Sivri Dil

Sivri Dil

Türk Merkez Bankasının Ekim Faiz Kararı Havanda Su Dövmek mi..!

TCMB yine 500 baz puan artırdı politika faizini. Dolar hala yükselmeye meyal tavırlar çiziyor. Hani düşmesi imkansız anladık, bari yukarı ivmelenmesi engelleyebilse umuduyla yapılıyor demekki faiz artışlarının gayesi. Faiz yükseldi ama döviz de yükseliyor…. Sıkıntı tahminimizden büyük mü?

500 puanlık artışın bu şartlarda enflasyonla mücadele için zayıf kaldığını düşünüyorum. Potitika faizi 45 lere mevduat faizi 60 lara yükselmeden enflasyon hız keseceğe benzemiyor.

Faizleri o kadar artırmamıza rağmen yabancı niye gelmiyor? Yabancı ilave tedbirler ve yapısal reform istiyor olabilir. Ayrıca kötü sürprizlerden korkuyor olabilirler. Bir gece mb başkanı değişebilir veya mehmet bey istifa edebilir. Faiz artırma dışında parasal sıkılaşma ve mevduat faizlerinin yükselmesi gerekiyor. Bunun yanısıra hükümetin artık tasarruf tedbirleri uygulanması bekleniyor olabilir. Hepsinden ötesi hükümetin kurana el basıp inandık ve iman ettik Ortodoks olmaya demesini bekliyor dış dünya. Negatif reel faizden kurtulup pozitif reel faiz istasyonuna bir an önce ulaşılması gerekiyor. Enflasyonun belinin kırılması gerekiyor. Enflasyonun nedeninin faiz olmadığını, düşük faizin enflasyonun ve bedavacılığın; zombi şirketlerin ve sermayenin fıçında geniş halk kitlelerini fakirleştirdiğini; düşük faizin halktan belirli kesimlere ve zenginlere servet transferi olduğunu anlamak gerekiyor. Yaşasın pozitif reel faiz diyerek bitirelim.

Yazının Devamı

Gazze’ye ağıt..

Unuttum kendi dertlerimi Yanıyorum Gazze’ye Acımasızca bombalanan haftalarca Hunharca öldürülen bebekler geliyor gözümün önüne Daracık alana kıstırılmış halka Soykırım uygulanıyor Boş laftan öteye geçmiyor medeniyetin ettiği sözler Ölmeye devam ediyor Filistinliler Eski günahların gölgesi uzundur bilirim de Acının fazlası da insanı bozar Gidişat gidişat değil Uygarlık nasıl oluştu bilemem ama Çöktüğü noktanın başlangıcındayız uygarlığın Empatisini kaybeden insanın medeniyeti olmaz çünkü.

Alemde Kudüs şairi olarak tanınır birçok Müslüman şair Kudüs güzel yer Serenat yakmak çok kolay Yeryüzünün en güzel toprak parçasına Yetiyorsa gücünüz çilekeş Gazze’ye yazın şiirlerinizi Sazınız telleri yeterliyse Gazzeli Filistinlilere yakın türkülerinizi aşıklar

Ne kadar da talihsizmiş Filistinliler Hep gelegeldiler müstağrip olarak Ne Arap kabul edildiler ne de insan Sadece her ulusun çıkarına meze Tanrıdan başkasının unuttuğu Kaderiyle başbaşa bir coğrafya En güzel zeytinlerin yetiştiği memleket Şimdi ölümlere gebe..

Yazının Devamı

Eylem retorik ya da aksiyon temenni çelişkisi ve iğrenç zamanlar...

Kolombiya Israil büyükelçisini sınırdışı etmiş. Bizse Israil büyükelçiliği önüne polis barikatı kuruyoruz. Kolombiya kadar olamadık. Twit atmaktan başka şu ana kadar atılan somut hiçbir adım yok. Sözün bittiği yerdeyiz. Artık eylem zamanı.

Efendim eskiden Israil'e yaptırım uygulamışız da bir faydası olmamış. Türkiye ne zaman Israil'e hangi somut yaptırımı uyguladı da ben kaçırdım? Örneğin en basit yaptırım hava sahasını kapatmak. Bu bile yapılmadı şu ana dek. Kınama ve lanetlemeye herkes doydu artık. Eylem lazım artık.

Türkiyenin bu saatten sonra yapması gereken işgalci, vampir, katil siyonist İsrail'in bu akşamki hastane katliamından sonra yapılması gereken ilk şey; önce, katil sürüsünün buradaki diplomatlarını kovmak (Kolombiya'nın cesur tavrı gibi) sonra, oradaki elçimizi ve diplomatlarımızı geri çekmektir.

