Türkiye’de  herşeyin fiyatı normal, sadece kiralar yüksek, değil mi? Renault Clio olmuş 1 milyon TL (o da bayide yok). 1 kg peynir 250 TL, 1 kg et 320 TL, 5 lt zeytinyağı 900 TL, 1 gömlek 500 TL. Bunların fiyatı düşmeden ne ev kirası düşer ne de ev fiyatı. Çözümü yanlış yerde arıyoruz.

Teşhisi doğru koyalım. Türkiye’de temel sorun enflasyon değil. Temel sorun cari açık. Yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik bunun yan etkileri. Yüksek cari açıktan dolayı sürekli bir döviz talebi var. Cari açık kapanmadan enflasyonun kontrol altına alınmasının imkan ve ihtimali yok. 

Enflasyon bazı zenginleri ve krediye ulaşabilenleri mutlu eden bir olgu. Ucuz, kıyak krediye ulaşabilen avantaj sahipleri, enflasyon düzeninden mutlu.

Niye mutlu olmasınlar? Enflasyondan daha düşük faizle kredi kullanmak gibisi yok. Borçları; dolar karşısında eriyor, sattıkları ürün fiyatlarındaki artışa kıyasla ufalıyor. Alırken büyük gelen rakam, geri öderken küçük kalıyor. Havadan tatlı para kazanıyorlar.

Yavaş da gitse uygulanan sıkı para politikası, sert de olsa daraltıcı maliye politikası, doğrudur. Türkiye ekonomisinin başka bir çıkışı yoktur. Tek haneli yıllık faizden verilen konut ve taşıt kredilerinden, seçimden hemen önce verilen çok düşük faizli ‘’yatırım kredileri’’ adındaki kredilere, son üç yılda çok açıldık. Bu ucuz krediler; emlak, otomobil ve diğer varlıkların fiyatlarını artırdı. Bu şekilde oluşan refah etkisinin, zor koşulları yumuşattığı ileri sürülebilir. Bence bir tarafı düzeltmeye çalışırken, başka bir denge bozuldu.

Ticari Kredi Faizlerinde artış doğru karar,

Ama EKSİK bir karar:

Merkez Bankası faizini düşük tutarak bu iş EKSİK kalır. Ayrıca Yatırım ve İhracat kredilerinde ÇIT yok o da eksik. Düşük verilen yatırım kredi faizleri de yükseltilmeli ve mevcut krediler yüksekten yenilenmelidir. Zaten çoğu yatırımda kullanılmadı.

Garibanlar, yalancı iyileşmelerle oyalanıp faizin dinen düşük tutulduğuyla teselli buladursun...
İktidar da seçimden önce halkı kızdırmamak için aspirin tedavisi uyguluyor. Faizi, enflasyonu düşürecek orana çıkarmayarak ekonomik durgunluğu erteliyor.
Sonuç; Türkiye Yüzyılı gibi enflasyon da durdurulamıyor. Ve düşük faizli krediler kullanarak enflasyondan kazanan bazı kesimler bu durumdan inanılmaz mutlu netice olarak. Zombi şirketleri yüzdürmek uğruna enflasyonu bitirmemek doğru bir tercih değil.

Cari açık, enflasyon ve enflasyonun altında negatif reel faiz devam ettikçe düzelme beklemeyin ve her gün gelen gelecek olan zamlara kendinizi hazırlayın. 

Son sözüm size ey yoksul halkım: Düşük faiz, negatif reel faiz 3 kişilik istihdam sağlayacağım örtüsü altında 300 kişiyi ya da geniş halk kitlelerini fakirleştiren ve ucuz krediye erişimi olan bir avuç komprador, varsıl, azgın zenginleri daha da zengin eden ve yoksulu varsıla köle eden bir sistem. Lütfen bunu anlayın. Anlamasanızda yaşamınızda hissediyorsunuz daha da hissedeceksiniz her geçen gün.

Son söz: Kaçınılması imkânsız olan şeyler sadece kaçınılması imkânsız olduğuna inanılan şeylerdir.

