Siyaset zaruretleri iki yolla aşar:
1-Ustalık (Becerisi olmalı. Yetenekli olması yetmez, becerikli olmalıdır. Beceriyle ve tecrübeyle ustalaşmaya dönüşürse yetenek anlam ifade eder. Çok çaba sizi sonuca ulaştırmaz. Usta olmanız lazım. Bilardo ustası gibi olmanız lazım. Siyaset yaşantı biçiminiz olmazsa siyasette usta olamazsınız.)
2-Talih (Şans, rastlantı).
İktidara gelmek için bu ikisinden biri yeterlidir belki ama iktidarda kalmak için ikisinin aynı anda olmasıdır. İktidar talih ile ustalığın birleşmesi ile gelir. Ustalık eril, talih dişi olarak kabul edilmiştir halk arasında. Kadınlar erkeklerini sükunetli, tedbirli, mutedil, uslu, sessiz olanlardan seçmezler gençlik çağlarında. Tutku ararlar, ihtiras ararlar, cazibe ararlar birazda sertlik ararlar. Munis erkekler çekici gelmez hayatının baharındaki kadınlara. Genç kadınlar sakin, mutedil, uslu çocuklarca ele geçiremezler, şansla elde edilselerde genç kadınlar sükunetle ve efendilikle elde tutulamazlar. Ustalık talihi bir kadın gibi biraz hırpalamalı. O yüzden iktidar olmak tutku, cerbeze, ihtiras sertlik ister, hatta şiddet ister.:
Demekki koca parası yemek her dönemde baldan tatlı geliyormuş kadınlara:
İsviçre’de yapılan araştırmanın sonuçları medyanın elinde iyice sirk maymununa dönmüş. Haber içeriği şu: “Bilim dallarında öğrenim gören kadınlar akademik kariyer yapmak yerine yaşça büyük zengin koca bulmayı tercih ediyor…”
Zürih Üniversitesi’nden iki kadın profesöre ait. Ekonomist Margit Osterloh ve sosyolog Katja Rost. Her ikisi de Alman. Akademinin bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) kadrolarının üst kademelerinde kadınların neden sayıca az olduğunu araştırmışlar. Bu branşlarda öğrenim görenler de dahil on bin kız öğrenciyle yapılan araştırmada “leaky pipeline” denen olayı deşifre etmeye, STEM dallarında kadınları kayıplara karıştıran “borudaki kaçağın” nedenlerini çözmeye çalışmışlar.
Osterloch ve Rost’un analizine göre kadınların çoğu cinsiyetçilik, ayrımcılık ya da zorlu çalışma şartları yüzünden değil, geleneksel aile modelini tercih ettikleri için başarılı bir kocayla çoluk çocuğa karışmak istiyor, evi erkek geçindirsin istiyor; doğum sonrası yarı zamanlı bir işte çalışmayı yeterli görüyorlar, kariyerin lüzumu yok.
Araştırmada bilim dalları kadın ve erkek ağırlıklı diye ikiye ayrılmış. Örneğin veterinerlik ve psikoloji gibi klasik kadın dallarında okuyan öğrencilerin sadece yüzde 19’u aile kurduktan sonra tam zamanlı çalışmayı hedefliyormuş. Mühendislik ve bilgisayar bilimi gibi alanlar da tipik erkek işiymiş araştırmaya göre.
Araştırmayı kaleme alan iki kadına göre özetle; kadınlar dışlanmıyor, özgür iradeleriyle dışarıda kalmayı tercih ediyor. “Azınlık grubu” olarak dezavantajlı bir durum söz konusu değil. “Kadınlar akademik kariyer konusunda erkekler kadar hırslı değil” sonucuna varılmış.
Prof. Osterloch, araştırmayı ilk yayınlayan SonntagsZeitung’a açıklamasında diyor ki; “Kadınlarda, ayrımcılık mağduru oldukları yönünde bir algı oluşturuldu. Ayrımcılığa uğramasalar da bunu içselleştirmiş bulunuyorlar.”
