Benim uzmanlık alanım işletme, ekonomi, kamu yönetimi.
Taksim saldırısına bakınca bir tek mesaj okudum.
İster kuklacı, ister bilardocu, isterse kafası kumda, gerisi açıkta devekuşu deyin, bombayı orada patlattıran odak şunu diyor:
“Canımı sıkmaya devam edersen, ülkende huzur bırakmam.”
Net. Acı. Gerçek.
En kalabalık, en medyatik, en göz önü yerde yapılması da bundan. Mesajının hedefi bulmasında açık kapı bırakmak istemiyor.
Yaşamını kaybeden tüm canlara rahmet olsun, ruhları şad, mekanları cennet olsun. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Yalnız vatan mücadelesi böyledir ve Türkiye sevgisi imandandır.
Şimdi seçim ortamındayız, ittifak ilişkileri var, ittifak içindekilerin açık ve örtülü başka ittifak ilişkileri var, bunların bir kısmı da bombacı örgütün uzantılarına çıkıyor, dolayısıyla konu pek çok boyutu ile saptırılıyor, farklı şekilde tartışılmak isteniyor.
Birinci olarak bilinmelidir ki, yaşadığımız şey bir terör olayıdır. Ülkemizde terörist bir saldırı olmuştur. Sivil, savunmasız insanlar kurban olarak seçilmiştir. Hedef ise Türkiye’dir, milletimizdir.
İkinci olarak, bu olayı gerçekleştirenlerin amacı topyekûn hepimize gözdağı vermektir. Hepimizi korkutmaktır, hayatımızı çekilmez hale getirmektir ve kendilerinin istedikleri gibi davranmamızı sağlamaktır. İstedikleri tavizleri vermemizdir. Teslim olmamızdır.
Üçüncü olarak, terör insanlığa karşı suçtur ve hiçbir şekilde başka kavramlarla ilişkilendirilerek izah edilemez. Bu bir siyasal tutum, davranış, eylem değildir. Mazur görülecek, hak verilecek bir tarafı yoktur. Terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin insanlık dışı varlıklara yönelik bir mücadele yürüttükleri unutulmamalıdır ve diğer suçlularla mücadele edilirken sergilenebilecek tüm duyarlılıklar beklenmemelidir.
Dördüncü olarak, terörist faaliyetler karmaşık organizasyonlar içinde gerçekleştirilir. Mücadele de bunun için kolay olmaz. Günümüzde vekâleten savaş ve hibrit savaş olarak tanımladığımız yeni çatışma türleri içinde terörizm önemli bir yer tutmaktadır ve terörist grupların arkasında, önünde, yanında pek çok büyük gücün bulunduğu ve farklı çıkarlar için bunların gerçekleştirilmek istendiği gözden kaçırılmamalıdır.
Beşinci olarak, teröristlerin arkalarında bulunan güçlerin ve bunların etki ajanlarının yapılan eylemleri bir takım yönlendirme ve saptırmalarla kamuoyunda farklı şekilde algılanacak biçimde, hedef saptıracak şekilde anlatmak için çaba gösterecekleri ve gösterdikleri unutulmamalıdır. Bu çabalar öylesine ustaca, profesyonelce yapılır ki kitleler olana değil dezenformasyona ilgi göstermeye başlarlar.
Altıncı olarak, terörist faaliyetlerin etkisinin artırılmasında medyanın önemi gözden kaçırılmamalıdır. Teröristler çok iyi bilirler ki tüm toplumu yok etmeye ne güçleri yeter, ne maddi varlıkları. Ancak korku ve panik iklimini hâkim kılarak başarıya ulaşırlar. Onun içindir ki yaptıklarının olabildiğince çok yankı bulmasını isterler. Ayrıca hedeflenenin dışında başka çıkarlar da devreye girer ve hemen icra etmeye başlarlar. Nitekim Türkiye’nin turizmini baltalama çağrılarında olduğu gibi…
Yedinci olarak, teröristlerin ve onların arkasındakilerin de medyaları vardır. Kuşkusuz ki her olay sonrasında ya etkiyi artırmak veya hedef saptırmak için bunları kullanırlar. Kullanmışlardır da. Bu nedenle terör olayları sonrası özellikle yabancı kaynaklardan aktarılan her bilgiye kuşku ile bakmak ve sadece resmi kanallara itibar etmek gerekir. Özellikle sosyal medya paylaşımlarına çok dikkat etmek şarttır. Günümüz teknolojileri ile pek çok sahte içerik ve görüntü üretip yaymak mümkündür ve örgütler bunu sıklıkla yapmaktadırlar. Sosyal medya kısıtlamaları da, kontrollü bilgi de terörle mücadele için bazen kaçınılmaz olmaktadır.