Yazının Devamı

Genlerimizin özetiyiz

Ana babanızdan dedenizden nenenizden hatta 100 bin yıl önceki primat şempanze atalarımızdan cinsel birleşme yoluyla üretilen nesnelere olarak kalıtsal genlerimizin özetiyiz, % 99 olarak. Gerisi % 1. O nedenle insan genlerinin özeti. Şanslıysanız ana babanız iyi sağlıklıdır, ruh sağlığı yerindedir. Ebeveyniniz şizofren, şeker tansiyon hastasıysa ve zeka geriliğine sahip alt sınıflara mensupta kendinizi paralasınız bile bir şey olmanız zor; aşırı talihli ve şanslı değilseniz. Aşırı talih de ya Allah vergisidir ya da politika ve hırsızlıkla elde edilir. Hastalıklar ve varsıllıklar kalıtsaldır. Doktorlara ve kişisel gelişimcilere çok aldanmayın. İki aptaldan zeki çocuk doğmaz. Doğarsa ya istisnadır ya mucizevidir. İstisnalar da kaideyi bozmaz.

LÜMPEN MUHAFAZAKÂRLIK:

Lümpen muhafazakârlık ortak milli değerlerin muhafazasını ve milli bilincin inşaasını değil, her cemaat veya aşiret grubunun kendi gettosunun arkaik değerlerinin savunusuna dayanır. Böyle olunca bu lümpen muhafazakârlar örneğin kadınların eğitimine, iş hayatı ve sosyal hayatta yer almasına karşıdırlar. Bir erkeğin aynı anda birden fazla evlilik yapması insan haklarından sayılırken, kamu arazisini gasp edip kaçak bina dikmek üretkenlik ve çalışkanlık, kayıt dışı insan istihdam edip vergi kaçırmak girişimcilik, askere gitmemek için her türlü tezgâhı çevirip İsrail protestolarına kefen niyetine beyaz çarşaf giyip katılmak vatanseverlik, şehrin ortasında sokakta dana kurban etmek dindarlık ve merdiven altı tarikat yurtlarında çocuklara tecavüz etmek tasavvuf olarak takdis edilir. 80’lerde arabesk büyük bir sanat akımıyken (!) bugün Batı kentlerinin varoşlarında alt sınıfın müziği olan “rap” “yerli ve milli tınılarla” milliyetçi ve muhafazakâr gençlerimizin gönlünde taht kurmuştur. Gençler aile değerlerine, sevgi ve saygıya, köklü kültürümüze değil vurdulu kırdılı filmlerdeki “yarı istihbaratçı yarı mafya tiplerin olduğu hikâyelere” meftun olmaktadırlar. Bu alaturka rapsodinin fikri liderleri ise vaktiyle “Abant sofralarının ücretli müdavimi olan”, Kıbrıs’ta “Yes be Annem!”, FETÖ yanında “Yetmez ama evet!”, PKK yanında “insan hakları, demokrasi ve halkların kardeşliği!” diyen temelde Türk kimliği ve Türkiye Cumhuriyeti’ne düşmanlık besleyen “liberal sol” aydınımsılardır. Onlara göre gecekondu dikip imar affıyla zengin olan, tarikat bağıyla iş adamlığına yükselen “yerli ve milli arkadaşlar” Türkiye’nin yeni ve ilerici burjuvasını oluşturuyordu! Yeni zamanlarda milli devlet, milli kimlik, ortak değerler, vatan ve bayrak artık para etmiyordu. Çeşitlilik içeren kimliksiz bir toplum olmalıydık. Ne güzel İstanbul be!

Yazının Devamı

Hamasın saldırısı arabesk mi mucizevi mi yoksa Davut’un sapanı mı!

İsrail savaş hukuku falan dinlemeyerek Gazze’yi bombalamaya ve Gazzeli Filistinlilere Tevrat’taki exodus’u (zorunlu göç, kaçış, sürgün, Mısır topraklarından sürülme) tersine Mısıra doğru sürerek yapıyor.

Eskiden denilen bir söz varmış: Dünyanın en güzel toprakları Suriye, Suriye’nin ise Filistin bölgesi, oranın da Kudüsmüş. Tarihsel olarak baktığımızda bir Filistin bölgesi hep var, adı da Filistin ama hiç devletleri olmamış. O bölgede bir ara 100 yıla yakın büyük İsrail kurulmuş, 9000 kilometrekareye. Davut ve Süleyman büyük kralları olarak geçer. Sonra dağılmışlar ve yeryüzünün değişik bölgelerine sürülmüşler. 2000 yıl sonra tahmini olarak 1947 de tekrar İsrail devletini kurmuşlar. Filistin devleti ise ilk defa 15 Kasım 1988 de Cezayir’de ilan edilmiş. Bahsi geçen Filistin, paylaşılamayan Filistinin kısa tarih özeti bundan ibaret.

