Zaman zaman benden piyasa ile ilgili görüşlerimi soran arkadaşlara şunu diyorum : USDTL 15 TL'yi aştıktan sonra geçtiğimiz evrende piyasa filan diye bir şeyin kaldığını düşünmüyorum. Hani Keynes uzun vadede hepimiz ölüyüz diyordu ya, bence uzun vade tükendi. Hepimiz birer Walking Dead'iz. Sık dişini az kaldı, sonuna geldik, artık çok yaklaştık filan diyenlere o nedenle gülüyor ve geçiyorum. Köprüden önceki son çıkış çoktan geçildi. Senelerce umut etmeyin tedbir alın diye yazdım. Artık alınacak bir tedbir kaldı mı ona da emin değilim. Doktor ne yerse yesin diyor.
Başımıza gelenin tarihte eşi benzeri olduğunu düşünmüyorum. Türkiye daha başına ne geldiğinin bile farkında değil bence. İleride çok kitaplar yazılacak, çok belgeseller çekilecek; okuyanlar, izleyenler okuduklarına, izlediklerine inanamayacak diye düşünüyorum.
Bu arada Bütçede memur maaşına para kalmamış. Yine MB matbaaları devreye girecekmiş. Memur maaşı için öngörülen ödenek 3 ay sonra bitiyormuş. Ekstra 200 milyar TL para lazımmış. Bütçenin %40'ı memur maaşına gidiyor dediğimde kimse inanmamıştı. Bu ortamda hala tam gaz açıktan atamalar sürüyor. Açıktan atamayı geçtim, olan memur maaşlarının bile artmayı bırakın düşürülmesi şart. Bütçe de en büyük kara delik memur maaşı ve SGK'ya transfer. SGK kendi kendini çevirmesi gereken bir kurum. Bu kadar genç nüfusla iflas halinde.
Memur sayisini azaltacagiz diye zamaninda oy isteyip muktedir olanlar şimdi tam tersini yaptilar.. Acilen memur sayisi 3 te 1 e dusurulmeli ve maaşları azaltilmali ve çalışma şartları özenilecek olmaktan çıkarılmalı. Devlet iş kapisi olmamali. Bunu muhalefet te duymali ! Yani mahalle muhtarina yardimci atayalim ya da herkesi ( işciyi/öğretmeni vb ) kamuya atayalim diyen ana muhalefet lideri de yanlis kafada. Vekiller dahil kamunun tum kiyak emeklilikleri iptal edilmeli, tasit, yakit vb gibi giderleri de iptal edilmeli.
Gereksiz memur kadroları yanına bir de Başkanlık sistemi ile hayatımaza giren birçok kişinin adını bile duymadığı ve üyelerine vergilemizden her ay binlerce lira ödenen "kurullar" var. Örneğin Kültür ve Sanat Politakaları kurulu ne iş yapar ülkeye katma değer olarak ne katar?
Aynı zamanda şu an Türkiye'de 50 bin fazla muhtar var. Günümüz teknolojisinde kim muhtara gidip evrak yaptırıyor.İlk önce muhtarlık görevini ülkede sona erdirmek lazım.Yoksa bir daha ki seçimde bu muhtar maaşları ile her mahallede her köyde büyük kavgalar çıkar.
Not 1: “Allah uzak değildir/ Zaman hızlı geçer yalnızca// Unutulanlar vardır/Dünya biterken telaşla hastanelere uğrayıp/ Hayata açılmayan bir sokağın adresini sorarlar/ Işıksız ve şarkısız bir yürüyüş başlar sonra/ Ateş söner ikinci zaman iner yüzlere// Kalpler suçlanamaz/ Yoktur kendi kalbini yaratan kimse// Güzel bir soru olarak geçerken dünyadan/ Allahın anlamıyla gülümseyen bir bahçeye düştüm/ Sabahla dokunmuş pelerinini attı omuzlarıma/ Uçurumlar dalgınlaşıp çiçeğe dönüşürken/ Buldum cevabımı esrarım kalmadı” demiş Mihmandâr-ı Nebi’ye komşu olan o sessiz şair Mevlana İdris.
Not 2: Bilen biri söylesin, neden beklendiği söğüt gölgesine gelmiyor hiçbir kimse?
