Türk Merkez Bankası Başkanı Gaye hanım ne yapmak nereye varmak istemektedir...
Türk Merkez Bankası Başkanı Gaye hanım ne yapmak nereye varmak istemektedir.. Sadık abisiyle soğan fiyatı üzerinden enflasyon muhabbeti ve anasının evinde...
Türk Merkez Bankası Başkanı Gaye hanım ne yapmak nereye varmak istemektedir..
Sadık abisiyle soğan fiyatı üzerinden enflasyon muhabbeti ve anasının evinde kalmasıyla ilgili verdiği röportajla dikkatleri üzerine çekti merkez bankası başkanı.
Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan'ın siyasi literatürümüze armağanı, Sadık Abi'yi o soktu gündemimize.
Kendisi, görevi enflasyonla mücadele olan kurumun başında. Fakat
gerçek enflasyonu TÜİK'ten sormuyor, apartman görevlileri Sadık
Abi'den soruyormuş. Hürriyet'e tam sayfa röportaj verdi, orada
söylüyor.
Sadık Abi; Merkez'in Başkanı'na, enflasyondaki düşüşü yanlış
bildiğini nasıl ispatlıyor, derseniz...
Soğan fiyatıyla... 'Sandığın gibi değil, inmedi, inanmıyorsan git de bir markete bak' diyerek.
Öyle görünüyor ki Sadık Abi, Sayın Erkan’dan daha iyi bir iktisatçı.
MB Başkanı da soğanın ucuzlamadığını, hayat pahalılığı ve
mutfaktaki yangının sürdüğünü oradan ölçüyor.
İstanbul'da kiralar yüksek olduğu için ayrı ev tutamayıp annesine
yerleşmiş. Onu da bilelim istiyor.
Ayrıca fakirlikten geldiğini, parasızlıktan kıvrandığı günler olduğunu, ABD'deyken başlarda uçak bileti alamadığı için ailesini görmeye dahi gelemediğini de sunuyor dikkatimize.
Peşinden iyi kazanmaya başladığına getirecek lâfı; "Allah nasip etti sağ olsun"la giriyor. Ankara'da yeni ama muhafazakârlara göz kırpmayı ihmal edecek kadar değil.
Ailece Nakşi oldukları için bu işi bilmesi lazım ama muhafazakar jargona yabancı biraz. "Allah, Allah'tan razı olsun; o da yardım etti" cümlesinin neden uygun kaçmadığını, neyi sakatladığını, niye ağzında eğreti durduğunu hızla kavraması gerek. Yoksa bir süre daha böyle Tansu Çiller potları kırmaya devam edecek.
Ne çıkarırsınız bunlardan?
Amerikan bankacılığından transfer edildiğine bakmayın; MB Başkanı
aslında halktan biri, ay sonunu getiremiyor, o da yüksek kiralardan
şikayetçi, yanlış ekonomi politikalarından sizin kadar mağdur,
barınma sorunu yaşıyor, herkes gibi geçim sıkıntısı çekiyor, maaşı
ev tutmaya bile yetmiyor ve TÜİK'e de güvenmiyor.
Tanınmamak için saçını toplayarak arasına karıştığı halktan tek farkı, marketteki fiyat değişimini Sadık Abi kadar iyi takip edememesi. Etiket kontrolü, Sadık Abi'de.
Kariyerine GoldmanSachs'ta başlayan Erkan, burada görev yaptığı 9 yıl boyunca ABD'deki büyük bankalar ile sigorta şirketlerinin yönetim kurulları ve üst düzey yönetim ekiplerine danışmanlık hizmeti vermiş. Yine 2014 yılında First Republic Bank'ta çalıştığı dönemde 8 yıl süresince eş icra kurulu başkanı (Co-CEO), başkan, yönetim kurulu üyesi, yatırım direktörü, mevduat direktörü ve risk eş direktörü olarak görev yapmış.
Ayrıca Tiffany & Co'da, Marsh McLennan çalışmış olan Erkan bundan sonra hiç çalışmasa bile İstanbul’un en iyi semtlerinde, en yüksek kiralarla oturacak bir birikime sahip olduğu biliniyor.