Demekki neymiş az gitmişiz uz gitmişiz çalışmadan üretmeden yorulmadan emek sarfetmesin avantadan bir servete ve gelire sahip olmak her canlı türü gibi insanın kadın türünü de tatlı gelmiş. Meğer bu zamana kadar çocuk da yaparım kariyerde diyen feminist güruh boşuna kürek sallamış. Kadın modern zamanlarda yaşaşa da, eğitimli de olsa çalışmaktansa ziyade zengin koca olsun başka şey istemem diyormuş. Zengin koca gençse dadından yenmez, yaşlıysa da ruhumu parası doyurur nasıl olsa diyormuş. Burada yanlış bir şey yok bence. Sadece kadın değil aynı zamanda erkek de aynı şeyi istiyor. Mesele kadınların ne yardan ne serden vazgeçmeden iki yüzlülük yapmaları. Özellikle feminist önderleri denen elit kadınların hem cinslerini yanlış yönlendirmesi. Yoksa zengin olmak mutlak anlamda iyidir. Zengin koca ya da zengin kadınla izdivaç gerçekleştirip çalışmadan yorulmadan çile çekmeden ezilmeden yeterince mal mülk sahibi olmak da harika bir şey. Sevgi aşk ya da kariyer ayaklarına kimse kimseyi kandırmasın yeter. Koca parası ya da kadın parası yemek baldan tatlıymış, şerbetlerin en güzeliymiş. Son sözü söyleyip bitireyim: Ne yaparsanız yapın her şey ortalamaya dönermiş. Kadın bu azizim ister kabul et ister etme.
Küçük eylemlerin gösterişsiz adamları:
''O kadar hafif geçmişiz ki varlık gülşeninden
Kırılmamış bir çiçeğin rengi bile hazanımızdan.'' demiş Bidil-i Dehlevi. Rahmet olsun.
Bunun üzerine ‘’Çünkü dünyada iyiliklerin artması biraz da tarihin yazmadığı küçük eylemlere dayanır; ayrıca, eğer hayat şu anda sizler ve benim için daha kötü olabilecekken o kadar da kötü değilse, bunu kısmen, ideallerine bağlı kalarak bir köşede gösterişsiz hayatlar yaşamış, şimdi de kimsenin ziyaret etmediği mezarlarda yatan insanlara borçluyuz.” buyurmuş George Eliot. Ona da selam olsun..
İnsanlığını yitirenlere en güzel cevap iyilik olacaktır. Hangisine güveniyorsanız, hiç fark etmez, iyiliği çoğaltalım yeter ki..
Not 1: Evlenmeden önce değerlendirilmesi gereken önemli şeylerden biri de evleneceğinz kişinin duygusal zekaya sahip olmasıdır;yani sizi anlayabilmesi, dinleyebilmesi ve saygı göstermesidir.Duygusal zekası yüksek biriyle evlenmek, yıldızlı bir gecede gökyüzünü seyretmek gibi huzur verir.. (Tabii burada ebedi tavsiyemiz her zaman geçerli:Evlenmeyiniz, evlenirseniz çocuk yapmayınız, olaki yaparsanız da 1 den fazla yapmayınız.)
Not 2: John Steinbeck der ki: “Bir insana dengesini kaybettirip, sonra da normal davranmasını bekleyemezsiniz.”
Not 3: Çiçek açsın diye çabaladığımız şeylerin belki toprağı kurudur, belki de yanlış saksıdadır. Belki tüm çabamız sadece bizi yoruyordur. Kabullenmek lazım. Unutmayın ki bazen bırakmak, tutmaktan daha iyidir.
Not 4: Travma sadece yaşanmış kötü olaylar değil, ayrıca gerçekleşmemiş güzel olaylardır.
Not 5: Durduk yere kendimi çok hüzünlü ve kırgın hissediyorum. Kim bilir hangi birikmiş olayların ruhuma yansıması bu.
Not 6: Türkiye'de doğmayan kimsenin, OY kullanma hakkı olmamalı.
Not 7: AKP, gerek asgari ücretleri aşırı arttırarak, gerek KİRA zam limiti getirerek, gerek sübvansiyonlarla, sürekli kendi seçmenini fonladı.
Dolayısıyla, acaba, ekonomik krizi, alt tabaka o kadar da hissetmiyor mu?
Ve görüldü ki, mecliste bir %25 kaybetmelerine rağmen, kazandılar.
Not 8: Ücretler tüm dünya'da düşüyor.
ABD'de start up CEO maaşları 142.000$'a düşmüş.
Yani aylık brüt 12.000$.
Neti ne kalır?
8.000$ kalır mı?
Bunlar komik rakamlar.
CEO diyoruz bak!
Kaldı ki, ABD'de işsizlik tarihi diplerde.
Bizde vaziyetler nasıl?
Not 9: Atalarımız : “At sahibine göre kişner.” diye boşuna dememiş.
Not 10: Beklediğimiz üzere.
Erdoğan’ın seçimlerden kısa süre sonra Oğan’a bir büyükelçilik, bir bakanlık, bir üst düzey mevki vermesini bekliyorum.
Önce kendisine şiddetle muhalefet edip sonra 180 derece dönerek yanına geçenlere taltifte bulunur.
