Suçun manevi unsurunun türlerinden olan olası kast ve bilinçli taksir ayırımına dair teorik açıklamaları; “Olası Kast ile Bilinçli Taksir Kesişmeleri ”, “Doğrudan Kast, Olası Kast ve Bilinçli Taksir Tartışması”, “Olası Kast ve Bilinçli Taksir ”, “Bilinçli Taksirin Koşulu Olarak ‘Neticenin Gerçekleşmeyeceğine Duyulan Güven’ ”, “İki Örnek Olay Doğrultusunda Olası Kast Bilinçli Taksir Değerlendirmesi” başlıklı yazılarımızda detaylı şekilde yapmıştık. Bu yazımızda ise, güncel iki olay üzerinden olası kast bilinçli taksir değerlendirmesi yapılacaktır.

Ceza Hukukunun sorunlu iki alanından birisi olan olası kast ile bilinçli taksir tartışmasını netleştirebilmek için iki olay üzerinde daha durmayı uygun gördük. Değerlendirmelerimizin bağlayıcı ve önyargı niteliği olmayıp, açık kaynağa yansıyan güvenilir bilgi ve görüntüler üzerinden yapılan ve özellikle bilinçli taksir olası kast tartışmasına yoğunlaştığını ifade etmek isteriz. Ceza Hukukunun bir diğer sorunlu alanı ise müşterek faillik olup, ayrı bir tartışma konusu olan bu müessese yazımıza konu edilmemiştir.

Birinci Olay: Halk Otobüsünün Yolcu Durağına Çarpması Olayı

Haber kaynaklarına göre; İstanbul’un Bahçelievler ilçesinde gerçekleşen olay sonucunda iki kişi hayatını kaybetmiş ve dört kişi yaralanmış, olayın ardından şüpheli tutuklanmıştır. Açık kaynağa yansıyan şüpheli savunmasında; “Araç benim değil, ben şoför olarak çalışıyorum. Biz ilk yolcuyu sabah 05:50’de alıyoruz. Saat 21:30’da mesaim bitiyor. Bir gün çalışıp bir gün izin yapıyoruz. Ben tansiyon hastasıyım dün de ilaç almamıştım. Kaza anını hatırlamıyorum, olay öncesinde gözlerim karardı, olay yaşandıktan sonra kendime geldim. Kesinlikle uyumadım, yolcunun beyanını kesinlikle kabul etmiyorum.” şeklinde açıklama yaptığı, bir tanığın ise; “Ben şoför bey uyuyor musun? diye sordum. O cevap vermedi, esnedi. Ben arkaya geçtiğimde kaza gerçekleşti.” şeklinde beyanda bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca, şüphelinin kolluk görevlilerine verdiği ifadede, otobüsün frenlerinin bozuk olduğunu söylediği iddiası yer almaktadır.

Bu bilgiler ve kamera görüntüleri üzerinden yapılacak değerlendirmede;

1. Eğer şoför uykulu iken otobüsü kullanmakta ise, yani uykulu olmasına rağmen trafiğe çıktıysa ve kaza sadece şoförün uyumasından kaynaklanmışsa, sübjektif olarak yapılan değerlendirme ile failin ölüm/yaralama neticelerini öngörebileceği, ancak bu neticenin gerçekleşmesini istediğinin söylenemeyeceği, tecrübeli ve kendini kontrol edebileceğini, uyumayacağını düşünen şoförün, şansa veya ihtimale dayanmayan kendine duyduğu güvenle trafiğe çıktığı, bu sebeple ölüm/yaralama neticelerine karşı kayıtsız kalmadığı, otobüsün kaldırıma çıkmasıyla şoförün irkilerek ayıldığı/uyandığı, direksiyonla manevra yaparak otobüsün yolcuların yoğun olduğu yere gitmesine engel olmaya çalıştığı, neticenin gerçekleşmemesi için çaba gösterdiği, dolayısıyla bilinçli taksirle öldürme ve yaralama suçlarından (TCK m.85/2) sorumlu olacağı düşünülebilir.

