Duhan Alptürk İnce

Duhan Alptürk İnce

Araştırmacı Yazar ve Ekonomist

TCMB faiz kararı ne anlama geliyor, beklentiler ne durumda?

Bu hafta Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), beklenen faiz kararını açıklayacak. Uzmanlar, politika faizinin %50 seviyesinde sabit tutulacağına dair genel bir konsensüs sağladı. Bu kararın arkasındaki temel faktörler; yüksek enflasyon, Türk Lirasının (TL) sürekli değer kaybı ve ekonomik büyümedeki durgunluktur. Ancak bu kararın sadece kısa vadeli bir rahatlama sağlayıp sağlamayacağı, uzun vadede ekonomiyi nasıl etkileyeceği sorusu hâlâ akıllarda. Bütün bunların ışığında faiz indirimi için daha erken diyebiliriz.

2024 yılı itibarıyla açıklanan resmi verilere göre Türkiye'de yıllık enflasyon oranı %60 seviyelerinde seyrediyor. Bu yüksek enflasyon, ithalat maliyetlerinin arttırırken iç talebin azalmasına doğrudan etkiler yaratıyor. Ancak iç talepteki daralma ekonomiye tam olarak yansıyamıyor, bunun en önemli sebebi ise ne yazık ki milletimizin içine girdiği tüketim çılgınlığı olarak öne çıkıyor. Kurların ve gümrük vergilerinin arttığı bu dönemde bile ithalata dayalı ürünlerin tüketiminin azalmaması özellikle orta direk olarak adlandırılan gelir düzey için önemli bir tehdit olarak öne çıkıyor.

Türk lirasının dış piyasalarda değer kaybetmesi, ithal malların fiyatını artırırken, enerji ve hammadde fiyatlarında yaşanan artışlar, üretim maliyetlerini yukarı çekiyor. Bu durum da doğal olarak tüketici fiyatlarına yansıyor ve enflasyonist baskıları körüklüyor. Bunun yanında ithalata dayalı devam eden üretim de ekonomimiz için önemli bir tehdit olarak öne çıkıyor, bunun yansıması olarak yaşanan fiyat artışları da milletimiz için önemli bir yük olmaya devam ediyor.

Yazının Devamı

Türkiye ve ABD’de ekonomik veriler neler söylüyor?

Ekonomik gelişmeler son dönemlerde dikkat çekmeye devam ediyor. En son açıklanan Amerika Birleşik Devletleri çekirdek TÜFE verisi, ekonomideki dalgalanmaların bir yansıması olarak beklentilerin üzerinde geldi. Aylık %0,3 artış gösteren çekirdek TÜFE, yıllık bazda %3,3 seviyesine yükseldi. Aynı dönemde tüketici fiyatları aylık %0,2 artış kaydederken, yıllık enflasyon %2,4'e düştü. Ekonomistlerin beklentileri aylık %0,1 ve yıllık %2,3 seviyesindeydi. Ağustos ayındaki veriler ise aylık %0,2 ve yıllık %2,5 oranında artışla dikkat çekmişti. Bu veriler, ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz politikaları üzerindeki belirsizlikleri artırdı. Beklentilerin üzerindeki enflasyon verileri, FED’in faiz indirimine gitme ihtimalini yeniden gündeme getirdi. Faiz indirimi için daha erken olduğuna dair bir görüş güç kazandı. Daha önce 17-18 Eylül tarihlerinde yapılan Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) toplantısında, faiz indirimi konusunda birçok farklı görüş ortaya atıldı. Çoğunlukla hâkim olan görüş ise 50 baz puanlık bir düşüşle başlamanın makul olduğuydu. Toplantı tutanakları incelendiğinde, FED faiz indirimi hamlesini enflasyona ve istihdam verilerine karşı bir adım olarak görülürken; işsizlik ve istihdam gücündeki zayıflama bu hamle konusunda tedirginlik yaratmaya devam ediyor. FED’in birincil önceliği ise enflasyonu düşürerek piyasa koşullarının kontrol altına almak olarak öne çıkıyor.

Faiz indirimi konusunda agresif şekilde hızlı indirimler ya da bir süre beklenmesi gibi birçok farklı görüş var olsa da bence olması gereken; mevcut piyasada var olan enflasyonu yukarıya yönelik ivmelendirecek riskler ve ekonomik belirsizlikler sebebiyle daha sakin ve kademeli bir faiz indirimi tercih edilmelidir. Son kararla politika faizi %4,75-%5,00 aralığına çekildi ve bu durumun yıl sonuna kadar devam edeceği ve faizin %4-%4,5 aralığına kadar ineceği öngörülmektedir. Bu sayede uzun vadede beklenen %2’lik hedefe 2027 yılı itibariyle ulaşılabileceği beklenmektedir. Ayrıca hızlı faiz indiriminden ziyade küresel çapta tüketici harcamalarını ve finansal piyasaları da iyi yönetmek gerekmektedir. Ayrıca jeopolitik riskler ve tedarik zinciri sorunları gibi faktörlerin de enflasyon üzerinde baskı yaratabileceği unutulmamalıdır. Son yıllarda ABD’de artan istihdam düşüşü riskleri de ekonomiyi ve toplumu zorlamaktadır. Örneğin, ABD'de işsizlik maaşı başvuruları Eylül ayında dikkat çeken bir artış gösterdi. 5 Ekim haftasında işsizlik maaşı başvuruları 33 bin artarak 258 bine ulaştı. Beklentilerin 230 bin seviyesinde olduğu bu veri, Michigan'daki Helene Kasırgası’nın işgücü piyasası üzerindeki olumsuz etkilerini yansıtıyor. Dört haftalık ortalama 231 bin olarak açıklandı ve işsizlik maaşı başvurularından yararlanan toplam kişi sayısı 1,86 milyon seviyesine yükseldi.

Küresel piyasalar ise ekonomik dalgalanmalardan nasibini almış durumda. Küresel enerji piyasalarında petrol fiyatları dalgalanmaya devam ediyor. Ekim 2024 Kısa Dönem Enerji Görünümü Raporu’na göre; Brent ham petrol varil fiyatı 74 dolara kadar geriledi. Bu fiyat düşüşünün en önemli sebebi, küresel petrol talebine dair endişelerin, OPEC+ üretim kesintilerinden daha etkili olmasından kaynaklanmaktadır. Orta Doğu’da son dönemde yaşanan gelişmeler ve artan savaş baskısı petrol fiyatlarını yukarı çekse de ABD Enerji Enformasyon İdaresi (EIA) eylül ayında yaşanan düşüş ve 2025 için talep artışındaki yavaşlama beklentisiyle petrol fiyatı tahminlerini aşağı yönlü güncelledi. Bu yıl için Brent petrol fiyatının ortalama 80,86 dolar olması, 2025 yılı için ise fiyatın 77,52 dolar seviyesinde olması öngörülüyor.