Olsa olsa tutumlu biridir ve yüksek enflasyonun neticesinde yükselen kira fiyatını ödemek istemiyordur. Enflasyon düşüp kira fiyatları normale döndüğünde oturacağı evi kiralayacaktır.
Liyakatın yerle bir edildiği bir dönemde Hafize Gaye Erkan’ın atanmasını tereddütsüz desteklemiştim. Şimdi tereddütler oluştu.
Tereddütlerimin çok basit bir gerekçesi var, herkes kendi işini yapmalı. “Şirinlik” yapacağım veya yaranacağım diye siyasilerden rol çalmaya kalkmamalı.
TCMB her ay konut fiyat endeksleri yayınlar. Dün de yayınladı. Buna göre Türkiye’nin metre kare ortalama konut fiyatı 30.036 TL (1.000 dolar diyelim) ve İstanbul’un ortalama metrekare fiyatı 44.386 (1.500 dolar diyelim) TL’dir. Bağdat Caddesi konutları da 3.000 dolar olsun.
İstanbul Manhattan’dan daha pahalı ifadesi tamamen yanlış. Çünkü
Manhattan’da apartmanların ortalama metre kare fiyatı 17.000
dolardan başlar.
Türkiye’nin konut fiyatları bırakın Manhattan’dan ucuz olmayı
Avrupa’nın en ucuz fiyatlarıdır. Avrupa’nın ikinci sınıf
şehirlerinde bile konut fiyatları İstanbul’dan daha pahalıdır.
Londra ve Paris’te İstanbul’a eşdeğer (hedonik) konutların fiyatı,
İstanbul’un en az beş katıdır.
Konut sorununu çözmekle ilgili birimlerin Sayın Erkan’ın
fikirlerine müracaat etmemeleri tavsiye edilir.
Son üç yıl hariç, Ak Parti’nin ortalamanın üzerinde başarılı olduğu tek alan konut işidir. Bu dönemde 12 milyon yeni konut üretildi. Yani toplumun yarısı (12 milyon * 3,4= 40,8 milyon) son yirmi yılda yapılmış konutlarda oturuyor.
Sayın Erkan’ın, Ak Parti’nin bu çabalarını bir kalemde silmesi “adaletsiz” bir yaklaşım olmuştur.
Hele şu ifadesine ne demeli Erkanın: “Hatta bir tanesi beni aradı. ‘Bak rezervlerindeki artışı gördün mü? 1.5 milyar doları benden. SWAP’a girmedim devlet tahvillerine girdim. Bir de 1.5 milyar doğrudan TL aldım doları bozup’ dedi.”
Böyle bir ifade bir merkez bankası başkanından çok “bir portföy yöneticisinin” başarısını pazarlamaya yarayan uçuk ifadelere benziyor. Yakışıksız ve üzücü.
İlle de övünecek bir şeyler arıyor. Yıldız Sanatçı “Rockstar” olma arzusu bir türlü bastırılamıyor.
Reeskont Kredileri Sayın Erdem Başçı’nın başkanlığı döneminde ve
enerji şirketlerine piyasa dışı kaynak sağlamak amacıyla
geliştirilmiş bir üründür ve çok başarılıdır.
Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi’de (YTAK) Sayın Berat Albayrak
döneminde gündeme alınmış bir kredi türüdür. Her iki ürün de hem
doğru tasarlanmış hem de başarılıdır. Bu iki limitin de artırılması
gerektiğine dair bu köşede defalarca yazı yazdım.
Fakat dezenflasyona dönemlerinde faydaları ne kadar yüksek olursa olsun reeskont ve YTAK kredi limitlerinin artırılması kararı TCMB yönetimi tarafından alınamaz ve alınmamalı; hatta TCMB, yasal mevzuat gereği, harcamaları artırıcı böyle bir öneriye sıcak bile bakmamalı.
Çünkü bu konu para politikasını ilgilendirse de, özde,
ekonominin genelini ilgilendirdiği için siyasi iradenin isteği ve
talimatıyla gerçekleşmesi gerekir.
Sayın Erkan’ın siyasilerden rol çalmaya başlaması hayra alamet
değil.
Asıl soru şu: Hafize Gaye Erkan neden, niye böyle tuhaf bir röportaj verdi. Elbette Merkez Bankası Başkanları konuşurlar, mülakat verirler. Aslında en masum söylemleri ana evine taşınması ve enflasyon konusu.
