Eski sadrazam, yeni sadrazama görevi devrederken kapalı 3 zarf bırakır… Yeni göreve başlayan sadrazam masasının üzerinde not yazılı bir pusula ve üç kapalı zarf görür. Not kâğıdının üzerinde “başın sıkışırsa birinci zarfı, biraz daha sıkışırsa ikinci zarfı, çok sıkışırsa da üçüncü zarfı açarsın” yazılıdır. Yeni sadrazamın ilk yıllarında işler gayet iyi gider. Lakin bir müddet sonra halkın feryadı yükselmeye başlar. Nerdeyse her şey kötüye gitmeye başladığı, işlerin kontrolden çıktığı bir anda; aklına eski sadrazamın kendisine bıraktığı zarflar gelir.

Birinci zarfı açar… Zarfta bir pusula: “Yapamayacak olsan bile sürekli vaatte bulun ve senden öncekileri kötüle!” diye yazılıdır. Sadrazam başlamış eskileri, geçmiş siyasetçileri kötülemeye ve vaatleri peşi peşine sıralamaya… Biraz rahatlar. Lakin işlerde bir düzelme yok. Sadece halk bu kötülemeler ve vaatlerle biraz avunur.
Bir müddet sonra şikâyetler ve homurtular tekrar yükselmeye başlayınca ikinci zarfı açar… Zarfın içinde “Etrafını kötüle!” diye yazmaktadır. Sadrazam bu defa başlamış kendi çevresindekileri kötülemeye… Yaşanan bütün olumsuzlukların sebebinin etrafındakilerin beceriksizliği yüzünden olduğunu her vesileyle söylemeye başlamış.

Halk, bir müddet bu etrafındakileri kötülemelerle biraz avutulmuş olsa da, işler eskiye göre daha da kötüye gitmeye başlar. Şikâyet sesleri ve homurtular dinmeyince üçüncü zarfa müracaat eder. Üçüncü zarfın içinden çıkan pusulada “kendinden sonra gelecek kişi için sen de üç zarf hazırla!” diye yazmaktadır. Bizdeki üçüncü zarfın içeriği, şimdilerde; “ yapısal reform yapacağını söyle” olmuş gibi.

Not 1: Tarih, kast ayrıcalıklarını, önderliğe tercih eden sınıfların mezarlığıdır.

Hepimizin bu işte birlikte olduğu idealinin yerini, eğitimli sınıfın burada ayrı bir dünyada yaşadığı ve diğer herkesin aşağıda farklı bir dünyaya zorlandığı gerçeği aldı. Üye olduğumuz toplumsal sınıfın üyeleri her zaman ötekileştirilenler için cesurca konuşur, ancak bir şekilde her zaman kendimize hizmet eden sistemler inşa eder.

Bu sistemlerden en önemlisi modern meritokrasi olmuştur. İnsanları en çok sahip olduğu niteliğe göre ayıran ve/veya dışlayan bir sosyal düzen inşa ettik. Akademik başarı üzerine kurulu bir düzen… Yüksek eğitimli ebeveynler seçkin okullara gidiyor, birbirleriyle evleniyor, yüksek ücretli profesyonel işlerde çalışıyor ve aynı seçkin okullara giren, birbirleriyle evlenen ve seçkin sınıf ayrıcalıklarını nesilden nesile aktaran çocuklarına muazzam kaynaklar aktarıyorlar.

Daniel Markovits “Meritokrasi Tuzağı” adlı kitabında yıllar süren araştırmaları şöyle özetlemişti: “Bugün orta sınıf çocukları okulda zengin çocuklarına, orta sınıf yetişkinleri de iş yerinde elit mezunlara yeniliyorlar. Meritokrasi orta sınıfı fırsatlardan mahrum bırakıyor. Aynı meritrokrasi, herkes kuralına göre oynasa bile sadece zenginlerin kazanabileceği bir gelir ve statü rekabetinde yalnızca kaybedenleri suçluyor.

Not 2: Faiz kararı nihayet yabancı yatırımcının beklentisini karşılamıştır. Ben bu kadar olmasını beklemiyordum. Doğru bir adımdır. Umarım burada kalmaz ve devam eder. Bugünkü faiz artışı körfezden beklenen paranın gelmeyeceğini gösteriyor...

Burada iletişimin önemi de bir kere daha ortaya çıktı. Daha net olunmalı.

Dolar kurundaki düşüşün kalıcı olmasını beklemiyorum. Özellikle döviz borcu olanlar bunu alım fırsatı olarak değerlendirir diye düşünüyorum.

Mandacı ekonomistlerin haklı olduğunu tescil ettiği ve Naci Ağbal'ın görevden alınmasının yanlışlığını gösterdiği için TCMB'ye teşekkür ediyorum.

