Julie Gavras'ın 2006 tarihli La faute à Fidel! (Fidel'in Suçu) filmi, burjuva yaşamından vaz geçip mütevazı bir sosyalist yaşamı tercih eden Fransız bir aileyi, ailenin 9 yaşındaki kızı Anna'nın gözünden anlatır. Bu değişim Anna'nın bütün alışkanlıklarının değişmesine neden olur. Aile büyük bir evden küçük bir eve taşınır, harcamaları kısmak için evde tasarruf tedbirleri uygulanır, bakıcı kadın değişir, avukat baba Şili'ye, sosyalist başkan Allende'nin kampanyasını desteklemeye gider, anne Fransa'da kürtaj hakkını savunmak için dergide yazılar yayınlar.

Ev her gün sosyalist yoldaşlarla dolar taşar. Ancak aile çocuklarının tercihlerine demokratik bir şekilde yaklaşır. Anna'yı devam etmek istediği rahibe okuluna devam ettirir, yaz aylarında zengin dede/anneannenin büyük konağına gönderir, vs. Filmin çok etkileyici bir sahnesi vardı.

Bütün bu mücadeleler içinde 11 Eylül 1973 günü Şili'de darbe olur. General Pinochet, demokratik bir şekilde seçilmiş sosyalist başkan Salvador Allende'yi devirir. Direnen Allende katledilir. Anna'nın babası haberi radyoda dinlerken, kederli gözlerle dalar gider. Anna usulca babasının yanına gelir, elini sımsıkı tutar. Bundan sonra da son sahne gelir zaten: Anna rahibe okulundan ayrılmış, laik bir okula başlamıştır. Kızlı, erkekli çocuklar neşe içinde oyunlar oynarlar. Anna da onlara katılır. Çocuklar neşeli şarkılar söyleyerek dans eder, çığlıklar atarlar. Böyle bir umutla biter film. Anne babasını "zehirlediği için" Fidel'e kızan Anna, değişim yolunda ilk adımı atmıştır. 

Cumhuriyetin kurucu partisinin liderine nas konusunu soruyorlar, "Türkiye cumhuriyeti laik bir devlettir, ekonomik/sosyal politikalar din kitaplarında yazılanlara göre alınamaz" diyemiyor, çiftçinin, esnafın faizinden dem vuruyor. CHP "sol kafayla" konuştuğu 1970'lerde oy rekorları kırarken de, 1980'lerde, 90'larda SHP ve DSP olarak iki farklı parti olarak seçime girerken de bundan çok oy alıyordu. Dikkat edin de, bir kaç sene içinde hangi politika dine uygundur, hangisi değildir diye tartışıyor olmayın. Her şeyin zamanı var diyenleri duyan da CHP oy rekorları kırıyor zanneder. Kendi solunda ilk kıpırdanma başladığında "biz sosyal demokratız" demeye başladılar. Aldıkları %19-20 oyun da önemli bir yüzdesi abdurrahman çelebi oyudur. Kandırmayın kendinizi. Ayrıca bu 2. cumhuriyetçi liberaller sizi laikliğin, cumhuriyet devrimlerinin tepeden inme, Türk toplumunun da aslında Araplardan bile daha fazla din referanslı yaşayan bir toplum olduğuna nasıl ikna ettiyse, mevcudun alternatifinin "iyi akepecilik" olduğunu düşünüyorsunuz. 

2020’ye o kadar laf söyledik, 2021 2020’yi mumla arattı. Şimdi 2022 kapının arkasında, hunharca sırıtarak sırasını bekliyor. O nedenle en iyisi, bir kaç hafta sonra mumla arayacağımız 2021’nin keyfini çıkartalım son son. Bunlar hala iyi günlerimiz. Plütokrasi (yönetme erkinin maddi açıdan üstün kişilerce paylaşılmasını öngören oligarşik bir yönetim biçimi) orta sınıfı kendi silahı ile vurdu. Orta sınıf entelektüel olarak da, siyasal olarak da kendini takviye etmeli. Bu megalomani düzeyindeki aşırı özgüvenle, bu entelektüel seviye(sizlik) ile, bu örgütsüzlük ve zayıf siyasal kadrolarla, daha çok soyulur.

