Yüce hükümetimizin son açıkladığı “Ekmek bulamıyorsan beton ye” ya da “Ekmek alamıyorsan konut al” projesi açıklandı devlet reisi tarafından. Karşılıksız para basarak ultra gevşek para politikasıyla ekonomik sıkıntıları çözmeye devam eden iktidar barınaksız kalan halkın feryadı arşa ulaşınca bir paket de onlara açtı. Konut finansman paketi. Karşılıksız para basmaya hiper enflasyona devam anlaşılan.
Geçtiğimiz 8 aylık süreçte İstanbul’da konut fiyatları 2,44 kat artmıştır. Türkiye geneli de çok farklı değil. Ancak Konut Finansmanı Paketi açıklanmasından 24 saat geçmeden konut fiyatlarına %15-45 arasında zam yapıldı. Böyle olacağını da öngörmüş ve Sosyal medya paylaşımımda uyarı olarak sunmuştum. Sn. Nebati bu şekilde zam olmayacağını söylemişti ama…
%0,99 faiz oranı; 10 yıl vade, 1 milyon TL’lik konut kredisi için finansman maliyeti yıllık %12,72 ve aylık 14.277 TL taksit ile toplamda 1.713.240 TL geri ödeme söz konusudur. Türkiye’nin 10 yıllık geleceğinde bunu karşılamak oldukça güçtür. Bu uygulama fiyatları korkunç yükseltir. Arz ve talep dengesizliği adaletsizlik doğurur. Konut yatırımı prim de yapamaz. Yeni bir konut krizi doğar ve ekonomik çöküş yaşanır.
TÜİK’e göre, konut imkanı nüfus artışını karşılamıyor: Kendi evinde oturanlar 2002’de nüfusun %73’ü iken, 2017’de %57’ye geriledi. 2023 sonunda bu oran %30’un altına inecektir! Türk vatandaşları mülteciden beter halde sokakta çatırda yatacaktır. Evet, gerçekten böyle ve abartmıyorum! 21 yıllık mesleki deneyimim ve entellektüel kapasitem bunu net söylüyor.
Bakın tekrar uyarıyorum: 2008 yılında ABD’de yaşanan konut finansmanı krizini mumla ararız! İki sene sonra bu paylaşımı yeniden paylaşmak zorunda kalmak istemiyorum! İnşaat şirketlerinin bazıları önce çok ciddi kar edip sonra iflas edecekler. Finansal deprem altında kalarak can verenler ise yine dar gelirli vatandaş olacak.
Kur Korumalı Mevduat formülü tutmadığı için Konut Finansman Paketi sunularak bankadaki döviz ve yastık altındaki altınlara göz diktiler. Ancak millet mali politika yönetimine ve TL’ye güvenmiyor zira mevduatın %70’i döviz cinsinden!
2022 yılı bütçesine göre, tarıma 57 milyar TL ayrılırken önceden belli inşaat şirketlerine 20 milyar TL ayrıldı. Enflasyonu düşürmek için öncelikle tarım ve hayvancılık %100 yerli üretimle kendi kendine yeterli ve verimli düzeye çıkarılmalı.
Hükümetin gıda politikası ise “Ekmek bulamıyorsanız BETON yiyin!”
Ne diyelim: sazı rahmet olsun Aşık Mahzuniye verelim o söyleşin kapatsın defteri:
Dokunma keyfine yalan dünyanın. İpini eline dolamış gider. Gözlerimin yaşı bana gizlidir. Dertliyi dertsizi sulamış gider.
Kimi hızlı gider uzun yol tutar. Kimi altın satar kimi pul yutar. Kimi soğan bulamaz kimi bal yutar. Kimi parmağını yalamış gider..
Selam olsun Ozanımıza. Ruhu şad olsun. Hoşçabakın zatınıza..
Not 1: Güzele çor (hastalık, dert) eksik olmaz, çirkine yar eksik olmaz..
Açıklama: Çirkin her taliplisine ılımlı yaklaşacağı için diyor açıklamada. Burada güzel kavramı eril dişil olarak kategorize edilmemiştir. Cinsiyetten bağımsızdır.
