Sivri Dil

Sivri Dil

Çürümüş siyaset ve milletin tek umudu bay Kemal...

Açık ara en büyük sorun olarak ekonomi görülüyor fakat hickimse alın teri dökerek çalışıp bir değer ortaya koyma niyetinde değil. Muhalefetin çözüm olarak ortaya attığı şeyler de yurt dışından daha fazla borç para bulma ve daha fazla kamu harcaması üzerine kurgulu. Beyhude işler.

Devlete daha fazla personel alma ve kamu çalışanlarının sayısını daha da artırmak daha fazla enflasyon ve daha fazla fakirlesme demek. Üretimin ve özel sektör istihdamının nasıl artabilecegine dair seçime 2 hafta kala hickimse somut bir yol haritası ortaya koyamıyor. Türkiye’de halk fakirlestigini kabul etmek istemiyor. Eski alışkanlıklarına devam edip ithal ürünlere ucuz ve bol miktarda sahip olmak istiyor. Temel sorun bu.

Siyasetin hali de fena. Al birini vur ötekine.. İktidarın 20 yıl sonra ülkeyi getirdiği yer ortada. Peşkeş çekilmiş, talan edilmiş, kaynakları tükenmiş bir ülke. Peki muhalefetin çözümü ne: Daha fazla kamuya memur almak ve 45 yaşında emekli olmuş üretmeyen yatan 15 milyona yüksek maaş ve 15 bin emekli ikramiyesi vaat etmek.

Yazının Devamı

Sert faiz artışı şart

Herkes et, peynir, soğan fiyatlarının düşmesini istiyor. Fakat gözden kaçan nokta şu ki bunların fiyatı düşünce ev, araba fiyatları da düşmek zorunda. Bu da piyasada durgunluk ve işsizlik demek. Arzını artıramadığın bir şeyin fiyatını ancak talebi kısarak düşürebilirsiniz.

Yani sert bir faiz artışı gerekiyor. Hiç kimsenin dillendirmediği gerçek bu. O kadar sert bir faiz artışı yapmayı kimse göze alamaz. Muhalefet bile faiz artışı yapacağını söylemiyor söyleyemiyor. O halde fiyatlarda düşüş beklentisi hayal ürünüdür.

FAİZ tek başına yetmez ayrıca.

Yazının Devamı

Dönecek olan yok..

Suriye'de Asgari Ücret 50$.

Türkiye'de 400$+ şu anda.

Neden dönmek istesinler?

Yazının Devamı

Çöken orta sınıfın dermanı ve Kemal beye acizane bir hatırlatma…

Siyaset bilimcilerin makul çoğunluğu ve demokrasi tarihi bize göstermiştir ki; demokrasileri ayakta tutan ve geliştiren ve aynı zamanda katma değeri yüksek ürünleri üretip ülkeleri gelişmiş ülke ligine sokanlar hep orta sınıf olmuştur.

Türkiye’de son 7-8 yılda önce orta sınıf zayıflamış, son 2-3 yılda da orta sınıf tamamen çöküp yok olmuştur. Tüm siyasi partiler sözleşmişçesine asgari ücreti yükseltmeyi vaat ederken hiçbir siyasi parti asgari ücrete oranla gerileyen öğretmen, mühendis, kamu ve özel sektörde çalışan üniversite mezunlarını hiçe saymışlardır. En düşük memur maaşını. 11.688 TL olduğunu hiçbir siyasi ağzına almamaktadır.

10 yıl önce bir öğretmen maaşı 3 asgari ücret, en düşük memur maaşı 2 asgari ücret iken şu bir öğretmen maaşı tam ek ders alsa bile 2 asgari ücret etmemektedir. Tüm politikacılar sözleşmişçesine topluma okumanın, nitelikli olmanın insan hayatının kalitesini arttırmadığını, bu nedenle okumanın anlamsızlığını subliminal mesaj olarak halka iletmektedirler.

