Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianame kapsamında 22’si tutuklu 47 sanığın hâkim karşısına çıkacağı “Yenidoğan Çetesi” davasının 6’ncı günü kritik bir ismin savunmasıyla başladı. Örgüt lideri Fırat Sarı, “Buraya gelmek istedim. Hayattan bir beklentim yok artık her şeyi anlatmak istiyorum” sözleriyle davada kritik rol oynayacak savunmasını yapmaya başladı. Ekol TV muhabiri Dilek Yaman Demir’in aktardığı davanın yeni gününde Sarı’nın savunmasından pek çok ifade dikkat çekti.
“BAŞTAN BAŞLAYARAK ANLATACAĞIM”
Mahkeme Başkanı: Ben soru sorarken araya girmeyin sanık avukatları dikkatimi dağıtıyorsunuz şimdiden uyarıyorum. Hakkında kamu kurum ve kuruluşları adına dolandırıcılık ihmali davranışla kasten adam öldürme suçundan dava açılmış savunma yapacak mısın?
Fırat Sarı: Benim olaylar çıktıktan sonra tek amacım burada maddi gerçeği ortaya çıkarmak. Savcı olayından sonra toplumun etkilendiği bir durum oldu. Buraya gelmek çok istedim benim hayata dair artık bir beklentim kalmadı. Çünkü öyle şeyler çıktı ki benim hayal gücüme sığmıyor. Param yok hiçbir şeyim yok; aksine borçlarım var. Para da alırdım onlardan altın olarak tutardım. Olayların açığa çıkması için baştan başlayarak anlatacağım. Hayatımda hiçbir şey kolay olmadı. Esenyurt Devlet Hastanesi'nde görev yaptım orada da yenidoğan yoğun bakımda çalıştım. Orayı 3.düzey bir yenidoğan ünitesi haline getirdim. Başarılı işlere imza attım medyaya çıktık. Sonra Reyap Hastanesi'nde işe başladım 2018’de.
“YOĞUNLUKTAN KABUL EDEMEDİKLERİM OLDU”
Fırat Sarı: 112 sağlık nakil birimi çok yetersiz. Hastaya müdahale etmeyi bile bilmiyorlar. Reyap hastanesinde biz iyi çalıştık. Beni aradılar. İşletme biçiminde çalışmayı önerdiler. Sonra İlker gönen ile tanıştık. İlker gönen ile kafamız uyuştu o da benim gibi çalışmayı seven biriydi. Bize teklifler gelmeyi başladı. Operasyon sürecinde bile ben teklif aldım yoğunluktan onları kabul edemedim. Özel sağlıkta işletme kültürü olan bir şey. Usulsüz sevk dediğimiz şey hekimin bana güvendikleri için yapılan bir şey. İşletme olmadığımız dönemde ben kimseye para vermedim. Sonra işletme olunca birinin hasta bulması gerekiyordu. Hasta bulucu olarak Gıyaseddin Mert Özdemir ile anlaştık. Sevk talebi hekimlerden ve ailelerden geldi. Şöyle anlatayım o bebeği almanız için önce yenidoğan ünitesinin olması gerekiyor. Çocuk sevk edilmese zaten bir önceki yerde bebek olacak. Tapelere çok itirazım var. İki insan konuşuyor. Burada tedbirli konuşuyorum mesela filtreden geçiririm. Ama güvendiğiniz özel hayatınızı paylaştığınız insanla daha rahat konuşursunuz. Özel ilişki olarak geçen konuşmalar medyaya yansıdı. O tapelerin çeviri problemi var bizim söylediğimiz şeyler değil çoğu. Sevk için milletvekilleri bile beni arıyordu. Yer beklerken eskiden ölen insanlar vardı. Sıradan bir vatandaşımızın bebeğine 28 hafta bebeğine bakılıyor. Bu davanın kapsamındaki insanlar gerçekten işlerinde iyilerdi.