İstanbul’daki kiraların yüksekliği ve Manhattan ile
karşılaştırılması ise geniş halk kitleleriyle bir empati içerse de,
dünyada birçok Merkez Bankası başkanı maaşı ülkenin en prestijli
yerinde bir ev tutmaya müsaade etmeyebilir. Bu nedenle de Merkez
Bankası başkanlarına makamlarını temsile uygun lojman vb. türü yan
olanaklar sağlanır. Örneğin Fed başkanının yıllık maaşı 190,000
dolar civarındadır. Bu da ABD’de ortalama bir finans yöneticisinin
maaşına oranla bile çok düşük bir tutardır. Dolayısıyla bu
pozisyonlar zaten para kazanılan değil, kariyerlerin zirvesini
yapmak için gidilen ülkenin en prestijli makamlarıdır.
Sonuç olarak bu söyleşi bana “iyi ki Temmuz ayı sonunda TCMB’de
başkan yardımcılığı değişimleri yapıldı” dedirtti. Belli ki TCMB
başkanının kurumunun kültürüne uyum ve finans yöneticiliğinden
Merkez Bankacılığına geçiş için zamana ihtiyacı var.
Son 6 ayda TCMB ve hükümet politikaları sayesinde ülke risk primi 600’den 290’a geriledi. Ancak TCMB başkanının söyleşisi bana bu iyileşmede en önemli aktörün tecrübesi ve birikimleriyle Mehmet Şimşek olduğunu hissettirdi.
Ama kendisinin bankacılık tecrübe ve birikimlerini sorgulatacak, özellikle yabancı yatırımcının yeni ekonomi politikasına güven duymak için daha çok kanıt istediği bir konjonktürde, “alın size kanıt, hatta kanıtlardan kanıt beğenin” türünde bir röportaj verilmez.
Yabancı yatırımcının “Cumhurbaşkanı Erdoğan, piyasayı para politikası konularına müdahale etmeyeceğine bizleri ikna etmesi gerekiyor” düşüncesinde olduğu bir dönemde çıkıp “Cumhurbaşkanımıza söyledik, bize üç alan söyleyin, biz şahlandıralım, sizin stratejik gördüğünüz nasıl savunma sanayiinde önümüzü açtınız, stratejik gördüğünüz alanları söyleyin, destekleyelim” açıklaması hiç yapılmaz!
TCMB başkanının Cumhurbaşkanı ile yapılan toplantıda “bize 3 sektör söyleyin şahlandıralım” ifadesi ise oldukça tuhaf. Bu toplantıda Cumhurbaşkanı “işte tam da beklediğim yaklaşım, 3 yetmez, size 33 sektör söyleyeyim TCMB onları desteklesin” deseydi TCMB ne yapacaktı? Para basıp düşük faizle yeni zombi şirketler yaratıp maliyetini vergi ve dolaylı vergi olan enflasyon yoluyla geniş halk kesimlerine ödetmeye devam edecekti. Halkı fakir devleti ve sermayesi zengin elit oligarşik bir sistem yaratma derdinde mi merkez bankası başkanı. Orta sınıf çökmüş, alt kesim gıda kriziyle uğraşıyor ama merkez bankası başkanı siyaset yapıyor. Ömrü özel sektörde yüksek maaşlı işlerde geçmiş biri anasının yanında yaşadığını beyan ederek halk edebiyatı yapıyor. Ay kıyamam, sevsinler. Ne diyelim: Allah selamet versin.
Bir TCMB başkanının “şahlandıralım” ifadesini gerektirecek bir anlatısı ve vaadi olamaz.
Siyasilerden rol çalmaya çalışması, iş güvenliği veya siyasi hırs sebebiyle görevini, hakkıyla yapmayabileceği kaygısı uyandırıyor.
Yabancı yatırımcıların bir telefon uzağında ve 1,5 milyar dolar getiren yatırımcıların muhtemelen ayrıcalıklı olarak görüşebildiği bir Merkez Bankası başkanının önceliklerini sorgularız. Bakmayın bugün 1,5 milyar dolar için sevindiğimize, 2014 yılında yabancı yatırımcıların TL cinsi portföy yatırımları 200 Milyar doları aşmıştı. Her 1 milyar dolar getiren TCMB başkanını arayıp sohbet ettiği durumda o günkü TCMB başkanının günün 12 saatini yabancı yatırımcılarla konuşarak geçirmesi gerekirdi.