Burada Mehmet Şimşek ve TCMB iletişimi daha güçlü hale getirmeli. Bir gazetecinin yorumuna göre para politikası kararı hakkında beklenti oluşmamalı. Söylentilere dayalı beklenti oluşumu yanlış. Piyasaya karşı daha şeffaf olunması lazım. JP Morgan'ın düzenlediği toplantı sonrasında açıklamanın gecikmesi de yanlıştı. Umarım ders çıkartılır.

Dolardaki hareketi gören KKM yatırımcısı varsa bundan sonra kolay kolay KKM'den çıkmaz.

Not 3: Ne koskoca ülke bir nargileci, ne de her genç, o nargilecilerde daracık pantolonlarının izin verdiği ölçüde oturmaya çabalayan ve çevresini boş gözlerle süzen tosunlardan biri. Yirmili yaşlardaki insanlardan söz ediyorsak eğer, doğru dürüst eğitim almış ve dünyayla az çok bağ kurabilmiş olanları, yıllar öncesinin siyasi söylemini yineleyen, geleceğe yönelik ne dediği belli olmayan siyasetçilerin boş beleş sözlerinden fazlaca etkilenmiyor artık. Ayrıca gençlerin, doğaldır ki, geçmişe dönük duygusal ve siyasal bağları zayıf. Daha doğrusu, farklı. Ortalama eğitim almış, en az bir dil öğrenmiş, mesleği sınır ötesinde de geçerli bir genç yurttaşı, üstelik ‘kamuculuğun’ şaka konusu yapıldığı ‘bireyci’ ideolojiyle yetişmişken, ülkesinde kalıp siyasal-toplumsal mücadeleye onuz vermeye ikna etmek kolay iş değil.

Ülkede tek bir anayasacı kalmazsa hiçbir şey olmaz, ancak iyi hekime, iyi mühendise, iyi matematikçiye, jeofizikçiye, işinin ehli usta ve kalfalara ihtiyacımız var.

Cumhuriyet, tüm günah ve sevaplarıyla, asgari bir gelecek güvencesi sundu yoksul halka. Çalışan insan, az ya da çok yakaladığı fırsatlar sayesinde bir şey olabildi bu ülkede. Emeğin bir karşılığı vardı. Kurallara uygun dürüst bir yaşam sürmenin bir anlamı olduğu gibi. Bunlar büyük ölçüde yara aldı. Cumhuriyet’in yüzüncü yılına, yüz yıllık birikimin olumlu yanlarının yok edildiği, olumsuz yanlarının misliyle canlandırıldığı koşullarda giriyoruz ve ülkedeki toplam servetin yüzde 40’ının nüfusun yüzde 1’inin elinde toplandığı Cumhuriyet’in 100. yılında, gençlerin kahir ekseriyeti ülkeden kaçıp gitmek istiyor.
Hamasetle, hakaretle, bağırıp çağırmayla, boş böbürlenmeyle, yalan yanlış tarih masallarıyla, torpil kayırma ve göze sokulan hukuk dışılıklarla, inanç sömürüsüyle buraya kadar. Ne yazık ki.

Not 4: Dar zamanda duasının kabul olmasını isteyen geniş ve rahat zamanlarında çokça dua etsin.

Hz. Muhammed (s.a.v)

Not 5: Taşrada kalmışsın, ruhun hep yorgun
Gitmek şifadır, nasipse aziz şehre doğru.

Not 6: Kapitalist üretim sistemi krizlerden beslenen ve krizleri doğuran bir sistemdir. Doğası gereği, kısa dönemde belirsizlik ve istikrarsızlık uzun dönemde gelir ve servet dağılımda eşitsizlik yaratır. Krizlerin çözümü ise doğru yönde devlet müdahalesine muhtaçtır.    

Not 7: Kadınlar ve ölümler.
Kadınlar balkondan düşüyor, kadınlar pencereden atlıyor ve kadınlar adamların evinde öldürülüyor.
Adam 26 yaşında, Tekirdağ'da yaşıyor, kadın 23 yaşında İstanbul'da yaşıyor.
Adam ev kiralıyor, kadını alıyor arabaya ve günlük kiraladığı eve götürüyor.
Kadını elektrik kablosuyla boğuyor, sabaha kadar cesedin başında bekliyor ve sabah gidip polise teslim oluyor.
Yani kadını vahşice öldürüyor.
Bir diğer kadın.
Avukat sevgilisinin evine gidiyor, balkondan düşüyor ve anında ölüyor.
Avukat savunma yapıyor, "para karşılığına cinsel birliktelik yaşamak için eve geldi o alkol aldı, ben uyuşturucu aldım, bir baktım salon camından kendisini attı.
Adalet, hukuk okumuş, birinin açıklamasına bakın.
O alkol aldı, ben uyuşturucu aldım diyor.
Yahu şu adamların evine gitmeyin diyorum, dinleyen yok.
Hatta, kadınlarında evlerine de gitmeyin, gerçekten kendini balkondan atar, suçu size kalır diyorum.
Dinleyen yok.
Laftan anlayan yok.