Yazının Devamı

Orta Vadeli Program ve piyasa koşulları neler anlatıyor?

Türkiye'nin Orta Vadeli Program (OVP) deneyimi, ekonomi yönetimi için kritik bir yol haritası sunuyor. Ancak bu programlarda hedeflenen makroekonomik göstergeler ile gerçekleşen sonuçlar arasında yıllar boyunca belirgin uyumsuzluklar yaşandı. Bu durum, OVP’lerin güvenilirliğini ve ekonomi politikalarını etkili biçimde yönlendirme kapasitesini sorgulatır hale getirdi. Ekonomi yönetimi, özellikle son dönemde rasyonel zemine oturtmaya çalıştığı politikalarla bir güven tazeleme sürecine girdi. Ancak enflasyon, döviz kuru ve büyüme gibi kritik göstergelerdeki belirsizlikler devam ediyor.

Son yıllarda yönetimin ekonomi politikası, ağırlıklı olarak para politikasına dayalı bir şekilde ilerledi. Ancak, ekonomide sağlıklı bir dengeyi kurabilmek için tek başına para politikasına güvenmek yeterli değildir. Mali politikalar ve yapısal reformlar da bu süreci desteklemelidir. Bu noktada, önümüzdeki dönemin yol haritası olarak 2025-27 Orta Vadeli Program (OVP) karşımıza çıkıyor.

Yeni OVP, 2025-27 döneminde yüksek büyüme ve istihdam artışıyla birlikte enflasyon, cari açık ve bütçe açığını düşürmeyi hedefliyor. Ancak, bu hedeflerin hepsine aynı anda ulaşmak pek olası görünmüyor.

Yazının Devamı

Enflasyon ve Faiz Politikaları: Merkez Bankalarının Zor Kararları

Türkiye’de enflasyonun temel nedenleri arasında maliyet artışları ve döviz kurundaki oynaklık öne çıkıyor. Özellikle gıda, enerji ve ithal girdilerdeki maliyet artışları enflasyonu beslemeye devam ediyor. Euro Bölgesi'nde ise ekonomik aktivitede süregelen zayıflık, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) para politikasında olası bir gevşeme sinyali vermesine neden olabilir. Bölgedeki enflasyon oranlarında beklenen düşüş, ECB'nin faiz oranlarını indirme konusunda adım atabileceği ihtimalini gündeme getiriyor. Bu durum, Avrupa ekonomisinin toparlanması için kritik bir dönemece işaret ediyor.

Ancak faiz indirimi beklentileri henüz tamamen fiyatlanmış değil ve ECB'nin bu kararı alıp almayacağı, önümüzdeki dönemde açıklanacak enflasyon ve büyüme verilerine bağlı olacak. İngiltere'de ekonomik aktivitenin güçlü seyrini sürdürmesi dikkat çekiyor. Bank of England’ın (BOE) 1 Ağustos'ta faiz artırımı yapmasının ardından iç talepte bir canlanma sinyali görülmeye başlandı. Bu durum, İngiltere ekonomisinin dirençli yapısını ortaya koyuyor. Ancak, İngiltere'deki bu olumlu görünümün sürdürülebilirliği, Brexit sonrası gelişmelere ve küresel ekonomik koşullara bağlı kalmaya devam edecek.

Çin’de ise ekonomik büyümede yavaşlama belirtileri sürüyor. Çin ekonomisi, son yıllarda büyük bir dönüşüm sürecinden geçiyor ve bu süreçteki zorluklar, küresel ticaret savaşları ve iç tüketimdeki yavaşlamayla birleşince ekonomik aktivitede bir durgunluk gözlemleniyor. Japonya'da ise enflasyonun yüksek seyretmesi ve ekonomik aktivitedeki hızlanma, Japonya Merkez Bankası'nın (BOJ) faiz artırma ihtimalini gündeme getiriyor. Ancak, BOJ'un bu adımı atarken küresel finansal piyasalar üzerindeki olası olumsuz etkileri de dikkate alarak daha ölçülü davranması bekleniyor. ABD'de ise iş gücü piyasasının güçlü seyrini sürdürmesi, perakende satışları desteklemeye devam ediyor. Ancak küresel yavaşlamanın ABD’nin sanayi üretimini olumsuz etkilediği gözlemleniyor. Buna karşın, konut piyasasındaki hareketlilik, Fed'in Eylül ayında faiz indirimine gitme ihtimalini zayıflatıyor.

Yazının Devamı

Faiz Kararı Ne Olacak, Beklentiler ve Göstergeler Neler?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Nisan ve Mayıs ayında olduğu gibi politika faizini Haziran ayında da beklentilere paralel olarak %50 seviyesinde sabit bıraktı. TCMB karar metninde, "Aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sıkı para politikası duruşu sürdürülecektir" ifadesi yer aldı. Bu durum uzun bir süre sıkı para politikasının devam edeceğini göstermektedir. Peki haziran ayı için faiz kararı ne olacak şeklinde bir soruya verilecek en net cevap, faiz artışının eskisi kadar güçlü bir beklenti olmadığı ancak tamamen de vazgeçilmediğidir. Son yapılan toplantıda politika faizi yüzde 50 seviyesinde sabit tutuldu.

Faiz Politikası Geçmişi ve Etkileri

Geçen yıl mayıs ayında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri’nin ardından sıkı para politikasına geçilmiş ve faizler artırılmaya başlanmıştı. Naci Ağbal’ın başkanlığı döneminde, Mart 2021’de politika faizi %19 seviyesindeydi. Şahap Kavcıoğlu idaresindeki 2021 ve 2022 yıllarında yapılan indirimlerle bu oran %8.5’e çekildi. Hafize Gaye Erkan’ın

Yazının Devamı

Enflasyon ve Beklentiler Nereye Gidiyor?

Mayıs ayı enflasyon beklentilerine paralel olarak, gerçekleşen aylık Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) %3.37 oldu ve yıllık enflasyonu %75,45’e taşıdı. Ekonomi yönetimi zaten uyguladıkları politikalar neticesinde Mayıs ayında enflasyonun zirveye ulaşacağını ve sonraki dönemde düşüşe geçeceğini söylemişti. Şimdi akıllara gelen iki soru var; Fiyat artışlarında en kötü dönem geride mi kaldı? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yıl sonu hedefi olan %38 enflasyona ulaşabilecek mi?

Mayıs Ayı TÜFE Gelişmeleri

Mayıs ayında TÜFE %3.37 oranında arttı. Bu artışın detaylarına baktığımızda: Gıda fiyatları %1.7 oranında yükseldi. Lokanta ve otel fiyatları %5.5 oranında arttı. Konut fiyatları %7 oranında yükseldi. Giyim ve ayakkabı fiyatları %9.6 oranında arttı. Son dönemde aylık yüksek enflasyon rakamlarına alışıldığı için %3.37 oranındaki artış belki çok yüksek algılanmayabilir. Ancak, 2002 yılından itibaren bakıldığında bu oran, en yüksek mayıs ayı tüketici enflasyonu olarak karşımıza çıkıyor.

