“İyilikten maraz doğar” derdi büyüklerim. 

Evet ben de 46 yıl gördüm, yaşadım bu dünyada. Hakikaten yardım yetime gün gelir koyar bir yerineymiş. İnsanların yaş aldıkça kalplerinin niçin katılaştığını insan insanlardan kazık yiyip tecrübe ettikçe anlıyor. Ve fakat yine karakteri düzgün olanlar iyilik yapmaktan yine de kendilerini alamıyorlar.

Burada karakterin önemini de unutmamak gerekir tabii ki... 

Bunu çok güzel anlatan bir hikâye var. Sizinle onu paylaşmak isterim. 
"Günün birinde padişah veziri çağırmış demiş ki..
“Ey vezir! Eğitim mi karakter mi? 
Vezir düşünmeden “Karakter” demiş…
Padişah vezire biraz baktıktan sonra gülmüş, oradan uzaklaşmış.
Bu olay birkaç kez  tekrarlanmış, her defasında vezir aynı cevabı vermiş “Karakter önemli padişahım”.

Günlerden bir gün padişah veziri akşam yemeğine davet etmiş. Yemekler servis edilirken vezirin dikkatini garsonluk yapan bir kedi çekmiş!..
Eğitimler sonucu, insan gibi servis yapan bir kedi!!!

Tam bu esnada padişah vezire bakmış “Ey vezir şimdi ne diyorsun eğitim mi karakter mi?” Bir taraftan da müstehzi bir ifadeyle gülüyormuş. 
Lakin, yemekte karşılaşacağı durumdan daha önceden haberi olan vezir hazırlıklı geldiğinden, elini cebine atıp bir fare çıkartmış ve salmış ortalığa.

Fareyi gören kedi tepsiyi atarak, başlamış fareyi kovalamaya. Bu esnada vezir padişaha dönerek “Karakter efendim” demiş.

Bu hikayeden çıkarmamız gereken ders karakterin beceriden ve zekadan üstün olduğudur. Etrafınızda karakterli adamalar bulundurun, karakterli insanlarla ilişkiniz arkadaşlığınız olsun.

Son söz: İyi iki anlama gelir: birisi mutlak iyidir. Diğeri ise birisi için iyi olandır. - Aristo

Hakikat: Eflatun'un "Her yerde tek bir adalet ilkesi vardır. O da güçlünün çıkarıdır." sözü aslında siyasetin gizli manifestosudur.
Güçlünün gücünü adalet namına terk ettiği örnekler çok azdır.
İnsan fıtratı gereği kendi haline bırakıldığında her şeyden önce kendi çıkarını önceleyen bir canlıdır.
Muhtemeldir ki Aristoteles bu yüzden "İnsanları iyi yapan yasalardır." deme ihtiyacını duydu.

Gündemin ısıttığı: Geçen haftaya kadar “TÜSİAD Başkanı kim” diye sorulsaydı çoğunluk isim veremezdi. Sadece başkanı olsa iyi TÜSİAD da neredeyse yok gibiydi. Ekonomik krizle mücadelede sessiz kalıp, genel kurulda uzun uzun eleştiri sıralayarak iç döker, üstüne bir de çözümü “kamuda tasarruf"a indirgerseniz tepki çekersiniz. Servetinin kaynağı toplum olan ancak toplumun fikri kalkınmasına katkıda bulunmayan bir burjuvaziye sahip olmak ülkemizin şanssızlığı.

Uyarı: Haklı gerekçelerle de olsa muhalefetin Cumhurbaşkanı adaylarını velev ki içeri attınız.
Olabilir mi?
Olabilir...
İyi ama içeri atılan adayın kendisi içeride sosyolojisi dışarıda kalmayacak mı? 
Ve dışarıda kalan sosyoloji aday Özgür Özel dahi olsa onun peşinden gitmez mi? İktidar kurmayları bu paradoksu iyi düşündüler mi acaba?
Sizi duyuyorum!
"Sen düşündüğüne göre iktidar haydi haydi düşünmüştür" diyorsunuz...
Peki, öyle olsun..