Sayın CHP genel başkanı yine bugün salı grup konuşmasında “Hani israf haramdı, hani sen dindardın.” deyip bağırıp çağırıyor. Yahu sevgili Kemal bey, dinler çağı bitti artık anlaman lazım bunu. Tam 11 sene başkanlık dönemin adalet yürüyüşü dışında Salı nutuklarıyla geçti. Bu 11 senede dünyanın en büyük demografik değişimi bu coğrafyada yaşandı. Son üç aydır da dünyanın en büyük servet transferi yaşanıyor. Dünya tarihini değiştirecek önemdeki bu sürece helalleşme diye girdi, hani sen dindardın diye sürdürüyor. Sanki dün hiç bir şey olmamış, milyonlarca insan sabahı sabah etmemiş, servetlerinin dörtte biri uçup gitmemiş gibi...

Dünya tarihini değiştirecek süreç derken klavyem sürçmedi. 90'larda SSCB'nin 2000'lerde TR cumhuriyetinin çökmesi bana göre dünya tarihini değiştirecek önemde iki olaydır. İşte bu sürecin 10 senelik en kritik dönemeci Salı toplantılarında "kızgın vatandaş" konuşmalarıyla geçti. Yeter lütfen yeter. Sol değerlerle bezenmiş, sadaka yardım modelini değil üretimi, istihdamı çalışmayı teşvik eden, modası geçmiş anlamı kalmamış içi boş söylemleri bırakıp gençlerin ülkede kalmasını sağlayacak politikalara ve siyaset tarzına soyunun rica ediyorum bu saatten sonra. Sıfırı tüketmiş esnafların dertlerini dinliyormuş gibi yapıp onlara cenneti vaat etmeyin. Siz psikolog değilsiniz. Ciddi işler yapın. Şu muhtarlık müessesesi ve esnaf bakanlığı gibi ne idüğü bellisiz gülünesi konuları da açmayın konuşmalarınızda. O ne verirse ben 250 TL fazla veriyorum tarzı siyasetini bırakın. Asgari ücret yaklaşımınız buydu çünkü. Bu satırlar daha iyi olmanız için size yazılmış iyi niyet göstergesi eleştirilerdir. Milletin umudu ve o umutların gerçekleştiricisi ya da rehberi veyahut akıl hocası olmanız ümidiyle..

YEM’in yemi bitince DEM geldi. Yeni ekonomik model 3 ay bile sürmeden Döviz endeksli TL mevduat geldi. Deney yaşanıyor ülkede. Döviz yükselirken de halk üstleniyor faturayı döviz düşerken de. Millete düşen her zaman cefa oluyor.

Yeni açıklanan DEM (bu arada sistem manyağı olduk) adlı sç Sistemin 2 dengesi var. 1. dengede taahhüt yatırımcıda karşılık buluyor ve dövizi bırakıyor. Bu da kısa vadede sistemi çalıştırır. Ancak iki kritik nokta var. Birincisi hükümetin dünkü açıklamasında duyulan güvenin kırılması ve kurun artması. Diğeri ise yatırımcının alışkanlığı. Türkiye’de 3 ayın üzerinde mevduat tutma alışkanlığı neredeyse yok. Kısa vadede parayı tutmak isteyenler en ufak bir güven kaybında dövize dönme riskini alabilir. Bu durum da dövizin patlamasına ve hazineyi geri dönülmesi zor bir borca sürükleyebilir. Tıpkı 1970’lerde olduğu gibi.

Aradaki fark vade sonunda bütçeden ödenecek. Oğuz Demir’in hesabına göre;

Toplam mevduat 1.3 trilyon TL. Yarısının 32 gün vadede kaldığı bir denklemde, dolar %5 değer kazanır faizler de bugün olduğu gibi %1,2 olarak sabit kalırsa aradaki %3,8’lik fark hazineye yılda 300 milyar TL yük bindirecek. Bu arada bütçemiz 1,75 trilyon TL. Sizce para basılmadan bu yapılabilir mi? Zor gibi görünüyor. Üstüne üslük ihracatçıların kur farkını da devlet karşılayacakken neredeyse imkansız.