Geçen sabah saat 06.30’da denize gidiyorum. 
Yan iskelede, 2 gencecik kız ve genç 2 erkek, ellerinde kocaman bira şişeleri iskelede bağırıp çağırıp, kahkahalar atıyorlar.
Belli ki tüm gece boyu içmişler ve içki alemi devam, sabahı bulmuş.
İskeleden atlıyorlar, kızlar çocuklara dur bak, senin omuzuna çıkacağım diyorlar, çıkamıyorlar düşüyorlar.
Bu kızların, kadınların denizde erkeklerin omuzuna çıkma merakını, hiçbir zaman anlayamadım o nedenle yazıyorum.
Hızmalar, dövmeler, nail arts’lar arsız arsız bağırıyorlar.
Derken bir kız ve bir erkek el ele tutuşmuş, denize beraber koşarak atlayacaklar.
Alkol var ya ayarlayamadılar, eş zamanlı atlayamadılar ve kız belini iskeleye vurdu.
Başladı bağırmaya, senin canına okuyacağım, salak, geri zekalı, senin yüzünden düştüm.Diğer ikisi iskelede biraları ağızlarında, kafalarına dikmişler içmeye devam.Denizi, sabah sessizliğini, güneşin doğuş masumiyetini, arsızlık edepsizlik dalgasında darmaduman ettiler.
Öylece seyrediyorum.
Sonrası, nereye gittiler, ne yaptılar bilmiyorum.
Elimden, alkollü sarhoş insanlara ne gelir ki.
İnsan bu denli terbiyesizlik karşısında aciz duruma düşüyor.
Tencereler kirli, eh kapaklar her zaman kendi tenceresini yuvarlanarak buluyor.
Kendi haricimde, bankamda umut kredim de kalmadı.

Not 8: Hayat pahalılığı krizinin işçi sınıfı açısından en önemli sonucu, çalışanlar arasındaki rekabetin artmasıdır. Düşen reel ücretler, işsiz kalmanın maliyetini daha da artırdığı için çalışanların pazarlık gücü daha da gerilemektedir. Gerileyen pazarlık gücü ise, daha kötü çalışma koşullarına ve uzun çalışma saatlerine razı gelmeyi, neredeyse bir zorunluluk haline getirmektedir.

2021 sonrasında derinleşen hayat pahalılığı krizinde yük büyükşehirlerdeki ‘orta sınıflara’ (bu iki kesimin örtüşmediğinin farkındayım ama bu yazıda kolaylık olması açısından beyaz yakalılar ya da kentli orta sınıfları eş anlamlı kullandım) binmiş görünüyor. Zira bu kesimler örgütsüz ve göreli olarak kayıpları diğerlerinden daha fazla. Bu bakımdan önümüzdeki dönem için işçi sınıfının bu kesimlerindeki örgütlenme girişimleri, çok kritik olacak.

Not 9: kederi, bir su kıyısına bırakan rüzgâr!/söndü, elden ele dolaştırdığın meşale/ne kadar gitsem o kadar uzak bütün evler/Tanrım! beni misafir etseydin bir gönüle..

Nadir Aşçı

Not 10: Hayatı paylaştığımız canlı ve cansız herkesin, her varlığın üzerimizde hakkı var. Suyu kirletme, kuşa taş atma, çiçeği çiğneme, yeşili koru, hayvanlara kötü davranma, çocukları sev, kimsesizi koru, yaşlıya hürmet et, zayıfa destek ol. Zalimin karşısında olmak yetmiyor, mazlumun da yanında durmak lazım.

Not 11: çapraşık evlerde konuşan insanlar bilirim/konuşan, uzanan, uyuklayan ve susmuş/artık unutulmuş bir kokuyu taşırlar..

Nadir Aşçı

Not 12: arı gün gün petek doldurur can gün doldurur/cennet koksa da ölüm gönle soğukça gelir

N. A.

Not 13: işitmezdim evvel duysam da sesin/idrak edemedim görsem de izin/yasak, nehiy cümle öğretensin de /aklım baştan alan sen değil misin..

