Son merkez bankası başkanı kavcıoğlu ile İSO toplantısında yaşanan stokçuluk suçlaması gündeme damga vurunca bir kaç kelam etmek etmek farz oldu. Şimdi herkes MB başkanını eleştireceğimi zannnedecek. Hayır Şahap bey gerçeği ifade etti İstanbul’daki toplantıda. Tabii zenginlere sermayeye gerçeği söylemenin bedeli azar, şamar ve köyden kovulma; hem kendi cenahından yani Ak partililerinin büyük kısmından hem de müzmin müesses CHP ve bileşik muhalefet tarafından. 

Oda Başkanı “sanayiciyi zan altında bırakamazsın” diyor, bir başka sanayici “bize değil, sürekli arsa alıp köşeye atan inşaatçılara bak” deyiveriyor, bir diğeri özel bankaların kredilerle dilediği gibi oynadığına işaret ediyor, bir başkası kibarca “talihsiz açıklama” diyor falan.
Oysa bunları söyleyen patronlar kur düştüğünde de yükseldiğinde de kazanmış. Hükümetin çıkardığı KKM sayesinde bozdurduğu dövizden hem faiz hem kur farkı ile yine kazanmış. Daha ne olsun.

Kavcıoğlu’nun stokçuluk suçlamasına da “yapmıyoruz” diyen çıkmadı aslında. Hammaddeyi depolarına enflasyonla baş edebilmek için atıyorlarmış. Bunun adı “stokçuluk” değil, “stok” oluyormuş. Ucuza al, istifle, ürettikten sonra yeni malzeme fiyatından hesaplayıp yüksekten sat!  MB Başkanı’nın yediği fırça, depolarda tutulan hammaddenin gün gün kazandırdığı gerçeğini değiştirmiyor.

Sonra yurt dışındaki dolarlar meselesi açıldı. Kavcıoğlu aynı toplantıda, şirketlerin böyle kayıt dışı 500 milyar doları olduğunu söyledi. “Rakamın yüzde onu doğru olsa 50 milyar eder, bu döviz kıtlığında ekonomiye ilaç olur, getirin” diyor. Yok öyle bir para diyen de çıkmadı.

Demek ki patronlar sadece depolarına değil, uluslararası finans piyasalarına da istiflemişler.

Vatandaş dört liralık ekmekle, kirayla, yol parası market masrafıyla mücadele ederken patronların oynadıkları paraların bu hoyratlıkta tartışılmasının bir sınırı olmalıydı. Kavcıoğlu, İSO toplantısındaki sert çıkışının üzerinden yirmi dört saat geçmeden, bu kez TOBB buluşmasında nedamet getirerek reel sektörle aralarına kimsenin giremeyeceğinin altını çizdi. Böylece kontrolden çıkma riski taşıyan stokçuluk ve kayıt dışı servet yığınağı tartışmasını da bir şekilde kapatmış oldu.

Birileri Kavcıoğlu’na, Nebati’nin patronların gözlerinde gördüğü ışığı hatırlatmış olmalı. Bütün mesele bu değil mi zaten. Sermaye sınıfına hizmet ederken araya kimseyi sokmamak.

Esas değişmiyor, AKP bir patron partisidir ve en büyük mahareti onlara çok kazandırmasıdır. Patronlar ise kendisine en iyi hizmet edecek siyasi temsilcileri arar. Yirmi yıldır bu temsiliyetin iktidardaki adresi AKP. Değişeceğine dair emareler toplumda birikmişse, patronlar da boş durmayacak, yedek lastik arayışını hızlandıracak. MB Başkanı ile yaşanan bu son itiş kakışta, düzen muhalefetinin patronların argümanlarının arkasına yığınak yapması da bu nedenle.

“Bu ülkenin ekonomisini ayakta tutmak için canını dişine takarak mücadele eden sanayicilerimize tehditleriniz işlemez”

Böyle konuşmuş CHP’nin sözcüsü.

Millet hayat pahalılığından inim inim inlerken, stokçulukla, döviz yığınağıyla, yurt dışı varlıklarıyla memleketi soyup soğana çeviren patronlara haksızlık edildiğini söylüyor beyefendi. Hiç yüzleri kızarmıyor.