Soylu
Kurtulmuş
Türkeş
Abdulhamit Gül
Not 11: Fıkıhta kaidedir, suyu görünce teyemmüm bozulur.
Türkiye siyasetinde ve bürokrasinde ise parayı/makamı görünce omurga yok olur.
Not 12: İnsanın kendini bilmesi, tanıması hayat boyu süren "sonsuz" bir yolculuktu, varılacak bir yer - benliğin "özü"- yoktu, önemli olan yolculuğun kendisiydi.
Kendini Bilmek, Foucault
Not 13: Zaman kitlelerin zamanı: onlar özellikle kitlesel olanın önünde diz çöküyorlar. Politikada da öyle. Onlar için yeni bir Babil Kulesi, herhangi bir zenginlik ve güç ucubesi yükselten bir devlet adamı “büyük”tür onların gözünde.
İyinin ve Kötünün Ötesinde, Nietzsche
Not 14: Akıl ne diyeceğini bilemeyince,
dilini tutan, konuşandan çok söylemiş sayılır.
Hayat Bir Rüyadır, Calderon de la Barca
Not 15: Eşsiz bir manzaradir sana bakmak
Pierlotiden Haliç e bakar gibi ... S.uzun
Not 16: 2021 sonbaharından itibaren uygulanan ekonomi politikası da ekonomimizi giderek kırılganlaştırdı. Süreç içinde ortaya çıkan döviz açığını bazı yabancı ülkelerden doğrudan borçlanarak gidermeye çalıştık. Elbette yetmedi. Geldiğimiz nokta ortada: sadece son günlerde yaşananlara bakın: Piyasa kuru ile gösterge kur arasındaki büyük fark. İhtiyacı olan şirketlerin bile döviz almasını zorlaştıran bir dizi karar. Artan risk primi. Çok azalan Merkez bankası döviz rezervi. Önceki krizlerden farklı olarak bir de yurtdışından normal yollarla döviz girişini engelliyoruz. Oysa dövize ihtiyaç giderek artıyor. Bu nokta özellikle önemli; ‘stok’ sorunun (mesela vadesi gelen dış borç ödemeleri) yanı sıra bir de akım sorunu (bu politika sürdükçe bundan sonra ortaya çıkacak döviz ihtiyacı) var anlamına geliyor. Dolayısıyla, siyasetçilerin dillerine pelesenk olmuş beka sorunun (sorunlarının) yanı sıra bir de ekonomide beka sorunumuz var. Ortadan kaldırmamız gerekiyor ama bu ekonomi politikasını tümden değiştirmeden olmaz.
Not 17: 6 bin doları dahi bankadan sökebilmek için günlerce uğraşılan noktaya geldiğimizden, sandıktan sonra yukarı doğru meyledeceği algısı son derece güçlü. Bana en çok sorulan da bu soru; dolar kaç olur? Bunu kimse bilemez. İpi kimin göğüsleyeceğinden, kazananın likidite sıkıntısını çözme yolunda hangi adımı atacağına, KKM’yi ne yapacağına bağlı.
Not 18: Elimizde 2 hanelisinden 3 hanelisine dek çok sayıda enflasyon rakamı var. ÜFE’si, TÜFE’si, İTO’su, ENAG’ına dek yüzdelerden yüzde beğen… Çare? Biliyoruz ki seçim ekonomisinin bütçeye yüklediği fazladan 1,2 trilyon liralık külfet, 31 Mart 2024’teki Yerel Seçim yolunda daha da artacak ve bu da enflasyonu yeni noktalara taşıyacak. Hal böyle olunca enflasyon rasyonel (anlaşılabilir) fakat kabul edilemez boyutta.
Not 19: Kaybolduğumuz yer; aslında bizim saklandığımız, akıldışılık (İrrasyonel) iklimidir. Biz kaybolmadık, oraya saklandık. Şimdi de kendi kendimize körebe oynuyor ve halkı, “ekonominin yönetildiğine” inandırmaya çalışıyoruz.
Oysa yönetemiyoruz. Tıkandık. İhracatçı dövizinin %40’ına el konulduğuna mı yansın, bankada dövizi olana getirilen kısıtlamalara mı şaşalım? Bilen beri gelsin. Firmaların dövize erişiminin giderek zorlaşması reel sektörün üzerindeki maliyet baskısını “tahammülfersa” hale getirdi.
Biliyoruz ki kendimizi kaybettiğimiz bu yerden kendimiz çıkmadıkça bir hayalet veya bir kurtarıcı gelip bizi düze çıkarmayacak. Son bir hatırlatma; çaresizseniz, çare sizsiniz..