N. A.

Not 14: Toplumun radyolojik tetkikleri maalesef çok kötü. Metastaz yapmış nice kanserli hücre bünyeye yayılmış vaziyette. Bünyenin sahibi habersiz! Alkışı kesin, nümayişe son verin, tiyatro bitsin, perde kapansın da görün, bakalım ne olacak? Ne var ki kimsenin umurunda olmayan bu hastalıklı durum gittikçe ağırlaşıyor. Umut tacirleri çıkıyor bu sefer de. Kanserli hastalar ne duysa inanır, inanmak ister, şifa arar ya, şimdi öyle bir tablo var.

Kârsız bir işe girmeyen tiplerin arsızlığı hüner olmuştur. Kârsız olalım da arsız olmayalım diyenler zahiren kaybetmiştir. Konjonktür de kayıp istemiyor. Ne olursa olsun kazanma üzerine kurulu bir sistem var. Bu sistemi ayakta tutanların tek hesapları kendi çıkarlarına dönüktür. Adı konulmamış bir örgüt gibi hareket edenlerin istilası altındayız. Ahtapot gibi tolumu saran bu tipler her yerdeler! Şimdi işimize değil içimize bakma zamanı!

Not 15: Görünmek, alkış almak, beğenilmek, taltif edilmek yüksek gayeler oldu maalesef. Yükselmek için önümüze gelenin üzerine basıp geçiyoruz. Durup düşünmüyoruz. Temel değerlerimiz iyice aşındı, yıprandı.
Öyle insan tipleri türedi ki hayatları kâr etme ve mutlak kazanma üzerine kurulu. Okey masasında yancı, rakı sofrasında mezeci, sigarada otlakçı tipler vardır. Bunların yeri yurdu belli olmaz. Duruşları, bakışları, istikametleri tamamıyla çıkar üzerinedir. Bu riyakâr adamlar her devirde işlerini yürütürler. Şu an bizim toplumda da bu tip insanların fazlalığını görüyoruz. Hak etmedikleri yerlerdedirler bu insanlar. Güç neredeyse onun gölgesinde otururlar. Simsardır bunlar. İşportacıdırlar, her şeyi alıp satabilmektedirler.
Yüzsüzlük maske oldu. Her kapıyı açan maymuncuk gibiler. Yaşadıkça soğuyoruz. Üşüyoruz, kaçıyoruz. Her sofraya oturanlar karınlarını büyüttü ama adamlıklarını yok ettiler. Adam harcamak sanat oldu. Yamyamlık ise devam ediyor. Şimdi bu vahşilik meslek oldu. Lobileri var. Adam harcama merkezleri kuruluyor. Toplanıp fişlemeler yapılıyor. Sofralarını büyütmek isteyenler büyük bir iştiha ile saldırıyor. Ağızlarda bilindik laflar dolaşıyor ama karakterler zelil olmuş durumda.
Siyasetten ticarete, diyanetten hıyanete, zilletten illete ne ararsanız ajandalarında bulunan tipler mafya gibi çalışıyor. Tehdit unsuru olmaktan çok öte varan vantuz kılıklı emicilerin şerrinden kaçmak için çekilmek zorunda kalanlar da yalnızlaşıyor, küsüyor, kırılıyor.

Not 16: Tükendikçe kendisine adres arayan ne çok adam var! Gelinen süreçte sığınılan adres seküler düzenin dayattığı sistem. Siyasî ve iktisadî sistemi kuramayınca arada kalıyorsunuz. Dava diye yola çıkmak safça idi. Elde bir şey yokken konuşmak kolaymış. Hepimiz kendi ideallerimizle sınanıyoruz, tükene tükene… Politika ise tüketmek üzere yeni adaylar bekliyor. Buyurun…

Not 17: Yatırım için ev ve araba stoklayanları zor günler demiyorum, zor aylar ve yıllar bekliyor... Önümüzdeki aylarda ve yıllarda ekonomik gündem enflasyondan işsizliğe kayacak... Paranın maliyeti ve kredi kullanmanın bedeli artacak.

Not 18: Güzel görünür hem uzaktan hem yakından/ Hayat iki şehir arası kadar kalınca..
Ahmet Tepe

Not 19: ah ki bütün yolları koşarak giden bir at/ hiçbir yere varamadığını bilir/bitlis- tatvan arasında bir kuşun vurulduğu gökyüzü/ hep gri çığlıklarla kesilir/ dokunmadan uçar kuşlar gökyüzünün yarasına..

Mehmet Sümer

Not 20: ben bu şiiri yazdım otuz yaşımda/ne dante var aklımda ne cebimde kitab-ı mukaddes/ seslerden örülü bir çelenk asıldı/ harflerin yüküne yazgılı ince boynuma/ elim titrer bundan dokunurken bir yaprağa/ içimi yelken gibi doldurur uğultusu göğün/ budur öyküsü otuz yıllık ömrümün

M.S.

