ŞANLI BİR KENT…
Son dönemlerde turizm sektöründe yaygınlaşan Güneydoğu turlarının olmazsa olmaz duraklarından birisi de, peygamberler şehri olan Urfa kuşkusuz. Şanlıurfa ismine yaraşır şekilde şanlı, zengin bir tarihe sahip bir kentimiz. Kimler uygarlık kurmamış ki ve hangi inançlar burayı merkez kabul etmemiş ki? Yakın zamanda Göbeklitepe’deki arkeolojik çalışmalarla yerleşime ilişkin tüm ezberlerin bozulduğu Urfa’dan bahsediyoruz. Bu kadar uygarlığın gelip geçmesi aslında buranın yani Mezopotamya Ovasının ticari olarak çok önemli bir kavşakta olmasının da sonucu aynı zamanda. Evet, kimler yok ki dedik. Eski çağlardaki adıyla Edessa; Büyük İskender’in vefatı ile Seleucosların, Roma’nın, İslam Medeniyetinde Emevilerin, Abbasilerin, Selçukluların, bir ara Haçlı Kontluğunun, Zengilerin, Eyyubilerin, hatta Memluklerin, Akkoyunluların, Safevilerin hâkimiyetine de girer. Ve son olarak da Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı idaresine geçer. Yakın dönemde ise altı ay kadar İngiliz işgalinde kalan kent, ardından Fransız idaresine bırakılır. Urfa’daki direniş ile birlikte kent 11 Nisan 1920 yılında tamamen işgalden kurtarılır. Şehrin şanlı direnişine bir armağan olarak 1984 yılında kentin ismine “Şanlı” unvanı eklenir. Ve yeri gelmişken burada belirteyim, çok az kişinin bildiği üzere henüz Kurtuluş Savaşı başlamadan, 1917 yılında Çanakkale Savaşındaki başarılarından ötürü Mustafa Kemal adına ilk anıt şehit Vali Nusret Bey tarafından Urfa’nın merkezine dikilir. Halen Balıklıgöl’e çok yakın yerde konumlanan bu anıtı mutlaka gezi listemize alalım.
MASALSI, BÜYÜLÜ BİR YER: BALIKLIGÖL
Artık kente geldik. Ancak Urfa’nın yazın aşırı sıcak olması ve buna alışmakta zorlanılabilmesini de hesaba katarak bu güzel şehri özellikle bahar aylarında gezmenizi tavsiye ederim. Şehre Antep, Mardin, Diyarbakır gibi kentleri de dâhil eden çeşitli tur firmalarının Doğu turları kapsamında gezmek mümkün. Ancak ben kendi adıma şehrin kapsamı nedeni ile tek başına gezilmesinden yanayım. Uzak coğrafyalardan gelecek ziyaretçilerin Hilvan yolu üzerinde bulunan Havaalanı ile gelmelerinin mümkün olduğu şehri, bahar ayında gezmek çok daha keyifli olacaktır. Çünkü haziran ayından nerede ise eylüle kadar aşırı sıcaklarla boğuşmak zorunda kalabilirsiniz.
Şehirde ilk gezilecek yer kuşkusuz Balıklıgöl. Kentin olmazsa olmazlarından olan ve doğal akvaryum olarak görülebilecek bu yerde fotoğraf çektirebilir, Halil-ür Rahman ile eşsiz bir şekilde bütünleşen Urfa Kalesinin pitoresk güzel görüntüsü eşliğinde açık mekânlarda bir şeyler de içebilirsiniz. Balıklıgöl platosunda Hz. İbrahim’in doğduğuna inanılan mağara da yer almakta. Üç semavi din tarafından kutsal kabul edilen Hz. İbrahim’in doğduğu bu mağara özellikle ziyaret edilmeli. Rivayete göre Hz. İbrahim firavun tarafından ateşe atıldıktan sonra Nemrut’un kızı Zeliha da Hz. İbrahim’i çok sevdiğinden ateşe atılmasına çok üzülür. Ve o da kendisini ateşlere bırakır. Zeliha’nın düştüğü yerde de bir göl oluşur. Gölün içerisinde küçük kayıklarla turlar da düzenlenmekte. Balıklıgöl çevresinde aynı zamanda Abbasi Halifesi Me’mun döneminde camiye dönüştürülen Halil-ür Rahman Camii yarattığı atmosfer ile bilhassa Ramazan ayında eski günlerdeki görkemi ile yarışıyor. Balıklıgöl’ün kuzey kenarında bulunan Rızvaniye Camii ise 1736 yılında Rakka Valisi Rıdvan Ahmet Paşa tarafından yaptırıldı. Ayrıca camiin avlusunun kuzeyinde bir de medrese bulunmakta. Tek şerefeli minaresi ile camiin görüntüsü özellikle kenti yüksekte gören tepelerden bakıldığında uhrevi havanın daha da fazla solunmasına imkân tanıyor.