Saldırıya gelince, Hamasın servis ettiği görüntülere göre film kareleri gibi. Az biraz aklı başında bir insan olarak izlediğimde bana saldırı film sahnesi gibi çalışılmış ve kurgu geldi. Mossadın böylesi bir daldırılan haberdar olmaması imkansız. Veya İsrail’in diğer ülke istihbarat örgütleri tarafından uyarılmama ihtimali de. En azından CIA tarafından.

Yazının Devamı

Elitizm, seçkinler ve filenin sultanlarından Zehra Güneş

Vakıfbank oyuncusu Zehra Güneşin resimini gördüm dün. Annesi başörtülü babası klasik bir Anadolu evladıydı. Bir başörtülü kadının kızı eski dilde ifade edersek adeta anadan üryan idi. Bundan 30 sene önce Anadolu sokaklarında zor yürür değişik sıfatlarla çağrılırdı. Şimdi kadının özgürleşmesi olarak yorumlanıyor.

Burada yanlış anlaşılmasın giyim kuşama ya da formaya bir eleştiri getirmiyorum. Yaşanan gerçeklik üzerinden tespit yapıyorum.

Her fani kendisinin olmadı evladının elit seçkin olmasını ister. Diğer yandan tarihten ve kültürden genlerine işlemiş arkaik özellikleri kısa yaşamında ruhunun derinliklerinden atamayacağı için; evlatlarının seçkin elit olmasını isteyen ebeveynlerin çoğu ruhen, bedenen ve yaşamen içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartların ve geçmişin mirasıyla muhafazakar kimliğinin kendisini bırakmasına bir türlü izin veremez.

Yazının Devamı

Ev vermediği için terkedilenlere gelsin bu yazı..

Ünlü sunucu ve oyuncu Mehmet Ali Erbil ve evlilik hazırlıkları yaptığı Gülseren Ceylan iddialara göre ayrılmış. İddialara göre, Ceylan'ın hediye olarak ev istemesi ikili arasında krize neden olmuş ve ayrlık gerçekleşmiş.

Gerçi ayrlık da sevdaya dahil ya. Mehmet Erbil ayıp etmiş ama. Ev vermemek nedir? Senden 40 yaş küçük kadın ev vermezsen, yüklü para vermezsen seni ne yapsın! Bir yaşlı erkek genç bir kadın tarafından parası yoksa niye sevilsin ya da parası var ve cömert değilse. Ha şunu söyleyeyim: Paranız için severse de şükredin. Sevmese ne yapacaksınız.

Sonuç şu hanımefendiler ve beyefendiler: 30 yaşındaki erkeğin zengin çocuğu değilse maslahatı dışında bir şeyi olmaz. Ev vermezsen yaşlı olarak, terkedilirsin.. Genç kadın para ister ev ister. Gençliğin tazeliğini, misk kokan tazeliğini, narinliğini ve güvenliğini aynı zamanda esnekliğini istiyorsanız çok paranız olacak ve paylaşacaksınız. Neticede daha düne kadar ne bulursa idare eden bir milletin erkekleri, genç kadının ruhuna olmasa bile bedeni tabiatına ulaşmak için paraya ve servete kıyacak. Parası yoksa ne yapsın derseniz. Bulduğuyla idare edecek o zaman. Herkesin nasibine Elizabeth düşmez. Seni çok sevmiş olmam sana yetmedi, diye ağlak ağlak gezmenin anlamı yok.

Yazının Devamı

Yalan ne kadar büyük olursa inananı o kadar fazla mı oluyor!

İsrail Gazze’de orantısız şekilde güç uygulayarak bombalamaya devam ediyor. İsrail kendisinin 11 Eylülü gibi görüyor ve o şekilde lanse ediyor ve işliyor konuyu sosyal medyada, basında Aksa tufanı harekatını.

Hani şu ana baksanız zannedersiniz Filistin işgalci, İsrailliler masum, uysal, zararsız. Kudüs ve etrafında iki uluslu devlet istemeyen, yerleşim genişletme bahanesiyle biteviye işgale devam eden bugüne kadar hep İsrail. İshak’ın oğulları İsmailin evlatlarını 60 Yıldırım acımasızca arkasına batıyı ve abd yi alarak katlediyor. Hamas ne yapsın bu işgal karşısında. Cevap verse terör oluyor, cevap vermese ülkesi gözünün önünde elden gidiyor.

