Savunma hakkı herkes için en temel haklardan birisidir. Ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında yargılanan şüpheli ve sanıklar, ceza yargılaması sürecinde bu haklarını etkin bir şekilde kullanabilmek amacıyla avukata ihtiyaç duymaktadırlar. Belirtmeliyiz ki, savunma hakkını ceza yargılaması sürecinde bulunan her şüphelinin veya sanığın eşit olarak kullanmasını sağlamak gerekir. Bu nedenle; ceza soruşturması veya kovuşturması içerisinde bulunan kişilerin, tutuklu veya tutuksuz olarak ayırt edilmeksizin savunma haklarını kullanma ve avukatları ile görüşme imkanlarından eşit olarak faydalandırılmaları gerekir.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 25.12.2019 tarihli, 2019/33165 Muh. sayılı ve tutuklu-avukat görüşme saatleri konulu yazısından edinilen bilgiye göre; eski adı Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü olan, şimdi ise Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü adı verilen ceza infaz kurumlarında, tutuklu ile avukatının görüşmesine zaman açısından sınırlama getiren hukuka aykırı bir uygulama varlığını sürdürmektedir. İlgili uygulamaya göre; Marmara Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesinde bulunan ceza infaz kurumlarında tutuklulara yönelik olarak avukat ziyaretleri hafta sonu ve tatil günleri dahil 08:00 ila 22:00 saatlerinde yaptırılmakta, saat 22:00’dan önce kuruma giriş yapan avukatların ziyaretleri ise 24:00’da sonlandırılmaktadır. Dolayısıyla; avukatlar tutuklu olan şüpheli/sanık ile hem hafta içi ve hem de tatil günleri ile hafta sonlarında, ancak 22:00’dan önce geldikleri takdirde görüşebilmekte, 22:00’dan sonra geldikleri takdirde içeri girememekte ve 22:00’dan önce girenler de 24:00’da çıkmak zorunda bırakılmaktadır. Aşağıda açıklayacağımız üzere; Kanuna ve mevzuata açıkça aykırı olan bu uygulamanın dayanağı ise, tutuklu şüphelilerin ve sanıkların huzurlarının ve psikolojilerinin korunması olarak gösterilmiştir. Buna göre; saik ve amaç gösterilerek kanun koyucunun emredici kuralı aşılabilir ve müdafii tarafından tutuklu şüpheliye veya sanığa hukuki yardımda bulunulması engellenebilir.
Bu hatalı uygulama öncelikle, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 19. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde yer alan; “Asayiş, güvenlik, sağlık ve benzeri konularda ortaya çıkan sorunlarla ilgili gecikmeksizin önlem almak, önlemlerin yetersiz kalması halinde, durumu derhal Cumhuriyet başsavcılığı aracılığıyla Bakanlığa bildirmek,” şeklinde kurum müdürlerine verilen yetkiye dayandırılmıştır. Bunun yanında; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Tutukluların hakları” başlıklı, 114. maddesinin 5. fıkrasında yer alan, “Tutuklunun müdafii ile olan haberleşmesine ve kurum düzeni çerçevesinde temas ve görüşmelerine hiçbir suretle engel olunamaz ve kısıtlamalar konulamaz.” hükmüne vurgu yapılmış, ilgili hükümde geçen kurum düzeni çerçevesinde ifadesine dikkat çekilerek gerçekleştirilen bu uygulamanın kurum düzeni için yapıldığı ifade edilmiştir. Kurum bu uygulamayı Avrupa Konseyi Komitesi’nin Üye Devletlere Yönelik Olarak ihdas ettiği Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında Rec(2006) 2 sayılı tavsiye kararının 49 numaralı kuralında cezaevlerinde iyi düzen bulunması gerektiği şeklindeki kurala vurgu yaparak uyguladığını belirtmiştir. Uygulamanın bir diğer dayanağı olarak; İnfaz Kurumları İç Yönetmeliği’nin 16. maddesinde yer alan, hükümlülerin/tutukluların 24:00 ila 06:00 saatlerinde istirahat edeceklerine dair hüküm gösterilmiştir. Son olarak; 5275 sayılı Kanun m.59/2’de yer alan, “Avukat ve noter ile görüşme, meslek kimliklerinin ibrazı üzerine, tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde, bu iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulamayacağı, ancak güvenlik nedeniyle görülebileceği bir biçimde yapılır.” hükmünün, aynı Kanunun “Tutukluların yükümlülükleri” başlıklı 116. maddesi uyarınca, tutukluluk haliyle uzlaşılır nitelikte olması kaydıyla tutuklular hakkında da uygulanabileceğine dair düzenlemesi uygulamaya dayanak alınmıştır.