Söyleşide TCMB başkanının swap ile gelen veya yabancı fona hesap açarsa artmayacağını söylediği rezervin yabancılar hazine tahviline girerse artacağı yönündeki görüşü de sorgulamaya muhtaç. Bu ya sözlerinin bu konulardan uzak gazeteci tarafından tam yansıtılamadığını ya da finansal piyasa dinamiklerinin TCMB veya uluslararası rezervleri nasıl etkileyeceği konusunda başkanda kafa karışıklığı olduğunu gösteriyor.
Gaye hanım 2001 yılında ABD ye yüksek lisansa giderken de star gazetesine manşet olmuş, aslında ülkeyi terk etmek istediğini iş bulamadığı için mecburen gittiğini söylemişti. Aslında o zamanlarda yaptığı da şovdu. Halkla ilişkiler nedir pr nedir iyi bilir. En son eş başkanı olduğu banka batıp hakkında tonla dava açılınca Türk merkez bankası başkanı olarak geri döndü. 2001 yılında ülkeyi terk etmeyip yıllarca şerefle hizmet veren vatan evlatları cephe gerisinde hizmet verirken bir eli yağda bir eli balda Amerika’da yaşayan Gaye Erkan 22 yıl sonra üst düzey görevle ballı işe geri döndü. Ne denir ki. Vatanını karşılıksız sevenlere ithaf olunur.
Şehrâzad, binbir gece masallarını, Şah Şehriyâr'ın öfkesini
uyutmak için anlatıyordu. Siyasi masallarsa halkın öfkesini uyutmak
için anlatılıyor. Masallara devam.
Asgari ücret meselesine de değinip kapatalım yazıyı..
Asgari ücret şu bu olsun derken herkes asgari ücretli oldu ülkede.
Toplumda asgari ücret genel ücret haline gelerek orta sınıfı yok ederek yozlaşmaya bir başka kapı aralanmış oldu.
Rahmetli Turgut Özal’ın orta direk hayalini fakirlikte birleşme
olarak tanımlayan AK Parti toplumun geleceğe yönelik beklentilerini
de yıkıp geçti.
Bugün ülkede iyi eğitimlilerin gittiği, yerlerine daha alt
eğitimlilerin ülke kaderini çizmeye başladığı bir dönem
yaşanıyor.
Düşük ücret
Düşük zeka
Düşük hayat standardı hayatımızı belirler oldu.
Gerçekten ‘ahlak’ neden bu ülkede bu kadar erozyona uğradı? Kolaydan kazanma, rüşvet, yolsuzluk neden sıradanlaştı?
İtaatin bu derece yükseldiği toplumun bilim ve teknoloji üretmesi imkansızlaşır. Değer üretemeyen toplumlarında fakirliğe mahkum olması kaçınılması imkansız bir sondur.
Mevcut gidişe baktığımızda geleceğimizin bugünden çok daha karanlık olacağını çok rahatlıkla görebiliriz. O zaman soralım: Bir toplum göz göre göre bu derece geleceğini nasıl karartabilir?
Not 1: Bir erkeği perişanlığa sürükleyen sıklıkla boş vakittir..
Not 2: Sadece parasını aldığın savaşı ver. Başarılı olmak istiyorsan yolun her adımında “Benim çıkarım ne?” diye sor.
Not 3/ Empati yapma. Empati zayıflıktır. Zayıflık açık vermene sebep olur.
Not 4: Türkiye’de konut spekülasyonu hükümetler ve TOKi aracılığı ile yapıldı. Piyasada Ataşehir’deki finans merkezi inşaatı nedeni ile söylendiği kadarıyla hükümete yakın bazı şirketlerde sorun var ve fakat bu şirketlerin zararlarını TOKİ ve kamu bankaları karşılıyor. Zararlar halkın vergileri ile halka sosyalize ediliyor Halkımız işin farkında değil. Farkına varmadıkça yoksullaşma devam eder.
