CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin son grup toplantısında, İBB ye kayyum atama durumu olursa, bunu "terörizm" olarak göreceğiz demiş. Ardındanda, vu durumda kimse Bay Kemal'den sabır beklemesin diye de eklemiş.
Top tüfek alıp sokağa mı çıkacaksınız?
Aslında burada, Kemal Kılıçdaroğlu'na şu soruyu yöneltmek lazım: Diyelim ki, "terörizm olarak gördüğünüz kayyum ataması gerçekleşti. O zaman bu "terörizm ile" nasıl mücadele edeceksiniz? Yoksa top tüfek alıp sokağa mı çıkacaksınız? Hani böyle bir erkekliğiniz ya da cesaretiniz varsa 2017 referandumunda 2.5 milyon geçersiz oy geçerli sayılıp Üsküdar geçilirken neredeydiniz!
Değerli okurlar, kılıçdaroğlu'nun bu sözleri, 2023'ün ortasında yapılacak olan seçimlerin kolay geçmeyeceğini gösteriyor.
Eğer Kemal bey böyle ateşli erkekçe sözlerinin ardında duracak cesarete ve eyleme geçecek iradeye sahipse ve iktidar İstanbul’la kayyım atayacak kadar gözü
karalığa, mantıksızlığa ve geri zekalılığa ram olmuşsa bizi ateşli günler, yanan sokaklar ve devrimci bir mücadele bekliyor demektir. Tabii 44 yıllık yaşamı arkada bırakan biri olarak inandıklarının, seçimlerinin ve seçtiklerinin arkasında duran, adalete sevdalı bir millet ve kefenini giymiş yürek giymiş bir siyasetçi görmeedim bu zamana kadar, Ekrem İmamoğlu hariç. Kemal beyin sözleri lafu güzaf olarak tarihe geçebilir, eğer Ekrem başkana dokunurlar ve CHP’liler gök kubbeyi iktidarın başına yıkmazsa. İktidar olmak, hükümran olmak çetin ve zor yoldur. Eğer bu yolda can yakmaya çerçeve indirmeye cesaretiniz yoksa ve güç/erk sahibi olmak için can yakmaya iradeniz yoksa iktidara talip olmayacaksınız. Güç ve makam dünyada insanlar altın tepside sunulan bir şey değil, hele Ortadoğu’da hiç değil.
TÜİK ve Yİ-ÜFE:
Enflasyondaki artış temelde şu nedenlere dayanır;
Üretilen mal veya hizmetlerin talebi karşılayamaması, bu mal veya hizmetlerin üretilmesi için katlanılan harcamaların(enerji, personel giderleri, emtia fiyatları vs.) yükselmesi, beklentilerin bozulması ve para arzının artmasıdır.
Pandemi süreci başladığından bu yana, tüm dünyada da olduğu üzere bizim ülkemizde de enflasyon belirgin bir şekilde arttı. Enflasyondaki yüksek seyir ağırlıklı olarak maliyet enflasyonundan kaynaklandı.
Küresel çapta enerji ve emtia fiyatlarının yükselmesi, tedarik zincirindeki sıkıntılar, doların diğer para birimleri karşısında değerinin artması neticesinde yurt içi üretici fiyat endeksindeki artış üç haneye kadar çıktı ve 2022 yılı Ekim ayında yıllık ÜFE yüzde 157,69 olarak gerçekleşti.
Kasım ayında 21,6 puan gerileyen ÜFE oranı Aralık ayında 38,3 puan daha düştü ve çift haneye indi. Hem TÜFE de hem de ÜFE’deki bu sert düşüşler baz etkisinden kaynaklandı. Bunun yanı sıra petrol fiyatlarındaki gerileme, bu düşüşte etkili oldu. Alt kalemler incelendiğinde aylık en yüksek azalışın; yüzde 12,49 ile kok ve rafine petrol ürünlerinde, yüzde 11,78 ile elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirmede, yüzde 2,88 ile ham petrol ve doğal gaz alt sektörlerinde gerçekleşmesi de bu durumu teyit ediyor.
Öte yandan maliyetleri yükselten başlıca nedenlerden biri de hiç kuşkusuz döviz kurlarındaki artıştı. Bir süredir dolar kurunun yatay seyretmesi de üretici fiyat endeksindeki düşüşte önemli bir katkı sağladı.