Aslında mücadelenin adının hiç değişmediğini biliriz biz. Memleketin başına bir şey gelecek diye ödü kopanlarla memleket üzerinde planları olanlar arasında bir mücadeledir bu. Çanakkale’de cepheye koşmakla İngiliz Çanakkale’yi geçerse Almanya’ya kaçmak için köşkünün bahçesinde otomobil bekletmek arasındaki farktan doğar bu mücadele ve emin olun çok yaşlı bir mücadeledir.
Ne denir ki? Hayatını kaybedene tekrar binlerle rahmet, kalbi memleket için atana binlerle selamet, münkire münafığa binlerle lanet olsun.
SİYASETÇİLER BU OLAYI İYİ OKUSUN:
Frankfurt Belediye Başkanı Feldman halk oyuyla görevinden azledildi.
Hem de halkın yüzde 95.1 gibi büyük çoğunluğu, “Gitsin” dedi, gitti.
Bu kısım normal.
Normal olmayan kısım şu; aynı Feldman yine aynı halkın yüzde 70 oyuyla seçilmişti!
Hep “Herkes ince bir buz tabakası üzerinde duruyor. Her an kayıp düşmek de, tabakanın kırılması da olası” demiyor muydum?
Seçim kazanan hiç kimse, aldığı oyları cepte sayamaz. Seçmen eldeki sabun gibi çok kayıp gitmeye meyilli.
Siz siz olun, herhangi bir yerde birilerinin onayına ihtiyaç duyuyorsanız, iletişimde şu üç kurala uymayı ihmal etmeyin;
Dikkatli ol, dengeli konuş, sakin kal.
HAKİKAT:
“Tanrı aşkına, insan çocuklarını iyi eğitmezse, onlar dosdoğru günahın pençesine düşerler ve büyüyünce hiçbir işe yaramayan haylazlar olurlar!” Sakin olun, felaket tellalları! Evet, sizin anladığınız şekilde bir işe yaramayacaklardır, ancak ne var ki sizin anlayışınız da pek bir işe yaramamakta. O şımarık çocuklar sizin gevezeliklerinizi ve yakınmalarınızı dinlemeyecekler ve sizlerin oldum olası hayranlık duyduğunuz, dilinizden düşürmediğiniz aptallıklara anlayış göstermeyeceklerdir: Miras hakkını feshedeceklerdir, yani sizin atalarımızdan miras aldığınız aptallıkların varisi olmayı istemeyeceklerdir; atalarınızdan devraldığınız günahı kökünden kurutacaklardır. Eğer siz onlara:En Yüce’nin önünde boyun eğ diye emrederseniz, onlar sizi şöyle yanıylayacaklardır: Eğer bize boyun eğdirmek istiyorsa, o zaman kendi gelsin eğdirsin; biz gönüllü olarak boyun eğmeyiz. Ve eğer siz En Yüce’nin öfkesi ve vereceği cezayla onları tehdit ederseniz, bunu bir köpeğin havlaması gibi algılayacaklardır.
Eğer onları hayaletlerle korkutmaya muvaffak olamazsanız, hayaletlerin tahakkümü sona erdi demektir ve dadıların anlattığı masallara — inanılmayacaktır.
Uzunca bir zaman insanlar hakikate sahip olabilmek için insanın kendisinin hakiki olması gerekebileceğini ciddi olarak düşünmeden, hezeyan içinde hakikate sahip olduklarına inanmakla yetindiler.”/Biricik ve Mülkiyeti, Max Stirner
ŞİŞEN BALONLAR:
Kripto para piyasasında 24 saat içinde 100 Milyar $ buharlaşmış. Yani bir gün içinde yeryüzünden Ekvador, Küba veya Slovakya GSYiH'sı kadar bir hayali varlık buharlaşmış. Düşünün ki, 2021 sonunda zirvelere vurulurken kripto varlıkların 2022 sonbaharında mevcut seviyelerinin ~5 katı seviyelerde olmasının beklendiği söyleniyordu. (Mesela 1BTC=100.000$, 1.000.000$ diyen vardı da, onun nasıl bir hayal olduğunu varın siz düşünün.)
Şimdi düşünün BTC 24 saat içinde $20.000'den $16.000'e düşerken yeryüzünden (mesela) bir Ekvador kadar varlık siliniyorsa, $100.000'den aynı ölçekte düşerken yeryüzünden hangi ülke GDP'si büyüklüğünde bir varlık silinirdi?