Yazının Devamı

Azgın azınlığın serveti ve ev alma ihtimalinin tükenmesi

Ev alma hayalinin olasılığı bile sıfırlandı. Bu işte bir yanlışlık yok mu? Bir insan hadi şanslı kredi bulup ev alırsa ancak 25 senede ödemeyi tamamlayabiliyor. Bir ev için bir insanın ömür boyu köle gibi çalışmak zorunda kalması adil midir? Öbür tarafta bir yılda 369 milyon (eski parayla) kira geliri elde eden azgın azınlık. Dünyayı biz doğmadan tapulamışlar. Böyle gelir ve servet dağılımı olmaz, olmamalı.. Gerekirse özel servet vergisi yoluyla topraklar, evler ve gayrimenkuller tekrar paylaştırılmalı. Şu an deprem bölgesinde inşa edilen TOKİ evleri sadece mülk sahipleri için değil kiracılar için de aynı koşullarda inşa edilmeli. Bir yerden başlanmalı. Sen işçisin işçi kal, ya da sen kiracısın kiracı kal denilmemeli. Emeğiyle dürüstçe çalışan herkes kimseye muhtaç olmadan onurlu şekilde yaşamalı. “Neresinde yanıldık biz bu hayatın?” demenin anlamı yok. El birliğiyle adil olmayan bu servet düzenine, elit bağnaz sermaye sınıfına, doğuştan şanslı olanların ve azgın azınlığın azgınlıklarına son vermeliyiz. Yoksa avm ye gider gibi oy kullanmakla bir yere varamayız.

Emekliler:

Muhalefetin emekliye 15 bin TL bayram ikramiyesi vaadi ne kadar gerçek inceleyelim mi? EYT sonrası emekli sayısı 16 milyona dayanacak. 1 bayramda ödenecek ikramiye meblağı yaklaşık 240 milyar TL. 2 bayramda yaklaşık 480 milyar TL. Konsolide genel bütçe yaklaşık 4 trilyon TL.

Yazının Devamı

Soğanın bir kilosu…

Bir kilo soğan neden birden bire 10 kat 20 kat pahalanır. Mesele savaş sanayine aktarılan pay mıdır, küresel ısınma mıdır, hasadı vuran fırtınalar mıdır? Yoksa hepsini de içeren, tetikleyen ama onları kat kat aşan neo-liberalizm dediğimiz kapitalizmin en vahşi formu ve bu mekanizmanın adamları/kadınları mıdır? Neo-liberalizmin sülale devri ile buluşması mıdır?

Geçtiğimiz günlerde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun soğan açıklamasının karşısına, Tayyip Erdoğan’ın savaş gemisi ile çıkarma yapmaya çalışmasına bakarak, soğanın yalnızca evlerin değil siyasetin de mutfağında ne kadar stratejik bir ürün olduğunu anlayabiliriz.

30 yıl kadar geriden takip ettiğimiz Filipinler’e bakalım, Türkiye’yi görmeyi deneyelim.

Yazının Devamı

Beğenmiyorsan oy vermezsin hatta gider AK Parti'ye oy verirsin olur biter…

CHP vekil listelerine itiraz edip ortalığı velveleye veren tiplere bakıyorum hepsi de AK Parti ağızlı birer sözde muhalif. Ortak noktaları ise çakma birer ulusalcı olmaları. Listeleri beğenmeyebilirsiniz ama adaylara o FETÖ’cü bu PKK’lı bu eski AK Parti'li demek şerefsizliktir.

Eskiden AK Partili olup affını istemeyen fakat onuruyla istifasını veren ve pek çok sözde Atatürkçüden daha cumhuriyetçi ve daha vatansever olan vekil adayları var. Ortada bir mutabakat var. CHP listelerinden aday gösterilen diğer masa paydaşlarına saygınız olsun. 6’lı masa bunun için kuruldu. Toplumun tüm kesimlerini bir araya getirmekti amaç. Bu listeleri sadece CHP vekil listeleri zanneden salaklar var hala.

Aklınızı başınıza devşirin. Tek tek anket mi yapılsaydı? Beğenmiyorsan oy vermezsin hatta gider AK Partiye oy verirsin olur biter. Yıllar yılı muhalif kalmaya alışmış olan hatta iktidar olmayı bile istemeyen kimi sözde solcuların AK Partililerden zerre farkı yoktur. Çünkü kafa aynı kafa, ağız aynı ağız.

