Yumuşamanın bedeli ve Manisa sokaklarında dilden dile dolaşan kırık ayak hikayesi...
ORC 25-29 Eylül 2024 tarihleri arası gerçekleştirdiği anketin sonuçlarını paylaştı. Ak Parti tekrar birincilik koltuğu oturmuş görünüyor. CHP ve Ak Parti...
ORC 25-29 Eylül 2024 tarihleri arası gerçekleştirdiği anketin sonuçlarını paylaştı. Ak Parti tekrar birincilik koltuğu oturmuş görünüyor. CHP ve Ak Parti yüzde 30'lar bandında. Ak Parti kıl payı ile önde. Daha önceki anketleri baz alırsak chp birinciliği kaybetmiş görünüyor.
Normalleşmenin bedeli... Özgür Özel, amacına ulaşıyor, CHP eriyor. Muhalif seçmenin ucuz şovlara ve yumuşaklığa karnı tok.
Muhalif seçmen Kemal beyden şikayetçiyken gelen gideni arattı ve şimdiden Kemal bey aranır oldu. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş olmasa muhalif seçmen çoktan darmadağın olmuştu Özgür Özel'in Sinan Oğan tarzı siyasetine şahit oldukça.
Devlet tiyatrosu figüranları
Özgür Özel'i izleyince siyasetçilerin devlet tiyatrosunun figüranları olduğunu anlıyoruz. Bir tane halkın derdiyle dertlenen yok. İstisnalar hariç hepsi mahalle yanarken saçlarını tarayıp dudaklarına ruj sürerek siyasi kariyer hesapları yapıyor. Politikanın doğası sahip olunan gücün etkisiyle istisnai olanı bile eninde sonunda yoldan çıkarıyor.
Türk milletinin yerel seçimlerde açtığı krediyi, CHP genel başkanı Özgür Özel'in zikzaklı, yanaşmacı ve yumuşak siyasetle harcamasının arka planında ne vardır bunlarla ilgili dedikodular var; fakat bu köşede bahsetmek ekranhaber sitesinin ilkelerine ve sahip olduğumuz medya etiğine yakışmaz. Yine de buradan uyaralım. Muhtemelen gidişi tasfiyesi uzun olmayan bir zaman diliminde gerçekleşebilir ve Deniz Baykal gibi koltuğunu bırakmak zorunda kalabilir.
CHP genel başkanı Özelin son olarak meclis açılışı resepsiyonda Türkmen beyi ile verdiği poz “Ayağını denk aldı" yorumlarına neden oldu. “Ayağı kırıldıktan sonra yola geldi” yorumları işin iyice tuzu biberi oluyor.
Ayağı sargılı TBMM'ye giden Özel'in yaşadığı iddia edilen aşk hikayesi Manisa sokaklarında herkesin dilinde. Özgür Özelin 19 yaşından beri tanıyıp uzun süre sonra 36 yaşında Şehzadeler Belediye Başkanı yaptığı Gülşah Durbay'ın hamileliği ve kürtajı neticesinde ayak kırılma olayının gerçekleştiği konusunda bir iddia. Bu iddiayla ilgili chp lideri Özelin ve genel merkezin açıklama yapması gerekiyor; yoksa olay Dallas dizisine dönecek. Türkiye’de parti liderlerinin yakın oldukları kadınlara koltuk makam bahşetmeleri bu gidişle gelenek olacak.
Halkı sorarsanız. Halk hiçbir siyasetçinin umurunda değil. Siyaset esnaflık gibi meslek olmuş. Kendi aralarında top çevirip milletin iliklerini emip ceplerini boşaltmaya devam ediyorlar. Milletin parasıyla milletin efendisi olmaya devam ediyorlar.
Banu Avar ne demişti?