Baksanıza İsrail’in yaptığına. Tam Gobbels tekniği. Yalanlarla dünya kamuoyu manipüle ediliyor İsrail ve Batı tarafından. O zaman hadi gelin bir zamanları Hitlerin uyguladığı teknikleri sıralayarak yazıyı noktalayalım.

Yazının Devamı

Aksa tufanı..

7 Ekim günü sabahı Hamasın İsrail üssüne yaptığı saldırı ve ertesinde olanlar dünyaya şok yaşattı. 6 Ekim 1973 Yom Kippur savaşının 50. yılında İsrail istihbaratının bu kadar beceriksiz ve zayıf kalmasını normal bulmuyorum. Saldırı, direkt İsrailli sivillere yönelik ve orantısız güç kullanımını meşrulaştırıcı nitelikte. Olan maalesef yine iki taraftan sivillere olacak.

El Kaide’yi, IŞİD’i, Boko Haram’ı kim kurduysa Hamas’ı da o kurdurdu? Dünya Müslümanlarını “terörist imajı” ile eşleştirme işini başarıyla yapan küresel cihatçılar (!) en çok İslam’a zarar verdiler. Hamas da Filistin Kurtuluş Örgütü’nün sürdürdüğü haklı ve milli bir davayı önce dini ve radikal bir mecraya çekti; şimdi de bir canavar formuna sokma görevini ifa ediyor. Kime hizmet ettiği ortada..

İsrail’den gelen görüntüler ağır bir saldırı altında olan sivillerin dramını yansıtıyor. Gerçekten çok feci videolar, fotoğraflar bütün sosyal mecrayı kaplamış durumda. Peki, neden çatışma görüntüsü yok? Kadınları bile zorunlu askerlik görevi yapan, tepeden tırnağa silahlı bir halk neden direnmiyor? Ya da öyle görünüyor? Askerler, polisler, MOSSAD nerede? Oldukça garip doğrusu.

Yazının Devamı

Gannuşi..

İslam dünyasının yaşayan bilge liderlerinden Raşid el-Gannuşi 61 gündür Tunus zindanlarında keyfi bir şekilde tutsak. Bunu tüm dünyaya duyurabilmek için uzun süreli oruç tutmaya başlamış.

Peki bizler bu zulüm karşısında şu hadis-i şerifin icabını yerine getirebiliyor muyuz?

“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”

Yazının Devamı

Dün gece rüyamda çocuklar gibi şendim.

Belli bir yaştan sonra özellikle kırktan sonra gönül perdesi genel anlamda kapanıyor. Aşk fırtınası sadece okyanus ötelerinde, Pasifik kıyılarında esiyor. Aşkın ve romantizmin sıcak duyguları ve verdiği tatları unutuyor. Elde kalan tek şey hedonizm oluyor. Bedensel zevkler istila ediyor insanın yaşamını.

Bir kadının gülümsemesinden yayılan enerji, gülünce ortaya çıkan gamze çukurundan etrafa saçılan sevgi hüzmeleri anılarda bile yer bulamıyor. İşte bazı şanslı insanların başına bu duygular rüyada geliyor ve unuttuğu bu aşk dolu gönlü latif eden duyguların tadının ne kadar güzel olduğunu gülümseyerek uyandığında hissediyor.

Dün gece benim başıma gelenler de oydu. Kırkbeşlere doğru yuvarlanmakta olan ömrüm aşk denizinden bir damla su alamıyor artık. Zaten aşkın ömrü kelebeğin ömrü gibi değil mi! Ayrıca delilik hali ne kadar sürebilir. Uzun süren evliliklerden geriye kalan küskün değilseniz ve kafanı iyiyse haftada en fazla ayda en çok üç kere seks oluyor. Aldığınız tat da tamamen maddesel gömle ve kalbe hitab eden tarafı yok.

Yazının Devamı

Paradise..

Paradise. Platform "Cennete Yakın" adıyla gösteriyor. Platform netfliks.

Akışı vasat ama konusu ilginç: AEON ilaç şirketinin buluşu sayesinde paraya ihtiyacı olanlar, ömürlerinden bir bölümünü ömre ihtiyacı olan zenginlere satıyorlar. Sonunda bir şirket çalışanı da bu lanet tuzağa düşüyor.

Hele şöyle bir sahne var ki, ne çok şey anlatıyor...

Yazının Devamı

Zombi şirketlere veda mı..

