“26 milyon oy almış cumhurbaşkanı geldiğinde seçmene hürmeten ayağa kalkmışız, alkış yapmamışız, bir şey yapmamışız; ne kaybediyoruz, kaybediyorsak ben kaybediyorum, bedeli ben ödeyeceğim, hesabı ben vereceğim.” diyor sınıf başkanı edasıyla CHP Genel Başkanı Özgür Özel. İfadeye bakar mısınız! Yani kaybedersem ben kaybederim; lafa bak.

Özgür bey sizi o koltuğa CHP’nin içindeki delegeler getirdi; yani kaybedeceğiniz sizin kendi iş yeriniz eczanız değil, bu sizin kurduğunuz bir iş yeri değil bu bir siyasi parti ve o siyasi parti de sizin bir sorumluluğunuz var.  Kaybedersem ben kaybederim dediğiniz şey milyonları ilgilendiriyor, böylesi bir şuursuzluk böylesi bir yani açıklama olamaz.

Herhalde danışmanlarınız metin yazarlarınız kimse size bunu söylemiyor veya önden bir bilgi notu vermiyor veya sözlerinizin nereye gittiğini çalışmıyorsunuz ama bu işin abc’si şudur: Sen o koltukta oturuyorsan benim için oturuyorsun, kendin için oturmuyorsun, kaybedersen ben kaybederim dediğin şeyi söyleyemezsin. Kaybettiğinde CHP’ye oy veren milyonlara kaybettiriyorsun. Böyle bir laf edilebilir mi ya böyle bir akıl tutulması olabilir mi? Sorumluluk sahibi zorundasın; yani kazanırsan ne oluyor o zaman da ben kazandım kardeşim ben paylaştırırım, böyle bir mafya ağzı olur mu!

Böyle  bir şey patron ağzı. Hadi sen bir eczane sahibisin diyelim şu anda da olduğu gibi, iflas ettin seni ilgilendirir, ben böyle yönettim açmadım eczaneyi veya 4 saat kapalı tuttum battım. Tamam böyle olsa deriz ki; sen kaybettin bize ne! Bize giren çıkan bir şey yok, bizi ilgilendirmiyor ama sen Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanlığı koltuğunda oturmuşsun, partiye alıyorsun bir yerden bir yere taşımaya çalışıyorsun, inanılmaz açıklamalar yapıyorsun normalleşme adı altında. Ve parti tabanında çok büyük tepki var.

Kamuoyu araştırmaları ve anketler söylüyor; o araştırmanın sonuçlarını sen söylüyorsun sonra diyorsun ki olsun ya ben baktım %50’ye varmadığı müddetçe Cumhur ittifakı sıkıntı yok. O araştırmalar ortada yanlış yoldasın. 

Bir büyük mutabakat içinde olduğunuz iddia ediliyor; o büyük mutabakatın ne olduğunu az çok aklı çalışan gözü olan görüyor. Aslında,  iktidar oyun kuruyor ve sen bu oyun içinde ciddi bir rol alacaksın. Kemal Kılıçdaroğlu ile iş yapılamazdı, o azılı muhalifti ama Özgür Özel ile yapılabilir, yani yeni bir oyun kurabiliriz, milli mutabakat hükümeti kurabiliriz diyorlar Ak Parti kulislerinde.

Ak Parti’yi yıllardır eleştiren iktidarın yanlışlarına muhalefet eden kişi olarak bugün Cumhuriyet Halk Partisi’ne, liderine ve parti kadrolarına bakıyorum hiçbir şey görmüyorum, en ufak bir umut ışığı vermiyor. Ülke kadın cinayetleriyle sarsılırken , cinnet geçiren toplumun her yerde birbiriyle kavgası varken, evlatlarımızın sokaklarda can emniyetinden endişelenirken; kısaca ülke yangın yeriyken kaybedersem ben kaybederim demek tam bir aymazlıktır ve utanmazlıktır. Sevsinler sizin yaptığınız muhalefeti.