Sümer bedduası: “Neşeli bir kalple yaptırdığın sarayların harabeye dönsün."

Anma: Değerli Yılmaz Gruda abiyi kaybettik…
Her zaman neşeli ve dost canlısıydı.
Işıklarda uyusun…

Not 1: Akaryakıt ve doğalgaza yapılan olağanüstü zamlar, MTV’ye yönelik ek ödeme talebi, temel gıda ve barınma masraflarının sürekli artışı… Bütün bunlar doğal bir felaket değil. Orta sınıf gittikçe eriyip memleketteki umumi sefalet derinleşirken 2022 yılında %366 oranında kâr eden özel bankalara ya da aynı yıl net kâr oranı %346 artan Koç Holding gibi büyük sermaye sahiplerine yönelik servet vergisi getirmek şöyle dursun, sürekli vergi indirimi ve aflarıyla daha da destekleniyorlar.
Yani aslında iktidarın bütçe açığını kapatmak ve mali disiplini sağlamak için acımasızca uyguladığı politikalar, açıkça sınıfsal bir tercihi yansıtıyor. İnsanların daha çok harcama yapmalarına rağmen daha az şey satın alabildiklerini, iktidarın yürüttüğü ekonomi politikasının sonucu olarak toplumsal refahtan aldıkları payın gittikçe azaldığını anlamaları için iktisat doktorasına sahip olmaları gerekmiyor. Bunu herkes anlar, nitekim anlıyorlar da.
Peki koca memlekette neden bir yaprak dahi kımıldamıyor? Neden toplumda en ufak bir hareketlenme gerçekleşmiyor? Neden koca bir millet, gözleri bağlı şekilde kasabın boynuna vuracağı bıçağı bekleyen bir koyunun teslimiyeti içinde gibi gözüküyor? Bunu anlamak için sadece zaman kavrayışıyla sınırlı muhafazakâr bir perspektife ihtiyacımız var. Kastettiğim şu: İleriye değil, geriye dönük olarak düşünmemiz gerekiyor. Bir başka deyişle, Karl Ludwig von Haller’in (1768-1854) ifade ettiği gibi, zamanımızı geleceğin başlangıcı olarak değil, geçmişin sürekli ve kesintisiz bir büyüme içinde ulaştığı son nokta olarak görmemiz gerek.

İçine düştükleri derin bunalımın ardından çaresizlik içinde intihar eden gencecik insanların psikolojik manzarasını temsil ettiği böylesi bir seçim yenilgisinin ardından, 6-7 dönemdir vekillik yapan, halkla hiçbir rabıtası kalmamış gamsız bir ekipçe yönetilen ana muhalefet partisinin lideri, en ufak bir utanma belirtisi göstermeden “alt tarafı bir seçim kaybettik” diyebildi. 

Ortada çoktan defnedilmiş olması gereken bir cenaze var: Parlamenter siyaset vefat etmiştir. Ona hâlâ yaşıyormuş muamelesi yapmayı bırakmalı ve kendisini ivedilikle ebedi istirahatgâhına teslim etmeliyiz. Politikayı, artık şikayetlenmekten keyif alır hale geldiğimiz sosyal medyanın yankı odasından çıkarmalı ve onu yaşayan, ter döken, ezilen ve umutsuzluk içinde kendini heder eden gerçek insanların omuz omuza verip birbirlerine yeni bir yaşamın soluğunu üfledikleri o hakiki mecrasına geri döndürmeliyiz.

Not 2: Faiz seviyesine şaşırmayı bırakalım artık.
İki sebepten dolayı:
1. Faiz enstrümanı ile dövizi ve enflasyonu tutmak için artık çok geç, politika faizini % 40’a çıkarmak umulmadık yan etkiler ve tahribat bırakır. Bu ezberi bozalım artık.
2. Rasyonel ekonomi politikalarına dönüş için “hemen değil tedrici şekilde” diye çok kez uyarıda bulunduk. Önden bindirmeli, yüklemeli, giydirmeli adımlar için şartlar müsait değil.

