Kurtlukta kanundur: Baskın dişinin yemeği her zaman ayağına gelir. Eninde sonunda her ülke gerçeklerin pıtıraklı, can yakan yüzüne çarptıkça; Mısır gibi yemeği masaya serbest kur olarak sürmek zorunda kalır. Parası olanlarla ve hayatın gerçekleriyle kavga olmaz. 

Piyasa likiditesini artırmak ve tıkanıkları açmak için, daha serbest bir kur rejimine geçeceğini" belirten Mısır MB sonrası Mısır poundu 20 dk içinde %15 yukarı fırlayarak ilk kez 20 seviyesini geçti... Çünkü yabancı yatırımcı sabit kura gelmez ihracat düşer ve yastık altı çoğalır, bizimkiler de yaşayarak öğrenecek.

USD/EGP kuru yukarı fırladı demek istedim üstadlar, Mısır Poundu çakıldı yani, yanlış anlaşılmasın. Mısır da KKM fırsatları sunar mı acaba halkına? Biz de serbest kura geçsek dolar TL 40 da durur mu, gerçekten merak ediyorum.

Bu arada ABD ekonomisi, dış ticaret açığının daralmayı sürdürmesiyle üçüncü çeyrekte yüzde 2.6 artışla yüzde 2,4 beklentinin üzerinde büyüdü. Sonn haftalarda ABD ekonomisinin yavaşlama sinyalleri göstermesi Fed’in faiz artış adımlarını 75 baz puandan 50 ye indiri tartışmalarını başlatmıştı. Ancak gelen büyüme verisi kasım başındaki FOMC’den 75 baz puan faiz artışını garantiler nitelikte. Gelecek hafta ABD merkez bankası Fed ve powell yıkıp geçerse ortalığı, piyasaları kan banyosuna çevirirse şaşırmayın..

AKSARAY:
Aksaray’da taziyelerde yemek dağıtılması yasaklandı! Ekran Haber ve Show haberin dünkü haberi. Aksaray Valiliği tarafından, cenaze sahibine yük olduğu ve büyük külfetler altına soktuğu gerekçesiyle taziye yemeği vermesi yasaklandı. 

Fakir fukaranın biraz karnı doyuyordu. Yazık etmiş. Çok beddua alacak garibanlardan ve açlardan. Başka meselesi kalmamış mı Aksaray’ın? Beyni sulanmış yöneticilerimizin son marifetlerinden biri. Nedir günahı güzel ve yalnız ülkemin?

Yemek ikramı tüm kutsal ve kutsal olmayan öğretilerde vardır. Hayat devam ediyor. Yaşam akışkan demektir. Ayrıca ölenin ruhunu şad etmektir amacı. Ölenin öldüğünde kapanmaz amel defteri inançlara göre. Böyle hayır hasenat işlerini teşvik etmek yerine yasaklamak çok aymazca davranış. Hele de böyle gıda krizinin içerisindeyken. Garip gureba için her kim ne  maksatla yemek ve gıda dağıtımı yaparsa başımızın üstünde yeri vardır. Yasakçı zihniyeti taziye evlerine bulaştırmak mefkuresizliktir. Namı Celil’i Muhammed’i yeryüzüne ulaştırmakla mükellef biz müslümanlar ölümü muhabbetle karşılarız; yeterki genç ölüm olmasın ve sıralı olsun. Allah’a vakitlice ya da Onun istediği vakitte kavuşmak evrenin yaşam ruhuna küsmeyi değil içimizdeki yaradana mülaki olma fırsatı verdiği için sadece biz müslümanları ziyadesiyle memnun eder.

Güzel olan şeylerle size olumsuz görünen, sizi üzen şeyleri savmaya çalışın düsturunca büyütülen bir nesiliz. Geldiğimiz noktaya bak.

Cenab-ı  Hak ölmüşlerimize makamı Firdevsi , cennetin has bahçelerini nasip eylesin.