Yazıyı Banu Avar'ın sağır ve kör olmayanlar için tam günümüzdeki ahvali şeraite ışık tutan cümleleriyle sonlandırmak istiyorum:
“Aç biilaç bırakılmış, zenginlikleri gasp edilmiş, tüm haklarına
el konulmuş, HAKKINI KORUMASI engellenmiş, eğitim alması imkansız
kılınmış bir milletin varlığıdır.
SAHNE’de ise bu milletin temsilcisi olduğunu iddia eden siyasi
partiler vardır.
60 yıldır bu milletin hakları konusunda en ufak bir adım
atamamışlardır. Çünkü baştan bağlıdırlar. Çok partili SİSTEM,
emperyal ağababalar tarafından kurulmuş, kukla tiyatrosu halkın
dikkati, GERÇEK’e çevrilmesin diye oturtulmuştur.
60 yıllık çalışma sonrası, halkın büyük bir çoğunluğu
SANDIK-SEÇİM-OY sarmalı içine çekilmiş, bunun dışında bir MİLLÎ
İRADE tecellisini düşünemez olmuştur.
Beyinler ‘Millî İrade Sandıktadır’ cümlesiyle
şekillendirilmiştir.
Millet, A ya da B olmadı C ya da X partisine oy verdi mi görevini
yapmış sayılacaktır. “Demokrasi zaten budur”.
Yıllardır meclis kötü bir tiyatro sahnesi diyoruz.
A,B,C partilerinden birbirine geçen milletvekilleri, sabah
küfürleşip akşam hürmetleşen siyasiler, Amerikan emirlerini
tekrarlayan partililer.. bunun da bir sonu olmalı!”
Gidişat hiç hayra alamet olmasa da enseyi karartmamak lazım. Herkes ülke için en ehveni şeri destekleyip çözümün parçası olmalı. Ümitvâr olup mücadeleye devam etmek bizim çocuklarımıza ve torunlarımıza borcumuzdur. Umutsuzluk tutsağı olmamak lazım.
AÇLIK
Tüm açlıklar kötüdür. Aç insan önce kendi yaptığı putunu, yani Tanrı'nı yer. Çok az şey vardır ki insanı cinsel açlık kadar mutsuz etsin.
Fiziki açlığın nedeni kıtlık veya parasızlık nedeniyle insanın karnını doyuramamasıdır.
Cinsel açlığı yaratan ise kadın veya erkek darlığı veya parasızlık değildir.
Dünyada milyarlarca kadın ve erkek var.
Ama aynı zamanda milyonlarca, belki milyarlarca insan var ki
bastırılmış cinsel arzular, yani cinsel açlık veya tatminsizlik
içindedir.
Bu durumdaki insanlar, insanlığın çoğunluğu, şiddete başvurmağa yatkındırlar. Mutsuz, küskün, saldırgan, alkol veya uyuşturucu bağımlısıdırlar. Kadın dövücüsü ve ırza geçicisidirler. Ve bin bir türlü psikozun kurbanıdırlar.
Bahsettiğim hayat zehirleyicilerin oluşmasının nedeni cinsellikle ilgili yasaklardır; yasalar, kurallar, gelenekler, din, aile, çevre ve devlet baskısı.
Bu kısıtlar toplumdan topluma, ülkeden ülkeye değişebilir.
Değişmeyen, cinselliğin ilkel kabileler dışında her yerde, insan
doğasına ve eğilimlerine ters yasaklarla kuşatılmasıdır.
Ama her zaman böyle değildi.
Bugün mutsuzluk kaynağı olan birçok şey gibi -maaş karşılığında zamanını ve özgürlüğünü satmak mesela- bu da insanın avlanma ve toplamayı bırakıp tarım ve hayvancılığa geçmesiyle başladı.
Sosyolog ve antropologların araştırmaları cinsel zevkten
mahrumiyetin, fiziki şiddetin arkasındaki belki de en büyük neden
olduğunu gösteriyor.
