Rubicon’u geçmek..
Bu günlerde İngiliz yazar Tom Holland’ın Roma İmparatorluğu’nun Augustus’a kadar olan tarihini anlatan "Rubicon" adlı kitabını okuyorum ve eski çağlarla ilgili birçok kitaptan öğrendiğim bir gerçeği yeniden öğreniyorum.
Bu gerçek, özde hiçbir şeyin değişmediğidir.
Binlerce yıl önce tarih yazanlar ve o yazılanlarda büyük veya küçük oyuncu olanlar bugünkülerden farklı değildi.
Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi tek tanrılı dinler hiçbir şeyi değiştirmedi.
Çok tanrılı Roma’nın savaşma, başkalarına ait zenginliklere el koyma ve kan dökme iştahı İsa’nın tanrısının peşinden giden ABD’ninkinden farklı değildi.
Birinin iki tarafı da kesen kısa kılıç, diğerinin sofistike silahlar kullanması bir ayrıntıdır.
Milat öncesi Roma’da devletin vatandaşlar hakkında bilgi toplayıp onların hayatlarını denetim altına alma politikası bugünkü bilgisayar devletlerininkinden farksızdı.
Eski Roma’da her beş yılda bir sayım yapılırdı.
Sayımda, her Romalı aile reisi şehrin batısında bulunan Villa Publica adlı devlet binasına gidip kayıt yaptırmak ve kâtiplerin sorularını cevaplandırmak zorundaydı.
Bildirilmesi gereken ayrıntılı şeyler vardı: eşin adı, kaç çocuk sahibi olunduğu, eşin mücevherleri ve elbiseleri, sahip olunan kölelerin sayısı ve nakit para dahil mal mülk.
Romalılar vatandaşlarla ilgili, kişisel zevkler ve arzuların da içinde olduğu her şeyi bilmenin devletin hakkı olduğuna inanıyorlardı.
Her sayımda, her hane reisine çocuk yapmak amacıyla mı evlendiği sorulurdu. Şehrin müstakbel insan gücüne katkıda bulunmak her Romalının vatanseverlik görevi sayılırdı.
Rubicon, Kuzey İtalya’da, İtalya ile Cisalpine Galya (Asterix’in memleketi olan Eski Fransa) arasındaki hududu meydana getiren bir akarsu idi.
Milat'tan önce 49 yılında Sezar (MÖ 100-MÖ 44), başında bulunduğu ordu ile Rubicon’u geçerek Roma’nın üzerine yürüdü. Hiçbir generalin ordusunu tayin edildiği bölgenin hudutları dışına çıkarmaması, Eski Roma’nın en önemli yasalarından biri idi.
Galya’yı arkasında bırakıp İtalyan topraklarına ayak basarak Sezar, isyan bayrağını açmış oldu. Kanlı bir iç savaş başlattı ve 460 yıllık özgür cumhuriyetin sonunu getirdi.
O gün bu gündür "Rubicon’u geçmek" sırt çevirerek, kader değiştirici, vazgeçilemez, geri dönülemez bir karar almak anlamına geliyor.
Son söz: Tarih, ondan ders alınsa da alınmasa da tekerrür edecektir, çünkü gerçekte tekerrür eden tarih değil insanlardır.
Kulağa küpe: Dostum sana şunu söyleyeyim kulağına küpe yap:
1- Para insanı mutlu etmez ama özgür yapar. O nedenle şart.
2-Sağlığın yoksa; istediğin kadar paran ve bakanın olsun mutlu olamazsın. Hastalık insanın özgürlüğünü elinden alır insanın. İnsan özgür olmadan huzur bulamaz..
Aforizma: Senin mutlu olarak gördüğün durum. çaresizliğin bir noktada getirdiği teslimiyet..
Not 1: “Can illerinden gelmişem fani mekânı neylerem
Ol mülke meylim salmışam ben bu cihanı neylerem
Aşkın şerâbın içmişem dil gülşenine göçmüşem
Ben varlığımdan geçmişem nam ü nişanı neylerem.”
(Erzurumlu İbrahim Hakkı)
Not 2: “Şüphesiz Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Böylece Allah size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah her şeyi hakkıyla işiten, kemaliyle görendir.” (Nisâ, 58)
Not 3: Abdullah bin Amr bin Âs’tan (R.A.) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, Rahman’ın yanında nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklar.” (Nesâî, Âdâbü’l-kudât, 1)
Not 4: Dünya giderek büyüsünü yitirmektedir hem de olanca rengine, hızına, konforuna rağmen. İnsanların maneviyattan kopması/koparılması insanlara huzur getirmediği gibi dine sadece şeklen sarılanlarında maddeye teslimiyetleri, her şey bitmişte imtihanı kazanmışlar gibi bir hayat sürmeleri onların da huzurunu, gizemlerini ve ayırt edici özelliklerini ortadan kaldırmıştır. Dinin özü insanların hayatından çıkınca insanlar, onun yerine yeni gizemler, mistik birtakım ayinler koymaya çalışsalar da lakin bu durum anlam katmadığı gibi insanın var olan derinliğini de ortadan kaldırmıştır. İnancın boyut değiştirmesi ile insanı derinden sarsan boşluklar hayatin merkezine yerleşmiştir.
Not 5: Modern zamanlar, modernizm insanın ayağının altındaki zemini sarsmış ve insanı güvencesiz, tekinsiz bir hale getirmiştir. Bununla beraber hiçbir ideolojik yaklaşım güvenilir, sağlam ve ikna edici bir deva sunamadı. İnsanın tabiatını, eşya ile uyumunu yok eden zihinsel süreçler insana bir dünya cenneti vaadinde bulunup buna inandırmaya çalıştılar. Hatta bu inancı pekiştirmek için katliamlar, soykırımlar yapmaktan da geri durmadılar.