Evet, sermaye sınıfı stokçudur.  Rantçıdır.  Döviz vurguncusudur. Özelleştirmelerle, teşviklerle, imtiyazlarla memleketin kaynaklarını sürekli yağmalar. Öyle söylendiği gibi ülke için değil kasasını doldurmak için üretir. Düşük ücret sever. İtaatkâr işçi arar. Sömürücüdür.

Bu ülkenin temel sorunu sermaye sınıfı, yani patronlardır.

Yarattığımız tüm zenginliğe onlar el koyuyor. Zenginlerden son dönemdeki aşırı zenginleşmeleri de gerekçe gösterilerek kesinlikle Servet vergisi alınmalı ve dezavantajlı kesimlerin protein yoğunluklu gıdalarına ve eğitimlerine harcanmalıdır. Dünya ve güzel ülkem azgın azınlığın arzularının kölesi olmamalı, halklarını korumalıdırlar.

Diğer yandan adına enflasyon ya da pahalılık ne derseniz deyin bunun yek nedeni şu an ülkemizde üretime dayanmayan karşılıksız para basımıdır.

Enflasyon yüzde 80’ken Merkez Bankası’nın bankalara yüzde 14’le para satmasının tek bir anlamı var: Karşılıksız para basıyor.
Nitekim bu yüzden, geçen yıl yüzde 20 bile olmayan enflasyon bu yıl 4 kat artarak yüzde 80’e dayandı. Erdoğan zorla Merkez Bankası’na karşılıksız para bastırmasa, enflasyon 4 kat artmayacak, dolar TL karşısında yüzde 100’ün üzerinde değer artışı yaşamayacak.

Erdoğan geçen yıl zorla faiz indirimlerine başlatmak yerine Merkez Bankası faizini yüzde 24’lere getirse, bugün enflasyon yüzde 12-13 gibi bir seviyeye gerilemiş olacak, Merkez Bankası faizi ise yüzde 14’ün bile altında kalacaktı. Ve hiperenflasyon sürecini iliklerimize kadar hissettiğimiz lanetli zaman diliminde debelenmeyecektik. Yazık oldu.

Allah bizi açlıkla terbiye etmesin… Bu, kültürümüzdeki en yaygın dualardandır. Zira açlık, insani değerleri törpüleyen, toplum dengesini sarsabilen, kavimleri göç ettiren, çatışmalar, savaşlar çıkarabilen özelliğe sahiptir. En büyük kitle imha silahıdır. Hele ki hiperenflasyon sürecinde giderek yoksullaşan kesimlerin feryadı, son derece dikkate alınasıdır. Zira en yüksek desibele sahip mesajdır.

 Adamın biri karlı bir kış günü, son model arabasıyla giderken camına yaklaşan bir kız çocuğu görür. Ayakları çıplak kızın soğukla nasıl baş edebildiğini ve hayatta kalabildiğini merakla, içi sızlar. Tam da bir şeyler yapacakken, yeşil ışık yanar ve gaza basar. Ama vicdanı kırmızı ışıkta kalmıştır;

‘-Allahım; bu yoksullar neden var ve yoksullara yardım için neden bir şeyler yapmıyorsun? Ve içine o anda bir ses ilham olur; ‘Seni yarattım ya!’ Hayırseverlerimizi özenle ayrı tutarak diyorum ki; hiperenflasyon döneminde yoksullarımızı görmezden gelmeyelim, iş ve aş verelim, önemseyelim; ‘hâlin nicedir?’ diye soralım.

Yüksek enflasyon oranları toplumun düşük gelirli kesimleri ile yüksek gelirliler arasındaki uçurumun daha da derinleşmesine, gelir dağılımının zenginler lehine, yoksullar aleyhine bozulmasına neden oluyor. Çünkü toplumda yüksek gelirliler satın alma gücünü enflasyona karşı koruma şansına sahipken, sabit ya da düzensiz gelirle yaşamını sürdürmeye çalışan milyonların gelirinde fiili enflasyon kadar artış olmadığı için kitlesel halde yoksullaşma yaşanıyor.  

Halkın geliri hissedilen enflasyondaki artışa paralel olarak artmadığından, dar gelirliler sürekli yükselen fiyatlar karşısında satın alma güçlerini koruyamıyorlar. Bu durum enflasyonun etkisinin özellikle ücretli emekçiler, günübirlik kazanç sağlayanlar, düzenli gelir sahibi olmayanlar ve özellikle işsizler üzerinde çok daha ağır ve yıkıcı olmasına neden oluyor.