Elliye yakın ilkel kavimde -yani hayatlarını avcılık ve
toplayıcılıkla sürdüren küçük topluluklarda- yapılan araştırmalar
hangisinin barışçıl, hangisinin saldırgan olduğunun yüzde yüz
cinsellikle bağlantısı bulunduğunu ortaya çıkardı.
(Göztabilirsiniz: Civilized to Death (Ölümüne Medenileşmiş)/
Christopher Ryan)
Herkesin, cins ve yaş gözetmeksizin cinselliğini özgürce yaşadığı kabileler kesinlikle barışçıl oluyorlar.
Amazon yağmur ormanlarının en ücra köşelerinin birinde yaşayan
Pirahãların seks hayatı bu özgürlüğün nasıl bir şey olduğuna iyi
bir örnektir.
Pirahãlar arasında otuz yıl yaşayan Amerikalı Daniel Everett’in
kitabından (Daniel Everett/ Don’t Sleep, There are Snakes (Uyuma,
Yılan Var)özetliyorum:
Bir kadın ve bir erkek aynı kulübede yaşamaya başladılar mı evlenmiş sayılır. Düğün dernek veya başka bir ritüel yoktur.
Evli bir kadın veya erkek bir başkasıyla köyü terk edip ormanda
iki - üç gün geçirdikten sonra geri döner ve birlikte yaşamaya
başlarsa eski eşlerinden boşanmış addedilir. Eski eşler buna
üzülseler de sakin bir biçimde durumu kabullenir.
Şiddete başvurulmaz.
Evlilik öncesinde kız ve oğlanlar keyiflerince birbirleriyle
yatarlar. Aynı serbesti evli olmayan yetişkinler için de
geçerlidir. Çocuklar da cinselliği araştırmakta hürdür.
Pirahãlarda evlilik vardır ama tek eşlilik yoktur.
Daha çok dolunay gecelerinde yapılan danslara bütün köy katılır.
Müzik aletleri yoktur. Eller çırpılır, ayaklar yere vurulur, şarkı
söylenir ve dans edilir. O gecelerde, evli ya da bekâr olsun,
isteyen istediği ile yatabilir.
Cinsel özgürlükleri nedeniyle köydeki insanların büyük bir
bölümü birbiriyle yatmıştır.
Everett’e göre, Pirahã toplumunda şiddet ve saldırganlığa ender
rastlanılması ve rastlanıldığı zaman da hiç kimse tarafından hoş
görülmemesinin nedeni, birbiriyle yatmanın insanlar arasında
yarattığı yakınlıktır.
Atalarımız on binlerce yıl Pirahãlar gibi mutlu ve özgür
yaşadılar.
Ardından yerleşik yaşam, tarım ve hayvancılık geldi ve onun ardından da o hayatı düzenlemeyi amaçlayan tek tanrılı dinler. Ve onların getirdiği insan doğasına aykırı cinsel yasaklar ve tabular ve bunların doğurduğu mutsuzluk, kişiler ve toplumlar arası şiddet, bağımlılıklar ve ruhsal sorunlar...
Kurtuluş olacak mı bunlardan? Yoksa şiddet ve mutsuzluk ebediyen insanların kaderi midir?
Son söz: İnsan olmak, düşüncelerin doğurduğu vahşi atların
üzerinde yere düşmeden durmaya çalışmaktır.
İp kopup oyun bitinceye kadar.
Hakikat: Türk Lirasını açığa satacaklar korkusuyla yaşayarak hiçbir yere varmadığımız, bir adım öne gitmediğimiz net. Açığa satış yasağından hem TL de hem borsada kurtulup gerçekle yüzleşmeliyiz.. Faizler ve döviz dengesini bulmadan yapılan tüm fiyatlamalar yanlıştır ve sürdürülemez..
Aforizma: Kaçamaklar kalbinin kurumadığından emin olmanı sağlar..
Uyarı: Küfür, kıyamet, hakaret sosyal
iletişimin ayrılmaz parçası haline geldi.