Not 2: Reel enflasyonun %150 olduğu yerde sen %15 faizle konut kredisi, %30 faizle ihtiyaç ve taşıt kredisi ver, sonra TR'deki enflasyon maliyet enflasyonu diye zırla. Kredi faizlerini %50'ye çıkar bakalım o balon ev, araba fiyatları tepetaklak aşağı gidiyor mu gitmiyor mu?
Parası, geliri olan olmayan ulufe alır gibi kredi kullanıyor. Sonra da enflasyon yüksek diye feryat ediyor. O enflasyonu yükselten bizzat sensin. Yani bal gibi talep enflasyonu. Kredi musluğu bir kapansın, herşeyin fiyatı göçecek. Korkulan o zaten.
Not 3: Teknik kapasitemiz arttıkça güçsüzleşiyoruz. İhtiyacımızdan fazla yiyecek üretiyor, fakat açları doyuramıyoruz. Galaksilerin esrarını çözüyoruz da, aile sırlarına aklımız ermiyor. (Charles Handy)
Not 4: Hz. Peygamber, aralarında Ebubekir ile Ömer’in de bulunduğu ordunun başına Amr bin As’ı atadı. Hz. Ebubekir: “Resulullah, Amr’ı senin başına savaş yönetmeyi daha iyi bildiği için seçti” dedi.
Not 5: Hiç uçmaya çalışmazsan kafeste olduğunu asla anlayamazsın..
Not 6: Gördüm iki kişi mezar eşiyor. Gam gasavet gelmiş, boydan aşıyor. Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor. Gel de bu rüyayı yor deli gönül ruhsati.
Not 7: Bugün aldığım bir haberi ileteyim: Dünyanın en yaşlı insanı Japonya vatandaşı Kane Tanaka, 119 yaşında hayatını kaybetmiş! Kane Tanaka uzun süredir Kovid-19 kapmamak için evinden dışarıya çıkmıyormuş. Kovid-19’dan kaçarken ölüme yakalanmış. Ne hazin! Sanki ölüm başka, Kovid-19 başka…Ne diyelim gelmiş bulunduk bir kere bu âleme. Bize yaşattıklarına bakılırsa, âlemsin be dünya!
Not 8: Cami avlularında gençlerin olmamasına alışkınız da ihtiyar niye yok? Şükreden azaldı, küfreden neden çok? Kapitalizm neden Karadeniz’in dağları gibi yeşil? İçimizde mülkiyet hırsı ne zaman sakinleşir? Gönül yarasının yerini pazar parası mı aldı?
Huzur mu huzursuzluk mu, hangisi var İslam’da? Suud ne diye yakın niye uzak İzlanda? Neden parası olan hep düdüğü çalıyor? Parası olmayanlar meyve suyu çalıyor? Yoksulu korur kollar, her canlıyı severdik; bugüne nasıl geldik? Sordum sarıçiçeğe: Sen beni bilir misin? Çiçek der ki şair baba: Sen insan değil misin?
Not 9: Madem yaşamaya gücümüz yok bu kadar hayatı, iyisi mi oyun oynayalım. Oynamak hayatı ürkütmeden ona bir tarafından ilişmek gibi bir şey. Hem beyin hem ona itaat eden el, kol ve gövde lazım oyunu hakkıyla oynamak için. Biz farkında olmasak da ömrümüzün büyük bir kısmı oyunla geçiyor. En çok da evcilik oynuyoruz. Senaryolar, roller, fragmanlar ve üzünç ya da sevinçle kapanan perdeler. Sahiciliği bir yerlerde bıraktık geldik. Evi ev kılan evlilikler değil de ev evlilikleri organize ediyor sanki. Eviniz yoksa evliliğiniz de yok. Evliliğinizin varlığı bir eviniz olduğu için. Bundan sonrası rolünüzü en iyi şekilde gerçekleştirmeye bağlı.
