Padişah, tebdil-i kıyafet halkın arasında dolaşırken, kayığının üzerinde oltasını denize atan yaşlı yoksul bir balıkçıya sorar:
“Bahtın açık ola beybaba!…Geçimin nasıldır?”
“Sağolasın! Oltamı denize atarım; 4 balık tutarsam, ikisini satar, ikisini eşime, çocuklarıma götürürüm. Eğer 2 balık tutarsam, satmaz ikisini de evime götürürüm. Her durumda rabbime şükrederim.”
Balıkçının kanaatkârlığından hoşnut kalan Padişah, peşi sıra gelen adamlarına emreder:
“Bu adama, oltasıyla ilk avladığının ağırlığı kadar altın verin!..”
Kısa bir bekleyişten sonra, balıkçı oltasını çeker. Ancak yakaladığı şey balık değil, ortası delik, yuvarlak ve küçük bir kemiktir.
Padişahın iradesi doğrultusunda, balıkçıya delikli kemiğin ağırlığı kadar altın verilecektir.
Şansına küsen balıkçının ve çevredekilerin şaşkın bakışları altında terazinin bir kefesine delikli kemik konur. Diğer kefeye konacak tek bir altının teraziyi dengeleyeceği sanılırken, hiç beklendiği gibi olmaz. Bir altın, iki altın, üç altın, 4 altın.. Terazinin kefesi, yerinden bir milim bile kalkmaz.
Padişah:
“Bir kese altın koyun” der.
Keseyi koyarlar. Terazi “bana mısın” demez.
Padişah, ortadaki akıl erdirilmez durumun araştırılmasını ve aydınlatılmasını ister ve ondan sonra tartı işinin devam ettirilmesi talimatını verir.
Başvurulmadık uzman ve bilirkişi kalmaz, ama bir türlü muammayı çözemezler.
Son başvurulan bir bilge, kemiği uzun uzun inceledikten ve bir süre düşündükten sonra çözümü bulur:
“Bu, hayatta iken hiç kimseye hayrı dokunmayan, yemeyen ve yedirmeyen çok hasis ve açgözlü bir adamın göz çukuru… Terazinin diğer kefesine ne kadar altın koyarsanız koyun, onu dengeleyecek ağırlığı bulamazsınız. Kemiğin ortasındaki deliğe bir altın koyun ve tartıyı öyle yapın; dengeyi sağlarsınız..”
Sonuç, aynen söylendiği gibi olur.
Not 1: Bu hasret beni çeke çeke öldürür./ Bağrım yara içerimde ok benim../ Gülüm senden başka kimsem yok benim/ Gurbet elde garip koyma beni gel gayri..
Not 2: Başarı, itibar, para, güç, hemen hemen tüm enerjimizi bunları nasıl elde edeceğimizi öğrenmeye harcarız. Sevmeyi öğrenmeye ise verecek hiçbir şeyimiz kalmaz.
Sevme Sanatı, Erich Fromm
Not 3: İnsan kendini bir tanrı sayabilirdi, belden aşağısı olmasaydı…
Not 4: Kleopatra'dan Agustus'a: "Alamayacağınız ne var dünyada: Dünya sizin. Bizlerse kazandığınız armalar, bayraklar gibiyiz: Dilediğiniz yere asarsınız bizi. Buyurun, efendimiz." (SHAKESPEARE / Antonius ve Kleopatra)
Not 5: Üç gündür bir çok insanın ana derdi Instagram'ın kapatılması...
Hayatın şalteri indirilmiş gibidavranıyor bazıları...
Hayat görünmek, görmek olduysa, anlaşılır bir hal.
Instagram'ı bir tür ticarethane gibi kullananlar için ise durum ayrıca kritik.
Dün tanıdığım pek çok kişi ilk kez Tik Tok'a giriş yaptı.
Ağustos ayı günümüz tarihine "yığınlarınTik Tok yürüyüşü"yle geçecekse, yazık!
Fena bir kuyuya düşeceğiz, demektir.
Not 6: "Oğlum yaz bitiyor, Ağustos'a geldik bile" diyor arkadaşına...
Az ötemdeki masada oturuyorlar.
Kıpır kıpır fakat çok sıkılan iki delikanlı.
Hep dillerinin ucunda bir şey var da, unutmuşlar sanki...
Diğeri yüksek sesli bir küfür savuruyor; sonra "Ağustos ne ya, böyle ay ismi mi olurmuş" deyip gülüyor. Mezarında ters dönmüştür haşmetli Roma imparatoru Augustus..
Not 7: Eskiden yaz mevsimini sevenler Ağustosa girince hafiften hüzünekapılırlardı. Sağolsun son bir kaç yılın sıcağı yaz aylarından bıktırdı çoğumuzu. O eski hüzünler olmasa da yine de bir burukluk oluyor.
