Şehriyar’ın Şeherinden Size Selam Getirmişem.
Yoksa Fars coğrafyasına her gittiğimde biraz daha şaşırdığım yadırganmalı mı? Bir kültüre, ülkeye, insanlarına salt yazılanlar ile değil asıl orayı gezip görerek, halkın arasına karışarak gezmenin önemi bu dönüşlerimde daha net anlaşılıyor. Evet, “İran”, beni hep şaşırtıyor. Benim bu şaşkınlığım ahalinin kültüre yatkınlığına, şiir bilincinin üst seviyede olmasına ise eğer, bunun kökenini zengin tarihinde aramak gerekmiyor mu? Tarihin ilk imparatorluklarından olan Ahameniş’ten başlayarak, Sasani, Safevi, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Kaçar Hanlığı, Pehleviler ve sonrasında İslam Devrimi olarak birçok uygarlık, kimliğini kazımış kent insanlarına. Ve İpek yolu üzerinde olarak da en belirgin olarak Tebriz’e yansımış bu kültürel miras. Kente bakarken şair Şehriyar’ın şehrine çoktan varmış oluyorum. Kulağımda ise sabah dinlediğim “… Koç Nebi’nin Heccer’inden, Setterhan’ın hünerinden, Şehriyar’ın şeherinden, size selam, size selam getirmişem” türküsü sanki söylenmeye devam ediyor.
Ticaretin Kalbi: Tebriz Kapalı Çarşısı
Tebriz “Şehit Medeni Havaalanı”ndan indikten sonra, uzun sürmeyen bir pasaport kontrolü sonrasında İran misafirperverliğinin iyi bir örneği olarak sevgili Hasan’ı karşımda buluyorum. İranlılar gerçekten çok misafirperverler, bu lafta değil. Sanki onlar için bir görev bu ama içten gelen. Bir yükümlülük değil kesinlikle. Bunu hayatın her alanında görmemiz mümkün.
Önce biraz dinlenme ve ertesi gün geldiğim yer olan İzmir’e nazaran oldukça soğuk olsa da kendimizi gezinin akışına bırakma zamanı geliyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki güzel kent Tebriz’e gelmenizin iki yolu var: İlki tabi ki İstanbul’dan uçakla yani kısa sayılacak bir uçuşla buraya ulaşmak. İstenirse Tahran’a uçulup oradan kısa bir mesafeli uçuşla Tebriz’e gelmek de mümkün. Diğer daha ekonomik yol ise önce Van’a gelip, oradan da çok ucuza, hatta belki daha da maliyeti azaltmak için paylaşımlı yolculukla, aralarda Urmiye ve Hoy şehirlerinden de geçerek iki buçuk saatte karayolu ile gelmekte. Ertesi gün gezimize okuldan arkadaşım Vanlı Şevket’in de dâhil olmasıyla önce Medeni Meydanı’ndan başlıyoruz. Tebriz, iki özelliği ile ilk başta dikkatimi çekiyor. İlkin kuzeyde Eynalı ve güneyinde volkanik olan Sehent dağları arasında bulunması nedeni ile bende zaman zaman kapalı bir görünüme sahip olmasıydı. Diğeri ise benzinin ucuz olması nedeni ile berbat bir trafiğinin bulunması. Kesinlikle hiçbir kural yok. Işıklara da çok aldanmamak gerek. Ama Tahran’da da şahit olduğum üzere bu trafiğe rağmen hiçbir kazaya denk gelmemem de enteresandı. Ha bir de unutmadan, Azeri toplumunun ağırlıklı nüfusa sahip olması nedeniyle de Türkçe konuşanlara sıklıkla denk gelmemiz. Şehrin her yerinde Şii geleneğinin bir işareti olarak özellikle İran-Irak Savaşında hayatını kaybeden askerlere dair resimlere denk geliyoruz. Ayrıca İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü komutanı olan ve 2019 yılında Bağdat’ta ABD tarafından öldürülen Kasım Süleymani’nin fotoğraflarını, duvar afişlerini ruhani lider Ali Hamaney’den daha sıklıkla görmeniz de mümkün.