Yazının Devamı

Muhalefeti zorla iktidar yapıyoruz sanki…

Kendi halinde bir gencin yaptığı iki etiket tasarımıyla tüm muhalefet liderlerinden daha etkili muhalefet yapmış olması Türkiye siyasetinin son 20 yılının bir özeti aslında...

Milletin içinden gelen samimi ve özgün tepkiler meydanlarda ve TV'de görmekten bıktığımız köhnemiş ve içten içe çürümüş siyaset kurumundan ve bu tiyatronun devam etmesi için elinden geleni yapan göstermelik muhalefetin laf cambazlıklarından 1000 kere daha etkili.

Muhalefeti zorla iktidar yapıyoruz sanki…

Yazının Devamı

Şafak Gezegeni…

Yirmi birinci yüzyıl başında, yaşadığımız teknolojik gelişme süreci Asimov'un yirmi bin yıl sonra olmasını beklediği yeniliklerin birçoğunu hayatımıza soktu.

Bilim kurgu edebiyatının en büyük isimlerinden ve Nebula Ödülü sahibi Isaac Asimov’un 1940-50 arasında yazdığı robot romanları bugün yaşadıklarımıza farklı bir bakış sahibi olmamızı sağlar. Öykü kısaca şöyledir: İnsanlar günümüzden yirmi bin yıl sonra insansı robotlar üreten ve uzaydaki yaşanabilir gezegenleri iskân edebilen bir uygarlığa kavuşmuşlardır. İlk uzaya yayılma hamlesinden 300 yıl sonra uzayda 30 yeni gezegenden oluşmuş bir konfederasyon bulunmaktaydı. Bu gezegenlerin iskânı robot teknolojisi sayesinde gerçekleşmişti. Uzaylı gezegenlerde Dünya’ya nispetle çok daha az insan yaşıyordu ama teknolojileri, özellikle robot teknolojisi çok gelişmişti.

Uzaylı gezegenlerindeki insanların nüfusları az olmasına rağmen yaşam standartları çok yüksekti. Her gereksinimleri robot hizmetçiler tarafından karşılanıyor, kendilerine gerekli gıdaları malikânelerinde bulunan çiftliklerde robotlar tarafından üretiliyordu. Bu yüzden insanlar arası ilişkiler azalmıştı. Bu gezegenlerde yaşayan insanların hem kontrol edilebilir habitatları hem de yüksek tıp teknolojileri sayesinde ömürleri üç yüz yıla kadar uzamıştı. Her şeyi olan bu uzun ömürlü ve sağlıklı insanlar, adeta, mitolojideki yarı tanrılar seviyesine çıkmışlardı. İnsanların meslekleri bu yüzden sanat ve bilim gibi alanlarda, tasarım gibi mesleklerde yoğunlaşmaktaydı. Çoğu kimsenin paraya ihtiyacı olmadığı için toplumsal ilişkilerde sınıftan çok itibar / statü öne çıkmaktaydı. Haliyle bu toplumların her biri aşırı bireyci, bireysel özgürlüğü her şeyin önüne koyan toplumlar haline dönüşmekteydi.

Yazının Devamı

Öylesine bir bekleyiş…

Yaban nanelerinin kokusunda akan derenin kenarından

Ta dağlardan geldik coşku dolu çocukluğumla;

Önce ovaya indik sonra köylere sonra şehirlere ve başka şehirlere göç ettik

Yazının Devamı

Kutsanmış çocuklar...

Çocuklar elbette çok değerli ve onları korumak sadece anne babaların değil, tüm insanların ortak sorumluluğu.

Bazı anne babalar çocuklarının mutlu olmak için her şeyi yapma hakkı olduğuna inanıyor. Sınırsız, kuralsız ve normsuz bir aile ortamında yetişen çocuklar ne yazık ki diğer çocukların haklarını gasp ediyor ve kendileri de hayata uyum sağlayamıyor. Çünkü sınırlar ve kurallar hayatın her alanında var.