Not 6: Bir yandan tabiatı diğer yandan fıtratı tahrip eden küresel düzenin sahipleri aynı zamanda bunları koruyucu önlemler almak gibi “hümanist” argümanlar geliştirmek gibi bir çarpıklığı sergilemekten de geri durmadılar. İklim krizi, teknolojik savaşlar, ekonomik ve sosyal felaketler her geçen gün yeryüzünü daha tatsız bir yer haline getiriyor. Elbette insanın ve doğanın bütün bu olup bitene dayanma gücü sınırlıdır. Bu durum her geçen gün insanın çöküşünü, çözülmesini ve özünü yitirmesine neden oluyor. Hem insan hem çevre hem de tarih birlikte kirleniyor.
Not 7: En zengin kitlenin sahip olduğu zenginlik-varlık giderek büyürken en alttakilerin oluşturduğu nüfus giderek genişliyor ama sahip oldukları varlık ise oldukça daralmaktadır. Aradaki fark her geçen gün giderek artmakta ve adaletsizlik her yeni gün daha sert bir şekilde yüzünü göstermektedir. Gelirin çok az kısmı ile var olma kavgası veren yüzde 98’lik insan topluluğunun imkânları da yüzde 2’lik dilime dağıtmak için adeta insanlık uçurumun kenarına itilmektedir. Artan dengesizlik dünyanın felaketini alenen ilan ediyor.
Not 8: İnsanı yer üstünde ayakta tutan bütün değerli şeyler tıpkı yeraltı zenginliklerinin talan edilmesi güçlüler tarafından talan ediliyor, somuruluyor. İnsanı çepeçevre kuşatan ve ne olup bittiğini anlamasına bile imkân tanımayan dijital kölelik insanın kendini bulmasına olanak tanımıyor, buna müsaade etmiyor. Herkesin ağzında “özgürlük, hak, hukuk” nidaları yükselirken bütün bunlardan insan nasıl da mahrum bırakılıyor. Bütün gayret insanın gerçek özgürlüğünü bulmasını engellemeye, perdelemeye yönelik olduğu insanın düştüğü açmazlardan ortaya çıkıyor. Büyüsü kaçmış bir dünyada yavan bir hayata hep birlikte talim ediyoruz. Bu hâl herkesi ve her şeyi kuşatıyor. Keşke biraz akledebilsek!
Not 9: "Her kim kendisi için merhamet istiyorsa, kendisi de merhametli olmalıdır" sözü, insanın başkalarına karşı duyduğu merhametin, öncelikle kendisine yönelik bir içsel erdem olarak başlaması gerektiğini anlatır. Toplum, bireylerin empati ve anlayışla hareket etmelerini beklerken, aynı zamanda kendilerine de bu erdemleri aşılamalıdır. Merhamet, sadece dış dünyaya yönelik bir duygu değil, içsel bir güç ve anlayıştır. Kendisine acımayan, dünyadan şikâyet etmeyen bir insan, aslında içsel olarak güçlüdür ve bu gücüyle toplumda olumlu bir değişim yaratabilir. Bu bağlamda, iyi bir insanın özelliği, önce kendi içsel barışını bulması ve buna göre başkalarına karşı empati geliştirmesidir. İnsan, bulunduğu dünyada zalimler arasında yer almadığı, haksızlıkları ve kötülükleri dışarıda bırakmayı başardığı sürece, içsel ödüllerini de alır. Bu, sadece kişisel bir huzur sağlamakla kalmaz, aynı zamanda toplumdaki kötülüğe karşı da bir direnç oluşturur.
Not 10: Tanrım!
Güçlülerin yüzüne gerçeği söylemek için ve zayıfların alkışını ve sevgisini kazanmak için ve yalan söylememek için bana yardım et. Eğer bana para verirsen mutluluğumu alma ve eğer bana güçler verirsen muhakeme yeteneğimi çıkarma. Eğer başarı verirsen alçak gönüllüğü çıkarma. Eğer bana alçakgönüllülüğü verirsen saygınlığımı çıkarma. Görünenin diğer yüzünü tanımama yardım et.
Benim düşüncelerime katılmıyor diye bana karşı olanları hainlikle suçlayarak, onların karşısında suçlu duruma düşmeme izin verme. Kendimi sever gibi diğerlerini de sevmeyi ve diğerlerini yargılıyormuş gibi kendimi de yargılamayı öğret bana. Başarılı olduğum zaman sarhoşluğuma izin verme. Ne de başarısız olursam olayım, umutsuzluğa düşmeme izin verme. Daha ziyade, başarısızlığın başarının öncesindeki bir deneme olduğunu hatırlamamı sağla.
Hoşgörünün, güçlerin en büyüğü olduğunu ve intikam arzusunun zayıflığın ilk görünüşü olduğunu öğret bana. Eğer paradan yoksun bırakırsan, bana umudu bırak. Ve eğer beni başarıdan yoksun bırakırsan, başarısızlığı yenebilmek için irade gücünü bırak bana.
Eğer beni sağlık bağışından yoksun bırakırsan, inancın lütfunu bana bırak. Eğer insanlara zarar verirsem, özür dileme gücünü ver bana. Ve eğer insanlar bana zarar verirse, affetme ve merhamet gücünü ver bana. Tanrım! Eğer ben seni unutursam, sen beni unutma. (Âmin)