Not 3: Ah her şey burada kalıyor demek
Bu içimizi ısıtan güneş
Özenle kurduğumuz evler
Aşk için büyüdüğümüz günler
Yorgunluklarımız
O aziz acılarımız savaşlar
Demek hepsi
Burada kalıyor öyle mi
Boşuna yaşadık desene
Özgür bir yürek olmaktı en güzeli..
Mevlana İdris
Not 4: En güçlü dürtümüze, içimizdeki tirana yalnızca aklımız değil, vicdanımız da boyun eğer.
İyinin ve Kötünün Ötesinde, Nietzsche
Not 5: İsa dedi ki Yahudilerine: “Yasa köleler içindir - Tanrıyı benim sevdiğim gibi, onun oğlu olarak sevin! Biz tanrının oğullarını ne ilgilendirir ahlak!”-
İyinin ve Kötünün Ötesinde, Nietzsche
Not 6: Aşkla yapılan daima iyinin ve kötünün ötesinde gerçekleşir.
İyinin ve Kötünün Ötesinde, Nietzsche
Not 7: Eski Floransa hikayelerinden, ayrıca yaşamdan: buona femmina e mala femmina vuol bastone. iyi kız da kötü kız da sopa ister.
İyinin ve Kötünün Ötesinde, Nietzsche
Not 8: Bir kadının bilgince olma eğilimleri varsa, genellikle cinselliğinde bir sorun var demektir. Kısırlık bile beğenide belli bir erkekliğe eğilim gösterir; erkekse elbette, af buyrun “en kısır hayvan”dır.
İyinin ve kötünün ötesinde, Nietzsche
Not 9: Bir kişinin ne o l d u ğ u, yeteneğinin azalmasıyla birlikte çıkar ortaya - n e y a p a b i l e c e ğ i n i göstermeyi bıraktığında. Bir yetenek bir süstür aynı zamanda, bir süs de aynı zamanda bir maskedir.
İyinin ve Kötünün Ötesinde, Nietzsche
Not 10: Vehimlerinden sıyrılan ruh için ne Doğu var, ne Batı. (Cemil Meriç’e rahmetle)
Not 11: Kuş ölür, sen uçmayı hatırla.
(Füruğ Ferruhzad)
Not 12: Söylediğim her hikmetli söz bana altın dolu bir keseye mal oldu. (Goethe)
Not 13: açılır içine sert, kocaman
altın bir sikke konulan avuç
ve bütün hayatımız
bir kasılmaya döner
bu sikkeyi tutmak için.
(Yannis Ritsos
Cevat Çapan)
Not 14: AB istatistik kurumu Eurostat verilerine göre Birlik genelinde 2009'dan bu yana polis sayısı yaklaşık yüzde 3.4 azaldı ve 1.6 milyona indi. AB'de her 100 bin kişi için ortalama 318 polis/jandarma görev yapıyor. Türkiye'de ise Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2018 verileri dikkate alındığında 100 bin kişiye 540 polis/jandarma düşüyor.
Türkiye'de son 10 yılda polis (jandarma hariç) sayısı yüzde 36 arttı. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün Aralık 2007 itibariyle 'Emniyet Hizmetleri sınıfında' yer alan personel sayısı 187 bin 510 olarak kaydedilirken rakam 2018'de 255 bin 974'e yükseldi. Şu an yeni polis ve bekçi alımlarıyla sayı kimbilir kaça ulaşmıştır? Güvenlik tamam ama iş sanki boş gezenlere kadro vermeye dönmüş gibi. Kaynakları verimsiz alanlara harcıyoruz. Sürdürülemez.
Not 15: Halkı enflasyona ezdirmeyeceğiz sloganı 90'lı yılların iflas etmiş modelinin boş lafı. Enflasyon kendiliğinden ortaya çıkan bir şey değil. Yanlış para politikasının bir ürünü. Halkı enflasyona ezdirmeyeceğiz yerine enflasyonu düşüreceğiz diyen tek 1 siyasetçi var mı şu anda?
Not 16: Bir şekilde stoklardaki buğdayın piyasalara taşınamaması ya da yeni mahsul için ekim yapılamaması halinde tüm dünya önce kıtlık ardından vahim bir açlık sorunuyla karşı karşıya kalacak. Zayıf devletlere sahip yoksul ve ithal tarım ürünlerine bağımlı ülkelerde istikrarsızlık ve çatışma ihtimali bu durumda artacak. Covid-19 pandemisi sonrasında zaten yükselen fiyatlar enerji ve tahıl ürünlerindeki fahiş artışlar nedeniyle küresel ekonomiye sekte vuruyor.