Bazen 30 bazen 40 kişilik bir sınıfta öğretmenden kendi çocuğuyla bire bir ilgilenmesini istemek, çocuğunun suratı asık diye bir sınıf fotoğrafını öğretmenden ertesi gün yeniden çekmesini istemek, hep kendi çocuğunun sınıf başkanı olmasını veya en ön sırada oturmasını beklemek, çocuğun hatalı davranışları karşısında öğretmeni ve diğer tüm çocukları suçlamak, çocuğunun ödev veya not kaygısıyla söylediği bir yalan üzerinden okulu basmak, çocukların arkadaşlarıyla olan çocukça meselelerini büyüterek veli kavgalarına dönüştürmek….Bu listeye onlarca madde eklenebilir. Haber siteleri bu tür içeriklerle hayli dolu. Özellikle alanda çalışan öğretmenler bilhassa orta ve üst sosyo-ekonomik çevrelerde çalışan öğretmenler bu yanlış tavırlardan hayli mağdurlar. Tabi ki her çocuk eşsiz, kıymetli ve özeldir. Ama sadece sizin çocuğunuzun değil tüm çocukların yaşama, gelişme, korunma ve katılma gibi temel çocuk hakları vardır. Sadece kendi çocuğunun istek ve arzularını merkeze alarak bir sınıfı, bir grubu, bir toplumu veya ortak bir yaşam alanını dizayn etmeye kimsenin hakkı yok. Üstelik bu tür tavırların kendi çocuğunuz başta olmak üzere hiçbir çocuğa faydası da yok.

Yazının Devamı

Weber ve siyaset…

Max Weber’in “Bir Meslek Olarak Siyaset” kitabı, siyasetçi ile sıradan insanın “ahlak” farklılığına yaptığı vurgu açısından önemlidir. Kitaptan alıntılarla devam etmek istiyorum:

“Weber’e göre, siyaset yapan herkesin iktidar olma isteğinin de olduğu kabul edilmelidir. Neden ve hangi amaçla istediği değişebilir; fakat iktidar olma, iktidara gelme isteğinin kabul görmesi gerektiğine inanır.”

Weber’e göre 3 tip siyasetçi vardır:

Yazının Devamı

Evrensel konut, TOKİ ve butik komünizm…

Türkiye'de FAKİRLEŞME sürerse, EMLAK sektöründe kamulaşma kaçınılmaz.

Kastım, kamulaştırma değil; kamulaşma.

Yani, inşaatların çoğunu TOKİ yapacak demektir.

Yazının Devamı

Konut sorunu ve Muharrem İnce…

Bir yılda yabancıya 70 bin konut sattığımız dönemde Ülkemizde konut fiyatları hızla artıyor.

Ama Ülke yönetimi yabancıya konut satışına sınırlama getirmiyor...

Yabancıya satışlar toplam satışların %5’i deyip de küçümsemeyin, arzın esnek olmadığı bir piyasada en küçük bir talep artışı fiyatlara misliyle yansır.

Yazının Devamı

Battıkça batıyoruz…

EMEKLİLERLE beraber toplam 25.000.000 kişiye maaş ödenmesi gerekiyor.

Türkiye'de resmi çalışan sayısı ise, memurlar hariç 25.000.000 kişi.

Yani, 1 kişi, 1 kişiye maaş ödeyecek.

Yazının Devamı

Maraş düşmana gülzar olmadı ama bize mezar oldu…

Kahramanmaraş ve Hatay’ı adeta yerle bir eden depremler, 10 ilimizi etkiledi.

Resmi rakamlara göre 45 bin 89 vatandaşımız hayatını kaybederken 20 binden fazla bina yıkıldı, 40 binden fazla binada da acil yıkım gerektiren hasar oluştu.

100 binlerce insan evsiz kalırken devlet bölgeye 100 milyar lira kaynak aktardı, bununla beraber televizyon programında da 74 milyar 118 milyon 164 bin lira yardım toplandı.