Sonuç olarak TÜFE ve ÜFE’de tepe noktayı 2022 yılı Ekim ayında görmüş olduk. Mevcut seviye hâlâ yüksek olsa da bu düşüşler bozulan fiyatlama davranışlarını önemli ölçüde dizginleyecektir.
Eğitimin anlamı:
Eğitim bir süreçtir; dolayısıyla eğitimi çocuğun sadece okulla dolayımlandığı bir araç olarak görmek büyük eksiklikler taşır. Çocuk içine doğduğu aileden, sosyal çevresi (ki sanal çevre de buna dahildir) ve teknolojik aygıtlara kadar bir dizi eğitsel sürecin içindedir. Aslında teknoloji farklı araçları ve egemen olduğu çevre faktörü ile kişi üzerinde bir propaganda aracına dönüşmüştür. Burada propagandanın anahtar kavramı ise tüketimdir. Dikkat edilirse bugün bireyin tek yumuşak ideolojisi tüketim haline gelmiştir. Sağcısı, solcusu, İslamcısı gitmiştir; yerine neo-liberal tüketici birey gelmiştir. Aslında bu koşullar altında yetişen birey, sadece emtia tüketmez; zamanı, arkadaşı, çevreyi vb. herşeyi tüketmeye başlar ve giderek kendisini tüketir.
Bugün eğitim konusundaki temel yanılgılardan birisi de, yaşanan sorunlara dair dersler konulunca bu sorunların sona erdirileceği beklentisidir. Gerçekte bu mentalite dersi bir ders değil, propaganda aracı olarak düşünmektedir. Halbuki bireyin davranışlarını belirleyen şey, zihniyetini yönlendiren ve farklı araçların dolayımıyla bunu gerçekleştiren sosyo-politiktir. Bir başka deyişle, durmadan yirmi dört saat elindeki aygıtlarla epistemik propagandaya maruz kalan ve dış dünyanın (toplumun) bu yönde ödüllendirme ve cezalandırma gerçekleştirdiği bir sosyo-politikte farklı davranışlar beklemek pek olası görünmemektedir.
Özellikle pandemiyle birlikte dijital boyutu ağırlık kazanan eğitimde, giderek kitap, devam, bilgide derinlik ve hikmet zayıflamakta ve hatta anlamını kaybetmektedir. Bireylere ciddi bir özgüven söylemi aktarılmakta; ancak bu özgüvenin altını dolduracak “bilimsel müktesebat” eksik kalmaktadır.
Bunun doğal bir sonucu olarak eğitimden her aşamada beklenen çıktılar gerçekleşememektedir. Bundan sonra ilk adım olarak eğitimin sosyo-politiği üzerinde yeniden düşünmek, nasıl bir insan sorusuna net cevaplar vermek ve ardından çalışma, performansa dayalı (teorik bilgi ve davranışı içerecek) bir müktesebatı faaliyete geçirmek düşünülebilir.
Nuhun Toprakları:
Son dönemde müjdeli haberler ismi terörle anılan Gabar’dan geldi. Gabar ve Cudi Dağları arasındaki bölgede çok kaliteli petrol yataklarının bulunması ülkenin gidişatını değiştirecek boyutta. Son üç yılda yapılan çalışmalar sonucu eskiden tankların geçtiği yollardan şimdi akaryakıt tankerleri geçiyor. Bölgede arazi fiyatları bir anda beşe katlandı. Bölge insanına iş imkânları doğdu.
Genç Türkiye Cumhuriyeti, Lozan görüşmelerinde Kerkük ve Musul’u kaybetmemek için çok direnmiş bunu da başarmıştı. Ancak İngilizler boş durmadı, Doğu ve Güneydoğu’da isyanları teşvik ettiler. Hatta olay genç Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş açmaya kadar geldi. Milli Mücadele’den yeni çıkmış genç Cumhuriyet baskılara fazla dayanamadı ve 1926 yılında Ankara Anlaşması ile Musul ve Kerkük’ü, Irak Krallığına yani İngilizlere bıraktı.
PKK, başlangıçta kendisini “devrimci komünist” olarak gören militanlarca kuruldu. Önce Hafız Esad Suriyesi’nin desteği ile hareket etti. 1980’lerden başlayarak kademe kademe Batılı ülkelerin kontrolüne girdi. 40 yıldır terörle mücadele için harcanan para ile bir Türkiye daha kurulurdu.
