1 saat değil, 2 saat mola ver. Bu akşam da git yemeğe. Balık keyfi yapıyor diye saçmalayana da laf yetiştirerek zaman kaybetme. Trole filan takılma. Başarılı bir belediye başkanısın ve biz senden razıyız.
Başarı olarak neleri görüyorsunuz samimiyetle soruyorum: Siz insanlar "yahu bu Ekrem İmamoğlu'na oy attık, ama keşke atmasaydık, Ak Parti dönemi ne kadar güzelmiş" filan mı diyor zannediyorsunuz?

Bence daha önce AKP karşıtlarının düştüğü hataya şu anda AKP'liler düşüyor. Zannediyorlar ki bu gelip geçici bir hevestir. Böyle bir iki kumpas, kara propaganda, karşıt kampanya, gazete manşeti, insanlar geri adım atar, vaz geçer. Tercih değiştirir. Benim gördüğüm şudur: Ekrem İmamoğlu da, Mansur Yavaş da çok fahiş bir hata yapmadıkça, önümüzdeki beş-on sene içinde girdikleri her seçimi kazanırlar. Bu, onların şahıslarıyla ilgili bir durum da değil. Mesela Muharrem İnce o geceki fahiş hatayı yapmasaydı, o da potada olurdu.

Dünya değişti. Bir nesil gitti/gidiyor, bambaşka bir nesil geliyor. İnsanlar bir şeyleri yaşadı/yaşıyor. Bir dönem kapanıyor ve öncekinden çok farklı bir dönem açılıyor. Beklentiler başka, hayaller başka, kaygılar başka. Engellemeye, yasaklamaya, çelme takmaya çalışmak, cezalandırmak, ne bileyim lokantada balık yemiş, hatta yemek yerken bir bardak da bira içmiş. "Balık keyfi" yapmış. Hiç bir etkisi olmaz. 65 yaşını aşmış, beyni sulanmış bir iki hacı amcanın aklını çeler, o kadar. Trend değişmez. 

Pek çok insan hala zannediyor ki, siyaset bir tiyatro sahnesidir, seçmen de o sahnede en iyi rol yapanı seçer. Böyle bir seçmen kitlesi var. Ama ezici çoğunluk, artık çoluğunun, çocuğunun, geleceğinin derdine düşmüş. Balık yemekle kalmasa, bir de rakı içip sirtaki oynasa artı gece bir otelde İspanyol futbolcu Ronaldo gibi 7 genç kızla grup yapsa tercihler gene değişmez. Aksini düşünmek seçmenleri geri zekalı yerine koymaktır. İnsanlar yoksullaşacak, faturadan sonra cebinde para kalmayacak, çocuğunu gönderecek okul yok, ama Ekrem balık yedi diye Binali'yi seçecek. 

Erdoğan'ın yükselişinde de muhalifleri öyle zannediyordu: 2001 krizi patlak vermiş, cep delik, cepken delik. Vatan, millet, bayrak, cumhuriyet nutuklarıyla halk eski düzeni yaşatmaya çalışacak. Bakın 20 sene geçti. Tercihler değişmiyor. Açlık öyle bir şey işte. Ha, İmamoğlu'na, Mansur Yavaş'a, ya da bir sonraki dalgayı sırtlayıp kim götürecekse ona muhalefeti gene solcular, sosyalistler yapacak. Çünkü onların derdi Ali'yle Veli'yle değil; çünkü şahısları değil düzeni değiştirmek istiyorlar.

Yok balık yemiş, yok bira içmiş. Sağcılık, sığlık, insanları aptal yerine koyan şark kurnazlıkları bunlar. Bak gece oldu, sıcaklık sıfırın altına düştü. Pek çok evde elektrik yanmıyor, tencere kaynamıyor, kombi yanmıyor. Sen zannediyorsun ki cinlikle kandırırım. Çok zor, çok.. Bakın çok basit bir soru: Yılmaz Büyükerşen 84 yaşında ve "kronik" muhalefet partisinden dört dönemdir belediye başkanı seçiliyor. Neden? Eskişehir cehapenin kalesi olduğu için mi? Ne bileyim Tunceli filan gibi bir yer mi bu Eskişehir? Nedir bu işin sırrı?

Çok uzadı, daha fazla uzatmak istemiyorum. Sadece şunu söyleyip konuyu kapatacağım: Salgın patlak verdi, dükkanlar kapandı, borçlar ödenemedi iban verdiler. Ormanlar yandı, yangın uçağı gönderemediler. Kur patladı, enflasyon patladı. Enflasyon %85, emekliye %25 verdiler. Gençlerin umudu yok. Dörtte üçü yurtdışına gitmek istiyor. Asgari ücret, çalışanların dörtte üçünün ücreti oldu. Ev almak hayal, araba almak hayal. Elektriğe %125 zam. Bütün bunların insanların tercihini değiştirmeyeceğini düşünmek... Hayat eskisi gibi akar, gider zannetmek.