Olumsuz şeyleri pozitif şeylerle aşmaya çalışmak lazım. Arayı açmamak lazım, hem yaşayanlarla hem ölülerimizle. Sadece yaşarken değil ölürken de kendine güzel bakacaksın. Ölüm bizim düşmanımız değil. Ölmemizin tek nedeni bu dünyaya gelmemiz. Cennetten yeryüzüne, yerden berzah alemine.. Hepinize iç huzur dilerim.

YAŞASIN CUMHURİYET

Sene 1923... İkinci Meclis... Cumhuriyet ilan ediliyor.
Milletvekili Mehmed Emin Bey, kürsüye çıkıyor:

Adsıza şeref, esire hürriyet, sefile saadet verecek bir hükümet kuruldu... Bunun adı Cumhuriyet...

Cumhuriyet ruhu önünde 3 kere yaşasın Cumhuriyet denilmesini teklif ediyorum.
Yüce Meclis... Ayakta haykırıyor:
- Yaşasın Cumhuriyet... Yaşasın Cumhuriyet... Yaşasın Cumhuriyet.

Cumhuriyeti bizlere armağan eden kurucu ve ebedi liderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve onun kahraman arkadaşlarını sevgiyle, rahmetle ve minnetle anarken, Yüce Başbuğun, gazilerimizin ve şehitlerimizin öbür yamaçlarda, ukba aleminde cennetin en güzelleriyle ödüllendirilmesini niyaz ederim.

Son söz: Efendimiz Muhammed as miladi takvimle 61, kurucu lider 57, Hz. İsa 33 yıl yaşamış. 3 ünün de de bıraktığı izler belli yaşama. Hiçbir kimse bu 3 adamdan daha fazla yaşamaya layık değil bence. Ben dahil.

Not 1: “Yağar ki sokaklarda bir uzun yağmur/ Islanırım ıslanırım anlamam/ Sanki nedir bir yağmurun güzel olması/ Sahi bir yağmurun güzel olması/ Yağarken kendine severek bakmasından” 
Edip Cansever

Not 2: Yaşamak ne kadar çekilmez gelse de arasıra,/ Bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende./ Bu bir nimet, bu bir nimet, bu Elagözlüm,/ Bu yaşamak bir şiir; harikulade..
Turgut Uyar

Not 3: Sosyal medyada birileri birilerine çok insafsızca laflar söylüyor. Özellikle kin ve nefret sözcüklerini çok maharetle kullanıyorlar. İki üç tweet sonrasına, öncesine bakıyorum, hamdeleselvele ve besmeleli bir yığın söz. Kafam karışıyor. Bu adam o adam mı? Yoksa tweetten tweete huy mu değiştiriyor. Ben artık iyice inandım, insanın yakın modern zamanlar içre çift karakteri var. Ne zaman ki Twitter’da 140 karakter sınırı kalktı, karaktersizlik de arttı! Öyle tweetlere rastlıyoruz ki adeta karşısındaki kişinin kafasında koca bir odunu parçalıyor sanırsınız. Eskiden Twitter yoktu, tevatür vardı. Tevatür ehli mütevatir kabul edilirdi.

Şu fani dünyada şeytan twitter kullanmış olsaydı en çok onun takipçisi olurdu. Yalanların, yalancıların dünyası bu dünya artık..

Not 4: Vitrinler yeniyi kutsar. Akıl ve kalbimiz ise eskiyi ve kadim olanı hep işaret eder. Eski kitaplar eski kafalara hitap eder gibi bir anlayış vardır. Buradaki yanlış, eskiye verilen anlamın isabetsizliği ile ilgilidir. Eski hükmü kalmamış, tedavülden kalkmış anlamına gelmez, bilakis eski bu anlamıyla eskimeyendir. Orijinalitesini asırlar boyu sürdürendir eski. Yeni nev zuhurdur ve denenmemiştir; yerine göre mevsimlik ve sezonluktur.

Not 5: Bütün mutlak kavramlar eskidir. Doğruluk, iyilik ve güzellik böyledir. Sağlamlıklarını ve güvenirliklerini eskiliklerine borçludurlar. Yeni olanın seri üretime tabi olduğu ise ayrı bir gerçektir. Asıl maharet Üstad’ın ifadesiyle “Solmaz, pörsümez yeni” olabilmektedir. Ziya Paşa gibi yukarıdan değişimi eleştirenler de aynı duyarlıktadırlar: “Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı!”

