Kemanın sesi..
Nasrettin hoca akşam dersleri verdiği medreseden aynı sokakta oturduğu öğrencilerden biriyle çıkmış, evlerine gidiyorlarmış. Yol üstünde tenha sokağın birinde elinde testereyle bir evin kapın kilidini kesmeye çalışan hırsız görmüşler. Hoca görür görmez kafasını öbür tarafa çevirmiş öğrencisinin kolundan çekerek yoluna devam etmiş.
Öğrenci sormuş: “Hocam o adam ne yapıyordu evin kapısında?”
Hoca: Keman çalıyordu evladım.
Öğrenci: Hocam çıkan ses hiç keman sesine benzemiyordu.
Hoca: Kemanın sesi sabah olduğunda anlaşılır, demiş ve evlerine doğru yol almışlar.
Son söz: “Korkarım genç kadın bedeninin tazeliğinin cazibesine düşkünlüğünden ölüp gideceksin bir gün.” dedi masada okey atmasın diye taşladığı arkadaşına. Cevap gecikmedi: “İnsan ölecekse böyle güzel ölmeli, daha ne isterim ki.”
Son söz: Perşembe günü repo faizi 1000 bp artışla %52,5 olmak zorunda. Onun haricindeki her hamle bence 1-2 hafta içinde olağanüstü PPK ile daha yukarı bir noktaya artış gerektirecek. Biz bu filmi daha önce çok gördük. Inşallah aynı yanlışta ısrar edilmez.
Aforizma: Kalbini açtığında değil, kapattığında kim kaldıysa gerçek olan odur.
Ustalardan: derler ki; dünyâda hangi dağları aşmış olursan ol, aklın takılıp düştüğün taşta kalıyor.." | cahit zarifoğlu.
Not 1: “Milk-i bekâdan gelmişem fânî cihânı neylerem
Ben dost cemâlin görmüşem hûr ü cinânı neylerem.”
(Yunus Emre)
Not 2: Foucault'ya göre, bilgi, toplumsal yapıları inşa eden ve yeniden üreten bir güç aracıdır. Teknoloji şirketleri, veriyi toplamak, analiz etmek ve kullanmak suretiyle, toplumda belirli normları ve davranış biçimlerini şekillendiren bir "bilgi üreticisi" haline gelirler. Bu veri, kullanıcıların neyi sevdiğini, neye ilgi gösterdiğini, neye tepki verdiğini belirleyen algoritmalarla işlenir. Bu da dijital platformlar üzerinde gücü elinde tutan şirketlerin, kullanıcıların düşünce ve davranışlarını yönlendirmesine olanak tanır.
Foucault'nun panoptikon kavramı, bireylerin sürekli olarak gözlendiği bir yapı içinde yer aldıkları fikrini ifade eder. Teknoloji şirketleri, kullanıcıların sürekli olarak dijital ortamda izlenmesini sağlar ve bu izleme, bireylerin davranışlarını doğrudan şekillendirir. Örneğin, sosyal medya platformları, kullanıcıların neyi paylaştığını, nasıl etkileşimde bulunduğunu ve hangi içerikleri tercih ettiğini sürekli olarak izler. Bu izleme, bireylerin kendi davranışlarını denetlemelerini sağlar, çünkü her zaman izleniyor olma fikri, bireylerin belirli normlara uygun davranmasına yol açar.
Not 3: Gelişmiş bir toplum, yalnızca maddi zenginlikleriyle değil, aynı zamanda eğitim, adalet, kültür ve insan hakları gibi evrensel değerlere sahip çıkmakla da tanımlanmalıdır. Zenginlik ve güç odaklı bir toplum yapısının, sadece küçük bir elit kesimi faydalandırdığı ve toplumsal adaletsizliğe yol açtığı açıktır. Bu nedenle, toplumların gerçek gelişimi için ekonomik refah ile, eğitim ve kültür alanlarına da yatırım yapılması gerekmektedir.
Yeni dünya düzeni, sadece güçlülerin ve zenginlerin egemen olduğu bir yapıya dönüşmeden, adaletin, eşitliğin ve gelişmenin temelleri üzerine kurulmalıdır. Güç ve zenginlik, toplumların sürdürülebilir gelişimi için bir araç olmalı, amaç olmamalıdır. Bu dengeyi kurabilen ülkeler ve toplumlar, gerçekten gelişmiş bir yapıya sahip olabilir ve sadece maddi değil, kültürel ve insan hakları anlamında da ileriye gidebilirler.
Not 4: “Senin Mecnun’unum bir sensin ancak taptığım Leyla
Ezelden sunduğun şehlâ nigâhın mestiyim hâlâ.”
| Mehmet Âkif Ersoy
(Ey Rabbim! Ben bir tek senin Mecnun’unum, taptığım tek Leyla sensin.
