Bunca yıldır medya emekçisiyim, son dönemde yaşanan bazı hadiseleri anlamlandıramadığım gibi yorumlayamıyorum da. Çünkü her geçen gün ezber bozan ve genel kabul ile kurallara aykırı birçok iş ve işlemlere şahitlik ediyorum. Şimdi diyeceksiniz, ‘Sizi bu kadar karamsarlığa sevk eden gelişme nedir?’
Hemen açıklayayım; Yakın zamanda Adana’da görevli bir kadın hakimin bazı skandal olaylara karıştığı kamuoyuna yansıdı. İlgili haberler gerçeği aktarmada yetersiz kaldı. Çünkü daha sonra temas ettiğim kaynaklar, bu skandallara kayıtsız kalınmadığını ifade etti.
Buna göre; adı geçen hakim hakkında HSK’nın bu işlere bakan ilgili dairesi tarafından kamuoyuna yansıyan eylemlerinden dolayı inceleme ve soruşturma ilk anda başlatılmıştı. Hakime hanım, soruşturma devam ederken yine HSK’nın ilgili dairesince açığa alınmıştı. Sonra da daha önce görev yaptığı Edirne’deki benzer eylemleri dolayısıyla hakkında açılan soruşturma kapsamında meslekten ihraç edilmişti.
Zor da olsa bu durum daha sonradan anlaşıldı. Ancak konumuz bu değil. Bu gelişmeyi ilginç kılan ve benimde gündemime almama neden olan konu ise HSK’nın görevine giren ve HSK tarafından alınan bu kararların Adalet Bakanlığı tarafından duyurulması oldu.
Her ne kadar Adalet Bakanı aynı zamanda HSK’nın başkanı ise de açıklamanın HSK’dan değil de Adalet Bakanlığından gelmesiydi. Bakanlığın açıklamasında, “Adana Adliyesinde görevliyken tehdit ve şantaj olaylarına adı karıştığı belirtilen hakim Gül A, açığa alındı ve başka bir dosya nedeniyle de ihraç edildi.” denildi.
Zor da olsa dememizin nedenine gelince bu bilgiler parça parça kamuoyuna yansıdı. Aslında anayasal bir kurum olan HSK her türden idari tedbire başvurarak görevini yapmıştı. Fakat daha önceki uygulamaların aksine HSK, kamuoyuna açıklama yap(a)mamıştı. Bunun yerine alışılmadık şekilde, ilgili açıklama Adalet Bakanlığı’ndan gelmişti. Zaten yukarıda izah ettiğim gibi söz konusu açıklama da doyurucu bilgiler içermiyordu.
Bununla birlikte daha önce bu tür haberler bilindiği üzere HSK kamuoyunu bilgilendirirdi. Gazeteciler de bu türden olayların takibini Adalet Bakanlığı’nda değil, HSK’dan yapardı. Adalet Bakanlığı’nın bu tutumu zaten çokça tartışılan yargı bağımsızlığı meselesine tezat oluşturmaz mı?
El cevap, elbette oluşturur. Zira benim dikkatimi çeken bu durum, çok sayıda yargı mensubunun da dikkatini çekmiş durumda. Hatta geçmişte yargı bürokrasinde görev yapmış birçok isim bu yanlış uygulamanın zararlarına dair tarafıma çokça mesaj gönderdi. Siyaset her zaman bir şekilde yargıyı kontrol altına alma uğraşı içinde oldu. Fakat; şahsen ben hiçbir dönem bu kadar yargının siyaset ile iç içe geçtiği bir döneme şahitlik etmedim. Bunun FETÖ’nün yargıyı ele geçirdiği dönemden ne farkı var? Adalete olan güveni bu denli sarsmanın, HSK gibi kurumlarımızı etkisizleştirmenin kime ne faydası var? Unutmayalım! Adalet herkese lazım…