İnsanlar kuş sürüleri gibidir, sadece hayatlarını boğulmadan sürdürebilecekleri iklimlere göç ederler.

Dünyanın Batı/Doğu diye ikiye ayrıldığı dönemleri yaşamayanlar, artık nüfusun çok büyük bir bölümünü oluşturuyor. O dönemde Doğu/Batı coğrafi kimliğe dayalı kültürel pozisyonu değil, kapitalist ve sosyalist dünyayı simgeliyordu. İkisinin arasındaki rekabete Soğuk Savaş deniyordu. 1990'larda sosyalist blok çözüldü, Soğuk Savaş sona erdi. Önce bir küreselleşme dönemi yaşadık, ardından kapitalizm dünyada tek egemen sistem oldu. Rakibi SSCB dağılınca ABD tek süper güç kaldı, ancak dünyada tek egemen sistem kalsa da, yeni bir kavram gündeme geldi: Kuzey/Güney. 

Türkiye'de düşünce hayatı yeni döneme uyum sağlayamadı. Kuzey/Güney bizim entelektüel dünyamızda karşılık bulamadı. Biz Doğu/Batı kavramları içinde düşünmeye/davranmaya devam ettik. Demode "Batı emperyalizmi" kavramı, gelişmiş dünyadan bahsederken Batı'dan dem vurmak o döneme ait. Hal böyle olunca, ABD ile Almanya, İskandinavya ile Brezilya, Kanada ile Güney Kore, Meksika ile Japonya, çerçeveyi biraz daha genişletirsek Suudi Arabistan, Tayland, Singapur, Arjantin... Bu ülkelerin tamamı aynı sepette değerlendiriliyor. Çünkü hepsi kapitalist. 

İş çevreleri, siyasetçileri, zengin sanatçı, sporcu, modacı, reklamcı, borsacı, akademisyenleri ile yönetici elitleri kapitalizmin ekmeğini yiyor. Dolayısıyla hepsi eskiden "Batı emperyalizmi" denen sistemin ucundan tutuyor. Ama artık hangi ülkenin eliti ucundan tutmuyor ki? Dolayısıyla "Batı" artık karşılığı olmayan bir kavram. Kapitalizmi Batı simgelemiyor. Çin, Vietnam da kapitalist, Rusya ve Orta Asya otokrasileri de. Batı kültürel hegemonyayı da temsil etmiyor. İşte Meksika dizileri, KOre dizileri, Bollywood ve yeni yükselen Çin sineması. Müslümanlar kendilerini kültürel olarak "Batı" kavramından ayırmaya çalışıyorlar, ancak bunun da her tarafından samimiyetsizlik akıyor. Dünyevi yaşamları, lükse, modaya, şatafata düşkünlükleriyle, zenginliklerini sakladıkları Batı finansal araçları ve kurumlarıyla "Doğu" değiller. Ancak dünya küreselleşmiş olsa da hepsi birbirinin aynı sistemlerden ve sosyal / kültürel yapılardan oluşmuyor. Bilgiselin en tepesindeki harita, yeryüzündeki toplumları çok belirgin bir anlayış etrafında ayırıyor ve bu ayrım, önceki ayrımardan çok daha önemli. Mesela eski ayrıma göre Amerika da Almanya da, Avustralya da, İskandinav ülkeleri de "Batı" ve "emperyalist". Çünkü hepsi zengin, hepsi kapitalist, hepsi dünyanın kaynaklarından besleniyor. Gerçekten öyle mi? Mesela İsveç'le Amerika benzer mi? Yeni Zelanda ile Suudi Arabistan?

Dünyayı Güney ve Kuzey diye ayıran çok önemli bir kriter var artık: İçinde yaşadığımız toplum nasıl bir toplum? Bizi yöneten sisteme etkimiz ne? Bu sistemin bize sağladığı imkanlar neler? Bu toplumun içinde "benim" ve "diğerinin" önemi ne? Eşitliğe ne kadar yakınız (veya uzağız)? Böyle bakınca Kuzey'in neden Kuzey, Güney'in neden Güney olduğu daha iyi anlaşılıyor: ABD, Almanya veya Danimarka'dan daha çok Rusya'ya benzer bir ülke. Çünkü elitleri, lobileri, vergiden saklanan aşırı zenginleri ve asalak %1'i, diyelim İsveç'ten çok Rus oligarklara benziyor. Türkiye, burnunun dibindeki ve bir zamanlar kendisine en çok benzeyen ve aynı "blok" içinde yer aldığı Yunanistan'dan daha fazla Sudan'a, Çad'a, Somali'ye benziyor. Kurumlarının işleyişinden, gelir uçurumlarına, vergi uygulamalarından, iktidarının ve muhalefetinin söylemine kadar. Güney yoksul, kurumları zayıf. Güney'de gelir ve varlık uçurumları var, kuralsızlık var. Güney'de çok güçlü otokratlar, lobiler, zenginler var. Kuzey ise zengin, kurumları güçlü, gelir ve varlık uçurumları yok. Kuzey'in kuralları var. Kuzey'in elitleri bile şatafattan uzak.

Özetle, Güney'de ve Kuzey'de sizin, benim birer birey olarak  toplumun içindeki yerimiz, oy ve söz hakkımız, gelecekten umutlarımız, tasarruflarımızı yönlendirme biçimimiz, yatırım alışkanlıklarımız, kanunlara ve kurallara uyma biçimimiz kökten farklı. Mesela basit bir ölçü olarak Almanya'da ve Türkiye'de yaşayan Türklerin Almanya'daki ve Türkiye'deki davranış ve tercihlerine bakın. Trafikte, sandık başında, kendisine mikrofon tutulduğunda, çöpünü atarken, vs. İnsan aynı insan, kültürü de aynı. Ama orada başka, burada başka. Türkiye çok net bir şekilde Güney'de ve gitgide daha da fazla Güneylileşiyor. Ama Güney bir bataklıktır. Öyle bir bataklık ki, Amerika'yı bile kendine çekiyor. Kuzey Afrika ülkeleri Güney'den kurtulmaya çalışıyor, Uzak Asya'nın "kaplanları" kurtulmaya çalışıyor. Çin keza..

Artık şu demode Batı'yı Doğu'yu, emperyalizmi bir tarafa bırakalım. Kuzey ve Güney'i konuşalım. Güney'de demokrasi yok. İnsan hayatının bir kıymeti yok. Sokaklarında düzen yok. Gençlerinin umudu yok. Eşitlik de yok, eşitlik talebi de. Kural yok, anayasa yok, bilgi yok, bilim yok. Göçmen hareketlerine bakın. Nereden nerede gittiklerine dikkat edin. İnsanlar da kuş sürüleri gibidir. Sadece hayatlarını boğulmadan sürdürebilecekleri iklimlere göç ederler. 

Not: Umut etmeyin, hayal kurmayın, tedbirinizi alın. En kötüsü bu değil ve en kötüye yakın bile değiliz. Siyasetkurumu da tamamen iflas etmiş olduğu için bu karanlık tünelden çıkış görünmüyor. Ne yazık ki en ufak bir canlılık belirtisi göstermiyoruz. Tam bir katatoni halindeyiz.

Sivri Dil