Not 20: Citibank'ın "Türk süpermarket şirketleri" raporu. Özet: "Ürünlerdeki fiyat artışlarını direkt tüketiciye yansıtıyorlar, enflasyondan etkilenmiyorlar. Faaliyet kârları 2018'den bu yana dolar bazında %150 arttı."
Oligopol piyasanın sülükleri, kan emiciler.
Not 21: Vietnam'ın yerli elektrikli aracı VinFast'ı duydunuz mu? TOGG'dan 1 yıl önce kuruldu. Bu yıl 50.000 adet satışa ulaşacak. Avrupa ve Amerika'ya ihracat da bu yıl başlıyor. 2024'te zarardan kara geçecek. Arkasında devlet desteği yok.
Not 22: Zira inanıyorum ki tercih ıskalamakla isabet ettirmek arasında değil, tetiğe basıp basmamak arasındadır.
İsmet Özel, Tahrir Vazifeleri
Not 23: Bir milletin hayatı konusu olduğu zaman anayasa en son müracaat edilecek yerdir.
Not 24: Bilhassa II. Osman (Genç Osman; sokakta eşeğe ters bindirilip aşağılanan, zindanda işkenceler gören, Şeyhülislamın kızıyla evli, belki de eşi Türk olan nadir padişah) saltanatından itibaren Türkiye’de işlerini yürütebilmek devlete, millete, arkadaşına, komşusuna, ne bulabildiyse ona ihanet etmekle, onun aleyhine ve zararına bir şey yaparak menfaat temin etmekle yürüyegelmiştir.
İsmet Özel, M.A., İstiklâl Yürüyüşleri
Not 25: Onlar servetlerine servet, şöhretlerine şöhret kattılar.
Not 26: İnsan hâlis olanı doğuştan getirdiği bir cihazla fark edemez. Nasıl fark eder? Kendisi hâlisleşerek. Yani kötü sanattan kötü insanlar istifade eder. Bayağılık bayağılara
mahsustur. Asiller asaletle meşguldür, hatta asaletle meşbûdur. Bu
sanatla anlaşılır.
İsmet Özel
Not 27: Onca umudun onca emeğin karşılığı bu olmamalıydı..
George Orwell
Not 28: Şimdi herkesin üzerinde, çabalarına
değmeyenlerin yorgunluğu var..
Not 29: 'Daha önce de sevdim insanları, daha önce de özledim.
Böyle değil.
Bu değildi.
Bir dünya ver bana, olduğum dünyayı aldın.'
Anne Carson
Not 30: Gözlerini kapatman, hiçbir şeyi değiştirmez. Gözlerin kapandı diye, hiçbir şey silinip gitmez. Bu bir yana, gözlerini bir sonraki açışında her şey daha da kötüleşir…Sen gözlerini kapatıp kulaklarını tıkasan bile zaman akmaya devam eder. Emin adımlarla.
Haruki Murakami
Not 31: Dünyaya bir kez bakarız, çocuklukta / Geri kalanı hatıradır
Not 32: 'Bir şeyin ya fiyatı vardır ya da haysiyeti' demiş Kant. Paha biçemediğimiz değerler vardır: Samimiyet, dostluk, vicdan, dürüstlük, iyi niyet. Başka bir şeyle değiş tokuş edilemeyen nitelikler. Kendi başlarına çok değerlidirler. İnsan onlarla ışıldar, haysiyet onlarla vardır.
Not 33: Bir zamanlar çocuktuk; şimdi üstad olduk.
Bir zamanlar dost yüzü görmekle şâd olduk.
Maceramızın sonu ne oldu, dinle:
"Bulutlar gibi geldik ve rüzgârlar gibi geçip gittik".
Rubailer, Mevlana, Çev. Asaf Halet
Not 34: "Dost, dostça eleştirilir.
Gavurun vurduğu yerden vuran dost değildir."
Akif Emre (23 Mayıs 2017)
Not 35: Boş şeylerle uğraşıyoruz. Zamanın Allah'ın bize verdiği büyük bir nimet olduğunu unutuyoruz.
F.S.
Not 36: Nereden başlasan orası yokuş
Geliyor gitmeyen her gün yeniden,
Yorulmuş kanatlar konmak istiyor
Bir kuş bulup göklerden.
İbrahim Tenekeci
Not 37: Aynı kafada olmayan kişilerle sohbet ruha acı veren bir azaptır.
Not 38: Bir dua ;
Allah’ım...
Beni Hayırlı her işi ertelemekten, hayırsız her işe acele etmekten koru. Zamanının değerini bilenlerden eyle.
Not 39; “Aşkını gönlüne, aklını başına, mangırı cebine koy. Yerlerini karıştırma!”