Not 21: wall street’te ikindi serinliğinde bir eski dünyalı/ çıkıp bir taşın üstüne seslenmek istedi/ taksi şoförlerine siyahilere hintli ve çinlilere/ yan yana dizilmiş güvenlik güçlerine patronlara baronlara/ seslenmek istedi ve seslendi de evsiz barksız dolaşan insanlara/ yalnız ve yorgun ve karanlık kalabalığa:

Fakire ekmek yoksa zengine huzur yok bu dünyada/ Hep hatırlayın tüm zenginlerin şerefsiz olduğunu/ Aldanmayın ucuz meritokrasi ve demokrasi palavralarına/ Çıkarından başka güce tapınmayan yüzde birlik azgın azınlığın/ Umarsızca bekliyorlar felaketlerine dair buyruğu/ Göklerden gelecek olan/ Helal kılındı onların malları ve kadınları/ Eğer infak etmezlerse dünyalılara/ Paylaşmazlarsa yiyerek bitiremediklerini/ Gem vurmazlarsa doymaz bilmez iştahlarına/  Belki ancak o zaman kalplerine iner korku/ Paylaşırlar mallarını/ Kurtarırlar kadınlarını..
M.S.&M.A

Not 22: Öyleyse, düş artık sen de bu yola ey şâir, vur kendini aşka, vur ateşlere/ O yokluk diyarında vur, otuz kuş ve Simurg’un gözlerine/ aşk ile..

Suyu da kucakla ey yolcu şâir, uçurumları bütün unut/Sonsuz uykulara yat sonra, suyun nazlı kıvrımlarında.
Adem Turan

Not 23: Bir varmış bir yokmuş; geçip gitti işte bir ömür/ Gözümü kapadım kalbimi açtım; bir hiçmiş meğerse dünya..

Not 24: "Ilgıt ılgıt esen seher yelleri / Esip esip yâre değmeli " diyordu Karacaoğlan. Şu lanet Ağustos ayı bitsin ve Eylül bir an gelsin de seher yelleri değsin kalbimize..

Not 25: “Arzusun çektiğim Beserek Dağı/Elvan elvan çiçeklerin açtı mı?/Çevre yanın güzellerin otağı/Bizim eller yaylasına göçtü mü?” diye gönlümüze seslenen Aşık Veysel’in gördüğü yaylalar da şimdi turizm bahanesiyle betonlaştı. Para kazanma hırsıyla yaylaların turizme açılması, derelerin, ırmakların ranta kurban edilmesi bize günah olarak yeter. Göller, dağlar, denizler, ormanlar, ırmaklar da bize emanettir. Emanetin hesabı ağır olur!

Not 26: Bildim ki nasibim yalnız sen/Ekmeğim senden gelirmiş/İnsan uyuyabilirmiş/İzin verirsen

Cahit Külebi

Not 27: Üç günlük her şey gövdemizin yere düşmesi kalkması üç gün/ Son bir yağma içimde, mutluluk kalsın diye/Dünya telaşı işte kanımın çağıldaması her şeye rağmen.

M.U.

Not 28: Bir elif miktarı uzuyor yalnızlığım..

Not 29: kendini tanıyınca/eğilir içine bakarsın/aynalarda çoğalır yüzün/çarşılara sığmayan bir ikindiyi/paylaşırsın/yosun tutmuş bir ses düşer peşine/ağlarsın/ıslanmaz yüreğin/kendini tanıyınca/
her şeyi tanırsın..

K.Aydoğan 

Not 30: Bir reklâm görüşmesinde tatilden laf açılınca Ajda Pekkan köpürmüş. "Tatil de ne ayol, maaşla çalışan fakirler tatil yapar, biz fakir miyiz" filan diye. Bazılarının hayatı, tatil. Ayrıca hayalini kurmaları gerekmiyor.