Kısacası, tedarik zinciri problemleri ve hammadde fiyatlarında süregelen artış Ukrayna’da devam eden savaşın tetiklediği belirsizliklerle harmanlanıyor. Bunun sonucunda dünyada enflasyonun tırmanacağı, büyümenin ise baskı altında olacağı bir dönemin başlangıcındayız. Bunlara ek olarak iklim değişikliğinin ve savaşın, gıda ve su arzı üzerinde artan tehdidi ile karşı karşıyayız.
Yeni gerçekler iktisat biliminin merceğinden değerlendirildiğinde yakın geçmişe damgasını vuran para politikalarının sürdürülemeyeceği belirginleşiyor. Daha net ifade etmem gerekirse; geride bıraktığımız 14 yılın genişlemeci para politikası dönemi kapanıyor.
Bu politikalar Türkiye’nin dönem dönem yaşadığı krizlerden çıkabilmesini kolaylaştıran bir etki yapmışlardı. Oysa şu an küresel ekonominin geçmekte olduğu döngüde rüzgâr karşıdan esiyor ve işimizi çok daha fazla zorlaştırıyor. Küresel koşullar artık lehimize değil.
Rekabetçi kur, yüksek ihracat ve cari fazla mantığıyla kurgulanan ama günümüz kalkınma anlayışı ve pratiğiyle yeterince örtüşmeyen politikalar kalkınma açısından istenilen sonuçları vermiyor. Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, hatta maalesef fakirleşerek büyüyorsunuz.
Artık ucuz TL ve ucuz iş gücü ile ihracatta rekabet avantajı kazanma devri, yerini yüksek nitelikli işgücüyle ve teknolojiyle yüksek katma değer yaratmaya bıraktı.
İşte dünyada böylesi sert bir dönüşüm yaşanırken Türkiye’de bir türlü tam anlamıyla kontrol altına alamadığımız enflasyon, dünyada 1970’leri anımsatan enflasyonist baskının da etkisiyle üç rakamlı eşiğe doğru hızla ilerliyor. Enflasyonla mücadelede tüm dünya faizleri artırarak frene basmayı tercih ederken biz uzun süredir hem kurun yükselmesine ve hesap yapılamamasına yol açan hem de tasarruf sahiplerini cezalandıran bir para politikası izliyoruz. Bundan dolayı vergi mükellefleri ve hazine gereksiz bir yükü taşımak durumunda kalıyorlar.
Akran ülkelerle kıyasladığımızda dünyada hem en yüksek enflasyona hem de son derece yüksek risk primine sahip ülke konumundayız. Nitekim bu hafta 19 yılın en yüksek CDS seviyesini de gördük.
Bunun sürdürülemez olduğunu ve hızla rasyonel politikalara dönülmesi gerektiğini düşünüyoruz. İktisat bilimiyle ve tüm dünyadaki uygulamalarla çelişen bir yaklaşımı sürdürmemeliyiz. Akılcı, toplumsal aklı ve enerjiyi harekete geçirebilen, farklı kesimlerin katkı yapabilecekleri bir tartışma ortamında piyasa gerçekleriyle ve dünya pratiğiyle uyumlu bir politika seti üzerinde uzlaşabilmeliyiz.
Sorunlarımız yalnızca para politikasıyla, dizginlenemeyen enflasyonla sınırlı değil. Derin bir enerji krizinin de içindeyiz ve enerjide dışarıdaki fiyat artışları cari açığımızı artırırken, içeride özellikle sanayiye uygulanan rayiçler üretimi ve ihracatımızı olumsuz etkiliyor. Türkiye ekonomisi dünya hasılasından aldığı payı 2000’lerin başından 2013’e kadar yüzde 0,60’tan yüzde 1,24’e kadar yükseltmişken, bu pay son 7-8 yıldır hızla düşerek yüzde 0,8’e kadar geriledi. Türkiye’nin potansiyeline sahip bir ülke için bu gerçekten kabul edilemeyecek bir durumdur.