AK tayfa bence şu gerçeği kaçırıyor.

Millet Ekrem İmamoğlu’na İstanbul’u çok daha iyi yönetir diye gidip oy vermedi. AKPnin İstanbul’a yaptığı rant ihanetinden, çevre katliamlarından kurtulmak için gitti destekledi. Desteklemeye de devam eder.
Balıkçı filan suni gündem dinlemez!  Diyorum ya, değil balık yemek, yanında bir de küçük devirse, üstüne bir de kalkıp büyükelçiyle sirtaki oynasaydı gene oy fark etmezdi. İnsanlarda AKP'den nasıl bir bıkkınlık, yılgınlık var, havuz medyası kumpas kurdukça nasıl bir tiksinti yayılıyor, hayal bile edemiyorlar. 

2019 Mart seçiminde bir sürü insan sandık başında birbirine soruyordu: CHP İmamoğlu diye birini aday göstermiş, kim bu? Adını bile duymamışlardı. Seçim iptal edildi, ekstra 600 bin oy daha geldi. Şimdi otobüse 100 kişi binmekti, cepte köpek boku taşıyıp koltuklara bulaştırmaktı, mobese kamera kayıtlarını yasadışı bir şekilde sızdırmaktı, kumpaslar kurdukça fark açıldıkça açılıyor. Bugün seçim olsa %60-65 oy alacak. O da zaten bir siyasi figürün alabileceği maksimum oy. Bu İstanbul, bir de Türkiye geneli var. Orada neler olup bittiğini de eğer adam gibi bir seçim sandığı kurulursa göreceğiz. Muhalefetin yapması gereken bomboş kul hakkı muhabbetiyle saçmalamak değil, sadece sandığa girenin hilesiz hurdasız çıkıp sayılacağına halkı ikna etmek. 

Muhalefetin vaatlerde bulunmasına gerek yok. Halkı sadece şunlara inandırsınlar yeter: Seçim gecesi trafolara kediler girmeyecek. Sahte oylarla seçim sonucu değiştirilmeyecek. Kazanmamış olanlar kazanmış gibi ilan edilmeyecek. Katılım rekorları ile tarihi farkla seçim kazanırlar

Ben CHP'li filan değilim. CHP (veya Millet ittifakı) gelir düzeltir gibi bir iddiada hiç değilim. Ama bu koşullar (ekonomik zorluklar ve hukuksuzluk ve liyakatsizlik ve ahlaksızlığın ve yolsuzluğun ve israfın sınır tanımaz boyutu) insanların tercihini muhakkak etkiler ve çok büyük çoğunluğun tercihinin değişmesine yol açar. Aksi, eşyanın tabiatına aykırıdır. Hiçbir hayal sonsuza kadar sürmez. AKP'li (ve MHP'li) sosyal medya arkadaşlarımın affına sığınarak... Bunları 1990'larda Refah, 2000'lerin başında AKP yükselirken CHP'lilere, DSP'lilere anlatmaya çalışıyordum. Onlar da bugün sizin gösterdiğiniz gibi tepki gösteriyordu. 

Diyelim ve konuyu kapatalım.

Önemli: Bay Kemal veya sayın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir çocuk tarafından hainlikle suçlanması ve buna sahnedekilerin alkışla destek vermesi utanılması gereken bir olaydır. Bu kadar mı düştü Ak parti. Yazık. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trabzon mitinginde sahneye çıkardığı küçük çocuğa mikrofon verince, çocuk Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret etti. “Bay Kemal kim? O adam hain hain. Burada en iyi adam ona oyunuz verin.” Bugüne kadar oy vermem, seçimi boykot ederim diyordum. Şunu gördükten sonra kesin kararımı verdim: Sandık önüme geldiğinde, iki elim kanda olsa sandığa gidecek, oyumu kullanacağım. Armudun sapı, üzümün çöpü yok. Hiç fark etmez..

Not 1: Bir de şu İngiliz elçisiyle ne koşuyordunuz paranoyası... Adam terör örgütünün başı filan değil, adı üzerinde büyükelçi. İmamoğlu da bir ülke büyüklüğündeki şehrin belediye başkanı. Beraber yemek yiyor, fikir alışverişinde bulunuyorlar. Normal bir ülkede daha normal bir şey yok.

Not 2: Yusuf Kaplanın “Ülkesini terk etmek isteyen kuşaklar, ne işe yarar? “ yazısı üzerine: Kendisi 12 yıl kalmış Londra’da. Kedi olarak gitmiş kaplan olarak dönmüş. Millete artistik yapıyor. Kim gitse 12 sene Londra’ya dünyalığını yapar gelir vatana..