Yazının Devamı

Açıklanan tasarruf önlemleri neler getirecek?

Bir önceki yazımda, ülkemizde hâkim olan enflasyonist havanın nasıl dağılacağını, buna bağlı olarak işsizlik ve cari açığın aynı andan düşürülebileceğine yönelik uygulamalardan bahsetmiştik. Yazımızda devlet aklının verimlilikte etkisine ve kamudaki gerekli kurumsal düzenlemelere değinmiş ve mevcut durumu analiz etmiştim. Yazımdan sonra; Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 13 Mayıs Pazartesi günü kamuda tasarrufa yönelik bir dizi tedbir paketi açıkladı. Açıklanan bu paket temelinde dört ana başlığa odaklanmış ve bu başlıklar; dijital dönüşüm, sürdürülebilir cari açık, mali disiplin ve fiyat istikrarıdır. Açıklamada bakan, kamuda harcamaların kontrollü yapılması, tasarrufun artırılması, yatırımların öncelikli alanlara yönlendirilmesi, ekonomik programın güçlendirilmesi ve yapısal reformların hızlandırılmasını temel hedef olarak belirlemiştir.

Açıklanan bu paketin zamanlaması ve paket içeriğinde bakanın vurguları bizim için çok önemlidir. Kamuoyu, enflasyonun arttığı ve ekonomik sıkıntıların yaşandığı dönemlerde genellikle tasarruf tedbir paketlerinin açıklandığını gözlemlemektedir. Ancak, bu paketlerin sıkı bir şekilde uygulanması genellikle kısa süreli olup, sonunda gevşetilme eğilimi göstermektedir.

İstisnai durumlar olmuş ve bu paketlerin etkili bir şekilde uygulanmasıyla olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Tedbir paketinin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için genel veya yerel seçim gibi belirsizliklerin olmaması gerekmektedir. Bu nedenle, programın uygulanacağı süre boyunca böyle bir belirsizliğin bulunmaması oldukça önemlidir. Geçmişte birçok programın başarısız olmasının altında yatan neden, siyasi istikrarın sık sık erken seçimlerle kesilmesidir.

Yazının Devamı

TCMB Enflasyon Raporu, Tahminler ve Uygulamalar

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 09.05.2024 tarihinde düzenlediği Enflasyon Raporu toplantısı ile enflasyon tahminlerini güncelledi ve yeni politikalarını kamuoyu ile paylaştı. Merkez Bankası (TCMB), her yıl ekonomik tahminler yapar ve bu tahminlerde enflasyonun gelecek yıl ne kadar olacağını öngörür. Bu öngörüler hem iç ve dış piyasa için belirleyici olurken hem de yatırımcılar için bir anlam ifade etmektedir.

Enflasyon, fiyatların genel seviyesinin artması demektir ve bu durum, para biriminin alım gücünün düşmesine neden olur. Enflasyonun fazla artması, tüketicilerin satın alma gücünü düşürerek, insanların günlük yaşamlarında ihtiyaç duydukları temel mal ve hizmetlere daha fazla para ödemelerine neden olur. Ayrıca, yüksek enflasyon oranları, yatırımcıların geleceğe yönelik ekonomik belirsizlikler nedeniyle yatırım yapmaktan çekinmelerine yol açabilir, bu da ekonomik büyümenin yavaşlamasına sebep olabilir. Son olarak, sürekli yükselen fiyatlar, maaş ve gelir artışlarının enflasyon oranını takip edememesi durumunda toplumsal memnuniyetsizliği ve ekonomik istikrarsızlığı artırabilir.

Her zaman artan enflasyon değil aynı zamanda aşırı düşük enflasyonda ekonomi için iyi değildir. Enflasyonun aşırı düşük seviyelerde olması veya deflasyon (fiyatların genel düzeyinin düşmesi), tüketicilerin daha düşük fiyatlar beklentisiyle harcamalarını ertelemesine neden olarak ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir. İşletmeler, ürün ve hizmetlerinin değerinin düşeceği beklentisiyle yatırım ve üretim kararlarını erteleyebilir, bu da işsizlik oranlarının artmasına yol açabilir. Ayrıca, sürekli düşen fiyatlar, borçların reel değerinin artmasına sebep olur, bu da hem tüketicilerin hem de işletmelerin borç yüklerini ağırlaştırarak finansal zorluklara yol açabilir. Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, önceki Başkan Hafize Gaye Erkan'ın belirlediği yılsonu enflasyon hedefini iki puan artırarak, piyasaları enflasyonun düşeceğine ikna etmeye çalıştı. Bu durum, sözel yönlendirme olarak bilinir; yani, faiz oranlarını değiştirmeden yapılan açıklamalarla piyasa üzerinde etki yaratmaya çalışmaktır.

Yazının Devamı

Ekonomik göstergeleri doğru okumak

Kısaca döviz kuru, bir ülkenin para biriminin başka bir para birimi karşısındaki değeridir. Üretimden uzaklaşarak dışa bağımlılığı artan ekonomilerde, döviz kurunun yükselmesi doğrudan ithal ürünlerin fiyatlarını artırır. Bu durum, enflasyonla mücadeledezorluklar yaratır. Hatta kendi içinde maliyet enflasyonu yaratır.

Özellikle pandemi ile hız kazanan kur artışı ülkemizde bazı insanlar tarafından, küçük tasarrufları veya işleri nedeniyle heyecanla bekleniyor. Ancak anlamadıkları konu bu durumun, ekonomik olarak dışa bağımlılığı artan bir toplum için genel fiyat artışlarına neden olduğudur. Yani halk arasında bilinen ismi ile enflasyona. Birçok kişi, ülkemizde döviz kurunun, altın fiyat dengesinin, ev, arsa veya araba fiyatlarının artmasıyla kişisel mal varlıklarının değer kazanacağını düşünmektedir. Ancak fiyatlarda yaşanan bu artış, insanların genel yaşam maliyetlerini de artırarak, fiyat artış kazancından çok daha fazla maliyete yol açmaktadır.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Türk Lirası'nın (TL) değerini ölçmek için Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) bazlı reel efektif döviz kuru endeksini kullanır. Bu sayede aslında bir nevi TL’nin alım gücünü ölçülmektedir. TÜFE endeksi, TL'nin alım gücünü temelinde diğer ülke para birimlerinin alım gücü ile kıyaslar. 2023 yılında bu endeks yani TL’nin alım gücü, 58 birim olarak ölçülmüş, yani TL uluslararası düzeyde oldukça değersiz kabul edilmiştir.

Yazının Devamı

Ekonomi bize neler söylüyor?