Zombi şirketleri düşük faiz ayakta tutuyordu pandemiden beri; son üç senedir. Faizler az yükselince yaprak dökümü başladı. Yüksek enflasyon düşük faizli kredi ile fakirlerden, sabit gelirlilerden ve geniş halk kitlelerinden zenginlere ve şirketlere yapılan servet transferi az mola vermiş oldu. Bakalım siyasetçiler ne zaman tekrar sermayenin emrine girip düşük faiz ve avanta hibelere başlayacaklar.

Son dönemde batan şirketlere göz atalım o zaman:

Ünlü tekstil firması Üç Yıldız Tekstil battı. Denizli’de faaliyet gösteren Üç Yıldız Tekstil, geçtiğimiz hafta iflasını duyurdu. Firma, ayda 3 milyon metre ham bez üretiyor ve 150 ton havlu örme kapasitesine sahipti. Firma, 300’den fazla çalışanını işten çıkardı. Türk tekstil sektörünün önemli bir oyuncusu olan firmanın iflası sektörde korkuya neden oldu.

Yazının Devamı

Eylül notlarına devam..

Not 1: Modern olgu şu ki artık bu dünyaya inanmıyoruz. Artık başımıza ge­len olaylara bile, aşka, ölüme, sanki bizi kısmen ilgilendiriyorlarmış gibi, inanmıyoruz. Sadece dünyaya inanmak insanı gördüğüne ve duyduğuna yeniden bağlayabilir. İster Budist ister Hristiyan ister Müslüman ister ateist olalım, ev­rensel şizofrenimizde bu dünyaya inanmak için nedenlere ihtiyacımız var.

Not 2: Toplumsal özgürlük için elzem olan toplumsal dayanışma ve o dayanışmanın ritüelleri, sosyal yaşamın ticarileşmesiyle zayıfladı. Birey ve toplum arasında yaratıcı bir gerilime neden olan cinsellik ve aşk derin anlamlarından ayrıştırılarak rasyonel ve rekabetçi sahte kendiliklerin mücadele alanı haline geldi. Şimdi buna Roger Brubaker’ın ‘Hyperconnectivity’ kitabında dile getirdiği gibi, dijital hiper-bağlantısallık eklendi.

dijitalleşmenin pandeminin de etkisiyle iç dünyamızdaki etkisini daha da artırdığı yönünde; eğilimlerimizi yeniden şekillendirdiği gibi dünyadaki varlığımızın temel ritimlerini de değiştirdi. Çocuğunu parka getirmiş birçok anne baba görüyorum, gözlerini bir an olsun akıllı telefonlarından ayıramıyorlar. Hatta 2-3 yaşlarındaki çocuklar bile tabletle oyun oynar hale geldi. Çoğu kişi sabah gözünü açar açmaz ilk işinin sosyal medyaya bakmak olduğunu söylüyor.

Yazının Devamı

Uyuşturucu meselesi ve bir zamanların güzel ve ahlaklı insanları..

Osmaniye’de bir eve yapılan uyuşturucu operasyonunda şehir olan astsubayımıza rahmet diler, yaralanan iki güvenlik görevlimize acil sağlık ve şifa dilerim.

Devletin direksiyonunda olanlar son zamanlarda daha önce İstanbul’da da polis kardeşimizin şehit edildiği uyuşturucu operasyonunu dikkate alıp, ülkede uyuşturucu işinin kötüye gittiğini fark etmeliler. Daha önce bu tarz operasyonlarda güvenlik görevlilerimize ateş açılması çok nadir görülürdü. Şehitlerimizin kanını yerde bırakmamak ve gelecekte olabilecek sıkıntılar için uyuşturucu meselesiyle mücadelenin tekrar gözden geçirilmesi lazım. Şu an üzücü şekilde ülke uyuşturucu tacirleri için hem transit hem de tüketim merkezi olmuş durumda ve çok para kazanma aracı hale gelmiş durumda. Akılcı hareket edilip, gerekirse kol kanat kesilmeli, uyuşturucu bataklığı haline gelmesine izin verilmemeli ülkenin.

Eskide kalan güzel adamlar:

Yazının Devamı

Ne kur korumalıymış..

KKM’nin bankalar açısından cazibesini azaltmak ve bankaları vatandaşı ikna etmeye yönlendirmek için temmuz ayında zorunlu karşılık kararı alındı. Temmuzdaki bu kararla KKM hesaplarına tüm vadeler için yüzde 15 oranında zorunlu karşılık getirildi.