Özel’e: CHP Genel Başkanı Özgür Özel: "Türkiye'nin bir sonraki Cumhurbaşkanı'na darbe yapmaya kalkıyorsunuz." dedi.
Yani, CHP'nin adayını ön seçim olmadan açıkladı. Madem aday belli ön seçime ne gerek vardı?
Madem aday belli, neden Mansur Yavaş'a "Sen de ön seçime gir!" dendi?
Siyasette strateji hayat kurtarır!

Anlaşılan Ekrem İmamoğlu CHP adayı, Mansur Yavaş bağımsız aday olacak. İlk turda yüksek oy alan, ikinci tura kalacak. (Aday belli, neden ön seçim yapılacağı belli değil.)
Kabul gördüğü düşünülen bu çözüm üzerine fikir üreten kimilerinin, ne dünyadaki gelişmeler, ne de Türkiye’deki insanlar hakkında fikirleri var.
Madde madde özetleyeyim;
Bir, son derece sert yaşanan küresel siyasette, parti içi küçük hesaplar yapanlar kamuoyuna güven vermekte zorlanırlar.
İki, kamuoyu araştırmalarına güvenip bağımsız adaylık fikrini ileri süren Yavaş’ı anlamak güç. Kamuoyu dediğiniz, fırtınalı bir denizdeki geminin sabitlenmemiş yükü gibidir. Dalgaya göre yer değiştirir.
Üç, İmamoğlu artık “CHP’nin adayı” olarak anılacağından Yavaş çerçeve dışında kalacak. Moral üstünlük sağlayacak İmamoğlu’na bir de medya desteğini ekleyin.
Dört, Yavaş’ın her cümlesinin CHP adayını yıpratıcı girişim olarak eleştirileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Ya sessiz kalacak ya da “oyları bölme” suçlamasıyla karşılaşacak.
Beş, İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı şapkasına önce Belediyeler Birliği Başkanlığı şimdi de CHP Cumhurbaşkanı adayı şapkasını ekledi. (Sırada CHP Genel Başkanlığı olmalı.)
Altı, 6’lı masadan sonra 3’lü masanın gündemi kişiler üzerinden meşgul etmesi, muhalefeti dar ve kısır bir alana hapsetmesi kısa dönemde işlerine gelse de uzun süreçte sıkıntı yaratır.

Kulağa küpe: Yaşamımda sağdan sola siyasetçilerle çokça zaman geçiren biri olarak hem teorik hem de pratik bağlamda siyaset üzerine iki net cümle kurabilirim;
Bir: Siyaset akıl işi değildir. Akıl yürüterek sonuç alan, yok denecek kadar azdır.
İki: Siyasette 2+2 bazen 3, bazen 5, nadiren 4 eder.
Her iki bilginin de kaynağı gündem, lider ve insan parametreleridir.

Not 1: Trump, ABD başkanları çizgisinden bütünüyle farklı biri mi?
Yüzde yüz...
Öyle olduğu için seçimi kazandı.
Öyle olduğu için ABD kamuoyu yoklamalarında aldığı destek sürekli büyüyor ve şu anda rekora doğru koşuyor.
İçeride "ahlakçı tüccar", dışarıda "ahlaksız tüccar" tablosu çizmesi kafaları karıştırıyor, bu doğru...
Ama unutmayın, onu dünya seçmedi, Amerikan halkı seçti.
Delirdi mi gerçekten?
Bir de şöyle düşünün...
Ya deli rolü yapıyor ve bu rol onun işini kolaylaştırıyorsa...

Trump, küreselci politikalara karşı eski ABD'nin bulabildiği son ve çılgın çare...

Not 2: Dünya şimdi "uluslararası ilişkiler", "küresel ekonomi" ve "insan hakları" retoriğiyle unutturulan iğrenç ve korkunç GERÇEK ile tekrar yüzleşecek...
Paranın gücüyle...
Zelenski'nin derhal Rusya ile toprak pazarlığına geçme çabası bu yüzleşmenin ilk aşaması...
Ürdün Kralı'nın Oval Ofis'te başka, dışarıda başka türlü konuşması da bu yüzden...

Not 3: Dünya çok derin bir "kıyamet hesaplaşması"na doğru gidiyor ve Trump bunun için "aracı" işlevi görüyor.
İnsan var mı gerçekten?
Devletler var mı?
Paradan daha değerli şeylerin varlığından hep bahsedilir ya, kaldılar mı gerçekten?

