“Abi kendisine şiir yazdıran kadın kaldı mı sizce…” diye sordu umutsuzca yaşı otuzuna doğru yaklaşmış olan. “Vardır. Şanslıysan denk gelir. Ne kadınlar  var zaten yoktular değil gardaş; varlar! Şiir gibi kadınlar vardır dizlerinin dibinden ayrılmak istemezsin gizemli bir ağaç altında denk geldiğinde.” diye cevapladı saçlarını hüzün değirmeninde ağartmış adam.. 

“Abi öyle birisi varsa bende hiç kaçırmayayım. Radarlar açık. Ama yoklar abi…” diyerek üsteledi sorusuna istemediği cevabı alınca. “Sen aramaya devam et. Her arayan bulamaz. Ve fakat bulanlar kesinlikle arayanlardır. Armut piş ağzıma düş olmaz gönül işlerinde..” sermayesi hüzün olan. Bunun üzerine soruyu soran boynunu büküp sessizliğe kucak açtı bilge adamın  bakışlarından süzülen karanlık aydınlığın girdaplarında..

750 Lira ve vatan hainliği Meselesi:

Sayın Erdoğan bile Fethullah Gülen'e kılıç kaldırdığında BBP Başkanı Mustafa Destici, Gülen hareketine sahip çıkıyor ve Erdoğan'a ses yükseltiyordu.

"Fethullah Gülen Hocaefendi ve cemaati Türkiye aleyhine ne yaptı? Türk demokrasisi aleyhine ne yaptılar? İslam'ın aleyhine, ahlakın aleyhine, insanlığın aleyhine ne yaptı? …

İnlerine gireceğiz dendiğinde ben, 'İn arıyorsanız PKK'nın inleri var, onlara girin dedim. İn derken, yurtları, evleri kastediyorsanız orada Kur'an-ı Kerim bulursunuz, hadis kitapları bulursunuz. Risaleler bulursunuz, pırıl pırıl öğrenciler, hocalar bulursunuz başka bir şey bulamazsınız" gibi nice cümleler kuruyordu.

Bu cümlelerin sahibi aynen Sayın Bahçeli gibi Erdoğan'ın yanında saf tuttu. Sayın Erdoğan'ın sözlerini daha da ileriye taşımaya başladılar. Sayın Erdoğan'a eleştirileri ilk karşılayanlardan oldular.

Örneğin Sayın Erdoğan halka tasarruf çağrısı yaptı. Desteci hemen, "Ben tasarrufa dikkat ediyorum. Ben gidip, kasaba 100 lira verip et almıyorum. Gidip kuzuyu kestiriyorum" dedi.
Şimdi Erdoğan, ülkemiz tehdit altında' diyor. Destici anında: "Kredi kartı limitine getirilen 750 liralık vergi, savunma sanayiine destek verecek. Eğer bu vergiyi ödemezseniz Türkiye'nin sonu Suriye, Irak, Filistin gibi olur…

Mehmetçik canını veriyor, sen 750 lira vermişsin zor mu' deyip vergilere karşı çıkanları DEM yandaşı, Yunanistan, Ermenistan savunucusu ile etti.                                                                                                    
Hızını alamadı bankalara; 'Limitini 99 bin TL'ye düşürenlerin kredi kartlarını lütfen iptal ediniz' çağrısını bile yaptı.

Hükümet vergi kararını erteledi, Destici ortada kaldı, derken AKP'li eski vekil Şamil Tayyar, Mustafa Destici'ye: 

"Peki, şimdi ne oldu? Bu kararla Cumhurbaşkanımız da mı vatan haini, Yunan, Ermeni ya da başka bir şey oldu? Büyük lokma yiyeceksin ama büyük laf etmeyeceksin."
Buyur, cevap ver!

Yaşa ki neler göresin moduna yaşanan adı batasıca süreç:

Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, 'İsrail'in hedefi Türkiye' dedi. Sayın Bahçeli anında; "Bugün mesele Beyrut değil, Ankara'dır. Bugün hedef Şam, Tahran, Bağdat değil İstanbul'dur. Atılan bombaların bir sonraki etabı Anadolu'dur" açıklamasını yaptı.