İzlenen ekonomi politikalarının yarattığı koşullarda gelirler hızla eriyor. Özellikle sabit gelirliler enflasyon baskısını en derinden hissediyor. Kentli, eğitimli orta sınıfların gelirleri de erozyona uğruyor. Unutmayalım ki, orta sınıfı güçlü olmayan bir ülkede demokrasi zayıflar. Eşitsiz gelir dağılımı demokratik sisteme yönelik inancı zedeler.
Bu bağlamda ülkenin ekonomik durumu ve siyasi atmosferi nedeniyle bugüne dek görülmemiş bir ölçeğe varan beyin göçünü bir kez daha gündeme getirmek zorundayım. Bu göçü durdurmak için atılacak adımların en başta gelen önceliklerimizden sayılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu boyutlarda bir nitelikli insan kaybına tahammülümüz olmadığına inanıyoruz.
Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, uluslararası taahhütlere sadakat, düşünce ve ifade özgürlüğü toplumumuz ve ekonomimiz açısından birer lüks değil gerekliliktir. Yargı bağımsızlığının ağır bir erozyona uğraması, vatandaşların adalete güvensizliğinin başlıca nedenidir. Hepimizin bildiği gibi adalet mülkün yani devletin temelidir. O temel sağlam olmak zorundadır.
Gençlerimiz her şeyden önce duyulmak ve dikkate alınmak istiyorlar. Anlaşılmadıklarına, ailelerinden ve okullarından yeterli desteği alamadıklarına inanıyorlar. Gelecekle ilgili derin kaygıları var. Gözleri, sahip olunan özgürlükler ve olanaklar nedeniyle gıpta ile baktıkları diğer ülkelerde. Liyakatin kıymetinin olmadığını, yükselmenin çalışmaktan, emek vermekten değil doğru bağlantılara sahip olmaktan geçtiğini düşünüyorlar. Kurumlara güvenleri çok düşük. Kadınların toplumsal, ekonomik, siyasal hayata katılımının önünde çok fazla engel olduğunu gözlemliyorlar.
Siyaset toplumdaki modernleşme ve özgürleşme özlemlerini ciddiye aldığı taktirde bugünkü güçlüklerin doğru hedefler, politikalar benimsenerek ve bizi bütünleştirecek söylemlerle aşılabileceğinden şüphe etmiyorum.
Bugün
Özgürlükleri, eşitliği, adaleti, dayanışmayı, bilimi, çevre bilincini
Yeniden inşa etme,
Saygın kurumları, güveni yeniden yaratma zamanı.
Bugün, beklemek değil, atağa kalkma zamanı.
Daha özgür, daha eşit, daha adil, daha temiz, daha eğitimli, daha güzel yarınlar için,
Hep birlikte
Geleceği inşa etme zamanı.
(Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan’ın konuşmasından tadımlık..)
Not 17: Doların daha da kıtlaşacağı bir dönemde kur artışları ile girdi maliyetleri yükselecek. Bu da üretici enflasyonunun yüzde 150'yi geçmesini yaşantılarımıza getirecek. Sefalet artacak, iflaslar başlayacak. Seçime kadar çok ama çok zor günler bizleri bekliyor. Allah yardımcımız olsun. Bu arada krizle gelen ise krizle gidecek… Olan ezilen çimenlere olacak.
Not 18: “Müzik evrenseldir diyorlar herkesin yarasına sargı / Hangi şarkıyı alsak koynumuza sabaha kanıyor Gabriel / Dünyanın duvarları çok soğuk kuş ölüsü bütün sokaklar / Bize şimdi çocukların gözlerini kapatacak bantlar lazım.” (Cengizhan Orakçı, Gabriel’le Bir Konuşma-s. 90)
Not 19: Sevgili kardeşim, malum, konut fiyatları ve kiralar cep yakıyor. İyisi mi dünyanızı bir şairin evinden tutun, hiç olmazsa cebiniz değil yüreğiniz yansın. Hem şu sorunun cevabını da bulmuş olursunuz: Kanayan bir ırmak nereye akar?
Not 20: TÜRKİYE nin 1/3 çalışıyor, 1/3 emekli, 1/3 çalışmıyor ve bu çalışanların diğerlerine bakması bekleniyor. Yakında açlıktan ölecek insanlar..