Not 5: İstanbul’da en ucuz konut beş milyon liradır. Asgari Ücrette 11 bin 400 TL’dir. Bir asgari ücretlinin daire alabilmesi için yemeden içmeden 37 yıl maaşını yatırması gerekir.
Not 6: Türkiye ‘de konut piyasasında ikili yapı oluştu. Zengin
daha zenginleştiği ve fakir daha fakirleştiği için , lüks konutlar
talep buluyor halk tipi konutlara olan talep düşük kalıyor.
Söz gelimi Çekmeköy’de halkın konuştukları şöyle ‘’ boşaltılan
askeri alanda TOKİ konutlarından bir oda bir salon 15 milyon liraya
satılıyor. Bu konutlar ve villaları Katarlılar satın alıyor. ‘’
TOKİ’nin görevi sosyal konut yapmaktır. Ancak bu güne kadar sosyal
devlet anlayışı ile konut yaptırmadı. Halka yaptığı konutları da
piyasa değeri ile sattı. Yerine lüks konut yaptırdı ve yeni
zenginler yarattı.
Not 7: Türkiye’de Emlak sektöründe aşırı spekülasyon oluştu.
* 2017 =100 Temel yılına göre 2023 Eylül ayında konut fiyat endeksi
1088 oldu.
* 2017=100 Temel yılına göre 2023 Eylül ayına TÜFE fiyat endeksi
539 oldu.
* Konut fiyatları enflasyonu ikiye katladı.
Özetle; konut fiyatları balon yaptı. Bundan sonra talep de düştüğü
için fiyat artışı enflasyonun altında kalacaktır. Zamanla dengeye
gelecektir.
Not 8: Çin'in en büyük gayrimenkul şirketlerinden Evergrande'
iki yıl önce yurtdışı yatırımcılarına ve bono sahiplerine olan
borcunun tamamını ödeyemeyeceğini bildirdi. Çin hükümeti ile
borçlarını yeniden yapılandırdı.
Bu senede yine büyük bir emlak şirketi olan, Conutry Garden ilk 6
ay için 6,7 milyar dolarlık rekor zarar bildirdi. Bu şirketin henüz
tamamlanmamış bir milyon konutu olduğu tahmin ediliyor.
Çin’de halkın yüzde 80’i servetini gayrimenkulde tutuyor.
Gayrimenkule olan güven kaybı fiyatlarda da düşüş yaratacak ve
servet kaybına neden olacaktır. Servetin artması tüketicinin
tüketim eğiliminin artmasına neden olur. Şimdi Çin’de halkın servet
kaybı, tüketimin kısılmasına ve talebin düşmesine neden olacak ve
büyüme daha da yavaşlayacaktır.
Not 9: Gaye Hanım dünya siyasetinde yükselişteki siyaset tarzını
iyi özümsemiş belli ki.
Teorik, rasyonel, profesyonel bir dili ardında bırakmış, anlaşılır
ve basit cümleler kuruyor.
Pozisyonu için ne kadar doğru bir tavırdı, tartışılır.
Ancak görünen o ki, kendisini o pozisyona getiren ve hayat
pahalılığından mesul olanlara da bir mesaj verdi ve halk nezdindeki
Amerika’dan gelmiş elit imajını, halka yakınlaştırmak istedi.
Nitekim son seçimde net olarak görüldü ki, gerçekçi olmak değil,
halk tarafından anlaşılmak, onların desteğini almayı sağlıyor.
Tıpkı dünya siyasetinde son dönemde öne çıkmayı başaran tüm
siyasetçiler gibi.
Bu açıdan, Gaye Hanım bu açıklamalarıyla Merkez Bankası Başkanına yakışır bir tavır ortaya koyamadı belki ama tam bir siyasetçi gibi davrandı; halktan ziyade, siyasetçilere benzedi.
Diğer yandan şu hususa da dikkat etmek lazım: Hali vakti yerinde
ve bulunduğu mevki güçlü olan insanların parasal sıkıntılarından
söz etmeleri emirlerindeki "halkla ilişkiler" ekiplerinin
sandığının tersine, sevimli bir imaj değildir.
Empatiyle değil, bıyık altı bir gülüşle karşılanır bunlar...
Yine de umuyorum ve diliyorum ki..