Not 6: Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde ellinin üzerinde oy alma gerekliliği birçok faktörün bir arada işlev görmesini de zorunlu hale getiriyor. Evet, iktidar sıkıntılı bir durumda. Ama iktidarı bu sıkıntıdan kurtaracak tek ihtimal, herkesin de görebildiği üzere, muhalefet cephesinin vahim bir yanlış yapması olur.

Görünen o ki Cumhur İttifakı da bir seçim başarısı için artık yalnızca muhalefet partilerinin adaylık kavgasına tutuşup masayı dağıtması ihtimaline bel bağlamış durumda. İktidar açısından çaresizlik göstergesi bu yaklaşım elbette. Ülkedeki sorunları çözmeye çalışarak halktan destek almayı hedeflemek yerine, muhalefet blokunun parçalanmasına ümit bağlamak ve kimlik siyasetiyle halktan oy almayı ummak çaresizlik göstergesinden başka bir şey değil. Gelgelelim muhalefetin çoklu yapısı ve siyasetin doğasından kaynaklanan çıkar hesaplarına dayalı çekişmeler iktidara ümit veriyor.

CHP içinde -veya CHP çevresinde- altılı masa ittifakına “Sağcılarla ne işimiz var, bunlar olacağına Erdoğan kalsın” diyerek itiraz eden -küçük ama sesi çok çıkan- bir kesim toplumdaki muhalif enerjiyi zehirliyor. CHP’yi temsil etmiyor bu kesim ama parti tabanı üzerinde etki gücüne sahip olduğundan Kılıçdaroğlu için büyük bir baş ağrısı teşkil ediyor.

En hayati konularda ortak tutum gösteremeyen bir muhalefet bloku görüntüsü de siyaseten ümit verici bir tablo sayılamaz.

Not 7: Ekonomi çarpıyor toplumu.
İktidarın tıpkı “Türkiye Yüzyılı” benzeri yaldızlanmış, sanki bütün dünyadan farklı, ekonomi biliminin verdiği kriterlere meydan okuyan ve bunu eleştirenleri “mandacı ekonomistler” diyerek damgalamak suretiyle sanki bir tür anti emperyalist mücadele veriyormuş kisvesine büründüren “Türkiye Ekonomi Modeli” iddiası iyileştirme yapmıyor, bunalımı derinleştiriyor.

İktidar orada da topluma mevcut yangının getirdiği boğulmayı unutturacağı düşüncesiyle gelecek satmak istiyor. Ocak’ı bekleyin, Şubat’ı, Mart’ı bekleyin… 2053’ü bekleyin vs. Bu arada asgari ücreti artırmak gibi, 3600 ek gösterge gibi, EYT’lilere umut gibi, konut – arsa hamlesi gibi, şu an canlılık emareleri gibi görünen ancak seçimlerden sonra ülkeye getirecekleri konusunda bu işten anlayan çevreleri kara kara düşündüren işler yapıyor.
İşte böyle bir ortamda “Türkiye Yüzyılı” söylemi, toplumu mevcut şartların dışına çıkarmak gibi bir sihirbazlık örneği olarak duruyor. “Cambaza bak”ın başka türlüsü.

İktidar, özellikle Cumhur İttifakı sürecinde, topluma yeni bir yüzyıl vadetme potansiyelini epeyce tüketmedi mi? Türkiye’nin önünde “Yüzyıla damga vurmak” gibi bir hedef bulunsun. Ama mesela 20 yılda eğitim alanında, insan sermayesi alanında, ekonomi alanında, toplum barışı alanında hangi sonuç üretildi ki, bundan sonrası için bir potansiyelin varlığına inanılsın? “Eğitimde, kültürde başarılı olamadık” itirafı kime ait? İnsanlar neden ülke dışında gelecek arıyorlar? Gelecek arayanların “süfli arayış” içinde olduğu sözü kime ait? “Giderlerse gitsinler” diyerek kimlerle yeni yüzyıl inşa edeceğinizi umabilirsiniz? Vadedildiği gibi “2023 yılında 25 bin Dolar’lık fert başına milli gelir”in neresindeyiz? İnsani kalkınmanın neresindeyiz?
“Sahicilik”ten uzaklaşıldı epeyce bir zamandır. İktidar bunun farkında değil. Yaldızlı mottoları 50 kanaldan toplumun üzerine boca edersek, bu seçimi alırız gibi bakılıyor. Yaldızı, toplumun çok geniş kesimleri için hayatın dayanılmaz gerçekleri döküyor. Tılsım bozuldu çoktandır.