800’lü yıllardan bu yana özellikle eski fotoğraflardan Urfa’nın geçmişte de önemli sembollerinden olduğu anlaşılan Urfa Kalesi, surlarının harap haline rağmen yine de “ben de buradayım” dedirtiyor. Balıklıgöl’e yakın bir hizada bulunan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi benim Anadolu kentlerinde gördüklerim arasında en iyisi. Başlangıcında Göbeklitepe’nin de çeşitli görsellerle anlatıldığı müzenin en ilgi çeken eseri kuşkusuz “Urfa Adamı” ya da diğer söyleyişle “Balıklıgöl Heykeli.” Kireçtaşından yapılan heykel, gerçek insan formunda bilinen en eski heykel olması ile de dikkatleri üzerine çekiyor. Şanlıurfa Müzesi’nin hemen yanında ise Şanlıurfa Belediyesinin alt yapı çalışmaları esnasında çeşitli dönemlere ait mozaiklerin gün yüzüne çıkması ile bunların sergilendiği Haleplibahçe Mozaik Müzesi bulunuyor. Savaşçı Amazon Kraliçesinin anlatıldığı mozaikler dünyanın ilk örneklerinden sayılmakta ve ülkemizde Hatay Mozaik Müzesi ile birlikte en önemli mozaik eserleri barındırması ile ziyaretçilerini bekliyor. Müzenin hemen yanında ise Urfa’nın en büyük alışveriş merkezi olan “Piazza Şanlıurfa” bulunmakta. Burada serinlemek ve soluklanmak isteyenler için çeşitli alternatif yerler var. Haşimiye Meydanı’nda bulunan ve 1563 yılında Urfa Sancakbeyi Halhallı Behram Paşa tarafından inşa edilen Gümrük Hanı ise eski görkemini yaşatmasa da yine de barındırdığı birçok dükkân ile gezginlerin ilgisini çekmeye devam ediyor. Gümrük Hanını da içinde barındıran tarihi Şanlurfa Kapalı Çarşı ise, Bakırcılar Çarşısı, Eskici Pazarı gibi başka alışveriş mekânlarına da kucak açan ve alışveriş yapmak isteyenlerin Urfa isotundan, yöresel, otantik kıyafetlere kadar çeşitli ürünlerin bulunmasını sağlayarak güzel bir gezinin yanı sıra alışveriş ihtiyacına da cevap veriyor. Tamamen bilinçsizce yapılacak bir gezide o kadar ilginç dükkânlar, kemerler karşınıza çıkacaktır ki. Bir bakacaksınız Kazancı Bedih’in yanan dükkânı da karşınıza çıkacak. Tüm yaşanmışlıklarıyla ve acısı halen içimizde olarak…
6. yüzyıldaki bir kilise kalıntısı üzerinde 1861 yılında inşa edilen ve 1924 yılında da Tekel idaresi tarafından önce tütün fabrikası sonrasında ise üzüm deposu olarak kullanılan Reji Kilisesi, günümüzde 2002 tarihinde “Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi” olarak bir takım sosyal etkinlikler olarak kullanılmakta. Kilise demişken Urfa’da gözden kaçan bir kilisede maalesef oldukça bakımsız görünümüyle Haliliye ilçesinde yer alan Germuş Mahallesindeki Ermeni Kilisesi olan Germuş Kilisesi. Meraklısı mutlaka bu kiliseyi de gezi hanesine yazmalı.