Son alınan kararla ise zorunlu karşılık uygulamasında değişikliğe gidildi. Tüm vadeler için yüzde 15 olan zorunlu karşılık oranında vadelere göre değişiklik yapıldı. Resmi Gazete’de yayımlanan ve 1 Eylül’den geçerli olması kararlaştırılan kararı göre altı aya kadar (altı ay dahil) vadeli KKM hesapları için zorunlu karşılık yüzde 25’e yükseltildi, altı aydan uzun vadeli hesapların karşılık oranı ise yüzde 5’e çekildi.

Bu değişiklikteki amaç çok açık; isteniyor ki yeni açılacak ya da yenilecek KKM hesapları olabildiğince uzun vadeli olsun. KKM’de en düşük vadenin üç ay olduğunu da hatırlatalım.

Yazının Devamı

Biçare bırakıp gidenler bilmezler ki; yüreğimizin her gece balyozla dövüldüğünü...

Biçare bırakıp gidenler bilmezler ki Yüreğimizin her gece balyozla dövüldüğünü Meğer ne mucizevi bir şeymiş yalnızlar için Ve de kendi içine hapsolmuşlar için Herhangi bir şeyin olduğunu hissetmek Tutunabilecekleri, sarılabilecekleri Korkularından kurtulmak için Yaşlılığın ve kimsesizliğin ve hiçliğin girdabında ölüm dehlizlerine sürüklenirken..

Not 1: Suç çöküntü olur kalır, silinecek bir leke, kurutulacak bir su birikintisi değildir. Bellek ebedidir…

Not 2: Enflasyon döneminde zaten reel ücretleri gerileyen ve yoksullaşan kesimlerin harcamalarının üçte bire indirilmesi hedeflenmiş. Hem de enflasyon artmayı sürdürürken. Bu önlem planın sınıfsal yanını açıkça ortaya koyuyor. Enflasyon döneminde süper-kârlarla zenginleşen sermaye kesiminin vergilendirmesi akıllara bile gelmemiş.

Yazının Devamı

Zemheriye yürüyoruz yavaş yavaş..

Feri kalmamış gözlerimin yorgunluğunda Çekildim köşeme uzandım ranzama İçimi yakan bir acının kıvamında düşünüyorum şimdi Hüznün duvarları yıkılıyor üzerime ; yıkıntılar arasından feryatları yankılanıyor gençliğimin... Sonbahar da gelmiş kapıma dayanmış, belliki zemheriye yürüyor yavaş yavaş tabiat... Ayaz vuracak yine umutlarımızı Biliyoruz ki kalabalıklar da kurtarmayacak dibe vurmuş yalnızlıklarımızı Sevginin olmadığı mevsimlerde Soğuğun ayaza kestiği yerlerde..

Çağdaş Türk şairi Mustafa Akgül’ün henüz yayınlanmamış bir şiirini daha sizinle buluşturdum değerli ekran haber okuyucuları. Sonbaharınınız bahar tadında neşeyle geçsin ve mutluluk yaşamınızda neşet etsin.

Not 1: pragmatist siyasetin attığı taş, ürküttüğü kurbağaya değmez.

Yazının Devamı

Yorgun düşmüş kalpler..

Bugün yine çok değer verdiğim çağdaş Türk şairi Mustafa Akgül’ün henüz yayınlanmamış bir şiirini paylaşacağım. Daha önce de kalbimizi ısıtan şiirlerini paylaştığım olmuştu. Arada paylaşmaya devam edeceğim. Kalemine ve gönlüne sağlık şairimizin. O zaman şiir yorgun düşmüş kaplere gelsin:

Geceler çökerken karanlığın üstüne Boş durmuyor insan hafızası Sarıyor kaseti başa Mazide arıyor ne arıyorsa Mutluluğa dair

Bir tek tesellin o da hayalin Onu da gel acımıyorsan Sözleri dökülüyor kadife sesli Güllünün ağzından Yorgun düşmüş kalplere

Yazının Devamı

İnsan insanın yurdu olmaktan çoktan çıkmış..

Uşak’ın Banaz ilçesinde yalnız yaşayan Nazif Bozkaya’dan bir süredir haber alamayan komşuları eve yaklaştıklarında içeriden kötü koku geldiğini fark edince durumu polis ekiplerine bildirdi, meğer adam yalnız vefat etmiş, günlerce kapısını çalan olmamış, koku gelmese komşular hala fark edemeyecekmiş..

Bu haber ne Avrupa'dan ne Amerika'dan ne de İstanbul'dan. Komşularla yardımlaşmanın sanki çok iyi olduğu zannedilen bir Anadolu şehrinden. Kendimizi kandırmayalım, çok derin bir yalnızlık buhranı içinde yaşıyoruz. Birbirimizin yarasına merhem olmak, zor ve ihtiyaç olduğu anlarında el uzatmak gibi erdemler tarihin tozlu sayfalarında anlatılan birtakım menkibeler adeta.