Yazının Devamı

Depremin maliyeti

Henüz deprem felaketinin üzerinden beş hafta geçti, zihinlerimiz hala yıpranmış durumda. Ortaya çıkan manevi hasar maalesef uzun yıllar devam edecektir ve onarılması imkansızdır. Maddi hasarın maneviyatın yanında hiçbir önemi olmasa da bunun bir bedeli vardır ve çok ciddi boyuttadır. Şahsen ilk günlerde 150-200 milyar dolar olabileceğini tahmin ediyordum, çıkan ilk medya tahminleri 50-100 arasındaydı. Şimdiyse yavaş yavaş rakamlarıma gelmeye başladılar.

Zaten ciddi cari açığı olan bir ülkeyiz, döviz ihtiyacı her geçen gün artıyor, hiç hesapta olmayan boyutu devasa bir maliyet eklendi. Bunun bir kısmı ister istemez ithalat ile giderilebilir ve dolayısıyla döviz ihtiyacının daha da kuvvetlenme ihtimali mevcuttur. Realiteyi görmemizde fayda var, ekonomimiz ithalata dayalı olduğu için döviz talebi bitmez, döviz üretmediğimiz için bir yerlerden bulup ödemeleri yapmamız gerekir, o arayış süreçleri ne kadar yoğun ve sert olursa kurlarda da o kadar oynaklık yaşanabilir.

Hal böyleyken 2023 seçimleri tarihi belirlendi ve farklı bir süreç başladı. Haziran ayına belirsiz yeniliklerle gireceğimiz kesinleşti.

Yazının Devamı

Mart notları…

Not 1: “Hayır” diyebilmek yalnız olmayı, ötelenmeyi, cezalandırılmayı göze almaktır. Kırmamak için “evet” demek zorunda kalan irade kendine ve özüne yönelik birçok şeyi kırıp dökmüş olacaktır. Hayatım boyunca “hayır!” diyememenin sıkıntısını yaşadım. İçimden bir el beni çimdikleyip durdu. Hiçbirimiz “hayır” dedikten sonra karşılaşacağımız sonucu göğüsleyebilecek güç ve cesarette değildik. “Hayır deyip uğraşma, evet de kurtul” anlayışı ne çabuk aramızda bir prensip halini aldı. “Evet” demek her zaman senkronizedir. “Hayır” demek ayrıksı ve itaatsizdir. Koroya katılan rahatta, dışarda kalan taraftarsızdır. Evet diyenlerin tribünleri ve amigoları, hayır diyenlerin ilkeleri, doğruları ve kalp atışları vardır.

Not 2: başörtülü kadının, çalışmadığı belediyeden maaş almasını sorun yapmıyorlar. Başörtülü kadının, babasının görev yaptığı üniversitede torpille araştırma görevlisi olmasından rahatsızlık duymuyorlar. Ama başörtülü kadının, CHP’ye oy vermesini hazmedemiyorlar. Şu hassasiyete bakın!

Not 3: nasıl bir din anlayışları varsa artık; HDP’liler, CHP’liler ve kısa etek giyenler cehenneme giriyor hep. Kamu malını çalanların, ihaleye fesat karıştıranların, rüşvet alanların, akrabasını kayıranların, kul hakkı yiyenlerin, ırkçılık yapanların cehenneme girdiğini görmedik hiç.

Yazının Devamı

Nepotizm ve liyakat sistemi...

Anayasa’nın 70. maddesine göre; “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.”

Dolayısıyla,

- Kamu hizmetine girme hakkı herkese tanınmış bir haktır.

Yazının Devamı

Felaket kapitalizmi, liyakatsizlik ve affı mümkün olmayan günahlarımızın bedeli...

2023 büyüme beklentisi normal şartlar altında %3-3,5 civarına kadar gerilemişti. Bu da Türkiye adına ekonomik şokun olmadığı bir ortamda her vatandaşın nefes alıp vermesiyle dahi kendi kendine oluşabilecek bir büyüme seviyesi. YEM eşliğinde büyüme-yatırım diye yola çıkılmasının, enflasyon ve cari açık taraflarında yüksek bedeller ödetilmesinin ne kadar yanlış yaklaşımlar olduğunu da anlatıyor aslında. Keza, ekonomik dengelerde büyük bozulmaların büyüme tarafında devam ettirilebilir bir kazanımı olmadı. Olmayacaktı. %3 civarı işsizliği kademe kademe yükseltecek, düşük büyüme performansına rağmen %50 civarı yüksek bir enflasyon, GSMH’nin %4’ü civarı cari açıkla geçireceğimiz bir 2023 genel beklentiydi.