TARİHİN SIFIR NOKTASI: GÖBEKLİTEPE
Ve geldik şimdi de tarihi değiştirdiğine inanılan ve sadece burası için bile gezi rotası çizilen Unesco Dünya Miras Listesindeki Göbeklitepe’ye. Öncelikle Göbeklitepe şehrin biraz ilerisinde Haliliye ilçesine bağlı Örencik Köyünde yer almakta. Özel aracı olmayanlar için Abide durağından belediye otobüsleriyle de buraya gidilebilmekte. Saatler değiştiği için mutlaka güncel gidiş ve dönüş saatlerine internetten bakmak faydalı olacaktır. Göbeklitepe “tarihin sıfır noktası” olarak tariflenerek çanak çömleksiz neolitik çağa ait olduğu düşünülen T biçimindeki dikilitaşlarıyla tarihsel birçok gerçeğin yeniden gözden geçirilmesi anlamında çok önemli bir tarihi alan. Burayı gezmeye başlamadan önce Göbeklitepe’ye ait çok önemli bilgileri veren videoyu ve gösteri alanını da gezmeyi unutmayın.
HARRAN, HALFETİ, SURUÇ, BOZOVA, BİRECİK…
Göbeklitepe’yi gezdikten ve çeşitli konakların da olduğu farklı yer alternatiflerinde konaklamamızı da yaptıktan ve de tabi ki doğal olarak dinlendikten sonra artık ertesi günü şehrin çevresini gezmeye geldi sıra. Şanlıurfaya sadece 44 km mesafede bulunan Harran, dünyanın ilk bilim merkezlerinden birisi kabul ediliyor. Şehrin tarihi o kadar eski ki M.Ö 2000’li yıllara dayandıranlar var. Topraklarının büyük bölümü Harran Ovası ile çevrili olan Harran’da, en eski İslam Üniversitesinin burada olması ve gökbilim üzerine çeşitli çalışmaların yapılması buranın tarihi önemini daha da arttırıyor. Harran Ulu Camii, 744 yılında Emeviler Devrinde II. Mevrân döneminde yapılan önemli bir İslam eseri. Dünyada Suriye, İtalya/Alberobello ve Harran’da bulunan konik çatılı evlerin yüksekliği içeriden beş metreye varan, 30-40 tuğla dizisiyle örülerek inşa edilmekte. Özellikle ziyaretçilerin yerel kıyafetler eşliğinde, evlerin önünde hatıra niyetine çokça fotoğraf çektirdikleri, otantik bir mekân burası. Harran’da kültür yolunu takip ettiğimizde bu merkezi yerler dışında biraz daha şehrin uzağında olan Şuayip Peygamber kenti, Bazda Mağaraları, Han El Barur Kervansarayı, Sogmatar Antik Kenti, Sin Tapınağını da mutlaka değerlendirin. Harran tam gün boyunca gezilmesi gereken oldukça farklı kültürlere kapı aralayan bir şehir.
Harran dışında mutlaka gezilmesi gereken bir yer de kuşkusuz “Halfeti”, özellikle de “Eski Halfeti.” Eski Halfeti sular altında kalmasına rağmen halen güzelliğini ve özgünlüğünü muhafaza etmekte. Fırat Nehrinde bir yarım adanın üzerinde inşa edilen Rumkale, korunaklı konumu nedeni ile halen günümüze kadar gelmeyi başarmış. Sular altında kalan şehri tur tekneleri vasıtasıyla gezdiğimizde Savaşan Köyü’nde bulunan sular altında bulunan minareyi bu halde görmek haliyle hüzün veriyor bizlere. Halfeti’de bunun dışında Ulu Camii de mutlaka gezilmesi gereken yerlerden. Halfeti’ye gelmişken Fırat Nehri kıyısındaki restoranlarda özellikle çok sınırlı bir alanda çıkan şabut balığını da tatmadan gelmeyin. Ayrıca Halfeti’ye gelişte Birecik’te Kelaynak tesislerini, ayrıca Suruç’ta şehrin merkezinde bulunan Ulu ve Ahmet-i Bican Camiilerini, Urfa’ya çok yakın mesafede bulunan Bozova’daki Çarmelik Kervansarayı ve Atatürk Barajı alanını da gezmeyi ihmal etmeyin.