2. Bununla birlikte açık kaynağa yansıyan bilgi, beyan ve görüntülere göre; otobüs şoförünün uykulu halde trafiğe çıkamayacağını bildiği, mesaisini devredebileceği veya izin alabileceği, ancak bu imkanları kullanmadığı, trafiğe çıkmanın başlı başına risk taşıyan bir faaliyet olduğu, bir de üzerine sürüş yeteneğini etkileyen sebep varken bu sebebi umursamadan trafiğe çıkıldığı, yolcuların şoförün uyuklamasından endişelenerek kendisini uyardığı, buna rağmen otobüsü kullanmaya devam ettiği, kendisine duyduğu güvenin soyut ve kabul edilemez olduğu, otobüsün ancak minibüse çarparak durduğu, şoförün yaşadığı panikle otobüs durana kadar frene basmadığı, durağa yaklaşan otobüsün bu kadar hızlı olmasının kabul edilemez olduğu, şoförün kayıtsız kalarak hareket ettiği gerekçeleriyle olası kastla öldürme ve yaralama suçlarından sorumlu olacağı ileri sürülebilir.

3. Yaşanan olayın şoförün rahatsızlanmasından kaynaklandığı ihtimalde; bu rahatsızlık şoförün alması gereken ilacı almamasından ileri gelmişse, öngörülebilir neticenin gündeme geldiği, ancak neticenin gerçekleşmeyeceğine duyulan inançla ve ilacın alınmamasının bu şekilde rahatsızlıklara sebep olacağı bilgisizliği ile hareket edildiğinden, bilinçli taksirden sorumluluğun doğabileceği belirtilmelidir. İlacın alınmamasının etkilerinin bilindiği durumda, kayıtsız kalınarak hareket edildiğinden sorumluluğun olası kasta yaklaştığı söylenebilir. Rahatsızlık ani gelişen bir komplikasyon sonucu gerçekleşmişse, ortada öngörülebilir ve önlenebilir bir netice olmayacağından, failin ceza sorumluluğu gündeme gelmeyebilir.

4. Yaşanan olayın otobüsün freninin çalışmamasından kaynaklanma ihtimalinde, eğer şoför bu durumu bilerek trafiğe çıktı ise olası kast, hatta, neticenin muhakkak hale geldiğinin söylendiği durumda doğrudan kast gündeme gelir.

Şoför, frenin çalışmadığını sonradan fark etti veya seyir halindeyken frende arıza meydana geldiyse, trafiğe çıktığı anda öngörülebilir olan bir netice yok iken, otobüsün duramadığını fark ettiği ilk anda ölüm/yaralama neticeleri öngörülebilir olur. Bu aşamadan sonra şoförün hareketlerine göre olası kast bilinçli taksir değerlendirmesi yapılmalıdır. Şoför yolcuları görmesine rağmen (otobüsün gittiği yerde durak olduğunu biliyor, bu işi yapıyor, o durağın ne kadar kalabalık olduğunu dahi biliyor) önündeki otobüse çarparak durmak yerine kaldırıma çıkıp durağa yöneldiği, yani bunu yaparak otobüse değil, durağa çarpıp durmayı tercih ettiği, bu durumda ölüm veya yaralama neticeleri bakımından kayıtsızlık halinin mevcut olduğu, kaldırıma çıkarak yayalara çarpmak konusunda olursa olsun dediği, şoförün olası kastla hareket ettiği söylenebilecektir.

Şoförün kendinin koruma refleksiyle önündeki otobüse çarpmadığı, direksiyonu son anda çevirerek durakta bekleyen yolcuların üzerine gitmekten de kurtulduğu, kimseye zarar gelmemesi için çaba gösterdiği değerlendirilirse, bilinçli taksirin gündeme gelebileceği söylenebilir. Bunun yanında; otobüslerin bakım ve kontrolünden şoförün sorumlu olmadığı, bu sebeple frenlerin o an tutmayacağının öngörülebilir olmadığı kabul edilirse şoförün ceza sorumluluğunun bulunmayacağı düşünülebilir.

