Sol ve laik çevrelerde çıkar, hesap, ayak oyunu, şöhret arzusu, ahlaki değerleri her an ayaklar altına almaya hazır o kadar insan itibar görüyor ki...
Moraller çok bozuk.
Söylenmemiş hiçbir şey kalmadı. Her şey çürümüş durumda.
Dilimizi ısırıyoruz

Halleri beni öyle bir umutsuzluğa sürükledi ki “Yesinler birbirlerini” deyip görmezden gelmek istiyorum. CHP’li particilerle dünyalarımız apayrıymış gibi geliyor. Ekonomik bataktan, iklim krizine, eğitimin niteliksizleşmesinden işsizliğe, gıda krizinden sağlıktaki açmazlara kadar çok sayıda ve yaşamsal önemde sorunumuz var bizim. İklim krizi, aşırı sıcaklar ve buna bağlı ortaya çıkan yangınlar, iklim krizine bağlı ortaya çıkması beklenen göç dalgaları birçok ülkede ana gündem maddesi ama Türkiye’de değil. Siyasetin her daim ayrı ve önemli (!) bir gündemi var Türkiye’de. Tabii CHP’nin de. Parti içi iktidar mücadelesinden daha önemli olacak değil ya tüm bunlar. Önemli olan partiyi kimin ele geçirdiği, gerisi teferruat.

Eğitim kalitesi dibe vurmuş, üniversite kampüslerine laboratuvar ve araştırma merkezleri yerine cami yapılmış, okullara rehber öğretmen değil, imam görevlendirilecekmiş… Özel okulların, vakıf üniversitelerinin ücretleri alıp başını gitmiş, azıcık olanağı olan çocuğunu yurt dışına gönderiyormuş, müthiş bir beyin göçü varmış… Olsun, demokrasi gelince o da çözülür. Bir dede, amca çıkar (Nine, teyze değil elbet, zira siyaset bir erkekler kulübü!), “Hadi dönün çocuklar” der, onlar da döner!

Elbet gelecek de bir gün gelecek! Ancak CHP’nin vadettiği gelecek bu gidişle hep gelecekte kalacak, o gelecek hiç bugün olmayacak. Güzel günler göreceğiz çocuklar… Her şey çok güzel olacak… Dün okuduğum bir habere göre Türkiye’den göç edenlerin sayısında yüzde altmış iki artış olmuş. Bu gidişle her şey ancak başka ülkelerde güzel olacak, bu ülkede değil!


Not 1: Global olarak, ORTA SINIF ortadan kalkıyor.

Aslında, böyle bir sınıf tamamen geçici olarak oluşmuştu.

Sanayi devrimi sonrası, SERMAYE, nitelikli insanlara ihtiyaç duyuyordu. Çünkü, üretim yapmak kompleks hale gelmişti.

Mühendis, ekonomist...vb... mesleklere ihtiyaç vardı.

Not 2: Bir ülkede DEVLET maaşları, asla ama asla ÖZEL SEKTÖR maaşlarından fazla olamaz, hatta daha az olmalıdır.

Eğer tam tersi ise, o ülke İFLASA doğru gidiyordur.

90'larda bu denge sağlanmıştı. Kısmen 80'lerde de.

Vasıfsız kitle devlete girerdi. Vasıflı özele. Ona göre de maaş.

Not 3: FAKİR kalırsan, senin fındığını fıstığını yabancılar yer, sahillerinde yabancılar gezer, ülkenin tadını yabancılar çıkarır.

YOLSUZLUK sebebiyle, ülke bazen Venezuela, bazen Bangladeş, bazen de Tayland modunda takılıyor.

SİSTEM değişmedikçe, sonuç da değişmeyecek.

Not 4: 800.000 Km2 toprak var, millet apartmanlara tıkılmış durumda.

3 tarafı deniz, düzenli denize girebilen sayısı toplasan 1 Milyon değil.

Dünya kadar tarım arazisi var, toplumun yarısından fazlası düzenli MEYVA yiyemiyor.