“SAĞLIK BAKANLIĞINA DA YANSIYACAK”
“Usulsüzlük var mıydı evet vardı bir hekim 120 bin liraya çalışıyorsa 40 bin TL’yi hastane öderdi kalanını biz ödedik. Usulsüzlük bu. Bir raporla ateşe atıldık. 10’a yakın hastane kapandı hepsi işsiz kaldı. Sağlık bakanlığına da yansıyacak. Bebek ölüm oranlarını operasyon öncesi ve sonrasını karşılaştırsınlar. Bebek ölümlerini araştırsınlar biz iyi mi yapmışız kötü mü yapmışız.
KADAN BEBEKLE İLGİLİ KONUŞTU
"Ben sadece dinlenme sürecinde ölen bebeklerden sorumlu tutuldum. Ama benim görmediğim, bilmediğim bebekler var. Karakoç bebek 3.200 gram doğmuş 2 kilo ölmüş diyorlar. O bebeğin zaten bağırsağı patlamış. Kilo alamıyor. Kadan bebekle benim ilişkilendirmem zaten skandal. Bebek öldükten 2 gün sonra İlker hoca ile konuşuyoruz bebek hakkında o da mesleki bir tartışma. Ben bu yüzden suçlanıyorum.
“KENDİMİ İNSAN OLARAK GÖRMÜYORUM”
Kendimi insan olarak bile görmüyorum artık. Zorunlu hizmetini yapmış, ömrünü bu işlere vermiş insanlar için yapılan konuşmalar çok kırıcı. Gençler çok acımasız. Ben bir hekime hastanı daha erken taburcu et derim. Her şey hekime ait. Meslek etiği gereği ben bunu bir meslektaşıma söyleyemem." Hemşire arkadaşlar çok özgüvenliler, ben merkezciler. Her şeyi ben yaptım diyorlar ama öyle değil yani. Belki gençken biz de öyleydik.
“BEN POLİSE ŞİKAYET ETTİM”
İlaç satma bir ekip işi benim hayatımı karartan bir ekip işi Hasan Basri Gök ile Hakan Doğukan Taşçı yaptığı. İlacı almış 300 liraya 500 liraya satmış. O kadar kazanmış. Bunlar saklama koşulları önemli ilaçlar. Gördüm Hasan poşete koymuş götürüyor. Tamam 2-3 saat dayanır. Ama gittiği yerde ne kadar kalacak. Bozulduğu an verilen hasta için ölümcül olur. Ben bu durumu polise şikâyet ettim. Tapelerde o yüzden rahattım. İlaç satma işinde, ben 200-300 lira için bu işi neden yapayım. Hastanelerin sermayesi 250 milyon dolar diyoruz. Böyle bir ilacı neden bebekten sakınsın neden satsın. İlaçsızlıktan bebeğe bir şey olsa onun için daha büyük bir zarar.
“BEBEK BAŞINA BİN LİRA”
Sorgusunun ardından Fırat Sarı’nın çapraz sorgusuna geçildi. Mahkeme başkanı ilk olarak, “Gıyasettin Mert Özdemir’i tanıyor musun?” diye sordu. Sarı ise, “Evet sevk işleri ile ilgili bize liste getirirdi. Bebek başına 750 lira ya da bin lira ödeme yapardım” dedi. Sarı, “Hastanelerdeki anlaşmaları kimlerle yaptınız?” sorusuna ise, “Hastane yöneticileri ile yapıyorduk” dedi. Mahkeme başkanının, “Bir tapenizde, ‘Dursun abinin diplomasını kullanıyoruz ama o olmayacak diyorsunuz ne demek bu?” diye sordu. Sarı ise gülerek, “Şaka amaçlı bir konuşma kimsenin diplomasını kullanmadık vallahi nasıl olur bu” dedi.
"OĞLUM OKULA GİDEMİYOR"
Oğlum 15 yaşında biri aramış onu, korkmuş. Ama arayan demiş ki, “Korkma ben babanın baktığı hastalardan birinin babasıyım. Baban çok iyi bir doktor ama şu an söyleyemiyoruz” demiş. Oğlum korkuyor, okula gidemiyor. Yıllarca hastalar için koşturduk sonunda geldiğimiz yer burası.