Son söz: Biraz zihin jimnastiği yapalım. 2 yıllık tahvil faizi %44. Yani hazin %44 faizle 2 yıllığına borçlanıyor. 2 yıl boyunca %44 faiz ödeyecek. Bu parayı ise devlet halktan vergilerle toplayacak.  O halde görünür gelecekte enflasyonun %40'ın altına inmesi hayal.

Tadımlık: Ben Beyrut. 
Her zaman başımı susuz kumlara gömdüm. Sorunlara karşı perdelerimi kapattım. Siyaset yolunun gürültülerini, olaylara ilişkin radyo yorumlarını, sıradan basit yurttaşın sözlerini işitmemek için kulaklarıma pamuk tıkadım.
İnsanın dünyasıyla, insanın umutlarıyla, insanın gereksinimleriyle, insanın gözyaşlarıyla ve hüzünleriyle bağlantısı olmayan başka bir gezegende yaşıyordum. 

Doğal ve siyasal sınırlarımın Allah'ın inayetiyle ve Avrupa'nın ve dünyanın dostluğuyla korunmuş olduğunu düşünüyordum sanki. 

Ama kara, deniz, hava sınırlarına İsrail'in günlük saldırıları, şunu açıkça gösterdi ki, Lübnan'ın varlığına uluslararası yakınlık nazariyesine güvenmek, romantik bir düş, yanlış bir görüştür. Kendi askerî gücüne dayanmayan bir ülke kurda yem olmak zorundadır.

Bölgenin sorunlarına karışmamaya çalışıyordum ama tek karışılan ben oldum.

Büyük yarışta izleyici olmaya çalışıyordum. 
Atların hepsi, finişe vardı, ödüller kazandı da bir ben öfke ve pişmanlıkla tırnaklarımı kemiriyorum. 
Hepsinden beteri, uzun yalnızlığım, savaşçılar kulübünde de, barışçılar kulübünde de üyeliğimi yitirmeme yol açtı. 

Artık ne savaşlarında danışıyorlar bana, ne barışlarında. 

Öyle ki, Birleşik Devletler Dışişleri bakanı Henri Kissinger, barışı ihlâl girişimlerini konuşmak için Arap bölgesinde mekik gibi dolaşırken onlarca kez uçtu da bize bir 'Hello' demek için ya da Lübnan'da bulunan ve her an Araplara taksit taksit bindirilen tüm barış projelerini bir anda tökezletebilecek yarım milyon Filistinlinin sağlığını sormak için bir kez bile Beyrut havaalanına inmeyi planlamadı. 

Ben Beyrut. 

Şimdi o yitik zamanı düşünüyorum. Su ile ateş arasındaki tarafsız bölgede geçirdiğim yitik zamanımı. 

Suyu seçmenin uygun bir seçim olmadığını anlıyorum işte. Öyleyse niçin ateşe yönelmiyorum? 

Yıldızlar, güneşler, göktaşları, devrimcilerin gözleri, peygamberlerin sözleri, hepsi ateşin cevherinden yapılmış değil midir?..

Ben Beyrut/Nizar Kabbânî

Kulağa küpe: Domuz etine gelince herkes aniden Müslüman olduğunu hatırlamış. Cuma namazı vakti herhangi bir caminin bahçesinde oturup etrafı gözleyin. Mahalle kahvesinden farksız. Bir tek çaylar eksik. 
Türkiye’de kaç kişinin geliri helal yollardan? Asıl ona bakalım mı?

Hatırlatma: Bundan sonra suçluların tutuklanması daha kolaylaşacakmış. Bu ilk bakışta çok parlak bir fikir gibi geliyor ama acilen mahkum garantili 1 milyon kişi kapasiteli KÖİ dev cezaevleri yapılmadıkça yine kısa süre sonra tıkanacak çünkü olan cezaevleri zaten tıka basa dolu..