Ama Kürecik'e, Azerbaycan'da İsrail'e giden petrole ve gayri resmi devam eden ticarete hiç değinmedi! 

Aynı Bahçeli, TBMM'de demediğini bırakmadığı DEM'e gitti el uzattı. Hikmetini ise 'şimdi birlik zamanı' şeklinde açıkladı.

Hızını alamayan Sayın Bahçeli partisinin gurup toplantısında bebek katili, idam mahkumu Öcalan'a, '"'Her türlü hizmete açığım' diyen terörist başı, çıksın, terörü bitirdiğini ilan etsin" dedi.

DEM'li arkadaşlar anında ses verdi ve 'önce Sayın Öcalan'a uygulanan tecridi kaldırın'.
AKP'li eski vekil ve Yeni Şafak Yazarı Mehmet Metiner anında topa girerek, "Ankara ile Öcalan'ın görüşmesinde hiçbir sakınca bulmam"  diyerek gazetesinde şöyle dedi;

"Biz, Kürtlerin kazanımından rahatsızlık duyan bir parti değiliz. Bizim Hükümetimiz Suriye'deki Kürtlerin ne yönetiminden ne de kazanımlarından rahatsızlık duyar... 

Suriye halkı yarın, kendi anayasasını yapar ve o anayasada tıpkı Irak'takine benzer Kürt otonom bölgesinin kurulmasına karar verilirse buna hiç bir itirazımız olmaz."

Gelen tepkilere ise sosyal medya hesabından şöyle yanıt verdi; 

SORU/YORUM: Irak'ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi var mı? Var.

Türkiye o yönetimden rahatsız mı? Değil. Tam tersine çok iyi ilişkileri var. Dostluk temelli güçlü ve derin ilişkileri var. Nokta.

Her şeyi itiraf etmiş. Gerçekten nokta.

2009'da terör örgütü ile masaya oturan dönemin Ak parti hükümeti yetkilileri ve devletin akil adamları idi.  Bugün bebek katilini muhatap alan ise Devlet Bahçeli.

Aynı Bahçeli, partisinin gurup toplantısında: "İsrail'in sırtını dayadığı ülkeler terörizmin ana sponsorudur. CHP'nin durduğu yer Türk milletinin durduğu yer değildir" dedi.

CHP'yi bilmem ama Sayın Türkmen beyi ve gerçekten bilge, ve saygın insan Bahçeli, PKK'nın sahibinin, İsrail'in sırtını dayadığı ülkeler olduğunu bilmiyor mu ki, Öcalan'ı muhatap alıyor?

Türk milletini, etnik yapılara bölerek, her bir etnik grubu azınlık yapmak isteyenler dün Lozan'da İngilizlerdi. Şimdi aynı senaryoların farklı isimlerde, farklı yöntemlerle önümüze konulduğunu görüyoruz.

Bizi bir arada tutan; anayasanın ilk 3 maddesinde vurgulanan üniter yapıdır, vatan ve millet bütünlüğüdür, Türk milleti tanımıdır, dil birliğidir… Bunları kaybedersek, ne vatan kalır, ne millet kalır ne de can ve mal güvenliğimiz kalır.
Vatan topraklarımız birçok menfur işgal projesinin hedefindedir: Büyük Ortadoğu Projesi, Arz-ı Mev'ud Projesi, Büyük İsrail Devleti Projesi, Büyük Ermenistan Projesi, Büyük Kürdistan Projesi, Şark Projesi ve daha niceleri…
Sizce bu kadar projenin olduğu bir coğrafyada Kürdistan ya da Ermenistan projelerinin gerçekleşmesi mümkün mü? Dolayısıyla ülkemizdeki Kürt kökenli vatandaşlarımız dikkatli olmalı ve emperyalist güçlerin tuzağına düşmemelidir.

Sizce ABD, Suriye'nin kuzey doğusundaki YPG'lilere babalarının hayrına mı milyarlarca dolarlık silah yardımında bulunuyor? Her adımını mutlak bir menfaat üzerine atan ABD'nin böyle karşılıksız bir yardım yapması sizce hiç mümkün mü?