Evet, gezimize devam edelim. İlk durağımız tabi ki dünyanın en büyük kapalı pazarlarından olan Tebriz Kapalı Çarşısı oluyor. Ben İstanbul’daki kapalı çarşı da olmak üzere özellikle İslam ülkelerindeki “souk” tabir edilen pazarları gezmeyi seven birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, geleneksel İran halıları satan mağazaların o ışıltısının da etkisi ile gezdiğim en iyi pazar şüphesiz burası. Ve de UNESCO Dünya Miras listesinde aynı zamanda. Oldukça düzenli olan pazarda amir çarşısı olarak belirtilen, sıralı olarak kuyumcuların bulunduğu alanı, kunduracıları, baharatçıları ve muzafferiye diye adlandırılan halıcıları görebilirsiniz. Buranın bu denli gelişkinliğinin nedenini kuşkusuz Tebriz’in İpek Yolu üzerinde bulunması ve ticaretinin de zenginlik getirmiş olmasında aramak gerek. Ve çarşı esnafı Meşruti Devrimi ve bazı Tebriz ayaklanmalarından da anlaşılacağı üzere önemli bir siyasi zümre aynı zamanda. Burası bir nevi İran’ın Azerbaycan’ının “ticari kalbi”
Mescid-i Kebud Ya da Gök Medrese.
Kapalı Çarşıdan sonraki durağımız bir ticari taksiye binerek Azerbaycan Müzesi’ne gitmek oluyor. Tekrar edelim, hiç çekinmeden Tebriz taksilerine binebilirsiniz. Zira taksiler çok ucuz. İran’da ulusal müzeler içinde hatırı sayılır tarihi eser ihtiva eden bu müze 1958 yılında kurulmuş. Görkemli bir giriş kapısı sizi karşılıyor. Kapıda bir nevi bekçilik yapan iki aslan heykeli bu ihtişamı daha da yüce kılıyor. Üç büyük salondan oluşan müzede, Pers dönemi başta olmak üzere önemli eserleri görebilirsiniz. Ayrıca tarih öncesine ait figürler, bronz mühürler, Sasani, Abbasi dönemine ait madeni paralar ile özellikle çoğunluğu altından işlemeli güzel seramikler, Safevi dönemine ait porselen kaplar görülmeye değer. Kesinlikle Tebriz’de ilk gezi duraklarınızdan birisi burası olmalı.
Sonrasında yürüme mesafesinde yer alan Karakoyunlular dönemi eseri olan Gök Mescid’e gidiyoruz. Karakoyunlu Sultanı Cihan Şah’ın kızı olan Begüm Hatun için 1465 yılında yaptırılan cami özellikle mavi çinilerinden ötürü halk arasında -Farsçada kebud’un mavi anlamına gelmesi nedeniyle de- Mescid-i Kebud olarak da bilinmekte. İçerisi dışına nispetle daha etkili olan camii maalesef Büyük Tebriz Depreminde ciddi bir yıkıma uğramış. Mescidin kıble tarafındaki kubbe altında bulunan türbe kısmında daha önce birisi Cihan Şah’a ait olmak üzere bazı mezarlar bulunmakta ise de, deprem sonrasında bu mezarlar başka yere nakledilmiş. Havanın kararması ile bu kez yolumuzu El Goli Parkına çeviriyoruz. İlk olarak tarımsal amaçlı bir su kaynağı olan park yerinde Kaçar Hanlığının önemli sultanlarından Şah Abbas dönemine ait 12 metre uzunluğunda bir su havuzu ve sarayın bulunması ile dikkati çekiyor. Çevresinde Latince Tebriz yazısının da olması nedeni ile turistler için cazibe yeri olan park bilhassa Pehlevi döneminde yeniden düzenlenmiş. Saray ise günümüzde canlı müziklerin de olduğu bir restoran işlevini görüyor. Önceki ismi “Şah Gölü” olan parkın ismi 1979 yılı İslam döneminde “El Goli” olarak değiştirilmiş ise de, alışkanlığın etkisi ile ahali halen burasını “Şahın Sarayı” olarak adlandırmakta. Dolayısıyla burayı sorarken “Şahın Sarayı” olarak bu yeri belirtebilirsiniz.