Türkiye, geçmişte uzun yıllar çok yüksek enflasyon sorunuyla karşı karşıya kalsa da hiperenflasyon yaşamamıştı. Bize bu günleri de nihayet yaşatan iktidara söylenecek en anlamlı söz şu olsa gerek: İnşallah geldiğiniz gibi gidersiniz de biter bu çile..

TAYWAN SAVAŞI..

TAYWAN SAVAŞI çıkarsa, Çin'e uygulanacak yaptırımların sonuçları Rusya gibi olmaz.

Rusya GIDA & ENERJİ satıyor ve bunlarda fazla veriyor.

Çin ise GIDA & ENERJİ açığı olan bir ülke. Batı'ya teknoloji satıyor ve bu açıkları satın alıyor.

Çin'e ambargo gelirse, Çin batar!

Böyle bir senaryoda, Çin için, Rusya, Hindistan, Pakistan gibi ana müşteriler kalır.

Pratikte ise, enerji karşılığı Rusya'ya tamamen bağımlı hale gelirler.

Çin ekonomik kriz geçirirse, İran düşer. İran ekonomisi çökerse de, 3.KÖRFEZ SAVAŞI'na bir adım daha yaklaşmış oluruz.

Bir de Tayvan ile İstanbul ve Hong Kong birbirilerine çok benzer. Ucundan bir sentez bunu söyler. Hong Kong ve Tayvan kağıt üzerinde Çin'in bir eyaleti ama onunla alakası yok. Bu ikisi de çoktan Çin'den ayrıldı ve orası dünya zenginlerinin toplandığı bir ticaret merkezi oldu. Parası olan dışında kimse orada yaşayamaz. İstanbul da böyle olacak. Büyük Ortadoğu Projesi.

KPSS skandalı üzerine:

İktidar o kadar canının derdine düşmüş ateş bacayı sarmış ki; KPSS skandalının hemen ertesi aldı başkanı görevden. KPSS sınavında ortaya çıkan ve daha soruşturma başlamadan ÖSYM Başkanı’nın işten atacak kadar iktidara tedirginlik verdiği anlaşılan soru meselesi işte bu tendir. İktidar elden gidiyor. Bir vakitler, işleri ve eylemleri ülkenin en güvenilir kurumlarından birisi olan ÖSYM’nin son yıllarda baş aşağı giden itibarına son darbe böylelikle vuruldu. Kamuoyunda yaygın kanaatin adil bir sınav yapamayan, bu en basit işi bile başaramayan ülke olması şaşırtıcı değildir. Çünkü, ülkenin aynı zamanda birçok önemli ve kritik işi yapamadığı da görünüyor, biliniyor. Bir beceriksizlik ya da suistimal diğer bütün beceriksizlikleri ve suistimalleri birden çağrıştırınca insanlar başka ne düşünebilir?

Anlayamadığım görevden alınma yaşanınca insanlardaki sevinç.

ÖSYM başkanı görevden alınınca sorun halloldumu yani? Biz bu ülkede ne görevden alınmalar gördük ve sonrasında neler olduğunu da değil mi? Bu arada sevinmek için erken değil mi sizce? Sınav iptal edildi mi? Çocuklara yapılan haksızlık giderildi mi? Gelecekleri çalındı gençlerin yani o gençler nezdinde bu ülkenin geleceği çalındı bilmem farkında mısınız? Bazen sizi anlamakta zorluk çekiyorum gerçekten yani öyle bir his alıyorum ki sizden sanki çok hazırsınız her şeyi unutmaya ve sanki hicbir şey olmamış gibi herşey normalmiş ve herşey yolundaymış gibi davranmaya ! yani mışş gibi yapıp yola devam etmeye ! Zaten deve kuşu misali kafayı kuma gömererek gerçeklerden kaçmaktan  görmemezlikten gelmekten yok saymaktan mışş gibi yapmaktan mışş  gibi yaşamaktan dolayı ülke bu hale geldi !