İktidarıyla muhalefetiyle siyasilerimiz maalesef çok yanlış bir noktadalar.

İster koltuklarını korumak adına deyin, ister başka bir menfaat uğruna deyin, Türk milletini parçalayacak bir çözüm sürecinin bir çözülüm süreci olduğunu bilmeliler ve böyle bir sürecin, milletimize, devletimize ve hatta kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağını da bir yere not almalılar.

Tarih, kullanılıp kullanılıp bir kenara atılan Şerif Hüseyinlerle dolu.

Yaşa ki neler göresin…

Son söz: Hiç bu kadar çok bilgiye sahip olmamıştık ama bilgeliği mumla arıyoruz. İletişim için hiç bu kadar çok araca sahip olmamıştık ama anlayışımız çok kıt. Pek çok modern teknoloji iyileştirmek için değil, öldürmek için kullanılıyor. Ve utanç duyulması gereken şeyler genellikle alkışlanıyor, aferin alıyor. Dünyanın üzerine titremesi gereken çocuklar, psikopat  yeni naziler tarafından yakılarak, kurşunlanarak öldürülüyor. Yeni karanlık çağa hoş geldiniz.

Tadımlık: İçinden geçmekte olduğumuz bu acayip ve tehlikeli günlerde bunları düşünürken aklıma Goethe’nin (1749-1832) 1797’de yazdığı ünlü şiir, Büyücünün Çırağı "Der Zauberlehrling" geldi.

Ustası gidince büyücü çırağı biraz onun büyülerinin keyfine varmak ister. Dolaptaki süpürgeye nehirden su getirmesini buyurur. Süpürge büyük bir iştahla işe koyulur ve banyo küvetini doldurur ama durmaz, su getirmeye devam eder. Kısa zamanda bütün kap kacak dolmuştur ama çırak ne dese süpürgeyi durduramaz. Son çare olarak onu baltayla ikiye böler ama bu defa iki parçası da su getirmeye başlar. Ev sular altında kalınca çırak çığlık çığlığa ustasını çağırır.

"Geri git süpürge," diye komut verir büyücü. "Eskiden olduğun gibi ol. Ta ki ben, gerçek efendin, seni tekrar hizmetime çağırıncaya kadar."
Bu hikâye insanlığa çok iyi uyuyor. Emrimize aldığımız sihirli süpürgeler kilerlerimizi ve ambarlarımızı ve dükkânlarımızı ağzına kadar doldurdu ve doldurmaya devam ediyor. Boğulmaya başladığımızın farkına varmaya başladık ama süpürgeleri durduracak sihirli kelimeyi bilmiyoruz.
Ve çağırdığımızda gelecek bir ustamız da yok.

Soru: Yalan ve talan… Yalancıların ve talancıların elbirliği ve gayet uyumlu bir biçimde yürüyen işbirliği içinde memleketin kaymağını yiyebilmenin, ülkenin ballı-kaymaklı ihalelerine rahatlıkla konabilmenin zevkini ve rahatlığını yaşıyorlar hem de on yıllardan beri.

Emekli perişan, emekçinin alın teri yerlerde, zar zor karnını doyurabilen, kılı kırk yararak çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayabilen milyonların sırtından, milyonların delik cebinden, bir avuç mutlu azınlığa, yani yalancılara ve talancılara servet toplayan, sermaye aktarımı yapan bir düzen, bir düzenbazlık…

Ülkenin dört bir yanından gelen seslere, yükselen itirazlara, yer yer sele dönüşen gözyaşlarına bakılırsa artık yoksul halk, sömürülen halk; 'sabrın da, susmanın da bir sonu vardır' demeye çoktan başlamış bile.

Sosyal bünyeyi alttan alta, içten içe kemirip duran bu kemirgenlere hangi millet, hangi toplum dayanabilir?