Yeni bir durum bu...
Sanki "zihinlerimizle oynanıyor"; ciddi söylüyorum; dalga
geçmiyorum.
Sosyal mühendislik madalyonunun karanlık arka yüzü gibi...
İşin bu yanına bakmadan...
Millete hakaret eden genç bir kadının ana muhalefet partisi
tarafından "onur konuğu" haline getirilmesindeki rezilliği de tam
olarak kavrayamayız.
Tadımlık: “Gece, insan yolda giderken, Tanrı’yı
usuna getirmeden edemez sanıyorum. İnsan, gece, yorulmadan yürüse,
yürüse, yürüse, yürüse Tanrı’yı bulur. Bir yürümemiz kalıyor O’nu
bulmak için. Tanrı’sız ne eder, nasıl geçirir bir gecesini insan?
İnsan O’na bağlanmadan, nasıl bulabilir sabahı? Tanrı olmasa, kim
kurtaracak geceye düşeni?
Beni O tutuyor : yoksa, düşerim boşluğa + insansızlığa +
susuzluğa."
Bir Yazarın Notları I/Nuri Pakdil
Not 1: Enflasyon hedefinden anlaşılması gereken bence 2025 ve 2026 yıllarında çalışanlara yaklaşık bu oranlarda zam yapılacak. Buna asgari ücret de dahil. Yani 2025 yılında asgari ücret yaklaşık 20 bin TL olacak. Ara zam falan da yok. Hedef tutar mı? Kuru tutabilmelerine bağlı..
Not 2: Nvidia geçen hafta piyasa değerinden 1 günde 279 milyar $ kaybetti. Bu BIST'in toplam piyasa değerinden fazla. Elektrikli araba gibi yapay zeka balonu da patlamak üzere. İnsanlar bunların karın doyurmadığını zor yoldan öğrenecek.
Not 3: Ankara'da bu sene taksi ücretlerine ocak ve temmuz'da %30'ar zam yapıldı. Yani toplamda %70 zam. Açıklanan TUİK enflasyonu %51. Enflasyonu masa başında düşürmenin kimseye faydası yok. Bu daha önce denendi. Halk düşüşü sahada hissetmeli. Yoksa yine dövize hücum başlar.
Not 4: Orta yaşlı bir çift halk otobüsüne
biniyor.
Durağa yaklaşırken düğmeye basıp ineceklerini belirtiyorlar.
Otobüs durağı geçip daha ileride duruyor.
Yolcu kızıp köpürüyor.
Artık herkeste böyle bir hal var; ne oluyor, neden diye bir durup
bakmak yerineaniden öfkeye kapılmak...
Otobüs şoförü bir şeyler söylüyor; fren tutmadı gibi bir şeyler
söylüyor.
O patırtı içinde kimse birbirine kulak vermez ya, öyle oluyor.
Neyse ki otobüsteki diğer kişiler araya girip tarafları
yatıştırıyorlar.
Sonra...
Şoför olanları otobüsün sahibine anlatıyor; otobüsün sahibinin oğlu
kalkıp silahını alıyor; öfkeli yolcunun evini buluyor ve dört
kurşun sıkıyor.
Talihsiz yolcu hastanede hayatını kaybediyor.
Bütün bunlar nerede oluyor biliyor musunuz?
Kocaeli'nin insanı sükunete davet eden güzel tatil beldesi
Kartepe'de...
Not 5: Sosyal hayatın içinde her an parlamaya
hazır halde dolaşıyoruz.
Bir laf, bir tavır, bazen bir bakış bile insanları öfkeden
delirtecek hale geliyor.
Dahası...
Rövanş duygusu toplumun en gözde duygusu haline geldi.
Sanki tv dizileri beyinlerimizi kemiriyor...
Çünkü bakıyorum; intikam duygusu ve "aile kanunu" afra tafrası
giderek viral bir gerçeğe dönüşüyor.