Not 31: Türkiye Ekonomi Modeli pandemi sonrası şartlarında oluşan yüksek işsizlik ve yüksek enflasyon sorununa karşı yaklaşan seçimlerin de verdiği ilhamla bulunmuş bir popülist bir politikaydı. Amacı enflasyonu çılgınca arttırmak pahasına işsizliği düşürmek ya da en azından arttırmamaktı. Bu sayede seçimlerde AK Parti’nin en çok oy aldığı küçük orta boy işletme sahipleri, esnaflar, tasarrufunu faizde değil döviz ve altında istifleyen mütedeyyin vatandaşlar rahatlayacak ve oylarını değiştirmeyeceklerdi. Zaten düşük oy aldığı beyaz yakalı çalışanlar bu politikadan kaybetse de oylarına çok etki etmeyeceğini de biliyorlardı. Ancak bu politika önemli bir kısmı AK Parti seçmeni olmayan zengin rantiye azınlığın da servetini katlayarak arttıracaktı. Ehh, o kadar kusur kadı kızında da bulunurdu. Böylece yüksek enflasyonu azdıracak parasal genişleme ve kredi patlaması yaşandı. Pandemi sürecinde batık hale gelmiş firmaların borçları sıfırlandı, altın ve döviz istifçileri servet üstüne servet yaptılar, rantiyeler ve zengin azınlık âbad oldu, canlı ekonomi sebebiyle işini kaybetmeyen ve zaten düşük bir hayat beklentisi içinde düşük gelir grubu çalışanlar da bu gidişten rahatsız olmadı… Sonuçta, kıl payıyla da olsa seçim kazanıldı. Her popülist politika gibi bu politika da siyasi hedefe ulaştığında bırakılacaktı. TCMB PPK’sının aldığı kararla politika faizinin %7,5 düzeyine çıkarılması bu sürecin başladığının bir göstergesidir. 

Her şeyden önce  TCMB faizleri olması gereken düzeye doğru arttıracağı beklentisini yarattı. Bu düzey nedir? Merkez Bankası 2024 yıl sonu için yüzde 33 enflasyon hedefini koymaktadır. Bu da eğer enflasyonu düşürmek istiyorlarsa, politika faizini yıl sonunda yüzde 33-35 arasına çıkarmaları anlamına gelir. Şu anda yüzde 25 olan politika faizini Aralık 2023’te yüzde 35’e çıkarmak için Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık aylarında 250 baz puan artışlara gitmesi gerekir. Önden yükleme yapılacaksa Eylül’de 500, Ekim ve Kasım’da 200’er ve Aralık’ta da 100 baz puan artışı da düşünülebilir. Ancak bu durumda bile politika faizi ancak enflasyon artışını durduracak düzeye gelecektir. Enflasyonu düşürmek için ise mevcut şartlarda enflasyon hedefinin üzerinde bir politika faizi uygulanmalıdır, örneğin yüzde 40 gibi. Bu düzeye Nisan 2024 gibi ulaşılacağını düşünmekteyim. 

TCMB politikasını oluştururken ulaşılabilecek hedefler (2023 sonu için yüzde 58, 2024 sonu için yüzde 33 ve 2025 sonu için yüzde 15 gibi) koyar, bu hedeflere uygun bir şekilde politika araçlarını kullanırsa (politika faizini 2023 sonunda yüzde 35’e çekmek gibi), o takdirde piyasadaki aktörlerde TCMB’nin hedefleri ve politikalarında kararlı olduğuna ikna olurlar. Bu da enflasyon beklentilerini TCMB hedeflerine ve hatta altına indirebilir. Yani 24 Ağustos itibariyle TCMB kendi güvenilirliğini yeniden kazanmak ve enflasyon beklentilerini düşürmek için önemli bir adım atmıştır. 

Pekiyi sadece dünkü karar yeterli midir? Hayır. TCMB bu kararın devamı olan kararları alabilmeli kendi çizdiği üç yıllık hedefler çerçevesinde ayrılmayacak şekilde kararlarını almalı ve bunları açık ve şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşmalıdır. Bu da yetmez. Para politikasının kapsamlı bir istikrar programı ile desteklenmesi gerekir.    

İstikrar programınızın ana unsur sıkı maliye politikasıdır. Sıkı para politikasını destekleyen sıkı maliye politikası kabaca vergilerin arttırılması ve harcamaların kısılması anlamına gelir. Burada önemli olan hangi vergilerin arttırılacağı ve hangi harcamaların kısılacağıdır. Çünkü bu kararlar sınıfsal kararlardır. Hükümet bu kararlarla rantiye ve zenginleri mi yoksa üretici ve emekçileri mi destekleyeceğini bildirecektir. Bunları gördükten sonra Hükümetin enflasyonun maliyetini hangi kesimlere ödeteceğini tekrar yorumlarız.

Not 32: Kederin duraklarından aksayarak geçmiş biri  bir gün durduk yerde bana  şöyle dedi: ‘İnsanın bir yarası varsa rüzgâr esse incinir.’ Aman Allah’ım ne güzel söz. Bazen şiir yüklü bulutlar halinde gelirler ‘buluşma anları’na. Ona Çehov’un bir sözüyle mukabele etmek istedim: ‘Fevkalade zaferlerim olmayabilir; fakat içinden sağ çıkmayı başardığım yenilgilerimle sizi şaşırtabilirim.’ Cesaret yaşamaya cüret etmektir. Özgürlük, yaşamayı seçebilmektir, nice rüzgarlar seni incitse bile. Varlığın yarası sızlamaya devam ederken yaşamak sorumluluğunu üzerine almaktır. 