Muhibbî’ül Cerrâhî Safer Efendi Hz.
Biz galiba yerlerini karıştırdık. O nedenle erken vakitte çok yorulduk ya da yordular..
Not 40: Kalpten kalbe yollara talibiz. Zira diğer bütün yollar ya bir uçurumda son bulur ya da bir duvarla karşı karşıya. Nicedir yürüdün, bir yere varamadın değil mi? Kalpten kalbe yürüyen kimse, henüz yoldayken bile varmış demektir.
Not 41: Efendimiz'in (sav) dediği gibi güvenilir biri olmak, en büyük zenginliktir.
Not 42: Anlamak isteyen sesinden de anlar, sessizliğinden de...
Not 43: Bir din görevlisi herkesi cemeden bir mekânda hitap ederken milli birlik ve bütünlüğü zedeleyici, kişi veya grupları tahkir edici politik ifade ve değerlendirmelerden mutlaka kaçınması gerekir. İstanbul'daki din görevlisinin konuşması çok tehlikeli ve kabul edilemez.
Not 44: Ekonomik krizden önce bir haysiyet krizi, insanlık krizi yaşadığımızın kimse farkında değil. Utanıyorum.
Not 45: Ekonomik krizden önce bir haysiyet krizi, insanlık krizi yaşadığımızın kimse farkında değil. Utanıyorum.
Not 46: Ne demişti merhum Muhsin Yazıcıoğlu: “Bir saniyesine bile hâkim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yok.”
Üzücü ama gerçek şu: Siz neyin peşindeyseniz çocuklar da onun peşindedir.
Not 47: Varlığınızın değerli olduğu yerde kalın.
Not 48: Deprem ve seçim gösterdi ki asıl fay insanlar arasında kırılmış..
Not 49; Mutlu bir aile hayatı, dünyada kavuşulmuş cennetten başka bir şey değildir.
Not 50: Laf yetiştirmekten, kendini yetiştirmeyi unutmuş insanlar var.
Not 51: "Türkiye ağır yüktür kemiği çatırdatır" demiş şair. Ömrün, bahtın hep güzel olsun.
Not 52: İran'da bir kamyon arkası yazısı: "Karşında boynu bükük bir yetim/öksüz gördüğünde, evladını yüzünden öpme."
Not 53: Nuri Pakdil modern dönemdeki ahvalimizi gayet net özetlemiş: “Yapayalnız dolaşıyor bu çağın insanı, çünkü birlikte yürüyecek kadar güvenmiyor kimse birbirine."
Not 54: Sabahtan akşama kadar hiç kimseyi incitmeden geçiren bir insan, o gününü Peygamber Efendimiz'le birlikte yaşamış gibi olur.
| Ebu-l Hasan Harakânî
Not 55: Allah'ım!
Kararlarımızı hayırlı eyle.
Bizim için hayırlı olanı takdir eyle.
Kalbimizi hakkımızda hayırlı olan kararlara yönelt.
(Âmin)
Not 56: "İnsan yalnız kalır, doğru; ama her zaman sürüye uyup mevcut duruma hoşgörü göstermekten iyidir yalnızlık." (Edward Said)
Not 57: "Allah'ım! Verdiğin nimetin yok olup gitmesinden, lütfettiğin âfiyetin bozulmasından Sana sığınırım!
Not 58: "Hüzün ağır gelir yüreğe. Ama en güzel duayı ettirir." (Cahit Zarifoğlu)
Not 59: ABD de 30 ton amonyum nitrat kayıp
Tren vagonuna 12 Nisanda yüklemişler. Mojave çölünü aşıp 2 haftada Kaliforniya’ya ulaşmış. Varış noktasında; -nerde bizim nitrat ?
Yok
Yolda kaybolmuş !!
ANitrat ile gübre de yapılıyor. Bomba da yapılıyor.
Nasıl kaybolur?
“O vagonun altı delindiyse, yolda aka aka çölde kaybolmuştur” diye akıllara ziyan bir teori var.
Bu olayı günler önce ABD Twitter’ında yazanlar oldu, ama bu devirde bilinen bir kaynak yazmayınca, güven olmuyor. Ana akım medya daha yeni teyid etmiş, yeni yazdılar.
Şimdi amonyum nitrat aranıyor!
Not 60: Amazon CEO’su milyarder Jeff Bezos, beş yıldır birlikte olduğu sevgilisi Lauren Sanchez’e evlenme teklifi etti.
48 yaşındaki kadını 53 yaşına kadar bekletmiş.
5 yıl test!
Ders alın Jeff Bezos'tan!
(Fakat kadın çok yaşlı. Maks 30 olmalıydı.)
