"Batı merkezli tarih anlayışı" ya da odağı biraz daha daraltmak gerekirse "Avrupa merkezli tarih anlayışı" çok tartışılıyor ve ciddi itirazlarla karşılaşıyor. İtirazların haklı gerekçeleri var, ancak bu itirazlar bir gerçeği değiştirmiyor: 15. yüzyıldan başlayarak Avrupa'da büyük değişimler oldu ve bu değişimler dünya tarihinin akışını değiştirdi. Neydi bu değişimler: Rönesans, Reform, Aydınlanma. 

Rönesans bir sanat akımı olarak başladı, ancak toplumların içinde yaşadıkları dünya ve evrene bakışını değiştirdi. Reform, katolik kilisesine itirazla başladı, dünya ve evren algısındaki değişimi hızlandırdığı gibi, aynı zamanda yeni bir ahlak anlayışı yarattı. Sadece olay nedenselliği değil, iktidar da gökten yeryüzüne inmeye başladı. "Seküler Çağa" giden yol açıldı. Aydınlanma, akıl çağı (age of reason) olarak da biliniyor. Dünyaya ve evrene bakış, dinsel hikayelerden, dogmalardan, mitlerden sıyrıldı, bilimsel akla dayanmaya başladı. Aydınlanma çağı 17 ila 18. yüzyıla tarihlense de, 19. hatta 20. yüzyıla kadar uzanan bir tarihçesi var.

Bu zihinsel dönüşüm, çok ağırlıklı olarak Avrupa'da yaşandığı için, Batı merkezli tarih yazımına da yol açtı. Ancak değişim/dönüşüm sadece zihinlerle sınırlı kalmadı. Aynı zamanda Sanayi Devrimi denen olağanüstü bir değişim yaşandı ve bu devrim dünyayı kökten değiştirdi. Sanayi Devriminin pek çok sonucu oldu. Dünya yeni bir üretim/tüketim paradigmasıyla tanıştı. Sermaye ve kapitalizm dünyaya egemen olmaya başladı. Kırsal nüfus kentlerde toplandı. Büyük aile dağıldı, çekirdek aile yükseldi. Amerika ve Fransa'daki devrimlerle yeni fikirler doğru.

En dramatik sonuçlarından biri de Büyük Iraksama (Great Divergence). 18. yüzyıla kadar dünyanın her yerinde insanlar aşağı yukarı aynı düzeyde gelire ve yaşam standartlarına sahipti. Sanayi Devriminden sonra "Batı" ile dünyanın geri kalanı arasındaki uçurum açıldıkça açıldı. Yaklaşık 3 yüzyıl süren Büyük Iraksamanın sonunda, 20. yüzyılın üçüncü çeyreği biterken ABD ve Batı Avrupa ile Çin, Hindistan ve Asya'nın geri kalanı arasındaki ortalama gelir farkı 50 kata ulaştı. Sonraki döneme Büyük Yakınsama deniyor. Başta Çin, Asya farkı kapatmaya başladı.

Büyük Yakınsama iki faktörün aynı zamanda devreye girmesiyle yaşanıyor: ABD ve Batı Avrupa'da ekonomik büyüme yavaşladı, yer yer durgunlaştı. Başta Çin olmak üzere Asya'da hızlandı. ABD ve Avrupa tüketime, Asya üretim ve tasarrufa yöneldi. Ancak  Büyük Yakınsama sadece ekonomik büyüme farklarından kaynaklanmıyor. Aynı zamanda ABD ve Batı Avrupa ile başta Çin olmak üzere Asya arasında toplumsal düzenler, yönetim anlayışları ve ekonomik/toplumsal sorunlara yaklaşım farkları da belirginleşmeye başladı. Avrupa'da Rönesans, Reform, Aydınlanma yaşanırken Asya doğa üstü ve mistik inançların etkisi altında, güçlü imparatorlukların ve katı bürokrasinin baskısı altında, gelişme dinamikleri engellenmiş bir haldeydi. Aynı dönemde Avrupa'da kilise egemenliği ve krallıklar yıkılıyordu.

Bir de 21. yy başında yaşananlara bakın. Başta ABD olmak üzere, Batı'da aşı karşıtları, maske takmayı reddedenler, düz dünyacılar, senato basan beyaz üstünlükçüler, Q-şamanlar, ırkçılar, lobiler, kripto paracılar, metaverse evreninde arsa satanlar, dog coin pazarlayanlar var. Başta Çin, Asya'da ise toplumsal çıkarı bireysel çıkardan üstün tutan, örneğin Covid salgınında bu erdem sayesinde sağlık sistemi kilitlenmeden, salgın büyük kentleri, eyaletleri teslim almadan büyük sorunlarla baş edebilen bir toplumsal disiplin var. Dünyada üretim, tasarruf Asya'da. Bilim ve teknoloji konusunda atılımlar, Japonya'da başlamıştı, Çin, Kore ve kısmen Hindistan'da hızlanarak devam ediyor. Batıda Elon Musk halka Marsa gidiş dönüş masalları anlatırken, Çin ayın karanlık yüzüne, Hindistan bir meteora araç indirdi. Batı doğaüstüne, batıl inanca, akıl ve bilim karşıtlığına savrulurken, Asya mistikten, doğa üstünden, miskinlikten uzaklaşıyor. Büyük Yakınsama sadece maddi varlıkların üretiminde değil, aynı zamanda zihinsel aydınlanma ve özgürleşme ile de yaşanıyor.