Velhasılı büyükşehirlerde de taşrada da insanlar yalnız, insan insanın yurdu olmaktan çoktan çıkmış durumda. Menfaatler bitince muhabbet hemen kesiliyor. Kendimizi kandırmayalım lütfen.

Yazının Devamı

Merkez Bankası'nın Eylül faiz kararı ve Acun Ilıcalının korsan isyanı

Türk Merkez Bankası 21 Eylül Para Politikası Kurulu toplantısında muhtemelen faizi 1000 baz (10 puan) artırarak % 35 lere çıkaracak. Dolara kaçışı engellemek ve kur korumalı mevduattan çıkışı yumuşak gerçekleştirmek için başkaca da bir yolu yok. Eğer dövize kaçışı yine engellemezse bu karar; ki engelleyemeyecek. Nedeni ise enflasyonun % 70 lerde olduğu yerde % 35 enflasyon tl tutanların hala ciddi oranda fakirleşmesi demektir. Bu nedenle dolara geçiş devam ederse yıl sonuna büyük ihtimal politika faizi % 45 leri, mevduat faizleri % 60 ları, kredi faizleri % 70 leri bulacak. Bence bunların hiçbiri yeterli olmayacak. Faizler enflasyonun en az % 5 üzeri olmadan Türk Lirasına dönüş sağlanamaz.

Faizleri yükseltmek de yetmez, kurumlara güveni sağlamak şart. Mehmet Şimşek gibi kişilikler önemli ama güçlü ve bağımsız kurumlar olmadan Türkiye’ye güven oluşması zor. Güçlü kurumları tekrar yaratmak da zaman alacak. En başta böyle bir irade olacak. Bu da yerel seçimlerden sonra belli olacak. O zamana kadar günü kurtarma politikalarına devam. Yalnız insanlar kendisini yüksek faizlere hazırlası, ayağını yorganına göre uzatsın.

Acunun isyanı:

Yazının Devamı

İrade terbiyesi adlı kitap ve filenin sultanları..

Rahmetli Cemil Meriç’in “Disiplin içinde çalışmayı bu kitaptan öğrendim.” dediği bu önemli kitapta Fransız eğitimci Payot, “İnsan iradesinin zayıf olmasının nedenlerini araştırdık, çözümün geliştirilmeye müsait duygu durumlarına dayandığını değerlendirdik.” diye belirtikten sonra eserin yazılma amacını “irademize faydalı olacak duygularımızı güçlendirmek ve zararlı olanları da uzaklaştırmak” olarak ortaya koyar.

Ahlak eğitimcisi, kitapta insanların ertelediği, ötelediği, görmezden geldiği birçok sorunun çözümünün aslında o kadar zor olmadığı ve üstesinden gelinmesi gereken şeyin “irade terbiyesi” olduğunu dile getirir. Payot’a göre hayattaki başarısızlıklarımızın tek sebebi irademizin zayıflığıdır. İsteksizlik, tembellik, şehvet, kötü arkadaşlar, düşüncesizlik ve enerjimizi başka şeylere harcamak doğamızı tamamen etkiler ancak bu tutkular gelip geçicidir. Hâlbuki insanların harekete geçmesi ve canlanması için çalışması gerekir. Çünkü çalışmak insanı mutlu eder. Çocuklarımıza bile ders çalışma konusunda ne kadar zor bir sistem uyguladığımızı kendimiz de gözlemleyebiliriz. İşçiler kendinden öncekiler kadar çalışır. Sınava giren öğrenciler en düşük notla dersi geçmek ister. Kimse daha iyisi için çaba sarf etmez. İnsanlar avukat, hâkim, doktor bile olsa zamanla hayatlarının ilk yıllarındaki gibi zihinleri berrak değildir. Çünkü öğrenmeleri ve araştırmaları gereken şeyler artmıştır, artık onlar da monoton olarak hayata devam ederler. Hâlbuki hayatımızı çalışmadan anlamlı ve faydalı bir şekilde sürdüremeyiz. Çalışmanın birinci kuralı her zaman çok dikkatli olmaktır. İkinci kural derin düşünme ve konsantrasyondur. Fransız eğitimciye göre, başarılı olmak istiyorsak işimizi sevmek zorundayız. Birçok insana hayat tercihi yapmasını isteseydik tabii ki sefalet içindeki bir hayatı tercih etmez; bir entellektüelin hayatını tercih ederdi. Düşüncelerimiz her zaman bir düzen içinde değil, genelde ihtilaflıdır. Düşüncelerin doğal eğilimlerin ya da isteklerin vahşi gücü karşısında bir gücü yoktur. Tekrar ve çağrışımlar olmazsa zihin her düşünceyi derin bir yere gömmektedir. Burada tefekkür ve bunun sonucunda kendimizi bulmak çok önemli kilit noktadır. Yazar, insanın dış motivasyon kaynaklarından çevrenin önemine değinirken neredeyse herkesin aile, arkadaş çevresi ve okul hayatı gibi konulara çok çabuk kapıldığını dile getirir. Ona göre, çevreden gelen dilin gücü öyle güçlüdür ki, ondan kendini kurtarabilenler gerçekten kıskanılacak bir hayat yaşarlar.