İran Kapadokya’sı: Kendovan Köyü
Ertesi gün ilk durağımız Kaçar Sarayı yani Amir Nezam House oluyor. Son Şah Rıza Pehlevi’nin halen Paris’te yaşayan eşi Fahra Diba Pehlevi’nin doğduğu evinin de bulunduğu, Tebriz’in en eski mahallelerinden olan “Şeşgilan Mahallesi”nde yer alan müze, Kaçar Şahı Nasıruddin tarafından inşa edilmiş. 2006 yılında ise burası resmi olarak müzeye çevrilmiş. Müzenin birinci katındaki salonda ünlü müzisyen Abu Hasan Khan Saba’ya ait orijinal malzemeler, Kaçar Hanlık dönemine ait paralar, Çin odası, ahşap kakma işlerini görebilirsiniz. Ayrıca fermanlar, Azerbaycan eyaletine ait kıyafetler gibi kısımlar da bulunmakta. Binanın dışı da yine fıskiyesi ile birlikte önemli bir İran yapısı olduğunu hissettiriyor. Şimdilik merkezi gezimize bir ara verip rotamızı bu kez merkeze yaklaşık bir saat mesafede olan, bizlerin daha çok İran’ın Kapadokya’sı olarak bildiğimiz “Kendovan Köyü”ne çeviriyoruz. Burası Tebriz’in Osku ilçesine bağlı olup, sıralı ceviz ağaçları eşliğinde köye varıyoruz. Köyde yukarıya doğru uzanan sıralı şekildeki oyulmuş kayalardan yapılmış evler görenleri hayran bırakıyor. Biz hatta burada bulunan bir köy sakininin evinde çay molası da verdik. Ayrıca köy içerisinde yer alan yine oyulmuş kayalardan yapılma satış yerlerinden baharat, İran’a özgü pestil, çay gibi birçok ürün bulabilirsiniz. Ayrıca köyde kalınabilecek yerler de var. Bir gün kaldığımız köydeki odamız oldukça iyiydi. Sabah uyandığımızda köyü karlar altında görmemiz de sürpriz oldu. Köyde ertesi gün kahvaltı yaptıktan sonra yine Tebriz’e gidiyoruz. İlk durağımız İran tarihinin önemli evrelerinden olan Meşrutiyet Devrimini bize anlatan Meşrutiyet Müzesi oluyor. Settar ve Bakır Hanların öncülük ettiği bu devrim, aynı zamanda çarlığa vurulan önemli darbelerden birisi olarak da nitelendirilmekte. Motahari Mahallesinde yer alan müze binası o dönem meşruti liderlerin toplanma alanı olarak kullanılmış. Meşrutiyet Müzesi’nde bu iki öncünün heykeli sizi bahçede karşılıyor. Ayrıca Hovard Baskrovil, Zeynab Pasha, Mir Ali Akbar Seraj gibi önemli ancak bizim pek bilmediğimiz devrim liderlerine ait bilgiler ve kişisel eşyalar da bulunmakta. Müzede yer alan satış mağazasında devrim dönemine ait İngilizce kitapları, devrim liderlerine ait küçük heykelleri ve şehir magnetleri ile pul ve kartpostallarını satın alabilirsiniz. Oradan bu kez “Hariri House”a gidiyoruz. Kaçar dönemine ait olan ev, Tarbiat Caddesi üzerinde bulunuyor. Özellikle duvar resimleri ve minyatürleriyle dikkat çeken müze, hem iç hem de dış avluya sahip yapısıyla da hayranlık uyandırıyor. Sonra sıra Saat Meydanı’nda yer alan Belediye Binasına geliyor. Saat Kulesi ile dikkat çeken yapının girişinde Tebriz kentine ait çeşitli eşyalar sergilenmekte. Üst katta yer alan halı odasında ise Humeyni ve Hamaney resimleri ile çevrili alanda devasa bir Tebriz halısının yer aldığı oda bir anda belediyenin o kuru ortamını rengârenk bir tona büründürüyor. Devamında ise İran-Irak Savaşında görev alan İranlı askerlere ait malzemeler ve fotoğraflar da bir nevi anı odası havası yaratmış. Ve oradan da bölgenin en önemli şairlerinden Şehriyar’ın yaşadığı ev olan “Şehriyar Evi”ne gidiyoruz.