Not 61: Yeni durak Sarıyer!
Ekrem İmamoğlu: Kent Lokantası hizmet ağımızı büyütüyoruz.
Sıcak yemek bulmak cidden çok zor.
Daha fazla yayılmalı.
Bu işle uğraşan özel zincir neden yok, şaşırtıcı.
Not 62: CHP'liler,seçmen sayısının artmasına yeni uyanmışlar
Senelerdir peynir ekmek gibi VATANDAŞLIK satılıyor.
TANJU ÖZCAN bas bas bağırırken,onu FAŞO ilan eden de CHP'liler idi.
Şimdi şok olmuşlar,Milyonlarca yeni seçmen varmış.
Ankara ve İstanbul'a göçmenleri davet eden kimlerdi?
Not 63: Dünya'da artan nüfus sebebiyle, özellikle bizim gibi ülkelerde, herkesin sahibi olabileceği otomobil ancak küçük Japon tarzı olabilir. 2 kişilik.
Mesela, İstanbul'da herkes otomobil sahibi olsa, ancak böyle mini bir şeyle tüm park edilecek yerler yetebilir.
Büyük araçlara artık ZENGİNLER binecek.
TOGG da böyle bir şey olmalıydı.
Kocaman araba yaptılar.
VİZYONSUZLUK böyle bir şey işte.
Not 64: ABD'de bile otomobil sahiplik oranı hızla düşüyor.
Bu böyle iken, Türkiye'de artmasını nasıl hayal edebiliyorsunuz?
Hangi mantıkla?
DON üreterek mi herkes otomobil sahibi olacak?
Not 65: ZP ve MP'nin mecliste %3 dahi alamaması üzücü.
SİYASİ YARDIM sistemi zaten saçmalık.
Her oyun, yardıma dönüşmesi lazım aslında.
BARAJ, demokrasinin önünde engeldir.
Not 66: ÇAKMA PANDEMİ ile insanları köleleştirme deneyi yaptılar.
Maalesef, KORKU ile güdülen bu KOYUNLAR, çobanlarına itaat ettiler.
Bunun filmi yapılmış.
Ciddi sansür altında.
Yakında geliyor... The Official Great Awakening Trailer!
Not 67: ENFLASYONLA MÜCADELE kavramı da, yine milleti kandırmak üstüne tasarlanmış piç bir adlandırmadır.
Mücadele edilen başka ne var?
TERÖRLE MÜCADELE.
Yani demek istiyorlar ki, enflasyonun sebebi kendileri değil, terör gibi bir şey bu; onlar da mücadele ediyor.
Not 68: Bu SİSTEMİN yanlış yönetimle oluşturulduğunu zannetmek için, çok SAF olmak gerekir.
Türkiye'deki sistem bilinçli kurulmuş.
Yanlış kişiye çatarsan, ne polis yanında olur, üstüne üstlük de, kontrollü kriminalleri üstünüze salarlar.
Türkiye'de bu sistem değişmez.
Not 69: Toplumun FAKİR bırakılması da bir tür KÖLELİK sistemidir.
Sadece AKP stratejisi değildir bu. Geçmişte CHP de uygulamıştır.
Çünkü, aslında bu, BÜROKRASİNİN halkı gütme stratejisidir.
Zengin olan halk, bürokrat sultasını bitirir.
Bir yandan da KRİMİNALLER serbest.
Not 70: Adamı aşağı atıp, sakat bırakmış.
Hüküm: HAKSIZ TAHRİK ALTINDA ADAM YARALAMA
Ceza: 2 yıl, ama yatmayacak
Sonuç: Kriminallerle kavgaya girmeyin, vurun, geçin. Mahkemeye kalırsa, size girdiğiyle kalır.
Halbuki, bu CİNAYETE TEŞEBBÜSTÜR değil mi?
Ama mahkemeye göre öyle değil.
Kriminaller neden cesur anlıyor musunuz?
Çoğunlukla mahkeme salıyor çünkü.
Not 71: Bankaların dolara verdiği aylık faiz yüzde 0.01 - 0.25.
Efektif döviz çekilmesini istemiyorsa bankanın yapması gereken bu faizi yükselterek vadeliye yönlendirmektir. Çekmek isteyen yine olursa da yüklü çekimlerde en geç bir gün sonra mudinin dövizi verilmelidir.
Not 72: Uluslararası alacaklarda sonsuza kadar öteleme diye bir şey yoktur.
Ya borcunuzu ödersiniz ya da borcunuza karşılık 2-3 kat fazlasına denk gelecek şekilde, borç alan kamu kurumunun anahtarını teslim edersiniz. Geçmişte Osmanlı dönemindeki Düyunu Umumiye ya da 2001 Şubat krizinden sonra IMF idaresi gibi.