Payot’a göre beslenme ve egzersiz gibi sağlıklı aktiviteleri de hayatımıza dâhil etmemiz, uyku saatlerimize de dikkat etmemiz gerekir. Burada savaşılacak iki düşman; şehvet ve tembelliktir. Kontrol edemediğimiz tutkular da bize zarar verir fakat ömürleri daha kısa sürelidir. Gereksiz özentiler, yanlış arkadaşlıklar, başıboş eğlenceler gençlerin içindeki ahlaki ve asil duygularını kötü bir maya gibi etkilemeye başlar. Bunların önüne geçmek ise gençlerimize faydalı idealler telkin etmek ve enerjilerini o tarafa yönlendirmektir. Eğitim sisteminin de kişilerin iradesinde büyük etkiye sahip olduğunu dile getiren yazarımız, eğitim yoluyla insanların zayıf iradeli olabileceğinden söz eder. Liseye kadar her türlü aile ve okul denetiminden geçen çocuklar, üniversite çağına geldiklerinde tamamen yapayalnız bırakılır ve neye uğradıklarını şaşırıp boş heveslerin ve tembelliğin pençesine düşer. Çünkü ona yıllarca sorumluluk verilmemiş, aksine her daim yönetilmiştir.

Yazının Devamı

Eylül notları..

Not 1: 'Merdivenin tepesine çıkıp da yanlış duvarda durduğunuzu farketmekten daha fena ne olabilir?'

Joseph Campbell

Not 2: Vîrânelerin yasçısı baykuşlara döndüm, / Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu. / Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum.

Yazının Devamı

ÜÇ MEKTUP HİKÂYESİ

Eski sadrazam, yeni sadrazama görevi devrederken kapalı 3 zarf bırakır… Yeni göreve başlayan sadrazam masasının üzerinde not yazılı bir pusula ve üç kapalı zarf görür. Not kâğıdının üzerinde “başın sıkışırsa birinci zarfı, biraz daha sıkışırsa ikinci zarfı, çok sıkışırsa da üçüncü zarfı açarsın” yazılıdır. Yeni sadrazamın ilk yıllarında işler gayet iyi gider. Lakin bir müddet sonra halkın feryadı yükselmeye başlar. Nerdeyse her şey kötüye gitmeye başladığı, işlerin kontrolden çıktığı bir anda; aklına eski sadrazamın kendisine bıraktığı zarflar gelir.

Birinci zarfı açar… Zarfta bir pusula: “Yapamayacak olsan bile sürekli vaatte bulun ve senden öncekileri kötüle!” diye yazılıdır. Sadrazam başlamış eskileri, geçmiş siyasetçileri kötülemeye ve vaatleri peşi peşine sıralamaya… Biraz rahatlar. Lakin işlerde bir düzelme yok. Sadece halk bu kötülemeler ve vaatlerle biraz avunur. Bir müddet sonra şikâyetler ve homurtular tekrar yükselmeye başlayınca ikinci zarfı açar… Zarfın içinde “Etrafını kötüle!” diye yazmaktadır. Sadrazam bu defa başlamış kendi çevresindekileri kötülemeye… Yaşanan bütün olumsuzlukların sebebinin etrafındakilerin beceriksizliği yüzünden olduğunu her vesileyle söylemeye başlamış.

Halk, bir müddet bu etrafındakileri kötülemelerle biraz avutulmuş olsa da, işler eskiye göre daha da kötüye gitmeye başlar. Şikâyet sesleri ve homurtular dinmeyince üçüncü zarfa müracaat eder. Üçüncü zarfın içinden çıkan pusulada “kendinden sonra gelecek kişi için sen de üç zarf hazırla!” diye yazmaktadır. Bizdeki üçüncü zarfın içeriği, şimdilerde; “ yapısal reform yapacağını söyle” olmuş gibi.

Yazının Devamı