Urfa’da gezilecek yerler çok ancak Urfa’nın detaylı gezilmesi için oldukça uzun zamana ihtiyaç var. Biraz daha vakti olanlar için yerel yemeklere ilişkin bilgileri alabileceğimiz Mutfak Müzesi’ni, Kent Müzesini, Urfa Kültür ve Sanat Merkezi’ni, Şanlıurfa Kurtuluş Müzesini, Şanlurfa Oyun ve Oyuncak Müzesini, İbrahim Tatlıses Müzik Müzesini de gezilecek yerler hanesine eklemek gerekir. Zira bu özel müzelerle şehre ilişkin sosyal yaşama dair ilginç bilgileri almamız mümkün olacaktır.
Urfa denilince akla gelen en iyi eğlence “sıra geceleri” kuşkusuz. Sıra gecesi tabi ki sadece müzik olarak anlaşılmamalı. Burada saz, söz bir arada yer alarak kentin adabı çeşitli konuşma ve saz icrası ile bir arada gerçekleştirilmekte. Günümüzde özellikle turların etkisi ile artık tamamen turistik bir aktivite haline gelip özünden uzaklaşsa da yine de sıra gecelerine gitmek, yerel yemekleri Urfa türküleri ile birlikte tadımlamak otantik duygular katacaktır. Urfa’da çok sayıda sıra gecesi yapan mekân var. Bunlar arasında en bilinenleri Sultanbey Konukevi, Çardaklı Köşk, Urfam Konukevim, Gülizar Konuk Evi sayılabilir. Ancak bunlar dışında çeşitli otellerin özel sıra gecesi günleri de bulunmakta.
Urfa’da yemek kültürü bilindiği üzere daha çok etli yemekler üzerine kurulu. Şanlurfa’ya özgü lahmacunlar, etsiz çiğ köfteler, ciğer, içli köfte, özellikle Birecik’e tadılabilecek Haşhaş ve Patlıcan Kebapları, ağzı açık gibi tatlar yiyenleri hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmaz. Ayrıca Urfa dışında görmenin pek mümkün olmadığı şıllık tatlısı da mutlaka tadılması gereken lezzetlerden. Restoran olarak ise özellikle mekânının ferahlığı ile Çulcuoğlu ile Gülizar Konuk Evi, Birecik’teki Gül Baba, Suruç’taki Sümer Lokantası gidilebilecek önemli yerler arasında sayılabilir. Ciğer kebabı için ayrıca küçük bir mekân olsa da lezzeti ile ayak alışkanlığı yaratan Ciğerci Yusuf Usta’yı da özellikle belirteyim…
Urfa; insanlarının zorlu koşullardaki yaşamı içselleştiren ve bunu türkülere aktaran acılı ve güzel sesleri ile maruf bir kent. Özellikle samimiyetlerinin göstergesi olarak “baş göz üstüne” sözü ile kent dışından gelenlere oldukça misafir insanları ile dolu. Kentin ilk başta sizi boğacak sıcağına aldanmayın. Özellikle akşam sırlarında Balıklıgöl civarında yapacağınız geziler size masalsı bir dünyanın kapılarını açacak ve “yine buraya geleceğim” dedirtecek. Urfa’nın o kemerli ve dar sokaklarında akşam serinliğinde uzaktan gelen saz ve cümbüş sesleri acıyı ve mutluluğu size farklı duygular katarak verecek. Urfalıların dediği gibi “buraya gelen de ağlar, giden de.” Urfa kendisini her zaman özleten kentlerden, bir vesile ile yine gelmek istediklerimizden… Mutlaka gelin…