Not 4: Ve sen Gazze!
Sen nasıl izzetli, nasıl kahraman ve nasıl hakikiymişsin!
21. yüzyılın bütün maskelerini birer birer indiriyorsun...

Not 5: İnsanoğlunun kaderi midir bu? Hakikate en çok yaklaştığı anlarda bile yalan hasreti çekmek... (TOM ROBBINS / Dur Bir Mola Ver)

Not 6: Ey yolun genci, ey yolun budalası
Senden evvel de vardılar bu yolda
Senden sonra da olacaklar bu yolda
Bırak avucundaki yanıklara ağıdı
Külünü topla ve otur yanışını izle
Yunus gibi yüreğinin ortasındaki ateşte..

Not 7: yaralı parça bir iz sürümüdür
daralan vakitte; anneden sızan koku
ilk aşktan süregiden rayiha belki
hatırlananlar karşısında yaşamak
çoğu zaman birçok yalandır ama
emdiğin sütün ekşiliği kadarsın
−daima! bilmek anlamaktır
bir hatırlamalar ayinindesin şimdi
korkma. unutacaksın
bir ara sen de kavuştuydun. Kavuşacaksın..

Not 8: Uyandın mı? Uyandı mı aşk?
Bugün daha da uzaklara gidiyorum.
Bak bakalım geldi mi harfler. Gece göndermiştim düşümde.
Dedim ya, iyiyim; sıcağa, gördüklerime, görünüşlere,
bu uçuşan dile alışmaya çalışıyorum:
Sanki dünyaya ilk gelişim bu.
Doğduğum bu dünya fakir, ama ölesiye güzel
İki adım ötede deniz sakin mi sakin, kendi halinde,
çocuklar durmadan bulutlara bakıyor;
ağaç dalları bulutların üstünde resim gibi duruyor!
Belki harfleri bulutlara nakşederim, varırlar sana.

Not 9: Dün bir arkadaşım geldi ve “aşkın
öbür adı artık kentlerde kaybedilmiş
bir savaşın tarihi olarak anlatılmaktadır”, dedi.
Eğer öyleyse, sen git bir manolya
çiçeğinin içine gir, orada bekle
güzel bir fırtınanın berrak yağmur damlacıklarını,
boğucu bir güzelliğin efsanevi kokusunu…
Ördüğün bu dünyayı sök, ama bana dar.
Çözsem, çözüleceğim, korkuyorum
deme,
birlikte hatırlamak, anlatmak ve unutmak:
Hayatımızı bir zamanlar dokumuş
olan bu fiilleri özlüyorum.
Olmayışı, eksikliği, yokluğu düşünüyorum
da bunları mevcut kılabilen iradeye şaşıyorum.
Nereden gelir?

Not 10: Taşa döndüm
Baktım, yoktu taş.
Sessiz ilahiler yükseldi. Yay gergindi.
Kadın ok gibi saplandı taşa.

Not 11: kaç yoldan yürüdük aynı anda
hayat kitabelerine baka baka
dönmek üzere
doğduğumuz yere
o yıllar içimizde
boğuldu ve yok oldu saflık
ilk yok artık
yok yüzün
yeni
derin bir yara ve hüzün..

Not 12: Felsefesini bilmediğiniz işin teknisyeni olamazsınız..

Not 13: Karakter zekadan üstündür.

Not 14: Bu Musk denen zat, 2021'de tepe fiyattayken milleti dogecoin'e yöneltmişti. Şimdi de doge ile sözde kamuda tasarruf adı altında işten çıkarmalar yapacak fakat ilginçtir ki yıllık bütçesi 900 milyar $ olan ve 2 milyon kişinin maaş aldığı Pentagon'a hiç ses yok.

Not 15: Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki daha hayatım boyunca başarılı bir kariyeri olan ve eğitim düzeyi yüksek birinin sokakta eli cebinde gezdiğine şahit olmadım. Yolda yürürken cep telefonuyla oynadığına da şahit olmadım. Bunlara kendim de dahilim.