Not 1: Bir toplum kendini var eden ana fikre, düşünceye ihanet ederse, bu ihanetleri vesilesi ile er ya da geç yıkılır. Tarih bu nevi bozgunların ibret vesikaları ile doludur. İhanete uğrayan fikirlerin intikam aldıkları görülür. Eğer fikirleri güçlendirmek yerine fikirlerin açtığı yollarda yeni statükolar oluşturulursa o zaman fikirler zehirli bir hal alır ve içten içe göçüşün hızını artırır. Onun için bir fikri yok etmenin en kolay yolu onu kendisi ile çelişkili hale getirmekten geçir. Araçları amaç haline getirerek bir düşünceyi saplantı haline getirmek en büyük yıkımdır. Onun için dış etkiye bile gerek kalmadan amacından hedefinden sapan bir görüş yok olmak için başka hiçbir düşmana ihtiyaç duymaz.

Not 2: Çağımızın ünlü düşünürü Muhammed İkbal, geçmişle gelecek arasında çok özenli bir ilişki kurarak, "Hayat, sırtında tarihin yükünü taşıyarak ilerler” der. Bir hareketin en büyük bedbahtlığı tarihinin sırtında tepinerek tarihini bozmak ve onu gerçeklikten koparmaktır. Elbette ki tarihini taşıyamayan nostaljide boğulan her düşünce ilerlemek şöyle dursun saplanıp kalırlar ve kendilerini yok etmek için her şeyi yapabilirler. İkbal, “Akıldan çıkarılmaması gerekir ki, hayat sadece ve sadece değişimden ibaret değildir. O, süreklilik ve koruma unsurlarını da içinde taşır" der. Onun için hafıza önemli bir işleve sahiptir. Süreçleri, kırılmaları doğru anlamadan, okumadan bir gelecek tasavvuru sadece oyuncu değiştirerek gerçekleşmez.

Not 3: Sorulan sorulara ezber cevaplar veriliyorsa ya da kekeleniyorsa bu büyük bir bozuntudur. Akıl nimetinin en önemli göstergesi üretilen cevaplardan ziyade sorulardır. Sorular yol alma noktasında en kıymetli araçlardır. Ön kabullerle oluşturulmuş her itham bir yıkım aracıdır. Bu bakımdan her şeyi derinlemesine ele almaktan, fikri takip yapmaktan ve ilişkiler kümesini doğru değerlendirmek yol haritası açısından çok kıymetlidir. Bu kıymetlere sahip toplumların yürüyüşü sürekli ileriyedir.

Not 4: Bugün küresel sistem giderek daha incelikli sömürü biçimleri icat ediyor. Artık herkesin kendi öz iradesi ile sabah uyanıp kendini teslim ettiği mecralardan soyutlanamadan yastığa tekrar kafasını koyduruyor. Elbette birçok mecra da insanları oyalayıp, onların gerçekliklerini buharlaştıracak meşgale icat etmek hususunda oldukça maharetli bir yapıya sahip. Çok sayıda insanın hayatı artık daha fazla görünür olurken, insanların kendilerine ait olanı açığa vurma hususundaki cömertlikleri hayli düşündürücüdür. Sözde insanların kendilerini keşfetmelerini, kendilerindeki gerçek “ben”i bulmalarını teşvik eden sistem; ortaya koyduğu yeni metotlarla insanları bizzat sömürünün nesnesi haline dönüştürüp onları tahakküm altına alır.

Not 5: Her şeyin ölçülebildiği ve karşılaştırılabildiği bir düzenekte insan çoğunlukla bir rakam, bir oran haline gelir. Bu insanların hayatını daha iyi bir noktaya getirmek şöyle dursun daha da nesneleştiren, kimlikten azade eden bir hayat anlayışına dönüştürmüştür. Haya tasası yerine rakamların fenomen olduğu yeni bir değer anlayışı her şeye hâkim olmuştur. Sistemik zorlamalar, her şeyin ölçülebilir olması her türlü ilkenin bir ederi olduğu hissiyatını ortaya çıkarmıştır. Her şey pazar içindir anlayışı giderek egemenlerin hukuksuz, hâksiz çağını ortaya çıkarmıştır. Güçlülerin dünyasında hiçbir hukuk, hiçbir hak bağlayıcı değildir. Zorbalık bir üstünlük aracı olarak toplumlara, halklara dayatılmaktadır.

