Meşhur ANADOLU İRFANI, tam olarak budur.

Sizce Dünya'ya bir katkımız var mı?

Türkiye tamamen izole edilse, Dünya ne kaybeder?

Yağmurlu bir hafta sonunda sabahın ilk saatlerinde aklıma takıldı bu soru. Esintim neydi? “Kızından boşanmak isteyen damadının boğazını kesti.” Haberine gözüm takılınca nasıl ülke bu dedim?

Şimdi diyeceksiniz hep kadınlar mı öldürülsün birazda erkekler tatsın ölümü! Haksızsınız diyemem. Boşanmayı talep edip öldürülen vahşi şekilde o kadar masum kadın varki, insan hak vermeden edemiyor. Bu cinayetleri meşrulaştırmıyor yanlış anlaşmasın. Şiddet her koşulda yanlış bir eylemdir, nefsi müdafaa dışında.

Haklı soru şu: Türk milleti dünyaya ne veriyor? Bir sabah kalktığımızda yok olsak kim arar sorar bizi? Biliyorum can yakıcı sorular ama gerçekler zaten çok acıtıcı değil mi?

Anlamlı bir tane dünya markası olmayan, dünyaya domates incir kiraz satmaktan başka övüncü olmayan, onlarda ucuz kaldığı için; katma değeri yüksek tek ürünü olmayan bir ülkemiz neredeyse. Yokluğumuz kime ne anlam ifade etsinki? Varlığımızın hacimli bir anlamı yok maalesef. Biz bu hallere nasıl düştük? Hep böyle değildik. Net olan şu: Sonradan bu hale geldik. Nasıl ama? Bu soruya verilen cevaplar çok fazla, analizler kitaplar dolusu. Fakat şu gerçek net: Dünya bir gün tarih sahnesinden silinsek bizi hiç aramayacak. Bu çok elem verici.

Türkiye’yi özetlersek maddeler halinde şöyle bir liste yapabiliriz:

birkaç türkiye gözlemimi aktarayım.

1. herkes durmadan para konuşuyor.
2. zengin-eğitimli kesim gettolar kurmuş, kendini kandırmaya çalışıyor.
3. fakir-eğitimsiz kesim siyaset ile kendini oyalıyor.
4. zengin-eğitimsiz kesim para ile tatmin arıyor.
5. sokaklar, caddeler, meydanlar inanılmaz çirkin.
6. güzel olan bir şeye rastlamak çok zor. rastlayınca da hayranlık değil gerginlik hissediyorsun.
7. gündelik hayatın doğal bir akışı yok. devamlı kimlik değiştirmek, rol yapmak zorundasın.
8. geleceğe dair hiçbir beklenti yok.
9. kimse aptal değil, kimse saf değil. 
10. ne kadar atıp tutulsa da herkes memlekette gurur duyulacak çok az şey olduğunun farkında.
11. ve yine herkesin farkında olduğu, ne tam anlamıyla kabul edilmiş ne de reddedilmesi mümkün muazzam bir adaletsizlik hayatın temeli olmuş.
12. zengin-fakir, seküler-dindar herkesin iliklerine kadar nüfus etmiş bir acıdan beslenme, dünyaya karşı güvensizlik, yaşamaya dair korku var.
13. kurulabilen tek "sağlıklı" ilişki biçimi vicdan, merhamet, acıma üzerinden. bu da devamlı, alttan alta, hınç ve öfke yaratıyor.
14. insanlar arabalarıyla simbiyotik bir yaşam kurmuş. araba insanlara hem kol, bacak hem de güvenli bir hayat sağlıyor.
15. mümkün olan azıcık mutluluk tamamen yemek üzerine kurulu. muazzam bir yemekçilik var ve yemek kalitesi geçen senelere oranla büyük düşüşte.
16. zengin-fakir kimsenin ne yaptığını, neden yaptığını bildiği yok.
17. herkes bir şeyi taklit ediyor gibi ama kimse neyi taklit ettiğini bilmiyor. taklit etmese ne yapacak onu da bilmiyor.
18.herkes durmadan ötekini izliyor.
19.şarkılar, diziler, filmler fevkalade kötü.
20. 20. erkeklerde muazzam bir yetersizlik hissi var. sokakta yanından geçen bir kadın, kuyrukta önünde duran adam, hareket eden hemen her şey onlara meydan okuyabilme potansiyeline sahip. 
21. kadınlar prenseslik ile hizmetçilik arasına sıkışmış durumda. 
22. herkes tedirgin.

ama en trajik olan bunların hepsinin son derece normalleşmiş olması. 
zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz kimsenin artık bunları duyacak sabrı kalmaması. hatta anlatıp kimsenin huzurunu kaçırmak istememen. özetle, türkiye'nin ya sev ya terket bir ülke haline gelmesi.
ve hiç kimse mutlu değil.