Not 3: YKS'de 500 tam puan alan Hüseyin Furkan İlahiyat Fakültesi'ni tercih edecekmiş. İleride ilahiyat alanında kaliteli bir akademisyen olmak istiyormuş. İlahiyat fakültelerine derece yapan, zeki, cevval talebelerin gelmesi çok mühim. Allah böyle talebelerimizin sayılarını arttırsın.

Not 4: İmam Gazzâlî, manevi depresyonu tasvir etmiş: "Bir mü'min üç gün art arda ilim öğrenmeyi, kitap okumayı keserse fark etmese de manevî halleri altüst olur."

Not 5: Şam'da bir ara her şeyin fiyatı aşırı yükselmiş. İnsanlar yiyecek bulmak için arsalarını kelepir fiyata satıyorlarmış. Bir alimin eşi, tek mücevherini kocasına verip "bunu bozdur da fiyatlar ucuzken bize bir arsa al" demiş. O da mücevheri bozdurup parayı fakirlere tasadduk etmiş.

Not 6: Geldiğimiz yere ahlâkı çarpıtarak, ahlâken çarpı­larak, zayıfları çarparak ve güçlüler tarafından çarpılarak geldiğimizi hiçbirimiz ikrar etmek istemiyoruz.

İsmet Özel, Cuma Mektupları

Not 7: RECEP İVEDİK'e gülmüyorsanız;

- Espri anlayışınız yok.
- Kasıntı bir yavşaksınız.
- Kendinizi bir bok zannediyorsunuz.
- Beyaz yaka iseniz, bomboş birisiniz.
- Kendinizi toplumun dışında zannediyorsunuz.
- Sinemadan anlamıyorsunuz.
- Kendinizi burjuva zannediyorsunuz.

Not 8: MAL ERKEK tesbit yöntemleri

- %80 parası yoktur. (İstisna koydum, para zamanla kazanılabiliyor.)
- Kültürsüzdür.
- Şiddete meyillidir.
- Tembeldir.
- Yemek kültürü yoktur.
- Çok fazla içki içer.
- Sigara içer.
- Yorum yeteneği yoktur.
- Kısa yoldan zenginlik arar.
- Sorgulamaz.

Not 9: Erkekler artık neden evlenmek istemiyor?

Kadınların tercih edilmelerinin tek bir sebebi vardır..

Bunun dışında, erkek nezdinde en ufak değeriniz yoktur. Aksini düşünüyorsanız, VERMEYİN, bakalım erkek ne kadar yanınızda duracak?

İlişki bir ALIŞVERİŞTİR.

Not 10: Uzun saçlı erkekler, %95 boş insandır, saçıyla boşluğunu kapatmaya çalışıyordur.

Ancak, %5 olasılıkla da aşırı dolu ve kafa birisi çıkabilir.

Asla ortası yoktur.

Çünkü normal insan saç uzatmaz.

Not 11: bu ülkede en içi boş, en aptalca argümanlar ticaret konusunda gelişiyor genelde. evde 15 liraya hazırlanabilecek bir kokteyl, kafede 90 liraymış. o zaman evde iç. tarlada 5 lira olan domates, markette 50 liraymış. o kadar kolaysa, aç bir market, köşelik ol. seni durduran nedir?

Not 12: Sosyal Medyadan Öğrendiğim
Ünlü bir adam ünlü bir kadını döverse ortalık ayağa kalkar(Bkz. Ozan Güven)
Ünlü bir adam ünsüz bir kadını döverse bir süre konuşulur sonra unutulur (Bkz. İsmail Küçükkaya)
Ünsüz bir adam ünsüz bir kadını döverse kimse umursamaz (Bkz. Neredeyse her yer)

Not 13: "Bana boş boş oturup duvar izlettiren herkese kırgınım..." 

Tutunamayanlar, Oğuz Atay

Not 14: Mezarlıktan korkanın sevdiği ölmemiştir.