Güven, tutarlılık, liyakat ve ehliyet büyük küçük bütün devlet kurumlarının temel sermayesidir. Sermaye eksilmeye görsün, telafi edemezsiniz. Ya bir yangında ya bir sınavda ya da bir konuşmada kendini belli eder. Böyle zamanlarda yönetim kalitesi ve ehliyeti kolaylıkla anlaşılır. İşlerin aslında nasıl yürüdüğü de…

 Anlayacağınız dostlar; kurumlar, insanlar, toplum öyle bir çürüdü ki; uzun süre bu rezilliklerle, kalitesizliklerle ve ülkenin başağı gidişini ters yüz etmekle geçecek ömrümüz o eski güzel günlerin geri gelmesi için. Umarım başarırız.

Bu denli iç içe geçmiş bir ilişkiler ağında yalnızca ÖSYM Başkanı’nın görevden alınması hiçbir sorunu çözmeyecek, yaşanılan kaygıları ortadan kaldırmayacak. DDK başkanının konumu, DDK’nın yapısı tüm sorumlular hakkında etkin, hızlı ve şeffaf bir soruşturma yürütülmesini nasıl sağlayacak? Gerçeklerin tüm kamuoyu ile paylaşıldığı bir süreç yaşanacak mı? Atamalar, ihaleler, mevzuat değişiklikleri ile ilgili mecliste oluşturulacak bir komisyon tarafından ayrıntılı bir inceleme yapılacak mı? Sorumlular yargı önüne çıkarılacak mı?
Bugüne kadar yaşanılanlardan bu soruların cevabı “Yaptıklarının, yapacaklarının da teminatı” olduğu ise çok açık.

İşsiz, geleceksiz, güvencesiz bırakılmış binlerce genç için, milyonlar için yirmi yıldır yaşatılan filler ve çimenler hikayesine artık kimsenin tahammülü kalmadı. KPSS skandalı ilk değil ama son olmalı.

Son olmasına neden olabilecek tek güç ise halkın, gençlerin geleceğe sahip çıkma mücadelesi veren herkesin mücadelesi.

Son söz: Kral yönetir, kapitalist sahip olur.

Sevgiyle ve hürmetle hoşça bakın zatınıza..

Not 1: Enflasyonun çok büyük bir kısmı tedarik tarafından geliyor. Enerji ve petrol fiyatları Ukrayna'daki savaş dolayısıyla çok yükseldi. Bu anlaşılabilir ama çok da uzun olmayan bir vadede fiyatlar geri gelecektir.

Sınırsız ölçüde yenilenebilir enerji üretme kapasitemiz var. Bunun gerçekleşmesi durumunda petrolde varil başına 40-50 dolarlar konuşulacak. Gelecekte dezenflasyon göreceğiz ama ne zaman olur onu bilemiyorum.

Tedarik haritası değişecek. Çin'e rakip olabilecek düşük maliyetli yerler var. Yeniden uyarlamanın birkaç yıl alacağını düşünüyorum. Buna neredeyse hazırız.
Beni endişelendiren şey Fed'in çok hızlı ve çok fazla hareket etmesi. Unutulmamalıdır ki para politikasının etkisini göstermesi tam olarak 18 ay aldı. Rusya-Ukrayna savaşı biterse enerji fiyatları aşağı gelecektir bu da dezenflasyon yaratacaktır.

Yakıt fiyatları geri gelecektir ki zaten şu an bunun işaretlerini görüyoruz.

Son 50 yılda kamu politikası çiftçilere adeta 'çok fazla üretmeyin' dedi. Bu politikayı tersine çevirirsek, tarım ürünlerinin fiyatı aşağı gelecektir. (Stiglitz)

Not 2: Doktora yapmış ile tıp doktorun aynı kısaltmayı kullanması yanlış, kafa karışıklığı yapıyor.. Düzenleme yapılmalı.. Asıl yanlış olan başka açıdan da, aile hekimleri ve pratisyenlerin dr ünvanı kullanması. Uzmanlık derecesi olmayan hiçkimse dünyada dr. ünvanı alamaz. 6 yıllık Tıp fakültesi diploması tezsiz yüksek lisans ile eşdeğer. Dr. ünvanı taşımak için özgün bir tez yazıp savunmak şart.

Not 3: Bayramda otobüsle memleketine gidemeyen 4 kişilik aile, şu halde aynı fiyata uçakları nasıl doldurabildi?
Uçaklar dolu, tam kapasite uçuyorsa kapasite küçüldüğü, uçaklar azaldığı için mi? Yoksa yolcu sayısı mı arttı?