Not 1: Robert Kolej’in yıllık ücreti gündüzlü 446 bin yatılı 677 bin TL olmuş. Hem Türkiye’de ilk 500 öğrenci arasına girecek kadar zeki ve çalışkan olacaksın hem de ayda 60 bin TL verecek kadar zengin bir ailen olacak. Yol parası ve harçlık bu fiyata dahil değil. Sonra da bunun adına eğitimde fırsat eşitliği mi diyeceğiz. Zalimsin dünya..

Not 2: Parayla alınamayan 6 şey:

1. Görgü 
2. Ahlak
3. Saygıdeğerlilik
4. Karakter
5. Güvenilirlik
6. Beyin

Not 3: Beni en çok üzen haber yetişmiş insanlarımızın yurt dışına gidişi oluyor. 

Her defasında içimden bir şeyler kopup gidiyor.

Bir ekonomi için bundan büyük israf olamaz.

Ne dış açık, ne enflasyon ne de rezervler… Önümüzdeki yıllarda esas sorunumuz nitelikli işgücü açığı olacak.

Not 4: Genç, nitelikli insan gücünü ihraç edip, niteliksiz ortadoğulu mülteci ithal ediyoruz. 

Ekonomiyi iyi bir programla 5 senede tamir edersiniz, ancak genç ve nitelikli insan gücünü kaybettiğinizde, Ülkenin ayağa kalkması için en az 30 yıl beklemeniz gerekir.

Not 5: Yetişmişi bırak yetişmemiş de gidiyor. Memlekette genç kalmayacak. Yakında eski Romanya gibi olucaz okullarda eğitim verecek öğretmen bile kalmayacak.

Niye gitmesinler ki?

Çünkü yurt dışında çalışıp para kazanıp sinirlerinizi yıpratmayıp gül gibi yaşayıp yıllar sonra ciddi bir davanız olsa bile bu ülkede en üst makamlara gelebiliyorsunuz. 
Davası olan kim burada bir sıradan bankanın GM’ü olabilir acaba?

Not 6: Yöneticilerin böyle bir kaygısı yok. Her şey bir döngü içinde, okumuş insan yüz yıl önce çok kıymetli iken şu an değersiz. 50-60 yıl sonra bakalım ne olacak.

 Not 7: Bir buğday tohumu ektiğinizde aynı yıl ürün alırsınız
Bir meyve fidanı diktiğinizde 4-5 yılda meyve alırsınız
Eğitimden meyve en az 20-25 yılda alırsınız
Teknoloji hızla gelişirken karmaşıklık derecesi artıyor.
Daha çok nitelikli işgücü açığının yanında daha fazla işsizlik olacak.

Not 8: Cleopatra Sezar'a Mısır'ın hazinelerini gösterirken depolar dolusu altın külçeleri göstermemiş. Tahıl ve baharat dolu dev ambarlar göstermiş. Bunu neden anlattım? İnsanlar ekmek, peynir, et, yoğurt, meyve, sebze yer. Su içer. Döviz, borsa, altın yemez.  Bunlar ÜÇKAĞIT ekonomisi. Şu an TR'de herkes döviz, borsa, altın alıp satma peşinde. Sonra markete gittiği zaman peynir ve etin fiyatının 300 TL olduğunu görüp şaşırıyor. Şaşacak ne var? TR'de hayvan sayısında artış olmuş mu? Olmamış. O halde fiyat yükselir. Bu kadar basit.

Not 9: Yıllar önce bir hocamız şöyle demişti: "Orta yaş krizi öyle sarsıcıdır ki ya işini ya şehrini ya da eşini değiştirirsin." Orta yaş: 40-50 arası..

Not 10: Allah taşra hasedinden, kem gözlerden, arkamızdan atıp tutup yüzümüze utanmadan bakanlardan, kibir abidelerinden, riyakarlardan bizi uzak eylesin. Her dâim içi dışı bir iyi insanlarla karşılaştırsın.

Not 11: Aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar, aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ediyor.

Not 12: "Kadınlardaki bozulma"yı rahatça konuşan Müslüman erkekleri, "Müslüman erkeklerdeki gevşekliği" konuşurken de duymak istiyorum.

| Taha Kılınç

Not 13: "Denginiz olmayan arkadaşlar edinmeyin."

- Konfüçyüs

Not 14: Nazik olun, çünkü depresyon her zaman ağlayan gözler ve yorgun gülümsemeler değildir. Neşeli bir insanın arkasına gizlenmiş kırık bir kalp de olabilir.