Not 16: Mektebe giderken zihnimiz dünyanın bugünkü halini sadece tasdik etmek değil, korumak, müdafaa etmek, onun bekçiliğini yapmak üzere şartlandırılıyor; “Başka türlüsü olmaz!” diye.
İsmet Özel

Not 17: TURGUT ÖZAL, memura para vermiyordu. Para isteyene de;

"Buyur ÖZEL SEKTÖRE?!!"

diyordu.

Elbette, kuş kadar maaşa rağmen, çoğu cesaret edemiyordu. Çünkü, NİTELİKSİZ insanlardı.

Sistem yine böyle olmalı.

Not 18: “Kurulduk çelik yay gibi
Akarız deli çay gibi
Buluttan çıkan ay gibi
Bir gün geri geleceğiz”
(Abdurrahim Karakoç)

Not 19: Robert Merton’unanomi teorisi, toplumda başarıya ulaşma yollarının sınırlı olduğu durumlarda bireylerin meşru olmayan yollara (örneğin suç ve yozlaşma) başvurabileceğini belirtir. Ekonomik başarıya aşırı vurgu yapan kapitalist sistem, bireyleri etik değerlerden uzaklaştırarak toplumsal çürümeyi yaygınlaştırır.

Not 20; Gramsci’nin kültürel hegemonya kavramı, ekonomik elitlerin, kültürel değerleri şekillendirerek bireyleri tüketim odaklı bir yaşam tarzına yönlendirdiğini vurgular. Tüketim kültürü, bireyleri toplumsal dayanışma yerine bireysel kazanca odaklanmaya iter ve bu da sosyal bağların çözülmesine yol açar. Buna ek olarak, Bauman’ın akışkan modernite teorisi, küreselleşme ve tüketim kültürünün bireylerde güven kaybına neden olduğunu ve toplumsal bağların erozyona uğradığını açıklar. Ekonomik sistemin dayattığı rekabetçi yaşam tarzı, bireyleri yalnızlaştırarak sosyal çürümeyi derinleştirir.

Not 21: Psişik bir hayatımız yoksa hayatta kalamayız, içeriden ve dışarıdan gelen saldırıları, fizyolojik, biyolojik, toplumsal ve politik saldırı ve travmaları, edebiyat, sanat, dinsel vs imgesel olanın aracılığıyla sindirir, dönüştürür, iç dünyamızı korur ve yaşatırız. Ama imgesel varlığımız gerçekliğe alışıp hakikati bastırdıkça siliniyor. Tıpkı genetiğiyle oynanmış gıdalar gibi iç dünyamızın da doğallığı tektipleştirilip bozuluyor. Artık çoğu kişi uzun soluklu ya da okuması biraz zor bir metinle uğraşacak içsel enerjiye ya da dikkate sahip değil, edilgen bir şekilde hem zihnini hem midesini kolay tüketilir abur cuburla doldurma eğiliminde. Ama nereye kadar?

Not 22: Değişmek, gerçekliği değiştirmekten daha zor, çünkü sorumluluk talep ediyor. Gerçeklik bilmezden gelindiğinde, sarsıcı, ezber bozan boyutu engellenerek salt bir olguya dönüşür, gerçekliğin ağırlığından arındırılmış bir olguya. Böylece bizi içeriden etkilemeyen gerçekliğe uyum sağlayarak alışırız ve statüko devam etmiş olur. Trump, tam da buna oynuyor, Gazze gazinoların olduğu bir tatil beldesi olsun ve Gazzeliler de sürgün edilsin. Bir sürü uçuk kaçık talep. Elon Musk’ın X’i de bunu yapıyor, bir sürü rezil ve korkunç bilgiyi insanların üzerine boca ederek paralize ediyor. Sanki yapay zekâyla hızlandırılan ve alışılması gereken yeni bir gerçekliğe alıştırılıyor insanlar. Dünyada öyle acayip şeyler olabilir ki sizi şaşırtmasın, ama korkutsun. Bu yüzden felaket tellallığı, komplo teorileri, kıyamet senaryoları sosyal medyada ilgi topluyor. Ama bütün bunlar insanın zihnini zorlaya zorlaya ya bastırmaya ya da bilmezden gelmeye yöneltiyor, yani alışmaya, özne olma kapasitesini azaltmaya.