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) düzenli olarak yayınladığı Dünya Ekonomik Görünümü raporu yeni versiyonu yayınlandı. IMF’nin yapılan son toplantısında açıklanan Dünya Ekonomik Görünümü raporuna göre, 2024 yılında dünya ekonomisinin büyüme oranlarında dikkat çekici değişiklikler öngörülmektedir. Rapora göre alışılmışın dışında olarak gelişmiş ülkelerin global ekonomideki payı giderek azalırken, gelişmekte olan ülkelerin payı ise her sene daha da artış göstermektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ekonomik büyüklüğü artarken, Euro Bölgesi gerileme yaşamaktadır.

Avrupa kan kaybını yeni göç programlarıyla dünyadan topladığı genç yeteneklerle çözmeye uğraşıyor. Bu uğraştan ülkemizde yeterince nasibini almış durumda, her yıl binlerce gencimiz daha iyi ekonomik ve sosyal koşullar için Avrupa ülkelerine göç ediyor. Ülkemiz için yaşanan bu beyin göçü önemli bir kayıp olmakta ve acilen önlem alınarak gençlerimizin ülkede kalması sağlanmalıdır. Ayrıca hazırlanacak programlarla tersine beyin göçü teşvik edilmelidir.

Son yıllarda devamlı yıldızı parlayan Asya ülkeleri ise dikkat çekici bir yükseliş göstermeye devam ediyor. Çin ve Hindistan gibi ülkelerin ekonomik etkileri artıyor ve dünya pazarındaki konumları güçleniyor. Türkiye'nin ekonomik görünümünde ise önümüzdeki yıl için büyük bir değişiklik beklenmiyor.

Yazının Devamı

TCMB Faiz Kararı Beklentisi ve Genel Ekonomik Veriler

21 Mart'ta Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) yılın üçüncü politika faizi kararını açıklaması bekleniyor. Piyasanın yaptığı tahminlere göre, politika faizin %45 seviyesinde sabit tutulması bekleniyor.

Politika faizi kararları, merkez bankalarının enflasyonu kontrol altına alma ve ekonomik istikrarı sağlama amacıyla kullandıkları önemli bir araçtır. Faiz oranlarının artırılması, kredi maliyetlerini yükselterek tüketici harcamalarını ve yatırımları sınırlar, bu da enflasyonist baskıları azaltmaya yardımcı olur. Öte yandan, faiz oranlarının düşürülmesi, tüketimi ve yatırımları teşvik ederek ekonomik büyümeyi destekler ancak aynı zamanda enflasyon riskini artırabilir. Politika faizi kararları, yabancı yatırımcıların ülkeye olan ilgisini etkileyerek döviz kurları üzerinde önemli bir rol oynayabilir. Son olarak, merkez bankasının politika faizi kararları, bankaların kredi verme kapasitesi ve mevduat faiz oranları üzerinden genel ekonomik aktivite üzerinde dolaylı etkiler yaratır.

Mevcut para politikası, genellikle enflasyonla mücadele amacıyla faiz oranlarının yükseltilmesi ve para arzının kontrol altına alınması stratejisini ifade etmektedir. Bu yöntemle, ekonomideki para miktarı sınırlandırılarak enflasyonist baskıların hafifletilmesi hedeflenmektedir. TCMB tarafından son yıllarda artan enflasyon kontrol altına alınıncaya kadar sıkı para politikasının sürdürüleceğini öngörüyoruz. Ancak, TCMB'nin sıkı para politikasını sadece faiz oranları üzerinden değil, çeşitli araçlar kullanarak da sürdürdüğüne şahit oluyoruz. Sosyal medyaya düşen bazı haberlere göre, TCMB, bankacılık sistemine Türk Lirası likiditesini daraltacak ve mevduat faizlerini artırıcı yeni zorunlu karşılık önlemleri duyurdu. TCMB'nin zorunlu karşılıklara ilişkin uygulama talimatında yaptığı değişiklik, zorunlu karşılıkların bloke şekilde tutulmasının TL likiditesini sıkılaştıracağı ve bu durumun mevduat faizlerinde artışa yol açacağı düşünülüyor. Risksiz getirilerin enflasyon oranına yaklaşması, Borsa İstanbul üzerinde baskı oluşturuyor.

Yazının Devamı

Kur hareketliliğine genel bir bakış

Geçtiğimiz hafta açıklanan ekonomik verilerin etkisiyle dolar endeksi (DXY) değer kaybetti. Tabi bu Bu hafta, iş gücü piyasasına ilişkin yeni verilerin ve Federal Rezerv'in (Fed) Başkanı Jerome Powell'ın yapacağı açıklamaların doların seyri üzerinde etkili olması bekleniyor. Öncelikle bunun anlamını anlayalım. İş gücü piyasası verileri, bir ekonominin sağlığını gösteren temel göstergelerden biridir. Bu veriler, istihdam oranları, işsizlik oranları ve yeni iş imkânları gibi önemli bilgileri içerir. Güçlü bir iş gücü piyasası, ekonominin sağlam olduğunu ve tüketicilerin harcama yapma kapasitesinin yüksek olduğunu gösterir, bu da ülkenin para birimi üzerinde olumlu bir etki yaratır. Örneğin, ABD'de iş gücü piyasasıyla ilgili olumlu verilerin açıklanması genellikle doların değerinin artmasına yol açar, çünkü bu veriler Federal Rezerv'in (Fed) faiz oranlarını artırma ihtimalini güçlendirir. Faiz oranlarının artırılması, yabancı yatırımcıların daha yüksek getiri elde etme umuduyla dolar cinsinden varlıklara yönelmesine sebep olabilir.

Peki dolar endeksi düşerken bizde dolar kuru neden artıyor?

Dolar endeksinin düşmesi genel olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) dolarının diğer önemli para birimleri karşısında değer kaybetmesi anlamına gelmektedir. Dolar endeksi genel anlamda değer kaybetse bile çeşitli sebeplerle yerel bazda değer kazandığı ülkeler olabilir. Bu sebepler; yerel ekonomik belirsizlikler, koşullar, yerel bazda merkez bankası politikaları, dış ticaret dengesi, yerel bazda yabancı yatırımlar ve küresel risk algısıdır. Bir ülkede; yüksek enflasyon, cari açık gibi makroekonomik sorunlar veya politik belirsizlikler yerel para biriminin değerini düşürebilir, bu da dolar karşısında değer kaybına yol açar. Enflasyon, mal ve hizmetlerin genel fiyat seviyesindeki sürekli artıştır ve para biriminin alım gücünü azaltır. Ayrıca ülkelerin yerel ekonomik politikaları da bu anlamda önemlidir. Örneğin; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) uyguladığı para politikaları da doların yerel değerini etkileyebilir. Faiz oranlarındaki değişiklikler, para arzının genişletilmesi veya daraltılması gibi politikalar, Türk Lirası'nın değerini dolaylı olarak etkiler.