Not 15:  Müslüman Alimler Birliği Yüksek Konsey Üyesi ve Türkiye temsilcisi skandal ifadelerde bulundu:

“Tek eşi olan erkekliğini test ettirsin! Tek kadınla doyan erkek sapıktır"


Not 16: 'Çağımızda babanın buharlaştırılması ve düşüşü şunları da doğurmuş olabilir' diyor İtalyan psikanalist Massimo Recalcati : Özetle, 1.  Dürtülerin alabildiğine serbest bırakılması, 2. Sınır ve simgesel yasakların toptan kaldırılması, 3. Alaycı bir kayıtsızlığın ve narsistik benlik kültünün yaygınlaşması, 4. Ölüm dürtüsünün zincirden boşalması, 5. Öteki'nin reddi, şiddet ve ırkçılığın hortlaması, 6. Arzunun ölümü.

Günümüz hipermodern toplumunun sınır tanımazlığını babanın işlev kaybı üzerinden okuyor. Düşünmeye değer.

Not 17: İnsanlar türlü kabalıkları, yanlışları yapıp sonra “ne yapayım, karakterim bu” diyorlar. Bu lâfı yanlışlarımızın kılıfı yapmayalım. 
İnsanın karakteri ayrı, ahlâkı ayrıdır.
Kişinin karakteri ne olursa olsun, iyi ahlâk sahibi olması gerekir.

Not 18: Kimse olduğu yerden memnun değil. Beyhude tükenen ömründen, hayalleri ile arasındaki mesafeden, tekrar ve tekrar yıkılan ümitlerinden memnun değil kimse. Ama belki de bu dünya, memnun olma dünyası değildir. Bin türlü sefahat içinde olsan bile, yine de kalbine bir kıymık batacak.

Not 19: Bazı kadınlar anne bazı erkekler baba hatta eş olmamalı. Rilke evi terk ediyor bir daha kızını görmüyor. Goethe karısının hastalığında kaçıyor. Çocuklarının doğum ve cenazelerinde de yok. Meşrebine uygun olmayan rollere zorlananlar veya seçenler bedeli hep başkasına ödetiyor.

Not 20: Ne kadar da keşke birikiyor içimizde. Keşke olsaydı, yapmasaydım keşke, bir adım daha atsaydım veya maziye dönebilsem keşke. İnsan daima, ikinci ihtimâlin daha güzel olabileceğine inanmak istiyor. Ve öldüğünde, bir keşke daha kalacak içinde; bir hayat daha yaşayabilseydim keşke.

Not 21: Bazen insan ne söylese içinde yankılanır; bu bir yalnızlık tezahürüdür.
|Harp Baladı.

Not 22: Her insan yarattığı yıkımın daha büyüğünü yaşamadan bu dünyadan ayrılmaz ya işte bu ilahi yasa devletler ve halklar için de geçerlidir.

Not 23: Son bir senede asgari ücret %107 arttı. 12 aylık resmi tüketici enflasyonu güya %39. Bu politika ile tüm ücretler asgari ücret seviyesine yakınsamaya devam eder; sefaletin, fakirliğin paylaşımıdır. Yüksek enflasyonun devamına da destek olacaktır. 

Asgari ücrete yılın 2. yarısı için %34 zam yapılmış ve net asgari ücret 11.402 liraya çıkarılmış.

Pek çok maaş asgari ücrete yakınsamaya devam edecek.

İlk 5 ayda Tuik enflasyonu %15,26.

Sanki bir hiperenflasyon sürecindeyiz ve tüm ücretlere/fiyatlara koşar hızla zam yapılıyor.

Not 24: birkaç kuşağın bir arada yaşadığı kalabalık bir aile sahibi olmak için ya çok zengin, ya da çok fakir olmak lazım. bir at sahibi, ya da bahçeli bir ev sahibi olmak için de öyle. orta sınıf olmanın hiçbir avantajı yok şu hayatta. tıpkı evin ortanca çocuğu olmak gibi.

Not 25; antalya'da avrupalılar lüks otellerde kalıyor, türkler pansiyon arıyor. kapadokya'da avrupalılar balona biniyor, türkler seyrediyor. fethiye'de avrupalılar yamaç paraşütü ile eğleniyor, türkler ucuz otel arıyor. türk milliyetçileri de dizilerde dünyayı fethediyor.

Not 26; kırtasiyede bir top a4 kağıdına 100 lira verince fena halde canım sıkıldı, sonra, "ezan dinse, bayrak inse, tüm dış güçler hep birlikte saldırıya geçse daha mı iyi olur?" dedim, tüm sıkıntım geçti. acayip huzurluyum şu an.

