura kesme zorunluluğu, belediyelerin otopark yapma zorunluluğu, belediye ve valiliklerin/özel idarelerin imara aykırı yapıları yıkma zorunluluğu bla bla bla. Say sayabildiğin kadar. Mevzuatı da var yargı kararı da! Anayasa hükmü olsa ne çıkar, uygulanıyor mu!
Hadi gelin burada uzun yıllar kamuda denetim görevi yapmış değerli bir devlet adamının şu sözlerine kulak verelim:
“2000 yılı kış teftişinde Büyükşehir Belediyesi teftiş grubuna verilmiştim. Grup başkanımız dairelerin dağıtımında imar dairesi ve planlamayı bana vermişti. Teftişe başladığımızda bölge planının yeni yapıldığını öğrendim. Planlanan yeşil alan miktarını inceledim. Tamamen iyi niyetli olarak da bu konuda Türkiye’deki, Avrupa’daki miktarların ne olduğunu ve çevre uzmanlarının ne kadar önerdiğini planı yapanlara sordum. Yapılan plandaki miktar belliydi ama maalesef plan yapıcıların bu hususta Türkiye ve Avrupa miktarını dahi bilmediğini öğrenmem beni şok etmişti. Ben bunu o zaman teftiş raporuna da eleştiri olarak yazmıştım. Ama daha kötüsü daha sonra gittiğim ve teftiş ettiğim Türkiye'deki parti ayrımı olmaksızın diğer belediye çalışanlarının da aynı durumda olduğunu görmek oldu.
Belki şimdi durum daha iyidir, bilmiyorum. Ama böyle çalışan bir kamu anlayışının var olduğu bir ülkede mevzuat çıkarmak, yargı kararı vermek sorunları çözmüyor vesselam!”
Türkiye bugünlere bir günde gelmemiş vahşi geçen yukarıdaki sözler yorumlandığında. Her gelen iktidar son 50-60 yılda devletin kolonlarının birini bir kaçını kesmiş tıynetlerine ve ahlaki ve vicdani düzeylerine göre.
Maalesef günümüz 2025’lerin Türkiye’sinde de ne yasalar ne yargı kararları uygulanmıyor ya da uygulanamıyor. Sistem çöktü denildiğinde boşuna denmedi.. Sistem hakikaten çökmüş durumda.
Gelinen noktada açık ve net olan şu: Devlet denilen bu yapı bir gün çökecek ve hepimiz altında kalacağız. Ve o gün o kadar uzakta görünmüyor.
Son söz: Yavrusunun yoluna dalan bir dul bakışı andırıyor tenha kıyılar..
Not 1: Ramazan ile tanışmam çocukluğumun yaz günlerine rastladı. Sıcaktı, köyün ağır işleri içinde insanların oruç tutması, iftarı beklemesi, hazırlıklar yapması kolay değildi. Ama mübarek günlerin verdiği güç ve manevi hava herkese kolaylık sağlıyordu. Köyün çeşmelerinden akan buz gibi sular akşam iftar için hazırlanırdı. Çeşme başlarında oluşan su sırasında hep çocuklar olurdu. Helke kullanırdık. Döke saça eve taşınırdı sular. Hepimizde bambaşka bir heyecan vardı. İftarı beklemeye koyulurduk. Bizim evin yukarısında köyün en yüksek evi vardı. Oradan atılan top sesi ve ezan birbirine karışır, iftara kavuştuğumuz için mutlu olurduk.
Not 2: Ve soframız. Katıklı çorba. İçinde yarma bulunurdu. Kendi ineklerimizin sütünden elde edilen yoğurttan yapılan bu çorba soğuk olurdu. Yanında bahçemizde yetişen yeşil soğan. Mahalle fırınında pişen somun veya sacda pişen işkefe ekmeği. Hepsinde emek var, hepsinde alın teri, hepsinde annemin eli… Ah, şimdi olmayan, sonsuzluğa uçan o ruhun kol kanat gerişi, bizi başına toplaması… Soframıza sinen, yemeklerimize lezzet, evimize bereket ve huzur sağlayan anne şefkati, merhameti, sıcaklığı… Demek ki Ramazan, annemizin hazırladığı iftar sofrası ile daha güzelmiş. Şimdi onun eksikliği ve hasreti içimizde kor ateş gibi yanıyor. Yanıyor, özlüyor, hüzünleniyor ve dua ediyoruz.