Türkler, yaklaşık bin yıllık tarihleri boyunca Doğu'ya değil Batı'ya ait oldular. Hazar kıyılarından Anadolu içlerine, oradan Balkanlara ve Avrupa içlerine doğru ilerledikçe hep Batı tarihinin değişmez bir parçası haline geldiler. Temel anlayışımızı, Tanzimattan başlayarak Meşrutiyete, oradan Cumhuriyete uzanan tarihimiz boyunca hem zihinsel, hem de toplumsal dönüşümü - gecikmeyle de olsa - gerçekleştirmek üzere kurduk. Bu sayede de Büyük Iraksama'da yitirdiklerimizin bir kısmını telafi edebildik. Büyük Yakınsamada zihinsel ve ekonomik olarak Batı'dakine benzer bir durgunluk ve gerileme sürecine girdik. Ancak ABD ve Avrupa'dan farklı olarak güçlü kurumlarımız, sağlam bir ekonomimiz ve bizi post-modern yıkımdan koruyacak aydın birikimimiz olmadığı için çöküş yaşıyoruz.

Dünyada Batı / Doğu ayrımı sona eriyor. Avrupa'da başlayan zihinsel ve toplumsal dönüşüm, dünyadaki tek egemen sisteme dönüşüyor. Akıl Çağı'nın (Age of Reason) bir rakibi yok. Bu sistemi kucaklayabilenlere Kuzey deniyor. Bu sisteme ayak uyduramayanlar ise Güney'de kalıyor. Çin olağanüstü bir hızla büyüyerek, sadece ekonomik değil, aynı zamanda bilimsel/teknolojik/toplumsal güce dönüşüyor. Covid virüsünün çıkış ülkesi olduğu halde, iki/üç ay içinde sorunu çözdü, son iki seneyi sıfır vaka ile geçirdi. Bu arada Büyük Yakınsamada ciddi mesafe kat etti. Büyük tekellerin, lobilerin, plütokratların kıskacı altındaki ABD Güney'e düşmemeye çalışıyor. Yaşlı ve başarısız Biden döneminin ardından Trump'ın yeniden başkan seçilebileceği, ardından da bir iç savaşa sürüklenebileceği konuşuluyor. Avrupa, dünyanın geri kalan coğrafyasına göre hala en demokratik ve eşitlikçi toplumlara sahip. Ancak onlar da dar görüşlü muhafazakar politikacıların, AB'nin anti-demokratik kurumsal yapısının, göçmen akımlarının ve Rusya'nın askeri/politik baskısının etkisi altında.

21. yüzyılın ilk çeyreği tamamlanırken Türkiye bu dünya konjonktüründe, kendi ortaçağının bile gerisinde, çapsız siyasi kadroların, ufuksuz iş çevrelerinin, bilimden iyice uzaklaşmış akademisinin, emir kulu bürokrasisinin, orta çağ artığı cemaat ve tarikatların baskısı altında. Doğusunda hızla büyüyerek dünyayı etkisi altına alan Çin, Kuzey'inde NATO baskısını askeri bir yarma operasyonu ile aşmaya çalışan Rusya, Batısında Türkiye'deki ılımlı/ılımsız bir islami rejimi kendisi için ehven gören çapsız Avrupalı politikacılar ve tepesinde büyük abisi ABD.

Türkiye, tarihin siyasi/ekonomik/toplumsal/düşünsel düğümlerinin kesiştiği bu dönemeci aşabilecek mi? Sanırım 21. yüzyılın kalan çeyreklerinde asıl "beka sorunu" bu olacak. Türklerin tarihindeki en tehlikeli dönemece, Gaznelilerden, Karahanlılardan, Selçuklulardan başlayan bin yıllık tarihin sonuna, yeni bir bin yıllık döngünün başına işte bu ahval ve şerait içinde giriyoruz. Türkler için tehlike, 1919'dan bile daha büyük.

Not 1: Kaplan gibi 1 yıl yaşamak, kamlumbağa gibi 20 yıl yaşamaktan iyidir. ( Polonya atasözü)

Not 2: Seksendörtten “Ölürüm Hasretinle” le ve Yüksek Sadakatten “ Belki üstümüzden kuşlar geçer” şarkılarıyla ile gençliğin damarına dokunalım biraz ve benim gençliğimin ortalarına 2005 yılına gidelim. Ne günler ne hayaller. Yaşa ki neler göresin.

Not 3:  Mükemmellik bir yetenek değil aynı şeyi tekrarlamakla elde edilen alışkanlıktır. Defalarca denemek sizi her işte mükemmelleştirir; zırvalamada bile..

Sivri Dil