Not 4: Rüşvet, yolsuzluk, hak yemek, çalıp çırpma işleri, vurgun düzeni vesair siz de düzenden payınızı aldıkça sorun değilse, kanınıza dokunmuyorsa...
Halkı birbirine karşı doldurmak, kin ve düşmanlığa kışkırtmak, sizinkiler doldurup kışkırttıkça sorun oluşturmuyorsa...
Uğruna feda ettiğiniz şeylerin yanında kazandığınız iktidar hiçbir şeydir, üç günlük dünya için değmez.

Not 5: Cari açığın bu kadar yüksek olmasının en az üç sebebi var: Birincisi, petrol fiyatlarının 70 dolardan 110 dolara kadar yükselmesidir.

İkincisi “aşırı miktarda” hammadde ve ara mal ithalat artışı.

Lojistik problemlerinden dolayı, bir dönem herkeste “malsız kalma ve fiyat yükselişlerinden olumsuz etkilenme” korkusu sarmıştı. Bu yüzden neredeyse herkes, yani ithalatçı, imalatçı, toptancılar “hesabımda döviz olacağına, depomda malım olsun” diyerek mal aldı.

Üçüncüsü de yükselen fiyatlar ve düşük faizler dolaysıyla parasının değerini korumak isteyen market, bakkal, nalbur, yedek parçası ve benzeri herkesin arsa, bina, konut, otomotiv, yedek parça, pirinç, çay, şeker almasıdır.

Acaba Türkiye’deki depolarda, ihtiyacın ne kadar üzerinde hammadde, ara mal ve mamul mal birikmiştir?

Bu miktarı, artı veya eksi 2 milyar dolar olmak üzere 16 milyar dolar olarak hesapladım.

Artık hiç kimse ihtiyacının üzerinde mal stoku yapmak istemiyor çünkü hammadde fiyatları düşüyor, hatta düşmeye devam edecek , üstüne talep de ölecek kürede olarak. Zaten stoklanmış mallardan dolayı herkes belirli ölçülerde zarar edecek, herkes bu malları hızla satarak zararını minimum seviyede tutmaya çalışacaktır. Fiyat artışı hız kesecek gelecek günlerde.

Not 6: - Sokak fenerini niçin söndürdün?
- Yönetmelik böyle.
- Peki, neden yine yaktın?
- Yönetmelik böyle. Eskiden akıl ererdi. Sabah söndürür, akşam yakardım. 
- Yönetmelik mi değişti?
- Hayır! Gezegen daha hızlı dönmeye başladı, yönetmelik yerinde saydı. (Küçük Prens)

Not 7: SOKAĞIN DİLİYLE 5 UYARI
1-Açlık en büyük kitle imha silahıdır
2-Sokak bu silahın yankılandığı yerdir
3-Sokağa kulağını tıkayan kaybeder
4-Sokağı sindirmiş olman yetmez
5-Sessizliğin sağır ediciliği seni bulur

Not 8: Dünyanın sayılı zenginlerinden J. Paul Getty; “ enflasyon, taşınmanıza gerek kalmadan, daha pahalı bir muhitte oturmanızı sağlar” der. Fiyatlar her geçen gün artar, lirana sıfırlar eklenir, alım gücü düşer ve oturduğun ev dahi senin üzerine geliyorsa, enflasyonun yıkım döngüsü tetiklenmiş demektir. Döngüye bakalım; 1-Fiyatlar doludizgin artarken ücretler yaya kaldı. 2-Alım gücü hızla düştü. 3-Talep enflasyonu, maliyet enflasyonuna dönüyor. 4-Tüketicinin talebi en az düzeyde oluşacak. 5-Geçici yoksunluk, kalıcı yoksulluk üretecek. Bu da kıt kanaat geçinme çağının başladığını gösterecek.                

Not 9: Hiç abartısız söylüyorum. Ben halısaha takımı kursam oraya Messi ve Ronaldo'yu almam. Mevzu çalım atıp gol atmaksa ben size mahalleden çok topçu bulurum. Burada gerçek efsane Maradona'dır. O 80'lerde Andorra'dan beter olan Arjantin'i tek başına şampiyon yaptı.