Not 73; Oğan’ın 6 yıl önce 6 ay önce hatta 24 saat önce Erdoğan ve partisi hakkında ne düşündüğünün bir önemi yok. Zehir zemberek laflar etmesinin bir kıymeti harbiyesi de yok.
Bizim siyasi tarihimizde ilkeler üzerinden siyaset yapan, bunu hayatının mihenk taşı yapan politikacılarımız elbette var fakat sayıları çok ama çok azdır.
Türk Tarih Kurumu eski başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu hocamız sosyal medya hesabından Sinan Oğan’ın kendisini hayal kırıklığına uğrattığını açıkladı ve seçimlerde verdiği destek nedeniyle özür diledi. Meselenin adaylar olmadığını söyleyen Halaçoğlu özetle şöyle dedi:
“Konu adaylar değil, konu denetlenemeyen yasamanın, yürütmenin, yargının tek elde toplanıp toplanmamasıydı. Konu dürüstçe sözünde durmaktı, konu bozuk düzenin sona ermesiydi. Ne yazık ki imza çağrısında bulunmuş, destek verilmesini istemiştim. Maalesef söylediklerinin ve vaatlerinin tam aksi bir karar aldı, hepimizi hayal kırıklığına uğrattı. Böyle bir sonucu öngöremediğim için siz imza verenlerden özür diliyorum.”
Not 74: İslam Ansiklopedisi bilgilerine göre İmam-ı Azam Ebû Hanefi şöyle anlatılıyor:
“Ebû Hanîfe ticaretle uğraşan varlıklı bir ailenin çocuğudur. Kendisi de ilim öğrenmeye başlamadan önce kumaş tüccarlığı yapmıştır. Ömrünün elli iki yılı Emevîler, on sekiz yılı Abbâsîler döneminde geçen Ebû Hanîfe, Emevî Halifesi Abdülmelik b. Mervân’dan (685-705) başlayarak son halife II. Mervân zamanına (744-750) kadar geçen bütün olaylara, hilâfetin Emevîler’den Abbâsîler’e geçişine şahit olmuştur. Ebû Hanîfe’nin Ehl-i beyt’e karşı kalbî yakınlık ve bağlılık duyduğu ve Hz. Ali evlâdını sevdiği kesindir. Bu sebeple Emevîler’in Ehl-i beyt’e karşı tutumu sertleşince Ebû Hanîfe onları açıkça tenkit etmekten çekinmemiştir. Üst üste gelen bu olaylar âlimlerin Emevî hilâfetini açıktan tenkit etmelerine, dolayısıyla hilâfetin sarsılmasına sebep olmuştur. Son halife II. Mervân, gönüllerini almak ve yönetime karşı muhalefetlerini yumuşatmak için Irak Valisi İbn Hübeyre aracılığıyla birçok âlime memuriyetler teklif etmiştir. Bu arada Ebû Hanîfe’ye de Kûfe kadılığı veya beytülmâl eminliği teklif edilmiş, her türlü baskıya rağmen kabul etmeyince de hapsedilmiş ve dövülmüştür. Sonra Abbasiler gelince beklenen olmadı... Ebû Hanîfe Abbasi hilafetine karşı açıkça tavır almaya başlamıştı. Bunun üzerine Halife Mansur, Ebû Hanife’nin kendisine bağlılığını test etmek için on Bağdat Kadılığını teklif etmiş ama kadılığı kabul etmeyince yeniden hapse atılmış. Hapiste işkence ve dövülmeler sonucu 767 yılında vefat etmiştir. Zehirlenerek öldürüldüğü ve hapishaneden cenazesinin çıktığı da söylenir.”
Not 75: Ben CHP’li değilim tam tersine CHP’nin ebedi muhaliflerindenim ve muhalif olarak kalmaya da devam edeceğim.
TBMM’de mutlak çoğunluğu yakalamış Cumhur İttifakının, ilaveten, Cumhurbaşkanlığını kazanması durumunda, “layüsel” yani sorgulanamaz bir güce ulaşacağı ve büsbütün otoriterliğe kayacağı için kaygılıyım.
Otoriter bir yönetimin Ak Parti dâhil, herkese zarar vereceği de kesindir.
Yazdıklarım, “mümkün bir son çare” olarak anlaşılması doğru olur.
Cumhur İttifakının mutlak çoğunlukta olduğu bir meclis döneminde, Cumhurbaşkanlığının Millet İttifakına geçmesi, otoriterliğe bir set çekecektir. Ülke, her kanunun büyük bir ittifakla yapıldığı ve her işin pazarlık edildiği “bir müzakere toplumu” olmaya evrilecektir.