İzdiham

Not 15: "Göğsünün daraldığını biliyoruz..."

Hicr/97

Not 16: Bir insanın zeka seviyesi düşükse onunla tartışmak yorucudur. Bir insanın vicdan seviyesi düşükse onunla tartışmak üzücüdür. Bir insan hem gerizekalı hem de vicdansızsa onunla tartışmak eziyetlerin en büyüğüdür!

Not 17: "Bindiğim bütün taksiler
Beni anneme götürsün"

Didem Madak

Not 18: Kafasını yastığa koyar koymaz uyuyabilenler için yazabileceğim hiçbir şey yok. Allah rahatlık versin. Kafasını yastığa koyup birkaç saat sonra bir ara sızabilenlerle kuzen sayılırız, bir ara anlaşırız. Kafası yastıkla sabaha kadar dövüşenler, kardeşlerim. Bizi ancak biz anlarız!

Not 19: Ve sen yine denendiğinde ve yine kalbin daraldığında ve yine bütün kapılar yüzüne kapandığında ve yine ne yapman gerektiğini bilemediğinde uzun uzun düşün ve hatırla yaratanını...

''Allah kuluna kâfi değil mi?'' 
(Zümer/36)

Not 20: Ben durmadan eksiliyorum
Onlar şiir sanıyorlar..

Not 21: Yorgunum
çünkü
yorgunluğumun
yaşamak gibi
bir anlamı
var.

Not 22: Sevdiğimiz ölüler var ve sevmediğimiz diriler çok...

Not 23: "Ben üzgündüm ama onlara yorgunum dedim..."

Küçük Prens

Not 24: ...
bıraktım artık kuşlar nasıl uçarsa uçsun
...

Not 25; İsimlerimiz dahil her şeyi geride bıraktığımızda..
İşte sadece o zaman, sadece orada gerçekten eşit olacağız...

Not 26: Geceyi aç geçirip kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim der Ebu Zer. Rahmet olsun.

Not 27: Vladimir: Hiç terk ettim mi seni?
Estragon: Ama gitmeme izin verdin..

Godot'yu Beklerken

Not 28: Ne zaman bulunduğum herhangi bir yerde biraz alaka görsem,hakkımda söylenen iyi şeyler duysam yahut övüldüğüme şahit olsam aklıma İsra 37 gelir. "Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü; sen ne yeri delebilirsin ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.(İsra Suresi 37. Ayet)

Not 29: İnsana  başka bir insan karşısında 'daha az' hissettiren ve onu başkasının nazarında daha önemsiz, daha değersiz, 'daha az insan' kılan her ne ise, onunla savaşılmalı. Adı ayrımcılık, yoksulluk, ideoloji veya şiddet  olsun. Saygınlık temel bir haktır.

Not 30: İnsanı azar azar öldüren açlıklar vardır. Görülme ve işitilme açlığı. Kendini ifade etme ve bağ kurma açlığı. Hissedilme ve anlaşılma açlığı. Anlam açlığı. Güzelliğe duyulan açlık. Ruhun da beslenmeye ihtiyacı var.

Not 31: Aidiyet ihtimamla olur. Ancak verebildiğimizde ve  özen gösterdiğimizde bir yurda, bir toprağa, bir aileye ait oluruz. Bizden önce yaşamış ve varlığımızı şekillendirmiş olanlara karşı minnet, bizden sonra geleceklere karşı sorumluluk. 

Aidiyetin özü, sorumlu bağlılıktır.

Not 32: 'Dostluk, ortak bir soruda buluşmaktır. Başkalarının pek de önemsemediği bir sorunun aslında çok mühim bir soru olduğunu düşünen insanlar arkadaş olur. Cevapları farklı farklı olsa da sorunun öneminde uzlaşmışlardır'.

C.S. Lewis

Not 33: Yakan, yaktığından büyük ateşlerde yansın.

Not 34: İnsanın evi, anlaşıldığı yerdir.