Suriye sınırından ne zaman geçsem hayıflanıp dururdum. Sınırın karşısındaki petrol tesislerini gördükçe, “Arada ne kadar mesafe var ki, orada çıkıyor da bizde neden çıkarılamıyor” diye sorardım kendi kendime. Yer altında hazineler olduğunu yabancılar da biliyormuş, içimizdeki hainler de… Sadece bizden gizleniyormuş. Yabancı şirketler arama yapıyor, petrolü buluyor, “Çıkarılması ekonomik değildir” diyerek kuyuları kapatıp gidiyorlarmış.
Üç yıldır Gabar’da hummalı bir çalışma var. Hububat ekilen tarlalardan şimdi petrol fışkırıyor. Bölge zaten insanlığın ilk dönemlerine tanıklık etmiş. Nuh peygamberin tufandan sonra gemisini park ettiği bir yer Cudi ve Gabar.
Gabar’dan çıkarılan petrol dünya standartlarının üzerinde. Önceden açılan beş kuyuya ilave olarak bir kuyu daha açıldı ve yüksek kaliteli petrol fışkırdı. Şimdi Gabar’ın daha yüksek kısımlarında yeni sondajlar vuruluyor. Mühendisler ümitli. Şimdiye kadar belirlenen petrol, bölgedeki petrolün yüzde onu civarında. Çalışmaları yabancılar değil TPAO yürütüyor. Eskiden devlet sürekli bu bölgeye para akıtırdı. Şimdi devletin ve milletin kazanma zamanı.
BOŞ TENCERE:
Boş tencere iktidar yıkar mı? Bu zamana kadar yıktı. Türk siyasi hayatı parti mezarlığı ile dolu bu nedenle.
Rekabet Kurumu, tekel oluşmasını ve piyasaya hakim firmaların bir araya gelerek fiyat belirlemesini -oligopol yapısını- engellemekle görevli devlet kurumudur. Yaygın marketler hükümet baskısıyla belli malların fiyatlarını bir araya gelerek sabitlediler, Rekabet Kurumu buna ses çıkartmıyor.
Hükümetin bu çabaları ‘boş tencere’ ile ifade edilen durumun seçim üzerindeki etkisini ortadan kaldırmaya yetecek mi?
Yetebilirdi de, bugün durumu ekonomik açıdan iktidar için zorlaştıran daha az önemli sayılmayacak bir alan var: Eğitim…
AK Parti iktidarının en baştan itibaren uyguladığı eğitim politikası, bugün, hep AK Parti’ye oy vermiş kitleleri kendisinden koparacak bir tehlike haline dönüşmüş bulunuyor.
Eğitimde özel kurumların ağırlık kazandığı bir çarpıklık var bugün. Devlet okulları ailelerin çocukları için belirledikleri gelecek planına uygun eğtim veremiyorlar; istenilene erişebilmenin yolu çocukları özel okullara göndermekten geçiyor.
Önceleri yalnızca belli ailelerin tercih ettiği özel okullar, son yıllarda orta halli ailelerin de ilgi gösterdiği bir seçenek haline dönüştü.
İmkanlar zorlanıyor, ailelerde çalışabilecek durumdaki herkes çalışıyor ve yemeden içmeden fedakarlık da yapılarak çocuklar özel okullara gönderiliyor.
Buna artık “Gönderiliyordu” demek gerekiyor.
İki maaşlı/ücretli aileler ile esnafın çocuklarını özel okullara göndermesi bugünün şartlarında hiç kolay değil.
Tek çocuğu olan aileler bile zorda, bir de AK Parti’nin ‘en az üç çocuk’ teşvikine uymuş olan aileler ne yapsın?
Ekmeğini yaban ellerde kazananlar da, ülkeye dönme arzusuyla yanıp tutuşsalar bile, döndükleri takdirde burada kazanacakları maaşlar/ücretler ile çocuklarına iyi birer eğitim veremeyecekleri kaygısıyla yerlerinde kalmayı yeğliyorlar.
Maaşlara %30 zam yapan iktidar, özel okulların, ücretlerini ancak %65 artırabileceği kararına vardı.