Şu an DEM işe yaramış gözüküyor. Ne kadar sürdürebilir bilinemez. Ak parti kadrolarının yüzüne kan geldiği kesin. Biraz rahatlamışlar belli. Şu anda Londra O/N swap faizi %265 üzerinde.
Döviz kurundaki düşünün yüzde kaçının likiditeyi kısmaktan dolayı düştüğünü bilmiyoruz. gideceğini öngörmek zor, DÇM fiziki döviz girişi ve sabit kur rejiminde 11 yıl gitmiştir. O zaman DÇM'nin verdiği zarar GSMH'nın %2'si idi. Dahil olacak tutara da bağlı, ancak en az %2 çok sapmış bir öngörü olmayabilir. Açık ekonomide ne olur bilinmez. Ek olarak sürekli cari fazla verilir mi bilinmez.

Eksi rezervler, döviz borçlanmaları ve dövizle verilen ihaleler, dövizle verilen garantiler ve dış borcun yanı sıra hali hazırda %62,7’sinin döviz olduğu mevduatın kalan kısmının da dövize endekslenmesi belki de Türkiye Cumhuriyeti kamu bütçesinde böyle bir dolarizasyon görmemiştir.

Yeni sistem insanları kur garantisi üzerinden borçlanmayı teşvik edecek. Devlet elindeki en önemli iktisadi enstrümanlardan biri olan faizi belirleme gücünü piyasaya vermekle kalmadı, bütün kur riskini üstlenerek dış borcu kapatma kumarını oynama kararı aldı. Her şartta ani yükselen tüm dövizler karşısında liranın bizce yeterli olmasa da değer kazanması önemlidir. Ancak unutmayalım ki; Ekonomi temenni ve menkıbelerle değil somut, matematik kurallar ile sahada düzenlenecek bir bilim dalıdır.

TL bugün itibarıyla 2022 boyunca değerini korursa, TCMB’nin muhtemelen ocaktan itibaren yeniden devreye sokacağı faiz indirimleri ve Fed’in parasal sıkılaştırmasını hasarsız atlatırsa, kur farkını üstlenmek zorunda bırakılan Hazine TL mevduatına ek kur primi ödemek zorunda kalmayacak.

Fakat TL değer kaybetmeye başlarsa TL’deki değer kaybı politika faizine paralel düşmesi beklenen mevduat faizinin üzerine her çıktığında Hazine bir banka fonksiyonu görerek farkı mudilere ödemekle yükümlü olacak.  Bu faiz (veya görev zararı adı her ne olacaksa) yükünün ucu açık olduğu gibi finansmanı da belirsiz.

Mudiler ne kazanacak? Döviz mevduatları çözülür mü? TL mevduatların dövize kaymasına engel olunabilir mi? TL değer kaybetmezse, 2022 boyunca dolara karşı 14 civarında kalırsa kur korumalı TL mevduat sahibi banka mevduat faizi olan %14-15 kadar getiri elde edecek.  Politika faizi inerse, mevduat faizi de gerileyebilecek.  TL değer kaybını Hazine’den almayı başaracak.  Fakat her iki durumda da 2022 ilk çeyrekte %35’lere varması beklenen TÜFE enflasyonun altında ezilecek çünkü reel faiz yine negatif olacak. TL’nin değer kaybı hızla artacak enflasyonun üzerine çıkarsa zaten yeni ürünün de bir işe yaramadığı ortaya çıkacak.

Döviz mevduatlarından bir miktar çözülme beklenebilir.  Trene son günlerde TL kredi çekerek atlayanların panik satışları gelecektir.  Bir miktar da dövizden gerçekten kur korumalı mevduata geçebilir çünkü harcama planı yoksa olası TL değer kazançlarına karşı garantiye almış olur kendini. Ancak enflasyonun yükseldiği bir dönemde döviz mevduattan kur korumalı (enflasyon değil) çok büyük bir kayma beklenmemeli.

Hala TL mevduatlarda duran paranın ise döviz talebine yönelmesini daha güçlü engeller bu yeni ürün ki amacı da büyük ölçüde bu zaten.  Ancak yanlış ekonomi politikalarının devamı (faiz indirimi gibi) TL’nin değer kazandığı dönemleri bu tür para sahipleri adına alım fırsatına da çevirebilir. Yine de ilk makul beklenti kalan 100 milyar dolar civarındaki (%36) TL mevduattan döviz mevduata kayışın yavaşlayacağı.

Cumhurbaşkanı hayatının en büyük kumarını oynamakta. Politik manevra becerisi büyük illüzyonist Houdini ile yarışır seviyede. Düşen oy desteğine tepki olarak faiz indirerek büyüme politikası TL’deki aşırı değer kaybı ve çok ve hızlı yükselen enflasyon nedeniyle amacına ulaşamadı.  Ya kademeli sermaye kontrolleri devreye sokacaktı ya da faiz artışı.  Ve Erdoğan yılların politikacı tecrübesiyle her iki seçeneği de reddederek yükü Hazine’nin sırtına attı.