Cevap: İsveç, Polonya veya Belçika
Şişen balonun nasıl bir balon, ponzinin ne kadar ürkütücü olduğunu varın siz düşünün. 60K $'a 1BTC alıp onun 100-150K $ olacağını hayal eden nasıl bir çılgın trene bindiğini ancak böyle çakılmanın diplerine gidilirken anlıyordur herhalde.
(Anlıyor mudur, ona da emin değilim)
Bu hayali varlık değerleri sadece BTC'nin değerinden ibaret değil, bütün zart ve zurt coin'lerin buharlaşan toplam değerinden söz ediliyor. Bunu da dipnot olarak düşelim.
Açgözlülük, para kazanma hırsı, zengin olma hayalleri, çürümüş bir sistemin sıradan insanlara aşıladığı hastalıklar. Bu arada gezegenimiz dolu dizgin çok ağır bir iklim krizine, belki de insan uygarlığının yok oluşuna doğru gidiyor. Altını kalın kalın çizerek tekrar:
Hayali alışverişlerle yaratılan bu ölçeklerde kazancın meşru kabul edilme ihtimali SIFIR (idi). Kumarhanede dönmeye devam eder ve bu hayali servetler yeniden "yaratılırsa" bile meşru kabul edilmez.
Not 1: Türkiye'de havalimanlarında dış hat yolcu sayısı pandemi öncesi dönemdeki seviyesini aştı. İç hat yolcu sayısı ise pandemi öncesine göre yaklaşık %25 azaldı.
Milletin ekonomik durumunu yolcu sayısından anlayabilirsiniz.
Not 2: Petersburglu Usta’da şöyle bir bölüm var. “Ama adam, bu anıları toplayıp biriktirmek istiyor. İnsanlar ölümü kabullenir, yas tutar, daha sonra da unutur. Unutmazsak, derler, dünya çok geçmeden kocaman bir kitaplığa dönüşür.” J.M. Coetzee çok güzel betimlemiş, insanın toplama isteği ve unutmanın sıhhati arasındaki durumu. Zaman geçip gidiyor, bir tarafta birikiyor. Bir tarafta da unutuluyor. Galiba unutulanlar hatırlananlardan daha çok. Yoksa insan bütün bu birikinti ile nasıl yasayabilir ki?
“İhmal edilen her şey ölür. Ertelenen şey erteledikçe daha da uzaklaşır. Söylenmek istenip de söylenmeyen sözler kalpte yük kalır. Yürünmeyen yol birikir. Her şey yerinde ve zamanında güzel.” O vakit insana düşen onu şey ıskalamadan yaşamaktır ve yaşamayı ciddiye almaktır. Bu nedenle unutulacaklar unutulacak ve yeniden başlanacaktır. Son söz yerine O’na sığın ve başkalarını yargılama, kendi muhasebeni iyi tut ve de karalar bağlama, elbet herkes kendi imtihanını aldıkça daha anlaşılır olacaktır.
Not 3: Kayseri'de haykıran bir annenin feryadına kulak verin; "Suriyeliler, evladımı uyuşturucuya alıştırdı. Devlet Suriyelilere sahip çıktı, bizim çocuklarımıza sahip çıkmadı."
Not 4: Euro/Dolar paritesi 1,03 olunca Euro 19,11'e çıkmış.
Demek ki parite 1,20 olsa Euro 22 lirayı aşacak.
Dolar paritesi 0.97 olduğunda bile dolar TL 19 u görmemişti. Bu da demektir ki Türk hükümeti için dolar fiyatı önemli.
Tanzim satışlar yaparak USD kurunu 18,60 civarında tutmaya çalışırsak Euro/Dolar paritesi arttıkça Euro kuru yeni rekorlar kırmaya devam eder.
Ülke rezervlerini satarak kuru tutuyorsak sepet kuru($/2+€/2) dikkate alsak daha iyi.
Üstelik bu sayede daha az dikkat çeker.
Döviz kurunun gün içinde çivilenmiş haline karşılık, akşam saatleri boyunca iniş ve çıkışları mantıklı değil.
Nedeni sorgulanmalıdır!
Not 5: Sarallar soruşturmasının perde arkası
"Soylu'nun eleştirisi üzerine Aktaş, ‘Size her söylediğimizde sızıntı oldu’ yanıtını verdi. Görüşmenin gerçekleştiği oda bir anda buz kesti"
İddialar doğruysa çok vahim.
Not 6: AİHM siyasilerin en ağır eleştirilere dahi katlanması gerektiğini vurgular.
Halk için hakaret kabul edilen söz, siyasiler için hakaret kabul edilmeyebilir.