Not 6: TV'de "güvenlik taramasından geçilerek
girilen bir AVM'nin kafesinde garsonlarla tartışan birinin etrafa
ateş açtığı" haberi veriliyordu.
Şimdiden söylemiş olayım...
Trafiğe çıkmak, sokakta takılmak...
Bir kamu taşıtına binmek...
Bir lokale veya bir kafeye girmek...
Bütün bunlar bir güvenlik meselesine dönüşmeye başlarsa,
yanarız.
Bunun üzerinde durmak zorundayız.
Not 7: Sürekli korkutmak,
çocuklaştırmaktır.
Youtube'un çok izlenen videolarına bakın, anlayacaksınız...
Yetişkin aklımız çözülüp kayboluyor, geriye çaresiz fakat meraklı
"çocuk ruhlar" kalıyor.
Not 8: Spotlar "İngilizlerin Bill Gates'i"
denen Mike Lynch ve pek önemli konuklarının ölümlerine yol açan yat
kazasının üzerinde kalmaya devam ediyor...
Ölen isimlere ve son on yıl içindeki serüvenlerine baktığınızda
dijital alanın dev şirketleri arasındaki çekişmeden daha fazlası
dikkat çekiyor.
Çünkü Lynch'in son yıllarda odaklandığı alan siber güvenlik
teknolojileriydi...
Oradan baktığınızda CIA ve Mossad'a kadar uzanan bir çizgi dikkat
çekiyor.
Şunu anlıyorum...
Artık bu kaza üzerine ne kadar konuşursak konuşalım; "boş"
konuşacağız.
Not 9: 3 liralık malı devlete 10 liraya satmayı, ya da İHALESİZ iş almayı AHLAKSIZLIK saymayan tipler; CİNSEL AHLAKSIZLIK kovalıyorlar.
Yakın zamanda, TORPİL ile girilen işin maaşına bile HELAL dediler.
Not 10: Asansörde kalırsanız, belinize HALAT bağlatmadan çıkmayın!
Bir kişiyi daha boşluğa düşürmüşler!
Not 11: BİLGİSAYAR malzemeleri çok ucuz kalmış.
Yerinizde olsam, yedek kasalarınızı, disklerinizi ve lazım olabilecek her şeyi alır, stoklarım.
Yarın VERGİ gelirse, çok üzülürsünüz.
SABİT KUR sistemi, ucuz ithalat yapacağınız manası gelmeyebilir her zaman.
Not 12: 1. 19 yaşında birinin nasıl 26 suç
kaydı olabiliyor? 2 ayda bir suç işlese yıldan fazla süre
yapar.
2. Daha vahimi nasıl oluyor da hala dışarıda gezebiliyor?
Kendimizi kandırmayalım. Hukuk sisteminde çok ciddi bir reform
olmadan Türkiye’de hiçbir şey düzelmez.
Not 13: Bu ülkenin tek tedavi yöntemi erken seçimdir…. Her geçen gün daha da kötüye gidiyoruz.
Not 14: Ekonomik kriz geçim sıkıntısı zor yaşam koşulları millet bunlarla mücadele ederken. İktidar saçma sapan fantezilerine paraları israf ediyor. Tarihte bir LALE DEVRİ bitti. İkincisi de bitecek elbet. Bu ayak takımına kalmayacak devlet.
Not 15: Türkiye’den son birkaç yılda 1milyon kişi yurtdışına göçmüş. İyi eğitimli tabaka Türkiye’yi terkediyor. AB adayı ülke Bangladeş’e dönüyor.
Not 16: "Kendisini hiçbir dogmaya adamayan ve hiçbir tarafın yanında durmayan özgür ve bağımsız bir ruh, dünyada kendine bir yer bulamaz."
Korku Ruhu Kemirir, Stefan Zweig
Not 17: Bazı insanlara “Tam bir gerizekalısın” diyemediğimiz için: “Tabi o da senin görüşün” diyoruz.