BALIK bol. Yine toplumun yarısı düzenli yiyemiyor.

Not 5: Artık Türkiye'de REFAH kavramını unutun.

Kimler para kazanacak?

- Sermayesi olan
- Mesleki Esnaf (Tamirci, Servis...vb.)
- Sadece nitelikli diplomalı (Bir kısım mühendisler, mali müşavirler...vb.)

Geriye kalan, birikim yapamadan yaşayacak sadece.

DİPLOMA devri kapandı artık.

Not 6: Çocuklarınıza TARIM ARAZİSİ bırakın.

Zaten, bir sonraki nesilde ROBOTLAR ekip biçecek.

Öyle bir hale gelecek ki, üretim firmaları, sizden bu arsaları kiralamak için yarışacaklar.

Zannettiğinizden daha yakın bu.

Not 7: Bundan sonra ORTA GELİRLİ için ev alma olayı bitti.

Orta gelirliden kastım, ayda 1000$ eline para geçen insanlar. (Karı koca ise, toplam.)

Fakirler hariç, ülkenin çoğu böyle. Fakir karı kocanın eline de zaten 600$ geçiyor.

Yeni model böyle.

Not 8: En düşük emekli aylığı asgari ücretin altında olmamalı diye bir laf dönüyor uzun zamandır. Bunun gerekçesi nedir acaba? Biri çalışan maaşı, diğeri emekli maaşı.. Bu ikisi arasında bir korelasyon dünyada hiçbir ülkede yok..

Not 9: 8 şiddetindeki bir deprem 60 megatonluk bir atom bombası kadar enerji salıyor. Bugün 7.8 ve 7.5 şiddetinde 2 tanesini yaşadık. Şu an dünyadaki en güçlü nükleer savaş başlığı sadece 2 megaton. Tedbir alınmadığı için böyle oldu tarzındaki boş lafları bırakalım bence.

Evet, Japonya'da 9.0 siddetinde deprem oldu fakat o depremin merkez ussu kiyidan 150 km uzakta ve okyanus tabanindaydi. Bizde oldugu gibi karada ve sig degildi. Merkez ussu karada olan 8.0 siddetindeki depremde hic bina yikilmamasi icin butun binalarda celik kafes kullanilmali.

Not 10: Sokak köpeklerinden asla kaçmayın. Köpekler içgüdüsel olarak kendilerinden kaçan herşeyi kovalar. Kuduz değilse hiçbir sokak köpeği insanlara saldırmaz. Yanınızda bir kaç dilim ekmek taşıyın. Havlayan köpeğin önüne atın. Sorun hemen çözülür.

Not 11: - Sen hiç depresyona girdin mi?
+ Depresyon burjuvalar içindir. Biz sadece sabah uyanır ve yollara düşeriz hepsi bu!

Riff-Raff (1991)

Not 12: Ölmüş bir süvariyim
Atım hala koşuyor..

Not 13: Sensiz yaşamak mümkün fakat anlamsız!

Not 14: Bir şeylerin yanlış gittiğini anlamak için çok derin analizler yapmaya gerek yok. Hazine ve Maliye ile Merkez Bankası bir türlü ateşi düşmeyen hastayı iyileştirmek yerine “uyutmayı” daha uygun bulmuş gibi. TCMB sabah aldığı kararla, politika faizini değil piyasadaki faizleri yükseltmeyi tercih ederek siyaset yapmayı bildiğini de gösteriyor. Bir süre sonra hastayı uyutmak yetmeyecek, gırtlağını sıkmak zorunda kalacaklar. Nefesi kesilen bir insanın bir süre sonra vücut ısısı elbette düşer. Ancak bu durum hastanın iyileştiği anlamına gelmez. Dikkat etmek lazım.