Yazının Devamı

Depremin yıldönümünde yaralar sarılıyor mu?

Türkiyem, mensubu olmaktan her zaman gurur duyduğum, övündüğüm büyük Türk Milleti bundan tam bir yıl önce; 6 Şubat 2023 günü son yüzyılın en büyük felaketini yaşadı. Sabah saat 04.17’de yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen, Kahramanmaraş merkezli 7.6 ve 7.7 büyüklüğünde iki büyük deprem ile sarsılan ülkemizde, afet sonucunda resmi rakamlarla 50.783 vatandaşımız hayatını kaybetti; 107.204 vatandaşımız ise yaralandı. Hatay, Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Elâzığ, Şanlıurfa ve Kilis olmak üzere 11 şehrimizde büyük bir yıkıma sebep olan asrın felaketi; kuşkusuz arkasında yaralı bir millet bıraktı. Tarifi zor, anlatılması zor acılar yaşandı, yaşanıyor. Felaketin yaşandığı bölgedeki acıyı tüm Türkiye en derinde ve en yoğun şekilde yüreğinde hissetti. Depremin ilk gününden itibaren büyük milletimiz vatanseverliğini, vicdanını ve insani duygularını tüm dünyaya örnek olacak şekilde gösterdi. Ülkenin her yerinde deprem bölgesi için yardımlar toplandı, insanımız evindeki eşyasını cebindeki parasını düşünmeden gönderdi. Geride büyük bir acı ve enkaz bırakan depremin bir diğer yüzü ise ardında bıraktığı ekonomik yıkım oldu. Son yıllarda bir darboğazdan geçen ve ekonomik istikrarı tutturmak konusunda sorun yaşayan ülkemiz için bu yıkımın maliyeti çok ciddi boyutta oldu.

Depremin maliyeti…

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre deprem sonucunda 850 bin konut ve ticari alan yıkıldı. Yıkılanların 650 bini konut geri kalan 200 bini ise ticari işyeri, depo ve ahır olarak kullanılan alanlardı. Şimdiye kadar Şubat ayı içerisinde toplam 46 bin konut teslim edildi. Bakanlık, yıl sonunda 200 bin konuta ulaşarak bölgenin ihtiyaçlarını bir nebze hafifletmeyi planlıyor. Tabi ki bu rakamlar mevcut yıkımın karşısında yetersiz kalmakta ve bölgede hala on binlerce insanımız çadır ve konteynırlarda kalmaktadır. Bu insanlarımız hem depremin yarattığı yıkım ile hem bu yıkımın getirdiği psikolojik baskı ile hem de bölgenin sert doğa koşulları ile mücadele etmek zorundadırlar.

Yazının Devamı

Halkımızın Kovalayan Canavar Enflasyon

Bugünlerde nereye gitsek artan fiyatlardan ve hayat pahalılığında konuşuluyor. Ekonomik dengenin bozulması artık kendini market raflarında ve vatandaşın mutfağında net şekilde belli ediyor. Özellikle pandemi sonrası hayatımızda etkisini gösteren enflasyon uzun zamandır ekonomi otoriteleri tarafından kontrol altına alınmaya çalışıyor ancak ne yazık ki daha başarılı olunamadı.

Dünyada başlayan ülkemizi misliyle etkileyen arz temelli maliyet enflasyonu, toplumda oluşan beklentilerin ve talebin enflasyonun artışına oranla azalmaması sonucu talep enflasyonunu da beraberinde getirmiştir. Ne yazık ki özellikle pandemi döneminde kontrolsüz şekilde kredilerle, faiz düşürme politikaları ile arttırılan para arzı oluşan talep enflasyonun ateşlemiştir. Kredi kartlarının şişirilmesi, kontrolsüz kredi dağıtılması ile artan para arzı, talebi karşılayamamış ve talep enflasyonu hayatımızın merkezine girmiştir. Maliyet ve talep enflasyonunun bir arada oluşması özellikle halkımızın bir dönem orta direk diye anılan sabit gelirli kesiminde önemli refah kaybına sebep olmuştur.

Orta direğin yok olması ne yazık ki para arzının arttırılması sonucu oluşan talep enflasyonu ve kontrol altına alınmayan kurlara endeksli maliyet enflasyonudur. Ülkemizde temel sorunlar, ithal ikame ürün politikasından uzak olmak yani ithalata dayalı üretim ya da doğrudan ithalat temelli olmaktır. Ülkemiz yerli üretimde önemli güç kaybı yaşamıştır. Diğer bir sorun ise toplumumuzda özellikle genç kuşakta oluşan tüketim hastalığı sorunudur. Toplumumuz gelirin çok üzerinde tüketim yapmakta ve bu tüketimi finansal araçlarla yani geleceğinden borçlanarak gerçekleştirmektedir. Üretmeden tüketen ya da ürettiğinin fazlasını tüketen her yapı bir noktada kendini tüketmeye mahkumdur.

Yazının Devamı

Ekonominin enflasyon baskısına karşı verilen savaşta cephanemiz yeterli mi?

Yazıma seçtiğim başlık aslında uzun zamandır sorulan ekonomik soruların bir parodisidir. Ülkece pandemi sonrası dünya genelinde artan enflasyonist baskıdan fazlaca etkilendiğimiz ortada. Bu süreçte dönem dönem müdahaleler yapılmış olsa da ne yazık ki kalıcı bir etki hala yaşanmadı. Uygulanan politikalar için milat değişen faiz kararı oldu. Bu sebeple ülkemizin bu baskıya karşı mücadele gücü ne durumda ya da bu mücadele için kullanılan araçlar ne kadar etkili oluyor bunları uzun uzun tartışmamız gerekiyor. Ancak her savaşın iki gerçeği vardır; birincisi savaş her zaman ardında yıkım bırakır; ikincisi ise düşman doğru hamlelerle tamamen yok edilmezde savaş asla bitmez. Bu sebeple mevcut duruma bir göz atalım.

Geçtiğimiz yılın ortasına kadar uygulanan para politikası sonucunda ne yazık ki enflasyon ve kur seviyeleri çok hızlı şekilde yükseldi. Alınan yanlış kararlar ve düşük faiz ısrarı ile ülke ekonomisi freni boşalmış bir kamyon gibi kontrolünü kaybetti. Bunu fark eden yönetim politika değişikliğine gitti. Özellikle değişen ekonomi yönetimi ile beraber, kararlar tamamen değişti. 2021 yılının dördüncü çeyreğinden 2023 yılının üçüncü çeyreğine kadar süren faiz düşürme politikası ne yazık ki yönetimin beklediği etkinin aksine bir tepki gösterdi ve ülkemiz enflasyonist bir etki altına girdi. Bu sebeple Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) politika faizini sürekli indirerek yüzde 8,5 seviyelerine kadar düşürdü. Daha sonra değişen politika ile arttırılmaya başlana faiz yüzde 42,5 seviyesine kadar yükseldi. Ancak ne yazık ki yıllar içinde oluşan yapısal bozulma sadece faiz kararı ile toparlanamadı. Ülkece enflasyonist baskı devam etti ve kur oranları artışını yavaşta olsa sürdürdü. Bunun yanında 2023 yılının son çeyreğinde bölgemize yakın bölgelerde yaşanan savaşın yarattığı psikolojik piyasa baskısı ile de borsamız ciddi bir durgunluk yaşadı. Bu süreçte her zamanki gibi güvenli liman görülen altın değer kazandı.