İmamoğlu İçişleri Bakanı'nın söylediği sözle ilgili soruya "Lafa bakarım laf mı diye, söyleyene bakarım adam mı?" demiş.
Örn: Sıradan birine "Şeref yoksunu" demek hakaret kabul edilebilir.
Ancak bu ifade bir siyasiye kullanılırsa ağır eleştiri olarak değerlendirilebilir.
Ülkemizdeki uygulama ise tam tersi.
Zaten bu yüzden gelişmiş bir ülke değil; gelişmemiş, geri kalmış, geri giden bir ülkeyiz.
Not 7: İstersen saatlerce savunma yap. Beraat nedenlerini(kastın olmaması, eylemin suç olarak tanımlanmaması, failin belirlenememesi vs) ortaya koy.
Şablon kararlarla 3-6-15 yıl, müebbet, ağırlaştırılmış müebbet alıyorsun.
Not 8: Tutuklanan Cihan Kolivar'ın oğlu: Şu binaya (Adliye) gerek yok. Yazın bize şu kadar ceza yedin benim kararım bu diye mail atın.
Ülke genelinde "Halihazırda adalet sarayları adi suçlar dışındaki ceza davalarında adaletin tesis edildiği yerler midir yoksa adaletin katledildiği yerler midir?" şeklinde bir anket yapılsa sonuç ne olur acaba?
Türkiye gibi hukuk devleti olmak bir yana kanun devleti bile olamamış ülkeler için malesef sıradan olaylar.
Pardon Filmi bu ülkede yıllardır gerçek vakalarla yaşanıyor.
Not 9: Ekrem bey bir de değil, iki defa seçim kazanarak gelmiş belediye başkanımızdır. Yeri geldiğinde eleştiririz, yeri geldiğinde yerden yere vururuz ama kurda kuşa yedirmeyiz.
Not 10: ABD Ekim TÜFE Fed'in 2023 oyun planını değiştirir mi? Hayır, "enflasyonda zirveyi geçtik"le "enflasyon %2'ye geriliyor" çok farklı konular.
Peki başlayan ralli sürer mi?
Sürmez. NİYE S&P500 rallisi sürmez? Kripto dünyasına bakın, Fed'in riskli varlıklara vurduğu darbeyi orada göreceksiniz...Sırada hisseler var.
Not 11: Güç, değirmencilerden hukukçulara; maddi malları işleyenlerden, onları yöneten sözleşmeleri işleyenlerin eline geçmiştir. (Margaret Atwood)
Not 12: Ekonomi eleştirisiyle konuşmaya başlayan ev sahibini tam “muhalif” sanmışken, ev sahibinin cümleyi “ama küresel kriz her ülkeyi vurdu” şeklinde tamamlamasıyla “iktidar yanlısı”na geçen kafa karışıklığı.
Çalışanları aşağılayan, yayın sırasında kovan, işten çıkarma tehditi savuran, “mavi tıklı hesapların en kısa sürede dolarla satılacağını” söyleyen, “denetim konseyi” oluşturan kapitalist despot patron Musk’ın sahip olduğu Twitter’ın “özgürlük”, “eşitlik”, “insan onuru” için mücadele alanı olarak kullanılmasındaki tezat. Okunaksız.
Muhafazakâr kimliği ağır basarak 7’li masaya doğru giden “muhalif masa”da CHP’nin oturmaya devam etmesi.
Okunaksız.
İlkokul terkle sayısız üniversite bitiren aynı şekilde olup biteni okumakta zorlanıyorsa, cehalet kitlesel bir hâl almış demektir.Bu bataktan ancak, sadece kendileri için değil birbirleri için kaygılanan insanların sayısı artarak çıkılabilir.
Not 13: “GSM şirketleri ve sigortacılar akıllarını başlarına toplasınlar” söylenmesi: GSM şirketleri yeni müşteri çekmek için sağladıkları avantajları eski müşterilerine sunmuyorlar! Kâr ettiklerini sanıyor olabilirler ama sadık müşterinin bağlarını da zayıflatmış oluyorlar. O zaman eski müşteri de başkasının yeni müşterisi olabiliyor. Araç sigortacıları da benzer yanlışı yapıyorlar. Yıllardır sigorta pirimi yatırıp hiç kaza yapmayan insanlar neden durmadan yüksek ödemeler yapmak zorunda kalıyorlar? Neden onlara ciddi indirimler ya da bazı yıllarda karşılıksız sigorta yapılmıyor? Bu uygulamalar pazarlama duayeni Kotler tarafından “mantıksız” bulunuyor, benim tarafımdan ise akıl dışı.