Öyle ya...
"Yarısı yaz, yarısı kış" denirdi...
Nasıl kış yahu?
Tam ortasına gelindiğinde geceler serinlemeye başladığı için mi?
Doğruya doğru...
Kocakarı takvimleri hala sektirmiyor, mevsimler iklim patırtıcılarına aldırmıyor ama zihinsel tasavvurlarımız değişti.
Artık hafifçe üşümek için Eylül'ün ortasını bekliyoruz.
Not 8: Bir ilkokul öğretmeniyle çay içip sohbet ediyorduk; bir ara başını sallayarak şöyle mırıldandı: "Hiç böyle olmamıştı, bütün veliler çocuklarının değeri bilinmemiş Einstein'lar olduğundan eminler. Oysa çocukların çok ciddi odaklanma problemleri var ve iki rakam görünce sınıftan sıkıntı içinde kaçmaya çalışan çocuk sayısı artıyor."
Not 9: Termodinamik, birçok bilim ve mühendislik dalının, özellikle kimyanın ve fiziğin anahtarıdır. Topu topu üç kanunu var. Birincisi enerjinin korunması. Anlaşılması zor değil. Üçüncüsü de kolay. Sıcaklığın sonsuza kadar düşmeyeceğini, mutlak sıfır denilen bir derecenin olduğunu söyler. Sıfırın altında 273,16 derece Santigrad. Öğrencilerin en çok sıkıntı çektikleri ikinci kanundur. Entropi kavramıdır. Entropi düzensizlik demektir, düzensizliğin ölçüsüdür.
Not 10: Korutürk Cumhurbaşkanıyken oğlu Osman Korutürk, iki kere girdiği dışişleri sınavını kazanamamıştı. Cumhurbaşkanı, hiç kimseyi arayarak oğlumu kazandırın demediği gibi, oğlu da babasından böyle bir talepte bulunmamıştı. Üçüncü defa imtihana girdi, kazandı, iyi bir diplomat ve sonra siyasetçi oldu. İşin yolu yordamı buydu.
Not 11: Eğer fikre dayanıyorsa elbette değişme normaldir. Bir insan ateistken bir dine girebilir; sosyalistken koyu bir kapitalist olabilir. Bizdeki değişmelerin düşünceye dayanmaması problemli bir alanı büyüttükçe büyütüyor ve toplumu bozuyor. Son yıllardaki yer değiştirmeleri hatırlanan isimlerin durumlarını tek tek düşünen namuslu bir kafanın midesi kalkar. İsim vererek konuşmak istemem. Herkes birilerini hatırlayacaktır.
Not 12: ‘Hayır olandadır’ derler ve boğulmaktan insani çekip alırlar eski ulular. “Hayatta” diyor Sâmiha Ayverdi, “olan şeylere 'neden' diyen kimse acemidir.” Beklemek acemilere, acelecilere göre değildir. Beklemek emektir, emeksizlere göre değildir. Ebubekir Fârisî'ye sormuşlar, “ruhun sükûtu nedir?” diye; o da “geçmiş ve gelecek zaman ile meşgul olmayı terk etmektir” demiş. Ruhun sükûtu, göçeceğini unutmamaktır.
Not 13: “Göçtü kervan kaldık dağlar başında” diyor, Yunus Emre’miz. Bir insan ölünce onun için göçmüş derler. Nereye göçmüştür? Geldiği yere… İnsan ilk göçünü dünyaya gelerek gerçekleştirmiştir. Geldiği yere alışmak zaman alsa da anlıyoruz ki insanoğlu alışmak ve alıştığına bağlanmak konusunda oldukça mahir olabiliyor.
Not 14: Doha’da uğurlanan kervandakilere uzaktan bakarken geride kalanlar olarak ne denli bir yoksunluğun, fakirliğin ve ezikliğin yüreğimizi burktuğunu söylemeye bile gerek yok, her şey telaşlı şekilde bir üzerimizden dökülüyor. Utancı bile duyumsayamasak kadar çok sebebimiz, mazeretimiz var. İşte bir kez daha büyük bir göç var ve ardından güzellemeler, analizler yapıp yeni bir güne alışıyoruz. Öfkemiz, kızgınlığımızda bile sahicilik yok, sanki yasak savıyoruz.
Not 15: Doğru soruları sormadıkça hakikati göremezsiniz. Oluşturulan ya da oluşturulmak istenen rıza hakikat değildir. İyi olan her şeyi kendi hanemizde toplayıp bütün eksiklikleri yol arkadaşlarının sırtına yüklemeye çalışmak da adalet değildir. Adaletin olmadığı yerde hakikat bulunmaz. Hakikati bulmak için ıstırap neredeyse oraya bakmak gerekir. Hoşça bakın zatınıza…
Not 16: Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
gençken
peş peşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı..(İsmet Özel/Amentü)
Not 17: Değdi saçlarıma bahar küleği
Nazende sevdiğim yadıma düştün
Her erin bahtına bir güzel düşer
Sen de tek benim yadıma düştün
*Figen Genç / Nazende Sevgilim
Not 18: Neyi bastırdıysan göğsüne
Göğsüne her sokuldukça büyüyen odur.