Not 35: Basit bir gözlem: Bir mevki veya makama hak etmeden, kayırılarak gelen kişinin kibrinden yanına varılmaz, sanki ufak dağları o yaratmıştır. Gayret ve emeğiyle bir mevki veya makama gelen kişi ise çoğu zaman mütevazıdır. 

Boş adam, çabuk şişer.

Not 36: Bir gün bir mucize olur da bir yetkili şöyle konuşursa, yepyeni bir güne uyanmışız demektir: 'Yaptığımız şeyde kusurumuz var, daha iyi yapabilirdik, bazı şeyleri iyi göremedik.Yanlışımızı görüyor ve kabul ediyoruz, daha iyi olmaya çalışacağız.'

O gün, değişim başlamıştır.

Not 37: Çocuklar size “Kötü bir gün geçirdim, konuşalım mı?” demezler, “Oynayalım mı?” derler.

Lawrence Cohen

Not 38: Bir 'başarı grafisi' dir gidiyor. Okullar, puanlar, rütbeler. Çalışmak iyidir ama ondan daha iyi olan şey  insanlığın hayrına çalışmaktır. Sizin ulaştığınız şeyi, başkasına ne kadar dağıtabildiğinizdir. Bir başka insanda öyküneceğimiz şey, önce onun ahlâk ve  fazileti olmalı.

Not 39: İyiler bu dünyanın gerçek soylularıdır.

Not 40; 'Hiçbir şey sessizlik kadar acıklı değildir.'

Not 41: Yürümediğimiz yolların pişmanlığı hep daha fazladır.

Not 42: Herkesin iştahla konuştuğu bir çağda, susmak için hiçbir fırsatı kaçırmayın. Herkesin önündeki ekrana baktığı bir çağda, hayal kurmak ve gündüz düşlerine dalmak için hiçbir fırsatı kaçırmayın. Herkesin çılgınca koştuğu bir çağda, durup düşünmek için hiçbir fırsatı kaçırmayın.

Not 43: Dünya birbirini arayan ruhlarla dolu. İki satır konuşabileceğimiz, gülüşün ve hüznün kıvrımlarında birlikte kaybolacağımız sahici insana susamış durumdayız. Göğe aynı aşkla bakabileceğimiz, etten ve kemikten olduğu kadar acıdan ve gerçekten yapılma soylu ruh arkadaşları.

Not 44: Bir eşyamızı biri alıp götürmek istese onu hemen durdururuz. Ama saatlerimizi, günlerimizi çalanlara ses etmeyiz. Ekranlar, boş konuşmalar, verimsiz toplantılar. Hayatımızın her bir ânı biricik. Çalınmasına izin vermeyelim.

Not 45: Bizi, içimize doğru baktıran dostlarımızı sevelim. Görünmez olduğumuzda bizi gören, saklandığımızda bizi bulan, onlarla konuşurken kendimizle de konuşabilir hale geldiğimiz dostlarımızı sevelim. Göğün güzelliğini, dağın ululuğunu, insanın duruluğunu sevelim.

Not 46; Doya doya sevilmiş çocuklar, hayatın dik yokuşlarını daha az zahmetle tırmanır. Çocuklarınızdan sevgiyi esirgemeyin, acılarla dolu bir dünyada varlığın en büyük mucizesi sevebilmektir.

Not 47: “50 yaşına geldiğinde hayatı 20 yaşında gördüğü gibi gören biri, 30 yılını heba etmiş demektir.” demişti Muhammed Ali. Büyümek ve olgunlaşmak, hayatın getirdiği armağanları kabullenmekle olur:  Esnekliği, tahammülü, hatadan dönebilmeyi, ufkumuzu genişletmeyi öğrendikçe büyürüz.

Not 48: Kendi kendisiyle, ‘başarısı’yla, cv’siyle, gücüyle, parasıyla, makam ve mansıbıyla  sarhoş olanlara bir tek soru : 

Kazanırken, neyi kaybettin?