Not 10: Borsa İstanbul'da Pegasus, DoCo, Türk Hava Yolları almak varken koin alınmaz. Buna gerek yok ama Bitcoin için şunu diyebilirim. Amerikan ambargosundan kaçmak isteyen Ruslar, Çinliler, mafya patronları ve Elon Musk onu eninde sonunda zamanında 100 bin dolar yapacak. Zamanını şüphesiz bilemem. Müneccim değilim. Ripple, Binance, Etherium, Zcash. Bu dördünün geleceği var. Yatırım tavsiyesi değildir tabii.

Not 11: Yaptığı mesleği sevmeyen bir yerde başarılı olamaz.

Not 12: Her hırs sahibi fakirdir. Her kanaatkarsa zengin.

Not 13: Hayat öyle ya da böyle çabucak sona erecek, belki yaşanacak birkaç yıllık ömür artık var olmayacağımız ebedi zaman karşısında tamamen kaybolup gidecektir. Hatta buna göre, bu düşünce karşısında bu kısacık zaman dilimi için bu kadar kaygılanmak, Kendimizin ya da başkasının hayatı tehlikeye düştüğünde böylesine titremek ve konusu sadece ölüm korkusu olan korkunç tragedyalar kaleme almak gülünç bile görünür.

Hayata olan bu güçlü bağlılık bu nedenle mantıksız ve kördür.

Schopenhauer

Not 14: “Tatmin olduğunda sevginin sönmesi tensel sevginin kaderidir.”

Sigmund Freud

Ve ekleyelim sadece kaderi değil kederidir..

Not 15: Doğrusu cinsellikten utanmanın insana sağlayacağı bir üstünlük bilmiyorum.

Kitle Psikolojisi, Sigmund Freud

Not 16: Evlilik, dostluk, anne-babalık ve çocukluk gibi uzun ömürlü hemen hiçbir mahrem ilişki yoktur ki, dipte yadsıyıcı ve düşmanca duygulardan bir tortu taşımasın.

Kitle Psikolojisi, Sigmund Freud

Not 17: “Kitle gerçek açlığı diye bir şeyi asla tanımaz. Hep illüzyonlara kucak açar kitle, illüzyondan asla yoksun kalamaz. Gerçek olmayana her zaman gerçek olandan önce yer verir.”

Kitle Psikolojisi, Sigmund Freud

Not 18: İndirimli satışlar 5 Ağustos 2022 Cuma gününden itibaren başlayacak. Et ve Süt Kurumu'nun indirimli kuzu koyun eti kampanyasına göre; gövde kuzu 129,75 liradan yüzde 25 indirimle 98 liraya, kuzu pirzola 181,50 liradan 137 liraya, kuzu gerdan 114,50 liradan 86 liraya satılacak.

Hey Allahım şu seçim kaybetme korkusu nelere kadir! Allahtan seçim var da halk az da olsa et yiyebilecek. Türk milleti cumhuriyeti ve seçme seçilme hakkını kendisine hediye eden kurucu ve ebedi liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e sonsuza kadar müteşekkir kalmalı, yoksa çarpılır.

Not 19: Her şeye sürekli zam geliyor, hayat pahalılaşıyor, hemen hemen herkes sadece bu konuyu konuşuyor. Sosyal medyada paylaşılan capsler bile eski alım gücüne sahip olmadığımızı -gülümseterek de olsa- yüzümüze vuruyor. Sıcak yaz günlerinde klimayı açsam elektrik faturası ne kadar gelir diye düşünüp isilik çıkartırken bir yerden bir yere gitmenin benzin maliyetini dert edip hazır alışmışken online sosyalleşmeye devam etmeyi seçebiliyoruz.

Not 20: “Plajlar eskisi kadar dolu değil” gibi söylemler ortada dolaşsa bile bu ekonomik konjonktüre rağmen eskiden Kandilli’de yalı alınan bir ücrete bir oda bir salon apartman dairesi rahatlıkla alıcı bulabiliyor.

Özetle, ekonomik koşullar bir kısmımız için problem teşkil ederken, bazıları için pek de öyle değilmiş gibi gözüküyor.

Bir de tabii olmayan parayla zenginmiş gibi davranan bir kitle var. Onların bir kısmını- eğer denk gelirse- farklı mekanlarda sadece su sipariş edip ne içtiklerini kadraja almadan sosyal medyada hikaye paylaştıktan sonra mekandan ayrılırken görebilirsiniz. Yani, pahalı bir mekana sadece sosyal medyada paylaşım yapmak için giden bir kitle var ki, ‘Yıkılmadım ayaktayım’ rolünü oynayarak  ‘vitrindeki görünürlüğünü’ kaybetmemek için uğraşıyor.