İsmet Özel
Not 19: "Anne gitti ve evler döndü yazlık otellere... Anne gitti ve sular buruştu testilerde... Artık çamaşırlar yıkansa da hep kirlidir... Herkes salonda toplansa da kimse evde değildir."
Sezai Karakoç
Not 20: Malatya’da 2 küçük çocuğun öldüğü 2 küçük yavrucağı ağır yaralandığı trafik faciasında; 11 yaşındaki çocuğuna traktörü verip kazaya sebep olan aynı zamanda 11 yaşındaki çocuğuna silah atışları yaptıran özellikle baba (herif bir de trafik polisiymiş) ve o çocuğun şımarık yetiştirilmesine sebep olan anne kesinlikle tutuklanmalıydı. Evlatlarını düzgünce yetiştiren sokaktaki kediye, yerdeki karıncaya dahi zarar vermeyecek şekilde yetiştiren biz ana babaların suçu nedir! Herkes evindeki deli dahil tüm evlatlarından sorumludur. Herkes evindeki köpeğine sahip çıkacak. Şımarıkça mikropça terbiye vermeden toplumsal düzeni bozan milletin evlatlarına kasteden çocukların ana babaları azmettirmekten yargılanıp tutuklanmalı. Hukuk, kötülerin şerefsizlerin uyuşturucu tacirlerinin ekin tarlası değildir, kızlarını oğlanlarını prens prenses gibi yetiştiren toplumun başına bela eden ebeveynlerin akarsu yatağı olmamalıdır.
Not 21: Dünyada hiçbir iktidara alkışlar eşliğinde ülkeyi talan etmek nasip olmamıştır.
Not 22: Gün geçer azalır sevgi
Değişir her şeyin rengi
Bugün değil yarın belki
Unutursun Mihriban'ım.
Abdurrahim Karakoç
Not 23: Bir insan yedisinde neyse yetmişinde odur..
Not 24: Sanayi üretimindeki düşüş, özellikle iç talebin zayıf seyrettiği küresel belirsizlik riskinin sürdüğü bir dönemde ekonominin toparlanma sürecini de olumsuz etkileme riskini beraberinde taşıyor. Mevcut durumda, sanayi üretiminde yaşanan düşüş ve buna bağlı olarak imalat sektöründeki daralma, işgücü piyasasındaki sorunları daha da derinleştiriyor. Yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve durgunluğun ayak sesleri ekonominin karanlık üçlüsüne işaret ediyor; Stagflasyon, slumpflasyon ve resesyon, namıdiğer stagflumpresyon.
İran’ın yapay jeopolitik risk tırmandırma çabaları, küresel piyasalarda resesyon beklentilerine dayalı çöküşler, sosyal medya yaptırımları, olimpiyat başarısızlıkları, yurt dışı alışveriş engelleri, internet tarife zamları, güvenlik önlemsiz klima montajları, delegelerden “gelmen lazım” sinyali bekleyen yenilgi rekortmeni emekli genel başkan, asgari ücrete yakınsayan ortalama maaşları bir yana… Ekonominin üç atlısının ayak sesleri duyulmaya başlıyor.
Not 25: Kartallar yüksek uçar misali ekonomik performansı derinden etkileyen göstergelerde yüksek yüksek tepelere çıkmaya başlıyoruz. İzlenen ekonomi politikalarının sonunda ya Armand Duplantis gibi olimpiyat rekoru kırıp başarıya ulaşacağız ya da Yeni Zelandalı sporcu gibi havalı bir başlangıç yaptığımız bu yolculukta sıçramayı unutacağız.
Bizde “her şey yoluna girmeden önce biraz kaybolmak kötü değildir.”
Not 26: Her kim çocuğu ile ilgilenmezse, onun ile ilgilenen bir başkası muhakkak çıkacaktır. Belki iyi belki kötü.
Gülistan, Şeyh Sadi Şirazi
Not 27: Oydu buydu şuydu boş işler bunlar. Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz.. Parayla saadet olmadığı gibi başarı da olmuyor. Bunu olimpiyatlarda gördük yakinen.. Bunu lgs de ve üniversite sınavlarında gördük. Hayat böyle. Cefa olmadan sefa olmaz..
Not 28: “Evet bizzat kendim bir düş kırıklığıyım, kırık bir rüyayım Ben... ve hepimiz öyleyiz...
İsmet Özel