Not 6: Bugün egemenlerin dünyayı çevirdikleri hale baktığımızda “bağımlı” bireylerin sistemin hiçbir aktörü için tehdit oluşturmadığını hatta oluşturabilecek hiçbir donanıma sahip olmadıklarını da görüyoruz. Egemenlerin karşılıklı rızası ile adeta insan hasadı yapılır gibi insanlar yok ediliyor. Sahici hiçbir yaptırıma muhatap olmayan sistemin aparatları ise her geçen gün el artırarak kendi amaçlarının meşruluğunu hiç sorgulamaya bile gerek duymadan yol alırken, halkların itirazları sistemin kendi örgüsü içinde boğuluyor. Yok ediliyor. 
Her gün günleri, kayıpları ve kötülüğün ne denli hızla yayıldığını adeta seyrediyoruz. İnsan olan hiçbir yanımızda hiçbir acı duymadan günlerin ardından koşup gidiyoruz. Vicdanlara dokunacak her şeyden uzak durarak adeta vicdan gazı alacak işlerle kendimizi avutma noktasında ustalık sergiliyoruz. Sözün bittiği, hakikatin can çekiştiği bir düzlemde mazeretin karnının genişliğinde saklanan cüceler olarak; etkileşimlerin kasıntısı içinde umarsız bir yaşamı kutsuyoruz. 

Not 7: Sağlığım nasıl olabilir... duygusal olarak bu kadar acı çekerken? Bu devirde duyguları olan birinin iyi olabilmesi mümkün mü? (LEV TOLSTOY / Savaş ve Barış)

Not 8: TV açık...
Bir bankanın genel müdürüyle röportaj yapılıyor.
Şu sözü kulağıma çalınıverdi: "Ekonomik kriz önemli değil, biz ekonomik krizleri kolay aşıyoruz."
Bankalar için sorun yok tabii, onu biliyoruz.
Lakin baktım ki, toplumdan söz ediyormuş; ülkeden söz ediyormuş...
Üzerinde öyle bir rahatlık, fena hâlde hafife alma tavrı var.
İnsan böyle şeyler söylerken bir sokağa çıkar, etrafa bakıp sorar falan...
Ama yüksek duvarlı malikânenden sürücülü taşıtla çık, gökdelendeki toplantı masana geç, otur tahlil yap...
Eh, sonuç böyle oluyor.

Not 9: Açlık ve tokluğa dair eski nesillerinkavrayışı ve disiplini unutuldu.
Şimdi sadece iştah var.
İştahsızlar ve çok iştahlılar...
Ölçü bu...
Ve hiç DOYMUYORUZ.

Not 10: Rüzgar gibi hızlı, orman gibi yoğun ol. Planlarınız gecenin karanlığı gibi görülmez olsun, saldırınız ise gök gürültüsü gibi insin. (SUN Zİ / Savaş Sanatı)

Not 11: Ümitsizlik çağında neşe, bir şeyi değiştirmeye talip olmaktır. 

İçinde bir neşe kırıntısı bulana dek, göğün altında yürü.

Not 12: Eğer taraflar aralarındaki ihtilafı ortadan kaldırmak için, tehdit veya vaadi bir yana koyup (bunlardan tamamen vazgeçmeden) öncelikle müzakere (pazarlık diye okuyun) yönteminde karar kılmışlarsa, masaya oturmadan şunları kabul etmelidir:

Anlaşma ancak, iki tarafın da asla kabul etmeyiz dediği bir noktada olur.

Çözüm, azami değil asgari müşterekte buluşmaktır.

Çözümün en büyük engeli, ihtilafın yarattığı kahramanlardır.

Herkesi memnun edecek çözüm yoktur.

Müzakere, mücadeleyle alamadığını masada almayı denemek değildir.