Yukarıda yaptığımız değerlendirmeden anlaşılabileceği üzere, olası kast bilinçli taksir ayırımını net şekilde yapabilmek oldukça zordur. Bu zorluğun temel nedeni, olası kast ve bilinçli taksir hakkındaki tanımların soyut, belirsiz olmasıdır. Ancak bu tür belirsizliklerin Ceza Hukukunda yeri olmamalıdır. Bu sebeple; şüphe failin aleyhine somut delillerle yüzde yüz yenilmedikçe (CMK m.223/5), daha ağır suçtan değil, ispata elverişli suçtan ceza verilmelidir.

İkinci Olay: Otoyol Kenarında Yer Alan Kişilere Çarpılması Olayı

Haber kaynaklarına göre; Bursa’da gerçekleşen elim trafik kazası sonucunda 4 kişi hayatını kaybetmiş ve 6 kişi yaralanmıştır. Olay anını gösteren kamera kayıtlarından anlaşıldığı üzere, araç sürücüsü ilk başta en sol şeritte ve süratli şekilde seyretmektedir. Görüntülere göre hızı fazla olan araç şoförünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi ile birlikte, araç ıslak ve kaygan yol üzerinde kaymaya başlamış, kayarak sağ taraftaki bariyerlere çarpıp hareketine devam etmiş, kontrol kaybedilmiş, gerek hızın ve gerekse yapılan frenin ıslak yol üzerinde etkisiz kalıp aracı daha da kontrolsüz hale getirmesi sebebiyle, araçların durabilecekleri emniyet şeridi olarak bilinen en sağ şeritte yer alan ve daha önce kaza yaptıkları için görevlilerin gelmesini bekleyen kişilere ve araçlarına çarparak durabilmiştir.

Araç sürücüsünün ceza sorumluluğu değerlendirildiğinde; şoförün olayda bilerek ve isteyerek hareket ettiğine dair bir verinin bulunmadığı, dolayısıyla doğrudan kasttan söz edilemeyeceği, şoförün aracın kontrolünü kaybettikten sonra, çarpmayı engellemesinin mümkün olmadığı düşünüldüğünde, ceza sorumluluğunun tespitinde şoförün aracın kontrolünü kaybetmesindeki kusuruna göre değerlendirme yapmak gerektiği, bu kapsamda, kazanın gerçekleştiği anda hava koşullarının ve yolun durumunun kötü olduğu, buna rağmen aracın oldukça süratli şekilde kullanıldığı, şoför frene basmış olsa bile araç kaymaya başladıktan sonra direksiyon hakimiyetini sağlamanın oldukça zor hatta neredeyse imkansız olduğu, eğer şoför yol kenarındaki kişileri henüz direksiyon hakimiyetini kaybetmeden önce fark etmişse, aracı kullanma şekli ile hava ve yol koşulları dikkate alındığında, subjektif değerlendirme ile bu kişilere çarpabileceğinin öngörülebilir hale geldiği, bu durumda adi/basit taksirin de gündeme gelmeyeceği, dolayısıyla ceza sorumluluğu bakımından bilinçli taksir ile olası kast arasında bir değerlendirmeye gidilmesi gerekir.

Olayın gerçekleşme şekline bir bütün halinde bakıldığında; şoförün kayıtsız kaldığının veya olursa olsun motivasyonuyla hareket ettiğinin söylenemeyeceği, bu durumda olası kastın varlığından bahsedilemeyeceği, burada daha çok şoförün kendisine ve sürüş becerilerine güvendiğinin anlaşıldığı, öyle ki, bu hava koşullarında aracı süratle kullanabildiği, aracın hızla kullanılmasının tek başına olası kastı gündeme getirmeyeceği, burada kişinin aracı hızla kullanırken motivasyonunun önemli olduğu, ayrıca araç en sol şeritte seyir halinde olduğundan, yolun en sağında yer alan kişilere çarpabileceği ihtimaline olursa olsun şeklinde yaklaştığının, bu ihtimale kayıtsız kaldığının kabul edilemeyeceği, bu neticenin gerçekleşmeyeceğini düşündüğü, neticeyi istemediği, sağ şeritte yer alan kişilere çarpmayı somut bir tehlike olarak addetmediği, dolayısıyla şoförün bilinçli taksirle, yani suçun icra hareketlerini (hızlı ve kontrolsüz araç kullanmayı) bilerek isteyerek yapan failin öngördüğü, fakat istemediği bir neticeye sebebiyet verdiği söylenebilir. Şoförün, yolun en sağında yer alan kişileri fark etmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılsa idi, bu durumda öngörülebilir bir neticeden bahsedilemeyeceğinden, ceza sorumluluğunun doğmayacağı sonucuna varılırdı.