Yine de Merkez Bankası Başkanı'nın bu sözleri yetkilileri uyandırır
da kiracıların neler yaşıyor olabileceği düşünülür ve acil çözüm
yolları aranır.
Not 10: “çok sevdim/ güzel sevdim
güzelliğim kırıldı
ah mavi intiharlar taşıdım günlerce
yeminler getirdim bak kekik kokulu
kekik kokulu ölümlere gidiyorum ben
artık kuşlarını uçur” (Adem Turan)
Not 11: Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü / Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü / Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü / Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana / Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana /- Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Not 12: Türkiye'de yabancı istihbaratlar, daima KÖYLÜYE oynar.
KÖYLÜ, bu toprakların en acımasız ve en çıkarcı üyesidir.
KÖYLÜ soğurulunca, GÖÇMEN aldık 16 Milyon tane. Çoğu da KÖYLÜ.
Bu sizde bir lamba yaktı mı 25 sene sonra ne planladıklarıyla ilgili?
Not 13: 5 TL'nin hiç bir hükmü kalmamışken, bozuk para olarak piyasaya sürmüşler.
Halbuki 10 TL yapılmalıydı direkt.
50 TL altı kağıt paranın da anlamı kalmadı.
Not 10: Bence bu sene 4 MTV kalıcı olacak.
Not 14: BİR UZAKLAŞTIRMA CEZASI: GÖZÜME GÖRÜNME!
Ağır cezadır. Bu yüzden böyle bir ültimatoma riayet etmeyen kişi
ağır cezada yargılanmaya müstahaktır. İddianamenin özeti bellidir:
Gözü gereksiz yere meşgul etmek! Uzaklaştırma cezası alan kişinin
yapabileceği tek bir şey vardır: Saklanmak ve radarlara
yakalanmamak. Kaybolmanın bile tanımı değişmişken göz önündeki
insan nasıl, nereye ve ne zamana kadar saklanabilir ki? Keza
uzaklaştırma da böyle. Cezayı verenlerin her zaman uzaklarda da
görme nöbeti tutan gözleri vardır. “Gözüme görünme” ültimatomu
veren kişi becerebildiği en nazik haliyle aslında uzaklaşmasını
istediği kişiye “sakince, gürültüsüz patırtısız öl!”
demektedir.
Not 15: Çağdaş dünya her şeye kendi biçimini vermek için akla hayale gelmeyecek yollar geliştirmekte. Bakışı ve bakış açısını değiştirmek bunlardan biri. Teker teker modern misyonerler tutmak hem zaman alıcı hem de meşakkatli bir eski usul. Bütün bakış açılarını bir ekran gözüne odaklamak hem pratik hem daha ekonomik. Kitle iletişim aygıtları kitlenin yerine bakan toplumun yerine gören kocaman gözlerdir. Sözgelimi biz televizyon seyrettiğimizi sanırız, ama aslında ekranla göz göze gelmektir yaptığımız. Gözümüz ekranların gözü ile aynileşir. Şimdilerde kalabalıkların trendi, siyah -beyaz bakışlarına daha renkli görme biçimleri kazandırmak için görmek istemedikleri şeyleri görmemek amaçlı ameliyat masasına yatmak. Bu kapalı ameliyatla artık görmemeyi tam sağlayan oldukça başarılı (!) körlüklere ulaşılabilmekte. Yaşadığımız yüzyılda bu kadar çok sayıda hakikati görme engelli insana rastlıyorsak bu biraz da tersine görme-yani körlük- cerrahisinin gelişmesiyle ilgili bir durum olsa gerektir.
Not 16: Bir ağaç kadar bile bu dünyaya ait değiliz. Ağaç durur,
insan yürür. Ağaç göğe doğru, insan yere doğru büyür. Ağaç
büyüdükçe olgunlaşır, bilgeleşir; insan büyüdükçe yaşlanır, küçülür
ve yokluğa doğru yaklaşır. Bir ağaçtan alacağımız şeyler sadece
meyvesi ya da gölgesi değil elbet, ağacın öğüdünü de iyi dinleyip
iyi almak icap eder. Ağacın dilini en iyi çözüp öğüdünü en iyi alan
elbette ki şairlerdir. Ağaçla konuştukları zaman Pir Sultan Abdal
gibi konuşurlar:
“Öt benim sarı tamburam/ Senin aslın ağaçtandır/ Ağaç dersem
gönüllenme/ Kırmızı gül ağaçtandır.” “Ağaçtır Kâbe eşiği/ Cihanı
tuttu ışığı/ Hasan Hüseyin Beşiği/ O da yine ağaçtandır”
Not 17: eski yokuşta söze durmuş bir Karacaoğlan düşü/ ağzımızdan yutuyorken biz sevinçlerin geçmişini/çiçek açmışsın yine hazdan kıyamet cengi/ herkes uçarak gidiyor ölüme yanı başından.