Not 23: Adana'da GECE DÖNERCİSİNİ öldürmüşler!!!!!

VENEZUELA olduk.

Yıllardır söylüyordum.

Not 24: Kırk yaşını aşalı epey olmuştu ama dönüp baksan kırk yılın yaşantısı üç beş yılda yaşanıp bitmiş, kalan yıllar anlamsız bir bonus gibi o üç beş yıla eklenmiş, elektriksiz eve market çekilişinden hediye olarak çıkmış elektrikli süpürge gibi duruyordu kendi geçmişinin bir köşesinde.

Not 25: Kardeşimin ismi yazıyordu telefon ekranında. Bir insan, bir kelimenin içinde bu kadar çaresiz kalabilir mi? Açtım. "Annem gitti,"dedi. Sanki bavulunu toplayıp uzak bir kasabaya taşınmış gibi. “Başımız sağ olsun” diyemedim. Çünkü biri öldüğünde, en çok kendi başın dertte olur..

Not 26: Sakalları zamanın biriktiği bir takvim gibiydi..

Not 27: Yerde kavuşamayanlar gökte kavuşurlar.

Not 28: Hayranlık cehaletin kızıdır..

Not 29: Herkes bir şeyin bir yerinden tutmuş ama  herkesin tuttuğu elinde kalabilir.

Not 30: Her özet bir faşizmdir, hakikati zedeler..

Not 31: Türkiyeliler henüz hiç SSCB tarzı bir BUHRAN yaşamadılar.

Ama, adım adım oraya gidiyoruz.

Bunu yaşadıkları zaman, başa gelecek İKTİDAR, memur falan dinlemeden, acımasızca her şeyi olması gerektiği gibi düzenleyecek.

Not 32: EMEKLİLERİN başına gelenin, MEMURLARIN başına geleceğinden habersiz, şu anda DALGA geçiyorlar.

Geçin geçin...

DENİZ bitiyor...

Not 33: herhangi bir müftülük binası, bir holding binasından daha gösterişli. polisin altındaki arabayı sıradan bir vatandaş bir ömür boyu çalışsa alamaz. ha bir belediye başkanının, ha genel müdürüm ha bir il müdürünün odasına girmişsin, ha ali ağaoğlu'nun odasına girmişsin. eskiden halk zengin, devlet fakirdi; şimdi tam tersi oldu.

Not 34: Mesut Özil, topçu.. en güçlü döneminde alman milli takımını seçti, almanlar için oynadı. gücü bitince türkiye'ye dönüp ezan, kur'an, bayrak, vatan muhabbetine başladı. siyasete girse 25 yıl kesintisiz ülkeyi yönetir. türk halkı işini yapanı değil, hamaset yapanı sever çünkü.

Not 35: Türkiye'nin zirvesi 90'lar idi.

2010'lardan öncesi de, 90'ların mirasıdır.

Türkiye'nin artık sürekli gerilediğini fark etmiyor olamazsınız.

Türkiye'nin tekrar toparlanacağını çok zannetmiyorum.

Not 36: KAMU KAYNAKLARI peşkeş çekilirse, ÖZEL SEKTÖR de geberir.

ÖZELDE maaşların dip olması, patronların aç gözlülüğü falan değil.

Öyle olsa, 90'larda niye ÖZELDE maaşlar yüksekti?

Hak etmediğiniz kamu maaşı da, bir tür PEŞKEŞTİR.

Not 37: KAMU KAYNAKLARI peşkeş çekilirse, ÖZEL SEKTÖR de geberir.

ÖZELDE maaşların dip olması, patronların aç gözlülüğü falan değil.

Öyle olsa, 90'larda niye ÖZELDE maaşlar yüksekti?

Hak etmediğiniz kamu maaşı da, bir tür PEŞKEŞTİR.

Not 38: Tamamlanmak üzere başlanılan dersler ağır gelir  ve uzun sürer. İnsanın dersi, ömür boyu değil midir? Sabırdır ömür. Tahammüldür hayat. Sevmek görünmez dağları omuzlamaktır. Gönül kuşu uçar ve bir gölgelik zamanı kadar serinlersin. Ömür biter.