Bu yazımızda; 3194 sayılı İmar Kanunu’nun geçici 16. maddesi uyarınca verilen yapı kayıt belgesine sahip olan malikin, deprem sebebiyle yıkılan binada gerçekleşen ölüm ve yaralanma neticelerinden doğrudan sorumlu olup olmayacağı, geçici 16. maddenin 10. fıkrasında yer alan sorumluluk düzenlemesinin, ceza sorumluluğu için de geçerli olup olmadığı değerlendirilecektir.
1. Yapı Kayıt Belgesi (3194 Sayılı İmar Kanunu Geçici Madde 16)
Yapı kayıt belgesi; ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak inşa edilen bir yapının kayıt altına alınması ve kullanımına yönelik olarak verilen, imar bakımından ilave bir hak sağlamayan ve kazanılmış hak oluşturmayan, yapının imar durumu ve ruhsata uygun hale getirilmesi veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar verilen geçici bir belgedir.
Yapı kayıt belgesiyle; yapıların kayıt altına alınması karşılığında yenilen¬mesine kadar kullanılmasına imkan verilmekte, taşınmazların kullanımı yasal hale gelmekte, işyeri açma ruhsatı ile ilgili sorunlar giderilmiş, elektrik, su ve benzeri abonelik iş ve işlemlerinin yapılabilmesi¬ne imkan sağlanmış, yapının imar mevzuatına aykırı durumundan kaynaklanan ihtilaflar sona erdiril¬miş olmaktadır.
İmar Kanunu’nun 22. madde¬sine göre yapı ruhsatının verilebil¬mesi için mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa ebat¬lı krokinin eklenmesi gerekmekte, 6306 sayılı Kanunda dahi yapıların ruhsatlandırılmış sayılabilmesi için “fen ve sanat kurallarına uygunlu-ğu” şartı aranmakta iken, yapı kayıt belgesi verilmesi için böyle bir şart aranmamaktadır.
Beyan esasına dayanan ve yerinde inceleme yapılmaksızın ödenecek bedel (konutta belirlenmiş değerin yüzde 3’ü, işyeri için belirlenmiş değerin yüzde 5’i) karşılığında idare tarafından verilen yapı kayıt belgesi, binaların depreme dayanıklılığının denetimi konusunda oldukça büyük bir ihmali gündeme getirmektedir. İmar barışının siyasal iktidara kazandıracağı oy potansiyeli ve beklenen iktisadi katkının, vatandaşların yaşam haklarına tercih edilmesi ile meydana elen bu ihmalin ağır sonuçlarını, yaşanan deprem felaketlerinde gerçekleşen yıkımlar ve bu sebeple yitirdiğimiz canlar üzerinden okuyabiliriz.
Yapı kayıt belgesinin geçerliliği belirsiz sürelidir, yani yapı yenileninceye veya kentsel dönüşüme girinceye kadar yapı kayıt belgesinin getirdiği imkanlardan yararlanılacaktır. Yapının yenilenmesi veya kentsel dönüşüme tabi tutulması için de belirli bir süre öngörülmemiştir.
2. Ceza Hukukunda Sorumluluk Kapsamında Geçici Madde 16’nın Değerlendirilmesi
Kamuoyunda “imar barışı” olarak bilinen, İmar mevzuatına aykırı yapılara yapı kayıt belgesi verilmesine dair usul ve esasları düzenleyen hüküm 3194 sayılı İmar Kanunu geçici m.16’da yer almaktadır. Bu maddeye göre;
“(f.1) Afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla, 31.12.2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31.10.2018 tarihine kadar başvurulması, bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31.12.2018 tarihine kadar kayıt bedelinin ödenmesi halinde Yapı Kayıt Belgesi verilebilir. Başvuruya konu yapının ve arsasının mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ve diğer hususlar Bakanlık tarafından hazırlanan Yapı Kayıt Sistemine yapı sahibinin beyanına göre kaydedilir. (…)
(f.4) Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili bu Kanun uyarınca alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilir.
(f.5) Yapı ruhsatı alıp da yapı kullanma izin belgesi almamış veya yapı ruhsatı bulunmayan yapılarda, Yapı Kayıt Belgesi ile maliklerin tamamının muvafakatinin bulunması ve imar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanların terk edilmesi halinde yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilir. Bu durumda, ikinci fıkrada belirtilen bedelin iki katı ödenir. (…)
(f.10) Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerlidir. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanır. Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır”.