Tarihi Maraş depremleri ise dengeleri değiştirdi. Büyüme tarafında şimdi %1,5-2 civarı daha gerçekçi bir tahmin. Hane halkı elindeki tüketmeye mahkûm, hizmetler tarafında da resim büyük ölçüde değişmeyecek. Fakat sanayi tarafında hem dış talep hem krediye erişim sorunu büyüme verisinden izlenen sorunların derinleşeceğini gösteriyor. Depremde sokakta kalanların hayat kalitelerine yönelik harcamaları artırmak yerine yangından mal kaçırırcasına deprem konutları inşasına başlamak büyüme tarafında beklenenin 1 puan kadar üzerinde bir artış yaratabilir. Ancak gerçekleşmeyi izlemek gerekli.

Kamu harcamalarının uzun süre yüksek kalması gereği, aşırı gevşek para politikası eşliğinde bu durumun enflasyonu yeniden %50 üzerine yönlendireceği ve cari açık GSMH seviyesinin de %5-6 arasına yükseleceği bir 2023 bekliyor artık bizi.

Yazının Devamı

Meral abla...

Kadından imam olmaz diyenlerin, Akşenerin paranoid şizofren tavrından sonra ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı... Siyasi Liderlik kırılgan duygusallıklarla yürütülemeyecek kadar hassas bir konudur... CHP zihniyetinden nefret ederim. AMA Kılıçdaroğluna yapılan bu ihanet beni çok üzmüştür... Sağcılar bu karakter zaafından etkilenip Tayyip Başkandan geçeceğini zanneden İYİ Parti'liler çok büyük hüsran yaşar... Siyaset birazda omurga işidir... Cumhurbaşkanının ne denli cazip merkezi olduğu bir kez daha ortaya çıkardılar.

Meralin bu çıkışı 3 şekilde yorumlanabilir. 1- Anlık fevri bir karar ve gaza gelmiş olabilir. Bu en zayıf ihtimal 2 - 5 li çete çok ciddi maddi bir menfaat sağlamış olabilir. Geçen sene 100 milyon civari hazine yardımı alıp Ömer'in yolu kampanyasına 40 milyon harcamıştı. Cengiz inşaat deprem bağışında 3 milyar bağışladı. 5 li çeteden çok büyük maddi destek almış olabilir. 3 - Kendini derin devlet sanan Mehmet Ağar, S. Bucak vb mafya masayı dağıtmasını istemiş olabilir.

Nevrotik davranışının sonucu hüsran olacağa benzer. Aday olamayacak cesareti olmayan bir korkağın hezeyanları, tarihin çöplüğüne itecek onu.

Yazının Devamı

Göklerden gelen karar...

Artık isteseler de düzeltemezler. Girdikleri akıl mantık dışı yoldan geri dönüp milletin yararına bir iş yapmaları, mutabakat sağlamaları bu saatten sonra mümkün olmaz. Edindikleri yönetim tecrübesinin niteliği, çevrelerine topladıkları açgözlü liyakatsiz kadroların karakteri ve iş yapma tarzı, alayının ideolojik zihniyeti bundan sonra atacakları her adımda ayaklarına dolanacak ve isteseler de ülkeyi enkazın altından çıkarmalarına engel olacak, halkı çok daha büyük felaketlere sürükleyebilecek.

Deprem felaketinin boy aynasında kendilerini gerçek boyutlarıyla ve onları bugüne getiren yolları geniş bir perspektif içinde gördüler. Sadece onlar değil, kendi seçmenleri dâhil herkes gördü. Şikâyet edenlere en ceberrut tavırlarla hakaret etmelerinin sebebi budur.

Şimdilik diktatörlük kurma imkân ve kabiliyetlerini küçük adımlarla test etmeye çalışıyorlar. Bir iki adım sonra diktatörlük kuramayacaklarını, böyle bir kabiliyete de sahip olmadıklarını anlayacaklar.