Bugün sıradan bir özel okulun ücreti 50 bin TL’den başlıyor ve kaliteye bağlı şöhret arttıkça okulun ücreti sıradan okulun üç-dört-beş katına kadar çıkabiliyor.
O rakamlara önümüzdeki yıl için öngörülen %65 zammı da ekleyin.
Çevremdeki pek çok genç aile babası-annesi bu hesabın içerisinden çıkamıyor.
Kaynamayan boş tencere mi daha etkili olacak önümüzdeki seçimde yoksa çocuklarına hedef seçtikleri geleceği vermekten uzak eğitime mahkumiyet mi?
Belki de her ikisi birden…
AK Parti’nin -bu arada ortağı MHP’nin de- bizim bilmediğimiz sihirli bir formülü belki vardır.
Göreceğiz. Millet dersini çalışmış etmiş ezber, sandıkta anyayı Konya’yı gösterecek milletin gerçeklerinden oluşup iktidarın nimetleriyle şımaranlara. Milletin parasıyla millete efendilik etmek neymiş iliklerine kadar hissedecekler.
Son söz: Bazen şeytanı yenmek için şeytanla anlaşmalısınız.
Not 1: Yalnızlığı soruyorlar; yalnızlık / bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Cemal Süreya
Not 2: Siyaset ve iş hayatının sürükleyici kuvveti “gerçek” değil, algıdır!
Not 3: Arabî Farisî dilin olmazsa
Bülbüle münasip gülün olmazsa
Asla bir meslekte elin olmazsa
Dava ile sultan olsan fayda ne?
(Narmanlı Sümmanî)
Not 4: Biz bu cihândan göçelüm
Ol dost iline uçalum
Arzû hevâdan geçelüm
Gel dosta gidelüm gönül (Yunus)
Kalmadı böyle dostlar..
Not 5: Futbolda gol yemeyeceksiniz ve skora katkılarda bulunacak bir golcünüz de olacak.
Elinde sihirli değnek olduğu varsayılan bir teknik direktörün maçı kazanmak için yeterli olmadığını dünkü derbide yaşayarak bir kez daha anladık..
Futbolda bir yenilgi yolun sonunu getirmez, onun telafisi var; siyasette ise durum farklı. Yenildiniz mi…
Beş yıl daha bekleyeceksiniz.
Bilmem anlatabildim mi?
Not 6: Devasal negatif reel faiz politikasına rağmen borsa 2023'e pek parlak giremedi.
Bir beyit yazayım, yükselsin:
Parayı her daim borsaya gömelim,
Yaz'a vezir parmağı tatlısını yiyelim.
Not 7: “Tarihinin en düşük et ve süt ürünleri tüketimini yaşıyor Türkiye Cumhuriyeti” /
Sencer Solakoğlu / TÜSEDAD
Not 8: Tuvalet işletmecileri birleşerek Birleşik Tuvalet A.Ş kurup, bu tuvalet şirketini BIST'te halka arz etmeli.
Talep patlar, sonuçta en temel ihtiyaç. O kadar geziyorsun, tuvaletin gelince nereye yapacaksın?
Üstad Kemal Sunal da paranın hepsini tuvalete gömmüştü.
Bir şirketin ilk halka arzında;
Satılacak pay bedeli: 581.000.000 TL
Talep: 68.700.000.000 TL
Talep/Satış: 118,2 (rekormuş)
"Tavan sevdası" by Recaizade Ekrem :)
Sanki yüksek teknoloji hissesi.
Un dünyanın en zor işlerinden birisi.
Talep patlamasını sağlayan: krediyle ve hisse teminatıyla başvuru yapılabilmesi. "Nasılsa kat kat talep gelecek ben istediğim tutarın 20 katı talep atayım" diyenler sayesinde dosya şişiyor. Çok az oranda verileceği için; "tavan tavan" gitmezse?? Krediyle girenlerin helvasını...
Not 9: Bazı fırsatçılar ucuz kredi kampanyası geliyor diye satılık evlerinin fiyatını yükseltmiş. Çok ilginç. Böyle olacağı kimin aklına gelirdi ki!?
Konut fiyatlarını yükseltin efendiler, patlayıncaya kadar yükseltin.
Sonu ABD'nin 2008'de yaşadığı kriz olacak, ödenebilirliğin bir limiti var.