Not 18: belki de en çok kadındır yazlar/ sigarasını içen bir adamı dumanından ölürken/ öpendir/ kaplan zambağı toplar gibi öper öyle kadınlar/erkekleri..
Not 19: demek oğlanların kalbi lodosa yakalanmış
demek babasız kızlar çirkin
affın ve pişmanlığın içinden
eve geç gelenlerin adı lili..
Not 20: Adalet terazisini yanlış tutanlar suçlunun güçlü olanını
ayırmakta mahirdirler. Nasıl mı? Üzerindeki dış kıyafete göre
elbette. Paltolu, pardösülü, montlu, ceketli, cübbeli mi yoksa
abalı mı? En yumuşak yünlü dış kıyafeti kim giymişse ilk taşı ona
atabilirsiniz, yani abalıya! “Vurun abalıya!” deyimi öylesine
söylenmiş değildir. Suçlu da olsa aman ha dokunmayın altından
ayakkabılıya, milyarlık arabalıya. Vuracaksan köylüye vur ya da
kasabalıya, takım ceketliye değil abalıya!
Güçsüzler bile haksızlığa maruz kaldıklarında gasıplar, zalimler ve
şakiler arasında gözlerine kestirdikleri en çelimsizinden hesap
sormaya kalkarlar. Yumruğu kimden yedilerse onun peşine düşmezler
de onun uzaktan akrabası ya da onunla hasbelkader yol üzerinde
ayaküstü selamlaştığı kişinin izini sürerler. Güçlü zalimlerin,
müstekbirlerin, profesyonel hırsızların ve haksızların bırakınız
hesap sorulma korkusu yaşamalarını, kara para aklar gibi akçeli
işlerde bile son hız kendilerini aklamaya çalıştıklarını
görebiliriz. Güçlü kişi tanrı bildiğinden güç devşirip, güç
çalandır.
Not 21: Enflasyon lobisi
Fiyatlarına "maliyetim arttı" diyerek zam yapabilenler,
madde listesi açıklanmadan "enflasyon bu kadar oldu" denilen
enflasyona göre maaş zammı yapanlar,
enflasyonun çok altında faizle kredi kullananlardan oluşuyor.
Not 22: Enflasyonda düşüş yok.
TCMB piyasa katılımcıları anketinde enflasyon tahminleri
gerçekleşmelere göre çok düşük kalıyor.
Bu durumda TCMB hız kesmemeli ve 500 puanlık artışla devam etmeli
sonra enflasyonda en az iki ay üst üste düşüş görmeden faiz
artırımlarını durdurmamalı.
Not 23: TOKİ’nin doğudan batıya kuzeyden güneye Türkiye’nin her
tarafını kimliksiz, renksiz, estetiksiz beton yığınlarıyla
doldururken bu korkunç cinayete hiç kimsenin ses çıkarmadığını, ses
çıkarmak isteyenlerin “Bunlar boğaz köprüsüne de karşıydılar” diye
linç edilip susturulduğunu unutmayın.
Menderes devrinde İstanbul’un tarihi yapıları ortadan kaldırılırken
de “Ne yapalım yol açılmasın mı?” diye düşünüyordu çoğunluk.
Demek ki buradaki mesele muhafazakar tanımıyla ilgili. Türk toplumu
geneli itibarıyla muhafazakar bir toplum değil aslında. Geçmişin
değerini bilen, köklerine sahip çıkma duyarlığına sahip olan
insanlar değiliz biz. Bunun tarihten gelen, toplumsal yapıdan
kaynaklanan sebepleri var herhalde. Ancak şurası muhakkak ki
-kavramın evrensel anlamıyla- muhafazakar değiliz. Belirli bazı
konularda takıntılarımız var yalnızca.