Not 21: Gerçekten iyi bir arkadaş, insanı sahip oldukları için sevmez; sahip olduklarını kaybetse dahi sever. Arkadaşlıklar bazen ortak hedeflere giden yollarda kurulsa bile sağlam arkadaşlıklar sırtını değerlere yaslar, bu yüzden de yıkılmazlar.
İnsan değerlerinden güç aldığı sürece, varlığının sadece sahip olduğu şeylere dayanmadığını bilir.  Diğer insanlar tarafından kabul görme konusunda da daha az kaygı hisseder; çünkü etrafında gerçekten olmasını istediği insanlarla ortak değerlerde buluşacağını bilir.

Şu anki ekonomik koşullarda etiketler hayatımızı yeterince zorlaştırıyorken algılarımızı etiketlerden kurtarmayı becerebilirsek belki samimiyetle birbirimize destek olmayı da başarabiliriz.

Not 22: İster kendimize Türk diyelim ister Türkiyeli, hepimiz bu ülkenin evladı, vatandaşıyız.
Vergisini veren, bu ülkenin kahrını çeken, şu ülkede huzur içinde yaşamaktan başka amacı bulunmayan, dahası imkânı olsa dahi bu ülkeden başka bir yerde yaşayamayan insanların vatandaşlık bağını sorgulamak kimsenin hakkı değil.

Hele Irak’taki Türkmenleri bu ülkenin evladı Diyarbakır’daki Kürt’ten, Hatay’daki Arap’tan daha fazla önemseyenlerin hakkı hiç değil.
Bu ülkenin vatandaşları kendilerine ister Türk der ister Türkiyeli. Bir bilim insanının vatandaşlık bağını görmezden gelip bu çağda insanlara kimlik dayatması çok yakışıksız bir durum.

Benim için esas olan ise anayasadaki Türk tanımı.

Not 23: MB verilerine göre 29 Temmuz haftasında özellikle şirketlerin döviz mevduatlarında artış dikkat çekti. Söz konusu dönem itibariyle şirketlerin döviz mevduatları pariteden arındırılmış veri setine göre 2,1 milyar dolar arttı. Gerçek kişilerin döviz mevduatlarıysa 193 milyon dolar düştü.

Not 24: Yapısal olan ülkenin sermaye birikim sürecinin dış kaynak bağımlılığı ile ilgili. Bu kronik bağımlılık, ülkeyi, jeopolitik ve ekonomik dış şoklar karşısında biteviye kırılgan bir konumda tutuyor. İkinci etken siyasal İslam’ın egemen sınıfının varoluş koşullarıyla ilgili. Bu sınıfın kendini ve iktidarını yeniden üretebilmesi rant ekonomisine bağımlıdır. Bu asalak sınıf ülkede üretilen artık-değere ancak, ekonomi dışı ilişkilerle, siyasi, kültürel araçlarla ulaşabiliyor; rant ekonomisi sanayi ve ticari kâr hatta finansal getiri üzerinde aşırı bir yük oluşturuyor. Üçüncüsü de yönetici seçkinlerinin, onları destekleyen sınıfların, sürekli “dış güçler”, “üst akıl”, “algı yönetimi” paranoyasına yol açan ve “aslına herkes bizi kıskanıyor ve yükselmemizi engellemeye çalışıyor” gibi fantezileriyle gerçeklerden sürekli kaçmasını kolaylaştıran kültürel yapısıdır. 

Türkiye de sanırım artık “iflasın”, “yavaş yavaş” aşamasının sonuna gelmiştir.

Not 25: Çin istediği kadar tatbikat yapsın, ABD atacağı golü attı ve bu işlemin aynısını önümüzdeki günlerde rahatça yapabileceğini gördü ve gösterdi.
İşte bu nedenle önümüzdeki günlerde ABD’nin bu bölgeyi çok daha fazla kaşıyacağını göreceğiz. Çin başka bir alanda ABD’yi sıkıştıramadığı müddetçe ABD aynı yaraya tuz basmaya istikrarlı biçimde devam edecektir. Şimdilik görebildiğim kadarıyla Çin’in böyle bir planlaması bile yok.

Not 27: Geldikleri gibi gitseler de rahat bir nefes alsa çocuklarımız..