Maddenin 4. fıkrasıyla; yapı kayıt belgesinin alınması, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapılar yönünden hukuka uygunluk sebebi olarak düzenlenmiş ve geçmişe etkili şekilde, daha önce verilen yıkım kararları ve idari para cezalarının ortadan kaldırılacağı belirlenmiştir. Bu sebeple; “İmar Barışının Ceza Sorumluluğuna Etkisi” başlıklı yazımızda belirttiğimiz gibi, İmar Kanunu geçici m.16 hükmü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesinde düzenlenen imar kirliliğine neden olma suçu bakımından özel hukuka uygunluk sebebi niteliğindedir.
Her ne kadar bu düzenleme imar kirliliğine neden olma suçu bakımından hukuka uygunluk sebebi kabul edilse de, binanın depremde yıkılması sebebiyle gerçekleşen ölüm ve yaralanmalarda, yapı kayıt belgesi alınması hukuka uygunluk sebebi olarak değerlendirilmemelidir. Yapı kayıt belgesi alınması yapının depreme dayanıklı olduğuna dair hukuki sonuç doğurmamaktadır. Bu sebeple; yapı kayıt belgesi alınsa da, ölüm ve yaralanmalara sebep olan fiil, binanın ruhsata aykırı olmasından değil, depreme dayanıklı olmamasından ileri geldiğinden, yapı kayıt belgesi alınması bu neticeler bakımından hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilemez. Düzenlemenin 10. fıkrasında yer alan “Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır.” ifadesi; yapı kayıt belgesi alınsa da, depreme dayanıklılık bakımından hukuka uygunluğun gündeme gelmediğini, depremden kaynaklanacak neticelerden sorumluluğun devam ettiğini göstermektedir. Esasen hüküm sadece depreme dayanıklılık bakımından yazılsa da, elbette binanın başka nedenlerle, fakat dayanıksızlığından ve usule uygun yapılmamasından kaynaklanan sebeple yıkılmış ve buna bağlı ölüm ve yaralanmalar meydana gelmişse, bizce sorumluluk ortadan kalkmaz, yapı sahibi, yapıyı inşa eden ve diğer sorumlular kusurlarına göre mesul tutulurlar.
Ceza Hukukunda her kişi gerçekleştirdiği fiilden sorumlu olmaktadır. Bu kural, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi olarak ifade edilmekte ve TCK m.20’de özel olarak yer almaktadır. Herkes kendi kusurlu fiil ve işleminden sorumludur. Bu ilke uyarınca, bir başkası tarafından gerçekleştirilen hukuka aykırı ve kusurlu davranış sebebiyle başka bir kişi sorumlu tutulamayacaktır. Ceza Hukukunda suça fail olarak katılmak mümkün olduğu gibi, şerik olarak da katılmak mümkündür. Bir kişi suça azmettiren (TCK m.38) veya yardım eden (TCK m.39) sıfatıyla katılması halinde şeriklik sözkonusu olacaktır. Kişinin suça şerik sıfatıyla da katılmadığı durumda, ceza sorumluluğu gündeme gelmeyecektir. Ceza Hukukunda, otomatik ceza sorumluluğu kavramının ve düzenlemesinin yeri yoktur. Kişinin bulunduğu hukuki veya fiili statüden dolayı doğrudan ceza sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.
Bu kapsamda; yapı kayıt belgesi alan kişi, her zaman yapıyı inşa eden kişi olmadığı gibi, yapı kayıt belgesi alınan bir yapının malikinin değişmesi durumunda da, yapı kayıt belgesi yeni malike devredilebilmektedir. Gerçekten de yapının depreme dayanıklı olmaması, malik olmayan müteahhidin kusurlu davranışından ileri gelmişse, kiracının veya daha önceki malikin kolon kesmesi veya kiriş kırması gibi depreme dayanıklılığı ortadan kaldıran hareketinden sadır olmuşsa, binanın yıkıldığı anda yapı kayıt belgesine sahip olan kişinin, sadece bu özelliğine binaen, yani, sırf yapı kayıt belgesine başvurduğu veya bu belgeye sahip olduğu için, deprem sonucunda gerçekleşen ölüm ve yaralanma neticelerinden cezai bakımdan sorumluluğu doğmayacaktır.