Not 24: Paranın değeri düştükçe paradan kaçış hızlandı,
restoranlar, kafeler dolmaya herkes metroyla, otobüsle gideceği
yere arabasıyla gitmeye başladı. Dövize yönelişi önlemek için faizi
artırmak yerine bir yanlış daha yapılıp kur korumalı mevduat hesabı
(KKM) icat edildi. Enflasyon yükseldiği için ücretli kesim ve
gelirini enflasyon kadar artırma yeteneği olmayanlar kaybetmeye
başladılar. Sonuçta orta sınıf yok oldu. Bu arada tüketime dayalı
bir büyüme yakalandığı ve onun etkisiyle işsizlik azaldığı için
sorun yokmuş gibi algılandı. Sanal bir refah ortamı yaratıldı.
Bu gidişin sonu olmadığı, bu şekilde büyümenin sürdürülebilir
olmadığını ilk önce yabancı yatırımcılar ve finans kuruluşları
gördüler ve önce doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını kestiler
sonra da borç vermeyi minimum düzeye indirdiler.
Hükümet, bu gidişin kötü olduğunu fark ettiğinde enflasyon yüzde
seksenlere dayanmış TL, dolara karşı büyük değer kaybı yaşamıştı
(2021 Eylül’ünde 1 USD = 8,40 iken 2023 Ortasında 1 USD = 23.633
olmuştu.) Bu gidişin sonunun kötü olduğu fark edilince Haziran
2023’de ekonomi yönetimi değişti ve Merkez Bankası faiz artırmaya
başladı. Bankalar da yine Merkez Bankası’nı izleyerek mevduat ve
kredi faizlerini artırmaya yöneldiler. Bu durumda borcu olanlar
ödeme vadesi geldiğinde daha yüksek faizlerle kredilerini yenilemek
zorunda kaldılar. Faizler artmaya devam ettikçe konut ve otomobil
alımı düşüşe geçer, borsaya ilgi azalır, insanlar paralarını
toparlayıp mevduata yönelmeye başlarlar. Tüketim mallarına olan
talep düşüşe geçince büyüme de gerilemeye başlar yavaş yavaş
işsizlik artışa geçer. Orta sınıf yok olduğu için bu çöküşü
dengeleyecek kimse kalmamıştır. Tam tersine büyümedeki düşüş
ücretliler ve gelirini ayarlayamayanlar için daha ciddi bir çöküşün
habercisi olur.
Eskiden bu ilk dönemin hovardalığının bedelini ödemek ve çöküşten
çıkmak için IMF yardıma çağırılırdı ve IMF de aşağı yukarı bunları
yaptırır ama ekonomiyi desteklemek için de borç verirdi. Şimdi IMF
ve dış destek olmaksızın bunlar yapılmaya çalışılıyor. Merkez
Bankası’nın politika faizini artırmaya başlaması ve KKM’den çıkış
çabaları bile ülkenin risk primini (CDS) 300’ün altına çekmeye
yetti. Merkez Bankası faiz artırmaya başlamadan önce CDS primi 834
baz puandaydı, bugün 286 baz puanda. Aradaki 548 baz puanlık fark
uygulanan irrasyonel politikanın maliyetidir. Bu fark Türkiye’ye
yüksek dış borçlanma faizi ve doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarının kesilmesi şeklinde mal oldu.
Şimdilerde esnaf, faizlerin artırılmasının kendilerine ağır bir
fatura yüklemeye başladığından şikâyet ediyor. Bunların olacağını
ilk faiz düşürme ve KKM’ye geçiş hamlesi sırasında ve sonrasında
defalarca söyledik, bıkmadan usanmadan yazdık anlattık. Toplumun
çoğunluğunun sesi çıkmadı hatta bazıları bize kızdı, karamsar tablo
çizmekle suçladı, faizleri düşürmenin enflasyonun düşmesini
sağlayacağını savundu. O zaman bize kızanlar şimdi bizden önde
gidiyor ve faiz indiriminin ve KKM uygulamasının yanlış olduğunu
söylüyor. Haklılar, bu konuda güzel bir Atasözümüz var: “İki yanlış
bir doğru etmez.”