Türkiye’de enflasyonu incelemek istersek başlıca bakacağımız kaynak olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2023 yılı enflasyonu yüzde 64,77 olarak açıklandı. Enflasyon verilerine alternatif bir tepki olarak ortaya çıkan ENAG Grup (enflasyon araştırma Grubu) ise enflasyonu yüzde 127 olarak açıkladı. Market rafları ile TÜİK verileri çelişince bu tarz alternatif rakamlar önem kazandı. Aşağıdaki grafikten kurumların aylık enflasyon rakamlarını ve politika faizini görebiliriz.

Yazının Devamı

2024 umut ışıklarını yaktı mı?

Son günlerini yaşadığımız 2023 yılında ekonomik anlamda birçok farklı darboğazdan geçtik. Özellikle hızlı şekilde artan enflasyon ve kur oranları sebebiyle halkın yaşam maliyetleri arttı ve Türk Lirası (TL) dünya piyasalarında önemli ölçüde değer kaybı yaşadı. Önce düşük faiz politikası ile düşürülen faiz; hem düşük faizli kredilerle piyasada nakit dolaşımını arttırdı hem de yabancı mevduatın ilgisini kaybederek Türk Lirasının değer kaybı yaşamasına sebep oldu. Bunun yanında özellikle pandemi döneminde hızlı şekilde piyasaya kredi verilmesi en basit anlamıyla iç piyasada yaşanan TL bolluğuna karşın yabancı paraların dolaşıma girememesi ve yabancı yatırımcının ülkeye çekilememesi önemli bir kur krizine sebep oldu.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) açıklamalarına baktığımızda yılın ilk iki çeyreğinde hızlı şekilde eriyen rezervler ile kur krizine karşı mücadele iyice zorlaştı. Daha sonra değişen ekonomik yönetim anlayışı ile yeniden faiz arttırımı başladı ve politika faizleri rekor seviye olan yüzde 40 seviyelerine ulaştı. Bununla beraber kredi faizleri iç piyasada yüzde 50 seviyelerini aşarak tabanda kredi musluklarını kapatmış oldu. Ayrıca son açıklamaya baktığımızda TCMB döviz rezervinin 126 milyar dolar seviyesine ulaştığını görüyoruz. Ancak bu tabloda yıl içinde devamlı artan fiyatlar ve her gün gelen zamlar ile halk özellikle de orta direk diye tabir edilen ve ülkemizin temel omurgasını oluşturan kesim önemli ölçüde ezildi.

Yıllar içinde temel alışkanlıklarından uzaklaşarak tüketim toplumu haline gelen ve lüks tüketimde dünyanın çok önünde olan ülkemiz için bu durum ciddi bir toplumsal kriz haline geldi. Bir de bu duruma kendi toplumuna karşı zor gününde fırsatçılık yapan vicdan yoksunları ile yetersiz denetim eklenince fiyat dengesi ülkemiz için içinden çıkılmaz şekilde bozulmaya başladı. Gelecek yıla yani 2024’e baktığımızda ise ekonomik tahminlerin çok farklı ya da iç açıcı olduğunu söylemek zor.

Yazının Devamı

Faiz kararı sonrası rekor seviyeye ulaşan faizler neler getirecek?

Dün yapılan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB); Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı sonucunda TCMB son yirmi yılın en yüksek faiz seviyesin açıkladı. Piyasa beklentisinin aksine 500 baz puanlık bir artışla politika faizi %40 seviyesine ulaştı. Alınan bu kararla politika faizi Haziran 2023’ten itibaren yükselme serisinde en üst seviyeye ulaşmış oldu. Daha önce radikal bir kararla başlayan Eylül 2012’ten itibaren sistematik olarak devam ederek Mayıs 2020’de son bulan faiz düşüşü kararının tam tersi bir ortam oluşmuş oldu.

Alınan bu kararların piyasaya en büyük etkisi vatandaş bazında yaşanan kredi faiz artışları oldu. TCMB’nin yayınladığı veriler incelendiğinde bu süreçte; tüketiciler için konut kredi faizleri %18’den %52’ye yükselmiş, ihtiyaç kredileri için kredi faizleri %40’tan %60’a, taşıt kredileri için kredi faizleri %30’dan %46’ya, ticari krediler için kredi faizleri %15’ten %52’ye yükselmiş oldu. Tabi ki bu faiz oranları vatandaş için önemli bir yük olmaktadır.

Özellikle pandemi ve sonrası süreçte tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de vatandaşlara destek adı altında yoğun bir para arzı sağlanmış ve devlet teşvikleri, krediler ile halka para sağlanmıştır. Piyasada oluşan para arzı özellikle politika faizlerinin düşürülmesi ile iyice kredi muslukların açılmasını sağlamış ve Türk Lirası (TL) bolluğu yaşanmıştır. Bunun yanında dövize karşı direncini kaybeden Türk Lirası dünya çapında yaşanan ekonomik krizler, bölgesel krizler ve yaşanan siyasi gelişmeler ile değer kaybetmeye başlamıştır. Kur oranları hızlı şekilde yükselmiş ve genel olarak fiyatlar üzerinde baskı yaratmıştır. Bunun yanında kısılan üretim ile artan enflasyon halk üzerindeki baskıyı iyice arttırmış ve genel bir kriz görünümü oluşmuştur.

Yazının Devamı

Efendiler Yüz Yıl Önce Cumhuriyeti İlan Ettik!

Bugün ülkemiz için en kutlu gün olan cumhuriyetimizin ilanının tam yüzüncü yılı. Acısıyla tatlısıyla bin bir çeşit zorluğu geride bırakarak kurulan ve bugünlere kadar yaşatılan cumhuriyetimiz ilk yüzyılını geride bırakarak, daha sağlam daha güçlü olarak ilelebet devam edecek. Ulu önderimizin dediği gibi;

“Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.”