Not 15: Sevk zincirinin fiilen kaldırıldığı, misal kanser hastalarının randevu almakta zorlandığı ama kabızlık için üniversite hastaneleri gibi üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin kötüye kullanıldığı bir sağlık ortamını hep birlikte soluyoruz. SGK kapsamının ve sunduğu sağlık şemsiyesinin istismarına müdahil olmayarak, önlem almayarak kendi çöküşünü hızlandırmakta, özünde suç işlemektedir.

Hasta randevu sürelerinin kamu sağlık kurumlarında üç-beş dakikaya düşürülmesi meselenin bam telidir. SGK bu fiili duruma da müdahil olmamakta ne yazık ki.
2022 yılında da “Bütçeden yapılan rekor transferlere rağmen SGK 39.7 milyar TL açık vermişti. Geçmiş yazılarımda da bahsettiğim üzere, tüm bu veriler üzerine iki milyonu aşkın EYT’li (emeklilikte yaşa takılanlar) emekli maaşı almaya başladı. Üstelik son büyük depremin SGK’ye maliyeti henüz hesaplanmış değil. Depremin yarattığı yıkıma bağlı olarak yeni dul-yetim aylıkları, yeni malulen emeklilik sayıları, organ kayıplarına bağlı ortez, protez dahil sağlık harcamaları henüz bilinmiyor.

Hep birlikte geleceğimizi, sağlığımızı, sosyal güvencemizi yok ediyoruz. Hekiminden hastasına, hükümetinden muhalefetine, bürokrasiden sendikalara bu suça ortak oluyoruz ama kişisel pratiğimizle ama yeterince ses çıkarmayarak.

Not 17: Kamu hizmetinin sunumunda çeşitli amaçlarla kullanılacak taşıtların edinilmesi ve kullanılması belirli esas ve usullere göre yapılmak zorunda. Kamuda hizmet alımıyla taşıt edinilmesine ilişkin esas ve usuller, 1.4.2006 tarih ve 26126 sayılı RG'de yayımlanarak yürürlüğe giren 17.3.2006 tarihli 10193 no.lu BKK ile düzenlenmiştir. Örneğin taşıtların cinsi, yaşı ne olacak, hangi hizmetlerde kullanılacak, şoförlü mü yoksa şoförsüz mü tahsis edilecek gibi. Ayrıca mutlaka bütçe olanaklarıyla uyumlu bir biçimde kullanımının sağlanmasına vurgu yapılır.

İşte 237 sayılı Taşıtlar Kanunu m. 14/3 ile söz konusu 17.3.2006 tarihli ve 10193 sayılı BKK ile yürürlüğe konulan bu esas ve usullerin m. 6/1'in (f) bendi uyarınca bütün taşıtlarda "Resmi hizmete mahsustur" ibaresinin yer alacağı belirtiliyor (237 sayılı Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde belirtilenlere tahsis olunacak taşıtlar hariç).
Bu levhanın taşıtın ön camına, minimum 35 punto ile yazılı bir levha olarak görünür bir şekilde konulması gerekiyor. Kamu hizmetindeki çoğu aracı bu yazıdan değil, konvoyu, ışıkları ve sesleri ile zaten algılıyoruz, o ayrı.

Not 18: bayrak inmez
ezan susmaz
şehitler ölmez

diyen halkımız, umarım birgün 

ormanlarımız yanmaz
göllerimiz kurumaz
denizlerimiz kirlenmez
koylar/sahiller yamyamlara peşkeş çekilemez

diye haykıracak bir siyasal bilinç de kazanır.

Not 19: insan ruhu inceldikçe (algı kapasitesi arttıkça) daha küçük, daha narin, daha zarif şeylere eğilim duyar, oysa eğitimsiz kaba ruhlar haz alabilmek için daima kocaman, geniş, büyük, devasa, iri şeylere yönelirler: büyük yapılar, büyük takılar, büyük arabalar, büyük eşyalar.

Not 20: herkes kendisinden esirgenmiş şeyler hakkında saplantılıdır.

Not 21: çok kitap okuma, iyi bir kitabı çok oku.

Not 22: Sahipleneni az diye hakikate hürmet etmekten vaz mı geçeceğiz?