Kabaca, Cumhur İttifakı kanun çıkaracak ve Millet İttifakı bu kanunları uygulayacak.
İstisnai şartlar oluştu ve “dönemsellik gereği” Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi, ülkedeki her kesim için bir normalleşme fırsatı sunuyor.
Not 76: KPSS sistemi rahmetli Ecevit ve hükümet ortaklarının bu ülkeye getirdikleri en adil sistemdi belki de!.. İlk kez sıradan insanlar araya torpil koymadan, bir dayıya ihtiyaç duymadan devlet memuru olma şansını yakalamıştı. Ama gelin görün ki, adında adalet olan bir parti bu sistemi adım adım yok ederken dini hassasiyetleri ile övünen destekçileri tarafından doğru düzgün uyarılmadı.
Türkiye şartlarında ne anlama geldiğini en safımızın bile bildiği “mülakat” denen saçmalık gelirken partililerden de bir Allah’ın kulu çıkıp “Bizim partimizin adında adalet yazıyor bu ne lahana turşusu” diyemedi.
İtiraz edenlerin çoğunun itiraz sebebi bile ikiyüzlü “Efendim, ben yıllarca bu partiye oy verdim. Bunu bana nasıl yaparsınız!”
Vah vah çok üzüldük vallahi. Başkalarının çocuklarının hakları mülakatla yenilirken “bu nasıl yapılır” diye sormayan güzelim yurdum insanı iş kendi başına gelince “bu bana yapılır mı?” oluyor.
Geçenlerde bir arkadaş ayrımcılıktan şikayet edince bir muhterem “yahu tepeden bakan araya soktuk, biz bile yapamadık” diye üzüntüsünü bildirdi. O bakana ulaşabiliyor ya ulaşamayanlar ne yapsın?
Seçimde kantarın topuzu ağır basınca fora “mülakatı kaldırıyoruz” Sanki başkası getirmiş gibi…
Not 77: Sinan Oğan, bütün seçim süreci boyunca “cehennemin kapılarının kapatılması” hikayesini anlatıp, hatta bu deyişi kendi üzerine tescil ettirmeye çalıştıktan sonra, bir başka eski ülküdaşının tanımlamasıyla “cehenneme odun taşıyanlardan” oldu. Transfer konuşmasında da, Mehmet Ali teğmenden beri midemizde zaten bir ekşime olarak duran çiğ bir Kemalizm'den bahsetti ve pazarlık değil, ilkeleri konuştuklarını söyledi, üstelik tüm bunları AKP hakkında pek çok suçlamayı yaptığı ve “bedavaya yok” dediği birkaç haftanın içinde gerçekleştirdi.
Sinan Oğan bütün siyasi hayatı boyunca ve özellikle 14 Mayıs seçimleri için kendisine pastoral bıçkın bir delikanlı kimliği yapmıştı. Seçim ikinci tura kaldıktan sonra, yaptığı tüm manevraların, onun bu pastoral hikayesinin spekülatif değerini arttırmaktan başka bir işe yaramayacağından ve yerinin yolunun devr-i devranın derin ve sığ sahiplerinin yanı olacağından hiçbir zaman şüphe duymadım. Pek çok bakımdan yanıldığım bu seçim sürecinde en azından, bu bakımdan beni yanıltmadığı için kendisine müteşekkirim.
Şimdi devletin malı sayın Oğan’ın önünde. Bir süre sıvılardan ve pürelerden gitmesini tavsiye ederiz, Destici gibi direkt kuzu etine dalarsa mide fesadından madara olup devr-i devranın dışına düşme ihtimali vakidir.
Hülasa, Orta Asya’nın sungurları, şahinleri, kartalları ve Selçuklulardan kalma iki başlı devlet kuşları, din, diyanet, milliyet diyen, milliyetçiler ve muhafazakarlar ile Demirören kabilinden çark-ı felek erbabı ve bedavaya yok diyen at cambazı ehl-i siyaset yardımlarıyla bir kuşa benzetildi.
Baudelaire’in albatrosuna dönmüş şu zavallı devlet kuşunun halini gören insanın, “Türük budun ertin ökün” diyen, “ipekli dokumalar, şehirli dinler sizi bozar” diyen “Ötüken ormanından çıkmayın” diyen vezir Tonyukuk’a hak vermemesi ne mümkün.
Not 78: "Beklemek lazım; gönlü hoş tutanı, gönülde yer bulanı, başka gönülde gözü olmayanı." (Cahit Zarifoğlu)