Not 8: Seçim kampanyanız için bir PR çalışması yapacaksınız. Siz popülist şovunuzu sergilerken rakipleriniz de alkışlasın istiyorsunuz. Vitrininizde sebilhane bardağı gibi dizilmeye buyur ediyorsunuz onları.
Ne var canım bunda, geri çevirecek değiller herhalde.
Logosu bulunmuş bile, kala kala bir "Türkiye Yüzyılı" kaldı. O da bulundu mu tamamdır inşallah.
Böyle tarihi bir günü, adeta bir miladı, sureta bir şahlanışı kaçırmak; yerli ve milli muhalefete yaraşmaz. İktidarın kampanyasında konu mankeni olmayı, seve seve kabul edeceklerdir.
Bugün değilse ne gün, bunun için değilse ne için varlar!
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın forslu makam aracını karanfil yağmuruna tutturup halkın sevgi gösterisi diye sunmak kadar büyülü bir gerçekçilik. Bulutların üstünde, rüya gibi propaganda...
Muhalefet liderlerine davet bir şakaysa burada kesmem gerekir. Gülüp geçmeye yeter.

Not 9: İyi bir santrafor olduğunu, ömrünün santraforlukla geçtiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dikkatinden kaçan önemli bir husus var.
İyi bir santrafor eline geçen pası gole çevirmek için haftalarca beklemez. Beklerse seyirciyi sıkar, oyunun heyecanı kalmaz. Amigoların da seyirciyi coşturmada bir sınırı var. Seyirciyi sürekli aynı coşkunlukta tutmak mümkün değil, futbol tarihinde böyle bir şey yok.
İyi bir santrafor ihtimalleri anında değerlendirir ve pası gole çevirir ve bırakır.
Oysa iyi bir santrafor her ihtimali hesaplamalı, her açıyı görebilmeli.

Not 10: 
“Başka diyarlara, başka denizlere giderim, dedin.

Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa.

Sanki bir hükümle yazgılanmış bir çabam; ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya.

Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım?

Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam burada gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca yıllar yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın.

Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.

Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.

Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın, ne bir gemi var, ne de bir yol sana.

Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte, yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.”

 (Konstantinos Kavafis/Kent)

Not 11: İbrahim Sadri’nin bir şiiri vardı, 90’ların sonu 2000’lerin başında pek bir modaydı. O zamanlar arkadaşlarla kasetten epey dinlerdik. Aklıma iki dize geliyor. “Geride eski şarkılar kaldı sadece masalara çizdiğimiz. (…) Geride bir ömür kaldı yarım bıraktığın / Hani güzel günler gelecekteydi Sabri abi / Hani beyaz arabamız, bir İmpalamız olacaktı.” Galiba Sabri abilerin bir şeyi olmadı ama Sabri abiye ağıt yakanların çok şeyleri oldu. Ancak ne ağızda tat ne de o taze heyecan hiçbiri daha bulunmadı. Ne menekşelere bakan adamlar kaldı ne de yarınlar güzel oldu. Sadece her iyi şey; iyi niyet, iyi dilek hatıralarda kaldı. Herkeste ağır bir nostalji hastalığı baş gösterdi. Ne gençlik ne de genç kaldı. Ağır bir unutkanlık, sarsıcı anımsamalar arasında deveran eden bir hayat elde kaldı. 

Not 12: Devlet malından bir hırka bile aşıran, savaşta ölse bile şehit olmaz...
Hz. Muhammed (S.A.V.)