Not 23: yaşamın cilvelerindendir: istek varken imkan olmaz, imkan varken istek olmaz.

Not 24: Kuşların filleri yenebileceğine inanmıyorsan niçin Fil Suresi'ni okuyorsun?

Not 25: yaşamı boyunca herkes ‘birini’ bulur ama ‘birbirini’ bulmak çok az insana nasip olur.

Not 26: insanın nankörlüğe eğilimi zayıflığından kaynaklanır, minnetin yükü ağırdır çünkü.

Not 27: küstahlık hakedilmemiş bir özgüvenin dışavurumudur.

Not 28: geçmişi yüceltmek, şimdinin hakkını veremeyenin tesellisidir. Arkaya bakanlar çürümüş olanlardır.

Not 29: Ebeveynlerinizi, sizi yanlış yöne sevk ettikleri için suçlamanın da bir son kullanma tarihi vardır; dümene geçecek yaşta olduğun an, sorumluluk sana aittir.

J.K. Rowling

Not 30: "Günümüz gençleri öyle umursamaz ki, ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bize, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler çok duyarsız ve beklemesini bilmiyorlar." 

 Hesiodos, M.Ö. 8. yy. 

Not 31: Kimi acı eşikleri vardır, onları aştığınızda artık başka biri olursunuz. Sabır edilgenlikle karıştırılmamalı. Sabır emek ister, zorluklar karşısında değişmeye ve dönüşmeye açık olabilmektir. Engelleri nazikçe aşıp büyüyerek, hayatın yolunda ilerlemek.

Not 32: 'Bir yemeği ziyafete, bir evi yuvaya, bir yabancıyı dosta çeviren şey şükürdür' demiş bilge. 'Şükrederim beni sınadığın herşeyle sana' demiş şair. 'Senden ne gitmişse, Allah katında onun yerine geçecek bir karşılık mutlaka vardır' demiş ârif.

Not 33: Mutlu bir çift nedir? Her ikisi de birbirini çok iyi tanıyan ve yine de birbirini seven çifttir! Bu gerçek sevgidir : Ötekinin hakikatini seven sevgidir.

Andre Comte-Sponville

Not 34: ki gündür farklı ağızlardan duyduğum  ‘aynen’ sözcüğü yirmiyi buldu. (Üşenmedim saydım). Dahası hiç sevmiyor olmama rağmen arada benim ağzımdan da kaçıyor. Bu onaylama ifadesi dilimize ne zaman ve nasıl musallat oldu, nasıl bu kadar hızla yayıldı?

Not 35: 'O seni yetim olarak bulup bir sığınak vermedi mi?' Duha/7

M. Esed yorumu: Her insan şu veya bu anlamda bir 'yetim'dir, çünkü herkes 'yalnız yaratılmış'tır.

Yetimlerin en güzeline...

Not 36: Sevdiğinizin kaybını atlatamayacaksınız, ama onunla yaşamayı öğreneceksiniz.İyileşeceksiniz ve acısını çektiğiniz kaybın etrafında kendinizi yeniden inşa edeceksiniz.Tekrar tam olacaksınız ama asla aynı kişi olmayacaksınız.”

E.K.Ross

Not 37: Modern insanın vaziyetini, Michael Folley 'Saçmalıklar Çağı'nda şöyle özetlemiş:

1. Sakin oturmayı bilmiyoruz.
2. Çenemizi kapatamıyoruz.
3. Kendimize takmış durumdayız.
4. İstemeden duramıyoruz.

Ne dersiniz?

Not 38: Sevgi, bir başkasının varlığından duyulan neşedir..

Not 39: Tevazu soylu ruhların süsüdür.

Not 40: “Uzakta olanın yakınlığı, yakında olanın uzaklığına tercih edilir. Çünkü her yakınlaşma zamanla uzaklaşmaya dönüşür.” demiş Franz Kafka.
 “Her tanışmayı bir ayrılma say.” demiş Hüsrev Hatemi hoca.

Siz ne dersiniz?