Yüzüncü yılımızı kutladığımız bugünlerde düşünmemiz gereken en önemli şey büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e ve bu toprakları bize vatan yapanlara ne kadar layık olduğumuzdur. Onlara olan borçlarımızı ancak ülkemizi gelişmiş medeniyetler seviyesine çıkararak ve Türk halkını dünyada saygın kılarak başarabiliriz. Ne yazık ki günümüzde bu hedeflerden gün geçtikçe uzaklaşmaktayız. Bir tarafta milli şuurunu kaybetmiş grupların kirli hesaplaşmaları diğer tarafta hayattaki tek hedefi kendisini vize kuyruklarına mahkûm eden, en zayıf anında anavatanında kendini tutsak eden yabancı devletlere kaçmak olan gençler ile milli bilincini ve değerlerini kaybeden bir toplum oluşmaktadır.

Yazının Devamı

Seçim Rüzgârı ile Beraber Ekonomide Neler Oluyor?

Ülkemiz son zamanlarda sadece seçime odaklanmış durumda. Özellikle seçimlerin ikinci tura kalması ile gündem tamamen seçim odaklı bir hal aldı. Tabi ki ekonomik gelişmelerde bu durumdan nasibini aldı ve piyasalarda ki hareketlilik durma noktasına geldi. Herkes hamle yapmak için seçimi beklemeye ve sonuçlarını tahmin etmeye çalışıyor. Seçimin ilk turundan önce piyasalarda hisse bazlı ayrışmalar yaşandı ve piyasa genel olarak volatil bir izlenim verdi. Ancak ikinci turun kesinleşmesinden beri piyasalar halen yönünü tam bulamamış bir halde ve kararsız yatırımcının ağırlığında ilerliyor.

Özellikle son hafta bankalarla ilgili getirilen düzenlemeler ve bu düzenlemelerin sektör bazlı yansımaları, bankacılık sektörünü ciddi bir baskı altına aldı. Seçim sonrası ise piyasanın nasıl bir şekil alacağı ya da ekonomi yöneticilerinin hangi ekonomik modelleri benimseyeceği halen belirsizliğini korumakta ve bu durum piyasaları daha da kararsız hale getirmeye devam ediyor. Özellikle kararsız yatırımcının genel piyasalardan çekinmesi sebebiyle sermaye hareketliliği azalarak durma noktasına gelmiş durumda. Özellikle borsa geçtiğimiz haftalardaki dalgalanmamalara benzer hareketleri bolca görecek gibi duruyor. Seçim sonuçlarına göre pozisyon alanlar ile seçim sürecinde yaşanan gelişmelere karşı tepki olarak yapılan alım ve satımlar piyasayı etkileyerek sert hareketlere sebebiyet vermeye devam etmektedir. Özellikle piyasalardaki işlem hacminin ani artış ve düşüşleri; piyasa fiyatlarında da sert hareketlere sebep olmaktadır.

Geçtiğimiz haftalarda Biden ile Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy'nin görüşmesi başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa piyasaları olmak üzere olumlu gelişmelere sebep oldu. Yakın zamanda yaşanan bankacılık krizinin etkilerini de kısa sürede telafi eden ABD’de, küçük bankalar yeniden mevduat toplamaya başlayarak işlemlerini arttırdı. Bu durum ABD genelinde hizmet veren dört binden fazla bankanın da piyasada aktif olmasını sağlayarak, piyasayı canlı tutuyor.

Yazının Devamı

ABD’de İflas Rüzgarı, Fırtına Olur Mu?

Piyasalar son haftalarda dışarıdan gelen haberlerle hareketli günler geçiriyor. Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) gelen üç bankanın kısa aralıklarla batma haberleri, dünya çapında gözleri ABD’ye çevirmiş durumda. Batan bankalar ABD’de hizmet veren ve büyük bilançolara sahip özellikle devlet tahvilleri açısından taşıyıcı bankalar olan Silvergate Capital, Silicon Valley Bank ve Signature Bank. ABD’de batış dalgası ilk olarak Silvergate Capital adlı bankanın batmasıyla başladı. Bu bankaların en önemli ortak noktaları her bankanın mali portföyü kripto paralardan ve devlet tahvillerinden oluşmaktaydı.

Özellikle ilk batan banka olan Silvergate Capital, FTX kripto para borsasında önemli bir varlık göstermekteydi.

Kısaca FTX batışına değinmek istersek; FTX Sam Bankman-Fried tarafından 2019 yılında kurulmuştur. İşlem gördüğü süreçte piyasanın en önemli ve yüksek hacimli kripto para alım satım platformlarından biri haline gelmiştir. Binance, Huobi gibi birçok dünya çapında yatırımcısı olmuş ve hızlıca milyonlarca kullanıcıya ulaşmıştır. Daha önce bu sektörde bir deneyimi olmayan ve Alameda adlı bir araştırma şirketinin sahibi olan Sam Bankman kısa sürede milyonlarca insanın ve büyük markaların güvenini kazandı. Kuruluşundan itibaren 2022 yılına kadar çok hızlı bir büyüme gösterdi ve batışına kadar yüksek yatırımlar almaya devam etti. Kendi içinde BlackRock, Ontario gibi birçok girişim sermayesi fonlarının yatırımlarını almayı başaran FTX platformu üç yıl gibi kısa bir sürede 32 milyar dolar değerlemeye ulaştı. Bu başarısının arkasında ne yazık ki deneyim, mali güç ya da güçlü bir ekip yoktu sadece bir pazarlama dehası vardı. Yani FTX, kripto piyasalar için süslü bir balondu ve patlaması çok can yaktı.

Yazının Devamı

Hazine İç Borçlanma Stratejisi Programı ve Deprem Maliyeti

Son yüzyılın en büyük felaketini yaşamamızın üzerinden tam tamına 26 gün geçti. Halen acılarımız çok taze ve yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Bütün ülke olarak hem çok ağır bir travma atlatıyor hem de dünyanın çok az ülkesinin görebileceği bir dayanışma örneğini gösteriyoruz. İlk günden beri gencinden yaşlısına herkes elinden ne gelirse yapmaya çalışıyor. Kimisi bölgede canını dişine takıp çalışırken, kimisi de uzaktan elinden gelen yardımı yapmak için zamanla yarışıyor. Bütün bunların yanında da devletimiz yıkılan bölgeleri yeniden ayağa kaldırmak ve vatandaşlarımızı refaha kavuşturmak için bölgeye ekonomik destekler sunmaya devam ediyor. Tabi özellikle pandemiden beri ekonomimizin geçirdiği zor günler de depremin yarattığı ekonomik yükte hafife alınamayacak boyutta.

28 Şubat tarihinde T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı iç borçlanma stratejisini yayınladı. Açıklanan bu duyuru devletimizin mart, nisan ve mayıs aylarında yapmayı öngördüğü kesinleşmiş iç borç ödemelerini ve bu ödemelerin alıcılara göre dağılımını göstermektedir.

Kaynak: T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı, İç Borçlanma Stratejisi Mart – Mayıs 2023 (28.02.2023)

Yazının Devamı

Yatırımcının okuması gerekenler

Ülkemiz zor günlerden geçiyor. Kahramanmaraş merkezli deprem ile milletçe tarifi imkansız acılar yaşadık. Binlerce vatandaşımızı kaybettik, binlerce vatandaşımız yaralandı. Bu zorlu süreci ülkece atlatmaya ve açılan yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz.