Belirtmeliyiz ki; bu olay ve daha önce yaptığımız olay değerlendirmelerinde, haber sitelerine ve sosyal medyaya yansıyan görüntüler ve burada yer alan bilgiler doğrultusunda görüşümüzü ortaya koymaktayız. Bu olaylar hakkında yürütülen dosyalarda yer alan bütün veriler, olası kast bilinçli taksir değerlendirmesi için önem taşımaktadır. Şoförün; uykulu olması, rahatsızlanması, hapşırması, alkollü olması, aracı hızlı kullanması, trafik kurallarına dikkat etmemesi, kör noktasında, yani araç aynalarından göremeyeceği bir yerde bulunan araç ve kişileri fark edememesi gibi çoğaltabileceğimiz durumlar dikkate alınmalıdır. Bu sebeple; yaptığımız değerlendirmelerde, dosyaya dair bilinmeyen bir durumun var olma ihtimaline binaen, yaptığımız değerlendirmelerin, okuyuculara erişim linklerini koyarak paylaştığımız veriler doğrultusunda yapıldığını ifade etmeliyiz.

Son olarak; olası kast ve bilinçli taksir, özellikle yukarıda yer verdiğimiz örneklerde olduğu gibi trajik olaylarda tartışma konusu olmaktadır. Bu nedenle; yapılacak değerlendirmelerde, hukuk kurallarının belirliliği ve her olaya aynı şekilde tatbik edilmesi gerekliliği duyarlılığı ile değerlendirme yapılması gerekliliği önem arz eder. Bu konuda yaşanan en büyük sorun da hukuk kurallarının belirli olmaması, yani öngörülebilirlikten uzaklığı sorunudur. Neticenin öngörülebilir olması ve bu öngörüye failin verdiği karşılığın ne olduğu meselelerinde ispat sorunu ile karşılaşılmaktadır. Bu belirsizliğin doğurduğu sorunun çözümü bakımından, hakimlerin ve Cumhuriyet savcılarının vardıkları sonucun akla, mantığa ve somut olay koşullarına uygun şekilde gerekçelendirilebilir olması oldukça önem taşır.

Bu değerlendirme; failin kişisel durumu, olay öncesi, olay anı ve olay sonrası gerçekleştirdiği davranışlar dikkate alınarak yapılmalıdır. Yüzde yüz kesinlikle kanıtlanamayan meselelerde, sanık lehine olan duruma öncelik tanınması zorunluluğundan taviz verilmemelidir ki, bu tespit hukuki bir gereklilik olup, suçu işlediği ispatlanmış faile ceza sorumsuzluğu veya daha az ceza ile cezalandırılması maksadını taşımaz. Soruşturmalar iyi yapılmalı, şüphelinin lehine veya aleyhine deliller toplanıp dosyaya alınmalı, değerlendirilmeli, bir delil değerine sahip olan kaza tespit tutanağı iyi hazırlanmalı, bu tutanağa mutlak doğru delil gibi ceza yargılamasında yeri olmayan nitelik tanınmamalı, bilirkişi marifetiyle delil değerlendirmeleri yapılmalı, sonuçta maddi hakikate ve adalete ulaşma hedefine varılmalıdır. Elbette derdimiz maddi hakikat ve adalet olup, kanuni veya dosyaya göre doğru değildir, fakat kanunların emrettikleri ile somut olayın özelliklerini gösteren dosyaya ve toplanan delillere göre hareket etmek de hukuki bir mecburiyettir.