Not 3: Amasız fakatsız özgür düşünce ve ifade özgürlüğü gerek. Gerisi boş.. Yok o kutsal yok bu kutsal geçiniz demedikten sonra olmaz. Senin kutsalın benim kutsalım dersek senin değerin benim değerin dersek bu iş çözülmez.. Şiddete bulaşmadığı sürece herkes fikrini ifade edebilmeli. Kimse kimsenin değerine de saygı duymak zorunda değil artık bu değerlere saygı şuna saygı kutsala saygı bu işlerde artık can sıkıyor kafa ağrıtıyor bir de çok banal geliyor özellikle tek kutsal değerin para olduğu güç olduğu bir toplumda artık gerçekten aptalca bir şey geliyor. Daha doğrusu salağa yatmak gibi. Herkes biliyor kaptanın yalan söyledigini herkes biliyor geminin satıldığını herkes biliyor birbirinin yalan söyledigini o yüzden kutsaldı mussaödı bu işleri geçelim. Kabak tadı verdi, veriyor.. Hani adem mezarından kalksa şu halimizi görse bize kıçıyla güler. O bile bu kadar değerli olduğunu bilmiyordur yani. Paradan başka kutsal olmayan şu insan topluluğunda artık bu tür söylemler boş geliyor.

 Not 4: Hakkımızda en hayırlısı olabilceği söylenenler ekseriyetle en beteridir..

Not 5: Millî zenginin adı burjuvadır. Batı’da derebeyliğin içinde yetişir bu hayvan. Sizinkilerde burjuva çekirdeği yoktur, sırtlarında devlet dayanağını aralıksız duymak isterler. İsterler ki devlet her işi yapsın, bunlara salt kürekle para toplamak kalsın. 

Kemal Tahir/ Kurt Kanunu

Not 6: Liberte ne demek? Özgürlük. Herkesin her istediğini yapabilme özgürlüğü. Her istediğini ne zaman özgürce yapabilirsin? Bir milyonun olduğu zaman! Bir milyonu olmayan, istediği her şeyi yapan değil, kendisiyle istenilen her şey yapılan insandır.
(Dostoyevski)

Not 7: Okullar açılıyor ama okuyan çocuklar hiçbir işin ucundan tutmuyor. Tek istekleri kâtip olmak, oysa tek bir kâtibe ihtiyaç var! Herkes kendini Büyük Petro sanıyor! Sen köylüye iş ver, eli para görsün, bak o zaman kendiliğinden nasıl okuyor! (Gogol, Ölü Canlar)

Not 8: Jean Valjean günde 18 metelik kazanırdı. Çetin bir kış oldu, Jean işsiz kaldı. Ekmeksizlik! Ve yedi çocuk! Ekmek çalmaya kalktı ve beş yıl küreğe mahkûm edildi. Hapse hıçkıra hıçkıra girdi. Oradan ruhu kararmış duygusuz bir insan olarak çıktı. (Victor Hugo)

Not 9: “Paris’te bin franklık banknot dışında hakiki akraba, rehin evinden başka vefalı dost bulamazsınız.” (Balzac: Altın Gözlü Kız, 1835)

Not 10: “Apartman beyleri parti merkezlerine, halkevlerine düğmelerini ilikler, ellerini kavuşturur, camiye girer gibi girerler. Herhangi bir nahiyenin ocak başkanı olmak, gece rüyalarına giren bir saadet hülyasıdır.” (Halide Edib, Sonsuz Panayır, 1946)

Not 11: “Çoğu arsa spekülasyonlarıyla, müteahhitlikle veyahut birtakım yüksek arpalıklarla birdenbire en geniş bir maişet seviyesine varmış insanlardan mürekkep bu muhitte, bütün evler bir benlik ve benlikçilik kalesi gibidir.” (Yakup Kadri, Ankara, 1934)

Not 12: Kazakistan’da ve Ukrayna’da neler olduğunu anlamak isteyenler için: Birinci Dünya Savaşı Garb ulusları arasında ama “Asya memleketlerinin kime ait olacağını ve hangi Şark milletlerinin esir edileceklerini tayin etmek için” yapıldı. (Peyami Safa, Biz İnsanlar, 1959)

Not 13: “Örneğin akademilerde vasatlık hep en tepelerdedir, meziyet sahibi insanlar ise oraya ya geç çıkarlar ya da hiç çıkmazlar ve her yerde durum böyledir.”

Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar, Arthur Schopenhauer

Not 14: Nedir bu insan? Bir aradayken nadiren barış içinde yaşayan yabani yılanlardan oluşan bir yumak – kendi başlarına giderler uzaklara ve av ararlar yeryüzünde.

Nietzsche