Not 33: 2018 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okuyabilmek için 2 milyon 261 bin adayın girdiği üniversite sınavında en yüksek puan alan ilk bin 500 kişi arasında yer almalıydınız. Bu üniversitede İngilizce Tıp okuyabilmek için ise en yüksek puan alan ilk 800 kişi arasında olmalıydınız. Üniversite sınavında bu başarıyı sergileyebilen her 30 bin adaydan sadece biri oldu. İstatistiki olarak sıfırdan farkı olmayan bir oran. Türkçe ifadesi ise olağanüstü, istisnai bir başarı.

Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp bölümü taban sıralaması son 5 yılda ilk 800’den ilk bin 500’e geriledi. Aynı dönemde ise mühendislik fakülteleri büyük talep gördü. Yine ülkemizin güzide üniversiteleri arasında yer alan ODTÜ’de bilgisayar mühendisliği okuyabilmek için 2018 yılında ilk 2 bin 200 aday arasında yer almanız gerekirken, 2022 yılında ilk 900’e giremeyen adaylar bu bölümde okuyamadı. 2023 yılında ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nün taban puanı daha da yükseldi.

Not 34: Sanki devlet mekanizması, eski milletvekillerine yeni işler yaratmak için kurulmuş. Müthiş bir kulis var. Saray olmadı parti, parti olmadı bürokrasi, o da olmadı belediyelerde görev almak için sürekli kulis yapan isimler ortalıkta. Ankara’da siyaset tatile girmiş gibi görünse de yeni görev bekleyen üst düzey bürokratlarla, üç dönemlik olup siyasete veda eden milletvekillerinin çabası hiç bitmedi.

Bu isimler, sayıları 45’i bulan saraydaki başdanışmanlıklar, kurul başkanlıkları için beklenti içinde. Partinin yeni yönetimi ve yeni MKYK’sı da cazip. Erdoğan’ın kendisi çalışırken diğer yandan genel başkanvekili Efkan Ala ile Genel Sekreter Fatih Şahin’e MKYK’da yer alabilecek isimlerle ilgili taslak çalışma yapmalarını istediğini biliyoruz.

Gördüğünüz gibi Ankara tatilde filan değil. Tüm partilerde bir telaş ve karmaşa hakim. AKP’de önce olağanüstü kongre, ardından belediye başkanlığı seçimleri, kendilerine yer edinmek isteyen isimlerin çabaları nedeniyle çok hareketli. Tabii buna bir de bürokrasi atamaları dahil ederseniz bu kulislerin sonu gelmez. Sonuçta, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan son belirleyici olduğu için kendisine ulaşmaya becerenler genellikle karlı çıkıyor. Liyakat, başarı, iş becerisi gibi kriterler sonra geliyor…

Not 35: İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
Ve başlar bize maval okumaya.
Ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
Gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden.
Senin tarih dediğin işte budur,
alnında altı bin yıllık buruşuklar
ve bir o kadar da kuşku.
Başı geçmişe bir düşe değer,
sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,
bir deri bir kemik,
ayakta zorla durur.

Ey kan içen kargalar,
bütün karanlıklar sizinle dolu!
Artık yeter fikri susturduğunuz,
yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada
zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın.
Hadi gidin tarih korusun sizi,
-haydutlara en iyi sığınaktır gece-,
gidin, yok olun siz de o mezarlıkta.
İşte müjdelerin en güzeli,
işte en gerçek özgürlük
düşümüzdeki gelecek çağlarda:
Ne savaş, ne savaşan, ne salgın,
ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,
ne yakınma, ne de zulmün kahrı,
ne tapılan, ne tapan,
ben benim, sen de sen!
….

En zorlu düşmanın işte, tanrı,
boğmak ister seni ulu katında,
çok iyi tanırsın sen o yılanı,
onun kızgın zehrinden bir vakitler bize
bir tadımlık vermiştin hani.
Kuşku! En zalim en güçlü düşman.
Bunu ya bildin ya koydun kafamıza,
ya da bilemedin işin nereye varacağını.
"şeytanlık, düzen, sapıklık" denen şey var ya,
bugün yerinden yurdundan edecek seni o.
Tapınağında ışıklarını söndürüyor,
elleriyle parçalıyor heykelini.
Sense, iler tutar yerin kalmamış,
göçüp gidiyorsun olanca gücünle.
Burçlarında yıkılmalar falan hani?
Nerde hani gümbürtüsü yıldırımlarının?
O kızgın soluğun hani nerde?
Ne cehennemlerinde bir kaynama var?
Ne büyük acını gören bir göz.
Ne de kulaklarda dokunaklı bir çınlama.
Oysa bir ufak parçası kopsa insanın,
bir sızlanma olur, duyulur bir ağlaşma.
Sen Yeryüzü ve Gökyüzü'nle göç gir de,
bir inilti bile duyulmasın ortalıkta.
Tam tersi, kahkahadan geçilmiyor.
Zaten yalana ağlasa ağlasa,
bir ikiyüzlüler ağlar,
bir de ahmaklar.
Tevfik Fikret/ Tarihi Kadim