İran’ın Milli Şairi: Şehriyar
Şehriyar, 1906 yılında Tebriz’de doğar. Özellikle 1951 yılında yayınladığı “Heyder Baba’ya Selam” şiiri ile tanınır. 1979 yılındaki İran İslam Devrimini desteklemesi nedeni devrim lideri Ayetullah Humeyni ile komşu kentli olan şu anki ruhani lider Ali Hamaney’in de en beğendiği şairler arasındadır. 18 Eylül 1988 yılında vefat eden şairin ölüm günü olan 18 Eylül aynı zamanda İran’da “Milli Şiir Günü” olarak kutlanmakta. Şehriyar’ın evinde orijinaline sadık kalınarak oturma odası aynen korunmuş. Ve şaire ait çok sayıda kişisel eşya ve fotoğraflar şairi daha iyi tanımamızı sağlıyor. Yanımda bulunan Hasan ile benim dikkatimi giriş merdivenlerinin hemen yanında bir koltukta oturan ve birkaç kişi ile sohbet eden bir bey çekiyor. Baktığımız fotoğraflardaki Şehriyar ile bu kişinin oldukça benzer olmasından hareketle bu kişinin Şehriyar’ın oğlu olabileceği şüphesi uyanıyor bizde. Ve sorduğumuzda tahminlerimizin isabetli olduğu anlaşılıyor. “Hadi Şehriyar” bize babasından kısa anekdotlar anlatırken aynı zamanda yakın zamanda Bursa’da babasına ait bir anmaya katıldığını, Türkiye’den şair olarak Orhan Veli, Nazım Hikmet, Cahit Külebi, Yusuf Hayaloğlu’nu beğendiğini ekledi. Bu güzel sürprizden sonra bu kez Tebriz’in önemli simge yapılarından “Arg-e-Alishah”a gidiyoruz. İlhanlılar döneminde camii olarak inşa edilen yapı daha sonra kale gibi farklı amaçlarla kullanılmış. Hatta yapının kule gibi kısmında bazı idam cezalarının infaz edildiği de söylenmekte. Yapının özellikle ön kısmı oldukça etkileyici. Yanında ise Cuma Camisi yer almakta. Ve artık oradan da Şairler Anıtına yol alıyoruz. Şairler Anıtında Hamedani, Sems Maghrebi, Tebrizi ve tabi ki Şehriyar’a ait heykeller bulunmakta. Ayrıca Şehriyar’ın mezarı da burada. Mezarının da bulunduğu alana girdiğinizde Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Orhan Pamuk, Fuat Köprülü gibi yazarlarımızın Farsça kitaplarının da olduğu kitapçıya da uğrayabilirsiniz. Ben Şehriyar’ın Farça-Türkçe kitabını aldım. Şairler Anıtının hemen yanında ise Seyyid Hamza Türbesini de mutlaka ziyaret edin. Ayna işlemeleri ile burası klasik İran türbe mimarisinin iyi bir örneği.
Tebriz, İran mutfağının eşsiz yemeklerini de bulabileceğiniz iyi restoranlara sahip. Genelde etli yapılan yemeklerde safranın da sıkça kullanıldığını görüyoruz. Özellikle Abgoosht ayrı ayrı servisi ve yemek için ilginç bir aparat ile sunulmasıyla güzel bir yemek. Bunun yanı sıra biryani, chelow kebap ve Tebriz Köftesi de lezzetliydi. Yemeklerin yanında mutlaka İran pilavı da servis edilmekte. Onsuz yemek görmedim. İçecek olarak da naneli gazlı ayran, şuveren, genelde delster isimli marka tarafından üretilen alkolsüz bira da çok tüketilmekte. Tebriz’de çok sayıda baklava, künefe gibi unlu tatlılar yiyebileceğiniz yerler var. Tabi kendilerine mahsus katı bir macun gibi sunulan şeker eşliğinde ve nane ile içilen lezzetli çayla birlikte.
Tebriz, yakın mesafesi ve özellikle cana yakın insanları ile mutlaka görmeniz gereken yerler arasında olmalı. Üstelik Azeri yoğunluğu nedeni ile kültür ve dil itibariyle de benzerlik olduğundan kendinizi yabancı hissetmeyeceğiniz bir yer. Ve dahası oldukça da ekonomik… Tebriz’den ayrılırken şimdi önümde Şehriyar’ın kitabı eşliğinde kulağa hoş gelen Farsça’nın tınısı da hayal ederek şiirini okuyarak anımsıyorum bu kenti. Hep güzellikle ve iyilikle. Büyük şair Şehriyar’ı da “Heyder Baba” şiiri ile anarak ve selamla…
“Heyder Baba, qarlı dağlar aşanda
Gece kervan yolun azıp çaşanda,
Men hardasam, Tehran’da ya Kâşanda,
Uzaklardan gözüm seçer onları,
Hiyal gelip aşıp geçer onları…”