Not 10: Eskiler, “Buğday ile koyun, gerisi oyun!” derlermiş. Herkes kendine yarayan kısmıyla ilgilidir bu dünyada. Gerisi formalite, rol ve oyundan ibaret. Dünya hayatına Kur’an’ın ifadesiyle boşuna “oyun” ve “eğlence” (Ankebut-64) denmemiştir.
Dün-bugün bağlamında düşündüğümüzde oyunun kuralları gibi oyun havaları da değişmiştir. Bir ömür oyun masasından kalkmayan aile babaları mı dersiniz, her hadisenin içerisine dâhil olan dış güçlerin oyununu mu dersiniz? Kırmızı kartla oyun dışı kalan oyuncunun saha kenarında öfkesini soğutmaya çalışırken yaşadığı çaresizliği mi?
Not 11: Hükümdarın şerefi kendisinin değil, halkın zengin olmasına bağlıdır. (Thomas More, Ütopya, 1516)
Not 12: Onca kalabalığa rağmen bu nasıl bir yalnızlık!
İki Şehrin Hikayesi, Charles Dickens
Not 13: Şunu bir türlü anlatamadık.
İş beğenmeme tüm dünyada var.
Japonya’da da, Almanya’da da, Fransa’da da, ABD’de de.
İnsanoğlu robot/makine değil ki yağını/suyunu koy; en yoğun işlerde çalıştır.
Psikotik bozukluğu olmayan her insan, şizofren vs değilse, kolay iş yüksek ücret ister.
Not 14: Şüpheci olun. Ait olmayın. Ölüm ve kölelik arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsanız, köleliği tercih etmeyin. Umutsuzluk ve neşe birbirini dışlamaz, neşeli olmak çaresizlikle baş etmenin en etkili yolu.
Not 15: “Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar ve dağılmış pazar yerlerine memleket…” Edip Cansever
Not 16: Yaşasaydı dedem bana şöyle derdi muhtemelen: “Yeni bir bireycilik peydahladı evlat. Böyle değildi eskiden. Tamam, eskiden de zorluk vardı, zulüm vardı, acı vardı, ama insanları bir arada tutan bir bağ da vardı. Küreksiz, motorsuz, dalgaların insafına bırakılmış bir kayık gibi…” Evet, yeni bir bireycilik peydahladı. Yeni özne, kendi kendisinin yaratıcısı gibi hissediyor, referans noktalarını yitirmiş, kendisi dışındaki değerlerle özdeşlik kurmayan, değerleri ve erdemleri o anki faydasına göre ele alan…
Bugün dağılmış pazar yerleri gibi memleket… Ama bugünler de geçecek…
Not 17: İmamoğlu buradan tekrar toparlayabilir mi, kitleler nezdinde yeniden bir “umut” haline gelebilir mi bilemiyoruz ama yaşananlardan bizim “umut” çıkarabileceğimiz en az üç şey var. Bunlardan birincisi, Kılıçdaroğlu eliyle sağcılaştırılan CHP’de, tabanın her şeye rağmen halen bütünüyle teslim alınamamış olması ve halen birtakım kırmızı çizgilerinin bulunması. İkincisi, “karşısına ayakkabı koysalar oy veririm”ci kanaat önderliğine rağmen, belki seçim günü sahiden de gidip o “ayakkabı”ya oy verilecek olunsa da “ayakkabı”ya itiraz eden bir iradenin mevcut olduğunun anlaşılması. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi ise eğer AKP-sonrası bir Türkiye olursa, o Türkiye’de, geçmişin üzerine “helalleşme” adı altında sünger çekmenin öyle kolay olmayacağının, buna toplumun geniş kesimlerinden ciddi bir tepki geleceğinin ve hesaplaşma arayışının siyasetin ana belirleyenlerinden biri olacağının görülmesi.
Not 18: Bush döneminde mortgage krizine sebep olan politikaları yönetenler Obama döneminde bu sefer sorunu çözmek için daha yüksek kadrolara atanmışlardı. Sermayeyenin gücü böyle bir şey. Sermayeye ram olmuş politikacı gürûhu tüm dünyada hakim kitlelere. Halkların aklını başına alması lazım.
Not 19: Ev sahipleri uykularında zenginleşir.
Kapitalistler de öyle…