Belirtmeliyiz ki, bu kuralların hiçbirisi tutuklu şüpheli/sanığın avukatı ile görüşmesine gün veya saat engeli koyulmasının hukuki dayanağı olamaz. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 2. maddesinin 2. fıkrasında yer alan, “Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder.” hükmü gereğince, avukatlık mesleğinin en temel görev ve amacı, hukuki bilginin hukuki yardım çerçevesinde avukatlığı üstlenilen kişilere aktarılmasıdır. Yine aynı Kanunun “Baroya ve avukatlara ayrılacak yerler” başlıklı 50. maddesinin 2. fıkrasında bulunan, “Ayrıca her cezaevinde ve kolluk biriminde mesleğin onuruna ve önemine uygun bir görüşme yeri ayrılır. Bu yerlerin bakım ve onarımı ilgisine göre Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca yaptırılır.” hükmü uyarınca, her cezaevi ve kolluk biriminde avukatın şüpheli/sanık ile görüşebileceği alanların olması gerektiği açıkça güvence altına alınmıştır.
Bu düzenlemelerin yanında, ceza yargılamaları için esas olan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.149/3’de bulunan, “Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.” hükmü uyarınca, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tüm aşamalarında avukatın şüpheli ve sanıkla görüşme hakkının engellenemeyeceği ve kısıtlanamayacağı güvence altına alınmıştır. Hükümden anlaşılacağı üzere; kanun koyucu avukatın soruşturma ve kovuşturma evresinde şüpheli/sanıkla görüşme hakkı ile ilgili tutuklu veya tutuksuz yargılananlar şeklinde bir ayırıma gitmemiş, tutuklu olsun veya olmasın her şüpheli/sanık bakımından aynı uygulamanın geçerli olması gerektiğini ortaya koymuştur. Yine aynı Kanunun 154. maddesinde, şüpheli/sanığın vekaletname dahi aranmaksızın avukatı ile her zaman konuşulanları başkalarının duymayacağı bir ortamda görüşebilmesi imkanının düzenlendiği görülmektedir. Bu düzenlemelerin bir yansıması niteliğinde olan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m.114/5 hükmüne göre, avukatın tutuklu ile görüşmesine hiçbir surette engel ve kısıtlama getirilmesi mümkün değildir.
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m.59/2 hükmünün, aynı Kanunun 116. maddesi gereğince tutuklular hakkında da uygulanabilmesine olanak tanıyan düzenlemenin bu uygulamaya dayanak gösterilmesi hatalıdır. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 116. maddesinde; aynı Kanunun 9, 16, 21, 22, 26 ila 28, 34 ila 53, 55 ila 62, 65 ila 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde yer alan hükümlerinin yalnızca tutukluluk haliyle uzlaşır nitelikte olanlarının tutuklular hakkında uygulanabileceği öngörülmüştür. CMK m.149/3’de özel düzenleme olduğundan ve savunma hakkının her durumda korunması gerektiğinden, tutuklunun avukatı ile görüşmesine hükümlerden hareketle getirilecek kısıtlamanın, savunma hakkının üstünlüğü gözetildiğinde, tutukluluk hali ile uzlaşır nitelikte görülmesi mümkün değildir.
En önemlisi, tutuklu veya tutuksuz ayırım yapılmaksızın şüphelinin ve sanığın dilediğinde veya müdafiinin gerekli gördüğünde şüpheli ve sanıkla bulunduğu esasen tutukevi olması gereken kapalı ceza infaz kurumunda görüşebilme hakkı bulunmaktadır. Suçsuzluk/masumiyet karinesi altında yargılanan ve 7 gün 24 saat bireysel veya avukatı ile birlikte kolektif savunma yapma hakkına sahip olan tutuklunun, şu veya bu gerekçe ile avukatı, yani müdafii ile görüştürülmesinin engellenmesi, mücbir sebep dışında doğru görülemez ve desteklenemez.