Ruhlarin yaratıldığı ezel bezminde sunduğun şehlâ bir bakışın mestiyim hâlâ)
Not 5: Spinoza şu soruyu çoktan sormuştu: “İnsanlar neden kurtuluşları için sarf ettikleri gayretin aynısını kendilerini köleleştirmek için de sarf ederler?” Özellikle kriz ve belirsizlik zamanlarında tekrar tekrar sorulması gereken bir soru. Charim bu sorunun cevabını, benliğimizi oluşturan ve idealin maskesi altına gizlediğimiz o açık yarada, narsisizmde buluyor.
Not 6: 'Şiddetin çoğu, hayatı paylaşılacak değil savunulacak bir mülk saymamızdan kaynaklanır'. Bir hayatın önemini, başka hayatlara olumlu tesirinden ölçmek gerek. Ne kadar çok gönül yaptın? Ne kadar çok yardım ettin? Ne kadar az incittin?
Not 7: asker, yan bakıyor diye sokaktaki vatandaşı öldürüyor. doktor, hastasını taciz ediyor. siyasetçi, memleketini soyuyor. damat, kaynanasıyla kaçıyor. halk sefalet içinde can çekişiyor. eksiksiz bir korku filmi. kusursuz bir distopya. devasa bir tımarhane. dört dörtlük bir cehennem.
Not 8: dünya, vicdan sahipleri için cehennemden başka bir şey değildir. [gazze-2025]
Not 9: ülkede her şey laiklik-dindarlık gösterisine dönüştüğü için hiçbir meseleyi sağlıklı tartışamıyoruz. mesela alkol meselesinin kamu alanında bir güvenlik meselesine dönüşebileceğini tartışamıyoruz. mesela kadın doktor talebinin son derece insani bir talep olduğunu göremiyoruz. dindarlar zinhar küfürdür diyor, laikler burası Afganistan değil diyor, en insani meseleler bir kakofoninin içinde heba olup gidiyor. kaybedilen yıllar, boşa harcanan enerji, kör bir kutuplaşma ve sağlıksız bir toplumsal yapı kalıyor geriye.
Not 10: Zirai don basında pek gündem oluşturmadı fakat son 30 yılın en büyük rekolte kaybı olabilir. Bu da meyve ve sebze fiyatlarının alıp başını gitmesi demek. Yani enflasyon.
Not 11: TCMB Perşembe günü ne yapacak? Tahminim repo faizine dokunmayacak. Gecelik faiz %48'e çıkacak.
Ne yapmalı? Repo faizini %50'ye çıkarmalı. Yani 750 bp faiz artışı. Bu tabi ki tükürdüğünü yalamak olduğu için hemen yapmaz ama nisan sonu gibi mecbur kalabilir.
Not 12: Sorular:
1. TCMB'nin kur hedefi var mı?
2a. Varsa bu kaçtır?
2b. Yoksa neden sürekli rezerv eritiliyor?
3. Rasyonel zemine döndüysek neden repo ihalesi açılmıyor?
4. Fonlama faizi olması gerektiği yerdeyse neden sürekli rezerv satılıyor?
5. Rezervler kuru tutmak için mi var?
Not 13: Ayrılık en büyük yük değil midir? Yıpratır, sızlatır, acıtır. Yıpranmak gurbete düşmekle başlar. Hamalın yüzündeki derin çizgilerin hikâyesini çözümleyebilecek var mı? Var mı bir kuram? Gitmişse güneş, toprağın yüzü soğur, çatlar, kurur. Bir gülümseme değse bağrına, topraktan neler doğacak ama güneş çekmiştir ışığını. Şimdi bahar ve bir yakarış duyulsun diye eşikte bekler biçare can. Gitmek, hatırayı da alıp götürmek değil ki. Yüzde, gözde ortaya çıkar her hatıranın izi. Belki bahar merhem olur, olur ama gelirse bahar.
Not 14: Ölüm bu kadar acı olmazdı sonsuz veda olmasa. Sırlı perde açılıp gösterse yüzünü hasret duyulan. Ölümle kesilir ip, düşer can sonsuzluk kuyusuna. Hangi güzel, yatabilir ki güzellik uykusuna? Sebep olmuşken bir kalbin susuşuna. Veda kış, vefa bahar… Çözülsün buzdan kelimeler, kelimeler ki ısınınca alın yazısı olacak. Alın yazısı derin çizgiler… Baharla kalkar mı engeller?
Not 15: Hoşça bakabilirseniz zatınıza hoş kalırsınız. Yok, eğer bırakılmışsanız aynaya bile dönüp bakamazsınız. Bırakılmak, terk edilmek ve unutulmaktır. “Hoşça kal” burukluk taşır içinde. İstemeye istemeye gidilmiş olsa da sonunda kalan vardır geride. Hoş olan gitmişse kalan nasıl hoş kalır ki? Uçuk olur mu çiçekte, merhemi bir dudakta, müjde ise uzakta… Şimdi bahar yetişir mi imdada?