Not 36: Beşli Çete’nin içinde CHP’li en az bir patron olduğunu, ayrıca CHP’li belediyelerin birçok başlıkta merkezi iktidarla iş tutan birer holding gibi davrandıklarını not edip geçelim. 

Not 37: Bir tarikat herhangi bir modern kurumu ele geçirdiğinde veya birden fazla tarikat devleti aralarında paylaştığında, o aygıtlar yalnızca liyakatsizlerin eline düşmüyor. Çalışmaz hale geliyorlar. (…) Tarikat devleti, yok devlettir. Bugün siyasi iktidarın dayandığı ittifak sistemi kendini imha eden bir sürece girmiştir.

Not 38: Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
Yalnızlığın başkenti orası..
Cemal Süreya

Not 39: Göç yıkıcıdır. Yıkmak her anlamda. Önce göçeni yıkar. Göç veren yeri de, göç alan yeri de yıkar. 

Not 40: Anayasanın 169. Maddesi: ….Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz…….orman sınırlarında daraltma yapılamaz.

Not 40: ‘’Bizi yok edecekler şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence, çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.’’
Mahatma Gandhi

Not 41: Çölden geçmek Leylâ'ya ermek içindir

Sezai Karakoç

Not 42: Belki de gökyüzü insanlardan uzak olduğu için bu kadar güzeldir.

Not 43: Şu fânî hayatımızın özeti: 

"Endişesi yarındı; gece öldü."

Not 44: Sen misin yanyana gezemediğim?
İnce sitemini sezemediğim
Sırrını bir türlü çözemediğim
İçimdeki çetin sual sen misin?

Not 45: ''Kaba güç, kurbanlarına olduğu kadar ona sahip olan ya da sahip olduğunu düşünen insana karşı da acımasızdır; ilkini  ezer, ikinciyi ise sarhoş eder." 

Simone Weil

Not 46: 'Kalbini kimin kırdığı, seni kimin incittiği önemli değil. Önemli olan, seni yeniden gülümsetenin kim olduğu'.

Not 47: Paket hazır yemek sektörü büyüyor.

YAYLA'dan sonra, TADA da girmiş bu sektöre.

TADA'nın benzinlik sandwichleri de harikaydı.

Bu sektörde en eski gerçek ev yemeği satan firma ise YURT idi.

Tavuk Sote ve Pilav 60 TL'ye geliyor.

Kalite çok iyi.

Not 48: Susmanın kalesine sığınıyorum. Önümde karanlıktan duvarlar, sırtımda insan yüklü bir gök var.

Erdem Bayazıt

Not 49: Ve gördük ki; mekan değildir, zamandır önemli olan. Ve lakin o da değildir, eylemdir önemli olan. Ve o dahi değildir kalp olmadıkça. 

Cahit Zarifoğlu

Not 50: susmak elbette zehirlidir
ve rahatlık getirir yazıklanmak da..

Not 51: Efendimiz (sav): "Münafığın alâmeti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler, vaad ettiği vakit sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder."

Not 52: KKM dönüşü nedeniyle Merkez Bankası döviz satarsa bu TL'yi %6 yukarı çekebilir mi?
Dersimiz ekonomiye giriş, bölüm arz ve talep.
Armut piyasasında 100 ton talep oluştuğunda ve bu 100 tonluk talep aynı gün karşılandığında; armut fiyatı düşer mi? E tabii bir de diğer taraf var: Ya talep hiç karşılanmazsa ya da yeterince karşılanmazsa; armut fiyatı ne olur?

Not 53: Monna Rosa,
bugün bende bir hal var

Sezai Karakoç

Not 54; Hakikatın yolu sarp ve uzundur; kimse bu mesafeyi sözü edilen ayak bağlarıyla kat edemez; tam tersine burada kanatlar gereklidir.

Üniversiteler ve Felsefe, Schopenhauer

Not 55: Yeryüzünün bir derisi var dedi Zerdüşt, ve bu derinin hastalıkları var. Örneğin, bu hastalıklardan birinin adı: "İnsan" dır. 

Böyle Söyledi Zerdüşt, Nietzsche