Charles Bukowski
Not 18: Ve hiçbir şey ilginç değildi. İnsanlar kısıtlayıcı ve tedbirliydiler, aynıydı hepsi. Ve bu g*tlerle ömrümün sonuna dek yaşamak zorundaydım.
Charles Bukowski
Not 19: Üzerime vazife değil ama şu "26 suç kaydı olan suç makinesi" işinin peşine düştüm.
-Pislik katilin UYAP'ta 19 kaydı var. Bunlardan 5'i hakkında "kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" alınmış.
-8 dosya birleştirilmiş (uyuşturucu kullanımı) ve ceza almış ama yatar almamış.
Kalmış 6 dosya.
-1 dosya hükmün açıklanmasının geri bırakılması almış.
-3 dosya soruşturma aşamasında. İddianame hazırlanıyor.
-1 dosyadan (yağma) 3 yıl 20 gün ceza almış. Dava istinafta.
-1 dosyada da (kasten yaralama) yargılama sürüyor.
Şöyle: Basit suçlar kapsamının hapis ile cezalandırılmaması hem Türkiye hem de dünya için büyük sorun. Türkiye'de 3 yıl altı ceza alırsan yatmıyorsun mesela.
Burada sorun yasamada. Çıkarırsın yasayı, tanımlarsın "kriminal kişilik" diye bir tipolojiyi, mükerrer suçlarda hızlı hareket edip atarsın bu pislikleri infazsız içeri.
Mevcut yasalar böyle olduğu sürece bu "basit suç kişileri" aramızda dolaşmaya devam edecek. Burada görev yasamaya düşer. Bu hay-huyun, bu şovun arasında boynumuzun borcu, bunu ifade etmektir.
Bugün şehirlerde, her an başımıza bir şey geleceği korkusuyla yaşamak tam da "nasılsa bir şey olmaz" diyen kriminal kişilikler yüzündendir. Bunu görüp, buna göre tedbir almak gerekir. 8 kez uyuşturucu yakalatmış adamı içeri atmıyorsa yasan, o herif gelir canını alır çünkü.
Not 20: İnsan insanı yarasından tanır. Yara yaralığını kabuğundan bilir. Kabuk kalkınca senden başkası bilmez olur yaranı. Hatta yaranın kendisi bile. İz, belli belirsiz orada olsa da “herhalde bir yere vurmuştur küçükken” deyip kapatırlar bahsi. Oysa yara orada, seninledir. Senin bir parçan olarak değil, bizatihi sen olarak orada, öylece, o atın seni dünyadan uzağa götürmesini her gün sana bekleterek durup durur.
Not 21: “Aptalsın sen” dedi. “Uçsuz bucaksız bir aptallığın içinde nefes almayı bile unutmuşsun. Ben bir uçurum çiçeğiyim. Aşağının ne kadar derin olduğunu da görüyorum, yukarıya çıkmanın ne kadar zor olduğunu da biliyorum. Yarayı, kabuğu, sızıyı, uçmayı boş ver. Hatta atı bile boş ver. İnsan, düştüğü yeri izah etmek için uyduruyor tüm bunları. İki çocuk olarak konuştuğumuzu, iki yetişkin olarak çürüdüğümüzü, iki yorgun olarak her gün biraz daha öldüğümüzü hayal etmeyi bırak. Biz, her sabah kalkıp yürüyerek dünyaya ulaşan tedirgin düşleriz sadece. Anlamadın. Alık alık bakmandan belli. O halde işini kolaylaştırayım. O ses hep oradaydı ve duymamayı seçtin sen onu. Oysa yeteri kadar verseydin kulağını, ‘yine olmadı ama zaten tüm bu olan bitenin olup bitmemesi için aslında olmaması gerekiyor’ dediğini duyardın. Yer altından akan ırmakların huyu budur işte. Varlıklarını bilmeyiz ama sesleri hep oradadır.”