Dünya genelinde ise makroekonomik verilerin yoğun hareketli olduğu bir hafta geçirdik. Yabancı merkez bankaları faiz oranlarını 2023 ortasına kadar artış eğiliminde tutacağının güçlü sinyallerini verdi.

İlk olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkez bankası FED (Federal Reserve) kararı ve enflasyon verileri sonrası piyasalarda hareketlenme başladı. İlk olarak borsa ve kripto piyasalarda toparlanma sinyalleri başladı. Piyasaların beklentiler doğrultusunda resesyondan çıkıp yeniden yükseliş trendine dönmesi ile riskli yatırım araçları değerlenirken, altın varlıklarında düşüş yaşandı. Altın önceki dönemlere göre yüzde 0,55’lik bir düşüş yaşadı.

Yazının Devamı

Deprem ve Sonrası

Türkiye 6 Şubat sabahına tarihinin en büyük felaketlerinden biri ile uyandı. Sabah saat 04.17’de merkez üssü Kahramanmaraş Pazarcık olan 7,7 şiddetinde bir deprem gerçekleşti. Yaşanan büyük deprem Gaziantep, Malatya, Batman, Bingöl, Elazığ, Kilis, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak, Van, Muş, Bitlis, Hakkari, Adana, Osmaniye ve Hatay'da da hissedildi. Yaşanan felaketin bilançosu daha net ortaya çıkmamışken ve kurtarma çalışmaları devam ettirilmeye çalışılırken aynı bölgede saat 13.24’de bu sefer Kahramanmaraş Elbistan merkez üssü olan 7,6 şiddetinde bir deprem daha gerçekleşti. Bölgede depremden bu yana yüzlerce artçı sarsıntı yaşandı. Yaşanan artçıların şiddeti kendi başına bir felaket olduğu için hem kurtarma çalışmaları hem de hasarlı binaların durumu çok kritik bir hal aldı. İlk depremden hasar gören birçok bina şiddetli artçılarla yıkılmaya devam etti. Bu sebeple bölgede tehlike devam ederken, kurtarma çalışmaları iyice zorlaştı. Bunun yanında bölgede kış şartlarının yoğun yaşanması, kar yağışı gerçekleşmesi ve ısının eksi derecelere düşmesi sebebiyle depremi bölgesindeki vatandaşlarımız çok zor şartlar altında yaşam mücadelesi vermeye başladılar. Hava koşullarının sert olması, deprem etkisiyle yolların zarar görmesi ve doğa koşulları, müdahaleyi zorlaştırdığı gibi aynı zamanda hem karadan hem de havadan destek verilmesini de zorlaştırmaktadır.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) basın bültenine göre bu sabah itibari ile yaşanan depremde ne yazık ki can kaybının 14 bin 014’e yükseldiğini, 63 bin 794 kişinin ise yaralandığı açıklandı.

AFAD Bülten verilerine göre Bölgede AFAD, Jandarma, PAK, JAK, JÖAK, Emniyet, MSB, UMKE, DİSAK, Sahil Güvenlik, DAK, Güven, İtfaiye, Ambulans Ekipleri, Gönüllüler, Yerel Güvenlik ve Yerel Destek Ekipleri, Tahlisiye, MEB, STK’lar ve uluslararası arama kurtarma personelinden oluşan toplam 113.201 arama kurtarma personeli ve yardım personeli görev yapmaktadır. Dışişleri Bakanlığı ile yapılan görüşmeler neticesinde diğer ülkelerden gelen arama kurtarma personeli sayısı ise 5.709’dur.

Yazının Devamı

2023 Yılında Piyasalara Bir Bakış: Kripto Piyasalarda Yaşananlar

2023’e merhaba dediğimiz bu ilk günleri çok hızlı geçiriyoruz. Geçen günlerde hem döviz hem borsa çok hareketli günler geçirdi. 2021 yılında başlayan faiz indirimleri ile önemli bir yükseliş ivmesi kazanan dolarda 2022 yılı devamlı önlemlerle geçti. 2022 yılı alınan önlemlerle dolar için 2021 yılının ikinci yarısına göre daha sakin bir ivme ile geçti. Kur rekor seviyelere yükselse de bu yükseliş 2022 yılı içerisinde daha yumuşak gerçekleşti. Dolar şu anda 18,78 seviyesini geçerek yeni bir rekor kırdı. Ülkemiz, dünya genelinde yaşanan istikrarsızlıktan ve hızla yükselen enflasyondan ciddi oranda etkilendi.

Yılbaşından beri artan ve durdurulamayan enflasyon fiyatlara çok ciddi oranda yansıdı. Artan fiyatlar altında vatandaşımızın ezildiği ve her güne zamla uyandığı bir yıl oldu. Ülkemiz geçtiğimiz yılı cari açık, enflasyon ve artan kur oranları ile geçirdi. Hükümet artan enflasyonu daha fazla körüklememek için döviz kurlarını kontrol altına alma yolunu seçti. Ancak bu politika yıl boyu sürdürülebilir olmadı. Öncelikle Rusya-Ukrayna Savaşı dengeleri bozdu ve kur oranlarını yükseltti. 2022’nin ikinci yarısından itibaren ise dünya genelinde artan enflasyon ve büyük merkez bankalarının faiz arttırma kararları ile kur oranlarında artış hızlandı. Özelikle ikinci yarıdan itibaren kur oranlarında en fazla oynaklığın olduğu dönem oldu. Bu süreçte özellikle dolar kuru 18 seviyelerine kadar yaklaştı. Özellikle yıl içinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) piyasaya müdahale ederek kurları dengelemeye çalışsa da yaşanan düşüş kısa süreli oldu ve yükseliş trendi yıl boyunca etkisini sürdürdü. Özellikle dolar endeksi 2022 yılında son 20 yılın zirvesini gördü ancak Türk Lirası (TL) karşısında dolar sene içerisinde yavaş yavaş yükseldi.

Suyun yavaş akanından kork atasözünde olduğu gibi bu yükselişin inişi de bir hayli zorlu ve uzun mesaili bir süreç olacaktır. Şimdi girdiğimiz 2023 yılında beklentiler ise enflasyonun ve kurun yeni yılda da uzun süre konuşulacağı yönünde. 2022’nin son döneminde Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) gelen işsizlik ve enflasyon verilerine göre ABD’de enflasyonla ilgili olumlu bir hava hakimdi. 2022’nin sonunda gelen bu olumlu hava ile ABD tahvil getirilerinde yıl içinde yaşanan yükselişte geri çekilmeler yaşandı ve tahvil getirileri düşmeye başladı.

Yazının Devamı