2022 ilk aylarda faiz indirimleri devam ederken dövize olan yerli talebinin kısmen önü kesilmiş olacak.  TL’deki durmayan kan kaybını faiz artırmadan geriye döndüren kişi olarak bir kısım seçmeninin gözünde kahraman rolüne büründü bile zaten.

Nisandan sonra turizm sezonu açılmasıyla döviz girişleri hızlanacak ve bu da TL’ye olumlu yansıyacak.  TL’yi nisana kadar dizginleyebilirse, aylık enflasyonda göreceli bir sakinlik bir olasılık yılın ikinci yarısından önce hissedilebilecek.  Kendi yarattığı tozu dumanı dış güçlere, mandacı ekonomistlere havale ederken, yakalayabilirse oluşan nispeten daha sakin ortamın sağlayıcısı olarak erken seçim kararı alabilecek.  Yarattığı büyük riskin yükünü Hazine’ye paslamışken daha orta vadede çıkacak olumsuzlukları, bu yapının sürdürülemez halinin Hazine’yi getireceği durumu tabi ki umursamayarak, seçimi kazanmaya odaklanarak Haziran gibi bir seçim için tüm gücüyle propagandaya başlayacak.

Bu Erdoğan’ın kafasındaki baskın erken seçim planının deşifresi olabilir.  Bu plana engel olabilecek önemli faktörler de var tabi.

En önemlisi güven sorunu.  TL’nin eğer kaybetmemesi için arkasında güçlü ve inanılır bir ekonomi planı yok.  TEM’in amaçladığı sonuçlara ulaşması mümkün değil. İkinci olarak merkez bankası mutlaka faiz indirmeye devam edecek, Fed devreye girecek ve TL daha yavaş tempoda da olsa değer kaybedecek.  Diğer ve çok önemli faktör de yüksek ve daha da yükselecek enflasyon.  2022 ilk yarıda enflasyonun Erdoğan’ın söylediği gibi düşmesi mümkün değil.

Erken seçim kararı almaması ve Haziran 2023’ün beklenmesi halindeyse Fed adımları eşliğinde çok daha zorlayıcı bir ekonomik arka planla baş başa kalacak. Hazine’nin üstlendiği bu yeni kur farkı ödeme yükümlülüğünü ne kadar sürdürebileceği tartışılmaya başlanacak ve faizler zaten risk primi ile yükselecek.

Bankada parası olanın zararını bankada parası olmayan başka nereden karşılayacak? Tabi ki vergilerden. Fakirden al zengine ver. Adı da faizsiz düzen. Bugün 22 Aralık 2021 itibarıyla Akaryakıtta ÖTV’siz dönem sona erdi. Benzinde 2,52 TL, motorinde 2,05 TL, LPG’de 1,77 TL ÖTV oluşuncaya kadar indirimler pompaya yansımayacak, ÖTV’ye dönüşecek.
Anlaşılan o ki, Devletin “vergi feragati” bitti vatandaşın “vergi fedakarlığı” başlıyor…Buradan şu çok açık anlaşılıyor ki döviz düştü diye hiçbir şeyin fiyatı düşmeyecek. Başta devlet zam yapmaya başladı. Herşey yine 1 $=16 TL'den satılmaya devam ediyor.

Somut örnek vereyim. Aralık başı dizüstü bilgisayar aldım 15300 TL'ye. Şu an aynı bilgisayar 21100 TL ve 1 TL fiyat düşmesi olmadı henüz. Olacak mı diye bekleyelim. Devlet fiyat düşürmezse bence kimse düşürnez. Aptallar kendi tecrübelerinden, zeki insanlar başkalarının tecrübelerinden ders alırlar. İnsanların %95'i de aptal olduğu için herşeyi kendi yaşayarak öğreniyor. En acı yoldan.

Enteresan zamanlar, ilginç olaylar. Önümüzdeki seçimlerin AK Parti ve sayın Başkan Erdoğan açısından varoluşsal önemi seçim geri sayımında kalan her günün yüksek tempoda, heyecanlı, süprizlere gebe geçeceğini gösteriyor.

Sivri Dil