Şüpheli/sanık için kutsal nitelikte olan savunma hakkı; Anayasa m.36 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6’da düzenlenen hak arama hürriyeti ve adil/dürüst yargılanma hakkının en temel bileşenlerinden birisi olup, ceza yargılamasında en ağır koruma tedbiri olan tutuklama ile karşı karşıya kalan şüpheli/sanığın bulunduğu ağır şartlar itibariyle adil/dürüst yargılanabilmesi için bu hakkını etkili şekilde kullanabilmesi hayati derecede önemlidir. Soruşturma aşamasında bulunan ve henüz yeterli şüpheyi gösteren somut deliller toplanmadığından le iddianamesi düzenlenip kamu davası açılmayan, fakat kuvvetli şüphenin varlığını gösteren somut delillerin varlığı gerekçe gösterilerek tutuklu tutulan şüphelinin, bu ilginç çelişki de dikkate alınarak, CMK m.160/2’de öngörülen adil/dürüst yargılanma hakkının korunması ve tutukluluğunun bir an evvel sonlanması için gerekli savunmanın hazırlanabilmesi amacıyla müdafii ile görüşmesine zaman sınırlaması getirilemez, yani avukat ile tutuklu şüphelinin dilediğinde görüşmesine engel getirilemez.
Tutuklu istemezse, onunla görüşmeye gelen avukat veya müdafii zorla görüşme hakkına sahip değildir. Tutuklunun bulunduğu tutukevinde veya cezaevinde, tutuklunun avukatı ile dilediğinde görüşebilmesine uygun koşullar her zaman sağlanmalıdır.
Tutuklu bulunan şüpheli/sanık hakkında henüz hüküm kurulmadığından bu kişilerin suçsuzluk/masumiyet karineleri bulunmaktadır. Bu sebeple, tutuklu bulunanların avukatları ile görüşme hakları bakımından hükümlülerle aynı şartlara tabi tutulması hukuka aykırı olacaktır. Aynı şekilde; tutuklu durumda bulunan şüpheli/sanığın suçsuzluk/masumiyet karinesi devam ettiğinden, avukatı ile görüşme hakkına bu şekilde bir kısıtlama getirilmesinin tutukluluk haliyle uzlaşır nitelikte görülmesi de mümkün değildir. Bunun yanında; kurumun düzeni, istirahat saatleri, sağlık sorunları, gürültü gibi sübjektif ve soyut gerekçelerle kanun hükümlerinin üstüne çıkılamaz ve kapalı infaz kurumunda avukatın tutuklu şüpheli/sanık ile görüşme hakkının belli gün ve saatlerle sınırlandırılması kabul edilemez. Kaldı ki; şüpheli/sanık için kutsal nitelikte olan savunma hakkı Anayasa ve İHAS hükümleri ile güvence altına alındığından, tutuklunun avukatı ile görüşme hakkına herhangi bir kanun hükmü ile de sınırlama getirilmesi hukuka uygun olmayacaktır.
Maddi hakikate ve adalete ulaşmayı hedefleyen, itham sistemini benimsemiş hukuk düzeninin temini için, tutuksuz yargılanan şüpheli/sanık için mümkün olan avukatı ile her zaman görüşme imkanının, Kanun hükümleri gereği tutuklu olarak yargılanan şüpheli/sanığa da tanınması gerekir. Tutuklu şüpheli/sanık savunma hakkını etkin bir şekilde avukatı aracılığıyla kullanabileceğinden, avukatı ile keyfi görüşmesi anlamına gelebilecek gerekçelerle, sübjektif zan ve varsayıma dayalı tespitler ile bu tür kısıtlamaların tutuklu yararına olacağı gibi bir ön kabulle, tutuklunun avukatı ile görüşmesine zaman ve mekan kısıtlaması getirilemez.
Tüm bu düzenlemeler ve açıklamalar çerçevesinde, Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan tutukluların avukatları ile görüşmesi bakımından gerçekleştirilen uygulamanın yasal karşılığı olmadığını ve hukuka aykırı olduğunu ifade etmek isteriz. “Normlar hiyerarşisi” prensibi uyarınca, tutuklunun haklarını gözetecek şekilde müdafii ile zaman sınırlamasına tabi tutulmadan görüştürülmesi usulüne geçilmelidir. Bu nedenle; Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarında devam eden bu hatalı uygulamaya son verilmeli, tutukluların savunma haklarını etkin bir şekilde kullanabilmelerinin sağlanabilmesi için yazımızda belirttiğimiz Kanun hükümlerine uygun şekilde hiçbir kısıtlama olmaksızın avukatları ile görüşmelerine imkan sağlanmalıdır.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Cem Serdar