Not 27: iki yıl önce eşini ve kızını kaybedip yapayalnız kalan bir dostum var, "allah inancım olmasa bir dakika bile ayakta kalamam" diyor. din, hâlâ acılardan, ızdıraplardan, felaketlerden sonra sığındığımız tek alan. bilim, tüm sorularımıza cevap verip, tüm dertlerimizi çözmüyor çünkü. nsanı insan yapan, kas yığını değil duygulardır. duygular olduğu müddetçe hayatı anlamlandırma çabası da olacak. uzayda acı, hastalık, ölüm, sınırsızlık ve sonsuzluk olduğu müddetçe dinler,  kültler, mitler de olacak. sadece format değiştirir belki, hepsi bu.

Not 28: “Tatlı bir yalan söylersen on kişi seni alkışlar, acı bir gerçek söylersen sekiz kişi sana saldırır. Ama iki kişi sorgulamaya başlar. O iki kişiye selam olsun!” diyor Bertrand Russell, ‘Aylaklığa Övgü’ isimli meşhur kitabında.

Not 29: Hayata aynı pencereden bakmadığınız insanlarla ortak bir satıh bulmanız neredeyse imkânsız. Kimse kimseyi ikna etmekle beyhude yorulmasın; bunun sonu yok. Sizinle aynı fikriyata ve de hissiyata sahip kimse, zaten sizi anlayacaktır; tek kelime etmeseniz bile.

Not 30: Henüz içine düşmeden, her kuyu derin görünmez. Nitekim ne kadar kuvvetsiz olduğunu anlaman için bir belaya uğraman gerekiyor. Aczini bilmelisin; Allah'tan sabır değil selâmet, koşulsuz arzu değil hayırlısını, kahır değil lütuf istemelisin. Kuyular derin ve sen Yusuf değilsin.

Not 31: Camus'ya göre, "Yaşamımızın ancak birkaç saatini gerçekten yaşıyoruz" Sanırım geri kalan büyük bölümü ise tekrarlardan, beyhude meşgalelerden ibaret. Zamanı yaşamıyor, tüketiyoruz! Ve sadece yaşadığımız kısacık anlar hatırımızda kalıyor. Nihayet, tüm hayatın hatırladığın kadar.

Not 32: Birini beklemek için hayat çok kısa. Bir yere gelebilmek için, birinin gönlünü kazanabilmek için ya da küs kalmak için kısa. Bazı şeyleri anlamak için kısa, hayat çok kısa! Zaman daima dar ve insan da arasında. Aynı anda birçok yere koşuyoruz ve fakat hiçbirine de yetişemiyoruz.

Not 33: "..mevsimi aşka çağıran kuşların nerde senin.."

Not 34: Zamanla heyecanın kayboluyor, hevesin, azmin azalıyor. Umutların koşullu artık ve hayallerin bile daha mütevazı oluyor. Cevaplarınla birlikte soruların da tükeniyor sonra. Meğer azalarak ilerliyormuş insan; olgunluk adındaki mefhumun aslı azalmakmış, anlıyor.

İbn Hazm, "İnsanlar bir rüyanın peşinden koşarlar, onunla bir gün bir yerde karşılaşırlar, fakat artık onu anımsamazlar,” der. Çünkü koşullar durmadan değişir; arzular, azimler, hevesler değişir. Bizzat insan değişir! Ve nihayet maksuda erişince, oradan öylece geçip gideriz.

Not 35: Zor zamanlar güçlü insanlar doğurur, derler. Hani İsrailoğulları'nın kırk sene çölde yaşadıktan sonra muzaffer olarak girdikleri Kenan'ı hatırlayın. Uzun yıllardır çöldeyiz, rahatlık sanki bize haram. Olanda hikmetler vardır, diyorum. Kim ki zahmet çekiyorsa, yarınlar onundur.

Lakin yine de ümitvar olmanın kimseye bir zararı görülmemiştir. Bakmasını bilmek gerek, göremiyorsan durduğun yeri değiştirmen gerek. Tüm koşullarda netice değişmediyse de bu defa kendini değiştirmen gerek.

Harp Baladı.

Not 36; 'Tam düşecekken tutunduğum tuğlayı kendime Rab bellemeyeceğim'. 

İsmet Özel

Not 37: Her yenilgi içinde bir zafer saklamaz, bazen bir yenilgi içinde daha büyük bir yenilgi saklar. Hayatın hiçbir 'pozitif bakış'la örtülemeyecek kadar acı yanları da vardır. Orada hiçlik varoluşu bıçak gibi keser. 

Düştüğümüz uçurumlarda insan olmayı öğreniriz.