Not 13: Uyuşmazlıklar biri “tehdit” diğeri “vaat” olmak üzere iki ana strateji ile yönetilir. Tehdit, zarar vermekle korkutarak, karşı tarafı şartlarımıza razı etmeye çalışmaktır. Vaat, şartlarıma razı olursan, sana gelir veya servetimden pay veririm demektir. Herkesin bildiği “sopa ve havuç” hikayesi budur. Bazen ikisi bir arada kullanılsa da genelde ağırlık birindedir. Uyuşmazlık tehdit ile çözülemezse tehdidi yerine getirmek gerekir. Yerine getirilen tehdit (mesela dövmek veya bombalamak) esas olarak karşı tarafa zarar verir. Ama bunun hem yerine getirene bir maliyeti hem de karşı taraftan misilleme yeme ihtimali vardır. Üstelik uyuşmazlık çözülememiş, çok muhtemel ki daha da büyümüştür. Vaat, uyuşmazlığı çözemezse, ortada yine bir başarısızlık vardır. Ama vaat edenin, kendi gelir veya servetinden karşı tarafa bir şey aktarmasına gerek yoktur. Açıklanan tehdit veya vaatler, uyuşmazlığı çözememişse, dozlarını arttırmak gerekir. İki tarafın kayıp ve kazançları toplamı olarak bir değerleme yapılırsa görülecektir ki; tehdidin dozunu artırmak zararı, vaadin miktarını arttırmak faydayı büyütmüştür. Kıssadan hisse: Tehdit etme, vaat et. Rasyonel olan budur.

Not 14: Barış için uğraşan, hain damgası yemekten korkmamalıdır.

Not 15: Siyasilerle yakın ilişkiler kuran, savcıları tehdit edecek kadar güçlü olduklarını düşünen bir çete para için bebekleri öldürmüş!

Öyle bir yozlaşma var ki yeni doğandan, en yaşlısına kimsenin canı güvende değil!
Gelinen nokta dehşet verici!

Not 15: EYT İPTALİ mümkün değildir.

Fakat, ödenen prime endeksli maaş mümkündür.

EYT EMEKLİ MAAŞLARI kuşa dönebilir ve pek çoğu gönüllü olarak sisteme geri dönmek zorunda kalabilir.

EYT konusundaki hatayı anladılar. Müdahele mecburi.

Not 16: YAHYA SINWAR'ın öldürüldüğü kesinleşti.

HIZBULLAH artık Lübnan'ı terk etse iyi eder.

SEKÜLER LÜBNAN güzel idi.

Not 17: MOSSAD’ın Hamas ve Hizbullah içerisinde nasıl bir istihbarat ağı var ki, 1 yıl içinde lider kalmadı.

Not 18: gücün yetiyorsa israil'i durdurursun. gücün yetmiyorsa israil ile müzakere yapar, savaşı durdurur, çözüm yolu bulursun. islam ülkeleri hiçbirini yapamadı. gelinen nokta itibariyle islam ülkelerinin filistin politikası iflas etmiştir. bu artık çok net bir yenilgidir. kabul edelim.

Not 19: ebu hanife, günümüz türkiye'sinde herhangi bir üniversitede öğretim üyesi olsa, kesinlikle işten atılırdı muhtemelen. ebu zer, terörist damgası yerdi. ömer bin abdülaziz, yüzde bir bile oy almazdı. muhafazakârların tarihi şahsiyetleri yüceltme refleksleri boş romantizmden ibarettir.

Not 20: Zerdüşt’ün Önkonuşması 

“hiçbir şey yitiriyor sayılmam yaşamımı yitirmekle. Dayak ve birkaç lokma yiyecekle dans etmeyi öğrenen bir hayvandan daha fazlası değilim ben.”

Not 21: Zerdüşt’ün Önkonuşması

Dingindir gönlüm ve aydınlıktır, kuşluk vaktinde dağlar gibi. 
Ama söylediklerine bakılırsa, soğuk biriymişim ve korkunç şakalar yapan bir alaycı. 
Ve şimdi bana bakıp gülüyorlar; ve gülerken benden nefret ediyorlar. Buz gibi soğuk gülüşleri.

Not 22: Zerdüşt’ün Önkonuşması 

Hasta olmaya ve güvensizlik duymaya günahkarlık gözüyle bakar son insanlar: temkinli olurlar. Hala taşlara ya da insanlara takılıp tökezleyen, budaladır!