Aksinin kabulü, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine aykırı olur. Yapı kayıt belgesi sahibinin gerçekleşen ölüm ve yaralanma neticelerinden sorumlu tutulabilmesi için, malikin kusurlu davranıp davranmadığı, bu kapsamda binanın yıkılmasında rolünün bulunup bulunmadığı, binanın yıkılması ile gerçekleştirdiği davranış arasında illiyet bağının kurulup kurulamadığına dikkat edilmelidir. Malikin tek başına yapı kayıt belgesi alması, binanın yıkılması bakımından kusurlu bir davranış olarak kabul edilemez. İmar Kanunu’ndaki düzenleme bu şekilde yorumlanamaz. Kanunda yer alan yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır ibaresi, yapı sahibinin cezai bakımdan otomatik ve objektif, yani kusursuz sorumluluğunu gündeme getiremez. Aksi kabul, Ceza Hukukunun evrensel ilkesine aykırıdır. Ancak malik, bir kusur icra ederek veya gördüğü ve bildiği halde ihmalkar davranarak önlemleri almamış veya yapının dayanıklılığını azaltacak iş ve işlemde bulunmuşsa, elbette bu kusurundan sorumlu tutulacaktır. Bunun dışında; bir apartmandan daire almak isteyen, bunu hukuki ve meşru yollarla gerçekleştiren kişi, sırf yapı kayıt belgesi almak için başvurup bedelini ödediği yapı kayıt belgesinden dolayı otomatik, sınırsız ve kusursuz olarak sorumlu tutulamaz.
Ancak uygulamada, İmar Kanunu geçici madde 16/10’da yer alan, “Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır.” hükmü gerekçe gösterilerek, binanın yıkılmasında hiçbir etkisi ve kusurlu davranışı bulunmayan, sadece malik sıfatına sahip olduğu için kişiler hakkında soruşturma yürütüldüğü, tutuklamaya sevk edildiği, haklarında adli kontrol tedbirlerinin tatbik edildiği görülmektedir. Bu hatalı uygulamadan bir an evvel vazgeçilmeli, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinden taviz verilmemelidir. Bu uygulamaya göre; imar barışından yararlanmamak, yararlanmaktan daha lehe sonuç doğurmakta, malik imar barışından yararlanmadığı için otomatik olarak sorumlu tutulmamaktadır. İmar barışından yararlanmak isteyenler ise, sırf yapılarının hukuka uygun hale gelmesi için başvurdukları bu yol sebebiyle doğrudan, otomatik olarak ceza sorumlulukları gündeme gelmektedir. Mantığa açıkça aykırı olan bu durumun izahı olmadığı gibi, kabul edilmesi imkansızdır.
Yapı kayıt belgesine sahip olan malik; binayı inşa eden kişi değilse, kiriş kırmamışsa, kolon kesmemişse, binanın depreme dayanıklı olduğunu zannediyorsa ve binayı sağlam bildiği için yıkılmasını öngörebilecek durumda değilse, bu malikin hangi kusurlu fiili ceza sorumluluğunu gündeme getirecektir? Malik; binayı kendisi inşa etmiş veya inşasında yardımı bulunmuşsa, depreme dayanıklılık konusunda uyarılmasına rağmen hareketsiz kalmışsa, kolon kesmiş, kiriş kırmışsa, binanın depreme dayanıklı olmadığını bilmesine rağmen binayı veya daireyi kiralamış, tahliye etmemişse, kusurlu davranışından söz edilebilecek ve ceza sorumluluğuna gidilecektir. Bu tür bir fiili bulunmayan malikin ise, ceza sorumluluğu gündeme gelmeyecektir.
İmar Kanunu geçici m.16/10 düzenlemesi uyarınca, yapı kayıt belgesi alan malikin her durumda ceza sorumluluğunun doğacağı şeklinde anlaşılmamalıdır. Ceza Hukukunda bu tür sübjektif sorumluluk kabul edilemez. Kanuni düzenleme ile sorumluluk devri yapılamaz. Sadece binanın yıkılmasında kusuru tespit edilenler, gerçekleşen ölüm ve yaralama neticelerinden sorumlu olabileceklerdir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 3. maddesinde; riskli yapıların tespitinin öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri tarafından yaptırılacağı ve sonuçların Bakanlığa veya idareye bildirileceği düzenlenmektedir. Bu tespiti yaptırmayan malik veya kanuni temsilcisinin, yapının yıkılmasından kaynaklanan neticelerden otomatik olarak sorumlu tutulmasının kabulü de mümkün değildir.
Sonuç olarak; bireylerin ceza sorumluluğunun gündeme gelebilmesi bakımından tespit edilmesi gereken ilk husus, kişinin bir fiilinin bulunup bulunmadığıdır. Kişinin dış dünyaya yansıyan ve hukuki sonuç doğuran bir davranışı olmadıkça Ceza Hukuku bakımından incelenmesi gereken bir mesele yoktur. Bu sebeple; yapının depremde yıkılmasında hiçbir davranışı olmayan, sadece devletin sunduğu imar barışı imkanından yararlanmak için başvuru yaparak yapı kayıt belgesi alan kişinin, sırf bu hukuki durumuna binaen ceza sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. Ceza sorumluluğun şahsiliği ilkesi her durumda dikkate alınmalı, göz ardı edilmemelidir.