Not 3: Ramazan, çocukluğumuza hep hoş gelmişti ama şimdi gidenleri, en sevdiklerimizi hatırlatarak geliyor ve hüzünleniyoruz. Çünkü sahura kaldıran, akşam iftarda köy biberi ve patlıcan kızartan, masum güzel bakışlı hayatımıza anlam katan anneler gitti. Çocukluğumuz gitti. Ramazan masumiyetimizi hissettirmek üzere yine geldi, hoş geldi.
Not 4: Yalnızlığı sevecek kadar çok kitap okudum iyi ki
Güzel dostlarım oldu ama hep tenha yürüdüm
Ölülerimle konuşacak yaşa geldim.
Not 5: Seni nasıl etsem yüreğim benim/ olana olmaza kapılıyorsun / hangi bağda gülün kaldı ki senin / sen gidip bülbüle darılıyorsun ..
etme bunu değmez nedir yaptığın / terk eyle boş bunlar değmez baktığın / bir sevgi pınarı olup aktığın / bilinmez deryada boğuluyorsun..
Not 6: GOOGLE, bizzat kendisi, o ARAMA ekranını YAPAY ZEKAYA çevirmeliydi.
Çok geç kaldılar.
Esas sıkıntı ise, SOSYAL MEDYA kuramadılar adam gibi. Saçma sapan işler yaptılar. Ve datayı kaçırdılar.
Not 7: Belki de tükenmişimdir. Bir şeyler için uğraşacak çabayı kendimde bulamıyorumdur. Benim de emek vermeden güzel giden şeylere ihtiyacım vardır. Hep ben yorulmak istemiyorumdur. Yeniden inanmaya ihtiyacım vardır. Beni bana geri vermek istiyorumdur.
Not 8: Zelenski geri adım attı. Putin'le görüşmeye, Ruslarla anlaşmaya hazır olduğunu söyledi. Trump zaten bu kıvama gelmesi için Beyaz Saray'a onu çağırıp herkesin önünde danışmanlarına hakaret ettirdi. Bir adamı ya bir kadına aşık ederek ya da onu herkesin önünde aşağılayarak istediğini yaptırırsın.
Not 9: Çağımızın en büyük problemi, hızlı yaşamak. Sürekli bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz. Bedenimiz dinlense bile ruhumuz yorgun. Kızılderililer, bir süre yürüdükten sonra ruhları bedenlerine yetişsin diye beklerlermiş. Yürüyen merdivende koşan insanları görünce bunu düşünürüm hep.
Not 10: "Bir bildiği vardır" diye düşündüğün hocanın, şeyhin, reisin, liderin, başkanın veya önderin bir bildiğinin olmadığını anladığında gerçek anlamda bir aydınlanma başlıyor. Can sıkıcı, yıpratıcı, tahrip edici bir aydınlanma.
Not 11: ABD krize gidiyor. Işten çıkarmalar, gümrük vergileri vs. Bizi ilgilendiren kısım Fed bırakın faiz indirimini, artış yapmak zorunda bile kalabilir. Enflasyon artacak. Bu ortamda TCMB'nin seri faiz indirimleri adeta ipte yürümek.
Not 12: “Üç şey münafığın alametlerindendir. Söz söylediği zaman yalan söyler. Vaat ettiği vakit sözünden döner. Kendisine emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Hadis-i Şerif)
Not 13: "Şu üç şeye bağlı kalan kimsenin kalbi kendisine ihanet etmez; sırf Allah için amel etmek, idarecilere yol göstermek, cemaatten ayrılmamak. Böylelerinin duaları kendilerini korur." (Hadis)
Not 14: İnsan düşmeyi içine sindirememiş bir yaratıktır.
İsmet Özel
(Henry Sen Neden Buradasın)