Yazının Devamı

Bir sonraki deprem nerede olacak..

Kahramanmaraştaki iki büyük depremin ardından en büyük soru “Bundan sonra deprem olur mu ülkede, olursa nerede olur?”İzmir’de Urla açıklarında bir deprem yaşadığımızı düşünürsek; yeni depremin merkezi Nazilli ya da Kuşadası olabilir gibi geliyor, diyor bazı uzmanlar.

Benim görüşüm ise şudur: En son Maraş depremini de dikkati nazara alırsak bir sonraki depremin Çorum merkezli Kuzey Anadolu fay hattında Kastamonu Tosya üzerinden İstanbul Üsküdar hattında ciddi etkili olabileceği değerlendirilmektedir, diyen başka uzmanlarda var. Bu depremin çok da uzak olmayan gelecekte (2023 Mart ayı içerisinde dahi olma ihtimali mevcut olmakla beraber; İzmir depreminden sonraki Maraş depremi zaman mesafesini dikkate alırsak 2024 Şubat ya da Mart/Nisan aylarında olma ihtimali kuvvetli olasılık olarak göze çarpmaktadır.) gerçekleşme olasılığı eldeki verilere göre yüksek olasılık teşkil etmektedir. Tüm anlattıklarım tahmin, öngörü. Yoksa depremin ne zaman olacağını hiçbir kimse bilemez. Deprem şurada olabilir demek kolay fakat depremin zamanı sadece tahmindir.

Bundan önce gerçekleşen en önemli deprem 30 Ekim 2020'deki İzmir depremi. Yıllardır TV kanallarında deprem bilimci unvanıyla boy gösterenlerin kaç tanesi bu depremi önceden tahmin etti? Ben söyleyeyim hiçbiri.. Sadece Şener Üşümezsoy önce Düzceyi, Düzcenin ardından İzmir hattını işaret etti 1999 Gölcük depreminden sonra ama tarih vermedi, veremezdi zaten. Bu gayet de doğaldı. Örneğin bugün bir bilim adamı ABD'de çıkıp San Francisco'da deprem olacak derse adama gülerler çünkü zaten bunu 10 yaşındaki çocuk bile biliyor. Hemen batısında San Andreas fayi geçiyor. Bu deprem ne zaman olacak onu söylemek marifet. Öyle bir bilim de henüz icat edilmedi.

Yazının Devamı

Yöneticilik Erdemi ve Demokrasinin liyakatsizler rejimine dönüşmesi

Antik Yunan felsefesinin babası olarak kabul edilen Sokrates, öğrencisi Platon tarafından yazılan diyaloglarda, demokrasi hakkında derin endişelere ve pesimizme sahip biri olarak tasvir edilir. Platon'un 10 kitaptan oluşan meşhur Cumhuriyet (Republic) isimli eserinin 6. kitabında Sokrates, Ademantus isimli bir diğer karakter ile demokrasi hakkında sohbet eder. Sokrates bu kısımda Ademantus'a demokrasinin eksiklerini ve hatalarını göstermeye ve anlatmaya çalışır. Bunu yapmak için Sokrates, toplumu bir gemi gemiye benzetir. Sokrates şöyle sorar:

Eğer ki deniz yoluyla bir yolculuk yapmak isteseydin, geminin kontrolünün kimde olacağına nasıl karar verilmesini isterdin? Rastgele ve herhangi bir grup insan tarafından mı, yoksa deniz seyahatleri konusunda deneyimli, bilgili ve eğitimli insanlar tarafından mı?

Ademantus'un cevabı çok açıktır: Elbette ki ikincisi! Sokrates'in buna cevabı ise şu şekildedir: Peki bu durumda nasıl olur da, bir ülkedeki yetişkin insanların rastgele ve herhangi bir grubunun bir ülkeyi kimin yöneteceğine karar verebilecek donanımda olduğunu düşünebilmekteyiz? Sokrates'in bahsetmeye çalıştığı şey, seçimlerde oy kullanmanın bir "Yetenek" olduğudur. Sokrates'e göre oy kullanmak, "Rastgele bir sezgi" olarak görülemez.

Yazının Devamı