Not 49: Ne kadar kolay küsüyoruz. Ne kadar kolay inciniyoruz. Dostluk halbuki karşılıklı affedişlerle kaim, incinmeleri onarabilmekle, muhatabımızın aynasından kendi kusurlarımızı görebilmekle. Büküldüğü yerde kırılıyorsa, orada dostluktan ziyade kaskatı kesilmiş benlikler vardır.

Not 50: 'Sevilmeme korkusu' öylesine içimize işlemiş ki, sürekli dışarıda bizi beğenecek bir bakış arıyoruz. Halbuki eskiler, 'kem göz'den korkardı. 
Başkasının göz ve tecessüsünden korumamız gereken iç sınırlarımız, hayat alanlarımız var. Hayâ büyük bir muhafızdır.

Not 51: 'Bir şeyin hakikati, yıkılırken ortaya çıkar'. Düşerken, yıkılırken, kaybederken ne isek; aslında oyuz.

Not 52: Aynı yollarda tökezlemediğimiz, aynı dertle sınanmadığımız insanları yargılarken biraz daha  insaflı olabiliriz. Kim bilir, belki de böylelikle daha iyi insanlar olmaya başlarız.

Not 53: Dilimin döndüğü kadar sustum'.

Nuri Pakdil

Allah rahmet eylesin.

Not 54: Bir aydır Tolstoy okuyorum. A. Karenina da dün bitti.  Psikolojinin birbuçuk asır sonra tanımladığı pek çok fenomeni üstad keskin gözlem yeteneği ile adını koymadan betimlemiş. Deha böyle bir şey.

Not 55: Evliliklerde şöyle bir durum görünmeye başladı: Kadın mutsuz, erkek sorun görmüyor. Erkek işlerin yürümesini yeterli görüyor, kadın daha fazla içsel yakınlık ve anlaşılmak istiyor. Günümüzde kadınlar, annelerine göre, evliliklerinden daha çok şey bekliyor. Hayat o kadar acımasız insanlar o kadar bencilki kadın ya da erkek için tek sığınak, uğrak yeri eşi olunca, beklenti büyük hayal kırıklığı dramatik oluyor.

Not 56: Kimi anne babalar çocuklarına dertlerini boca ediyor ve onlardan terapistlik bekliyor.  Bu çocuklar erken yaşlanıyor. Çocuklarınızın ıstıraplarınızdan öğrenebilmesi,  ‘’yaralardan değil yara izlerinden konuşmak’’ la mümkün, yani sizin acılarınızdan ne öğrendiğinizi anlatmanızla.

Not 57: 'Çocuklar daha iyi olsun diye onlara daha kötü hissettirmek neden?' demişti bir eğitimci. Çocukları utandırıp azarlayarak onları daha iyi kılamayız. Çocuğun bizi kızdırdığı an, belki de en çok sevgiye muhtaç olduğu andır ve orada şefkatli bir söz her şeyi değiştirebilir.

Not 58; Hayatın manası üç yerde hakkıyla anlaşılır: Aşk ile birleşen ümidde, vecd ile yapılan ibadette, yeri yurdu unutturan seyahatte.

Nurettin Topçu, Var Olmak.

Not 59: Yalnızlık etrafımızda insan olmaması değil; bizi anladığını hissettiğimiz insanların yokluğudur. Çektiğimiz ıstırabı kimsenin duymamasıdır. Dünyaya bizim gözlerimiz ve kalbimizle bakan insanların eksikliğidir. 

İnsan, anlaşılmaya muhtaçtır.

Not 60: Birisi acı veren bir hikâyesini paylaştığında sizden çabuk bir çözüm beklemiyordur, zaten imkansız.Bu hikayeyi işitmenize rağmen onunla birlikte kaldığınızı, o acıyla onu yalnız bırakmadığınızı,  yaşadığı/konuşmakta zorlandığı şeye sizin tahammül edebildiğinizi görmek istiyordur.

Not 61: Artık senin elinden tutmayanı, senin de bırakman gerektiğini anladığın o an, kalbin kırılmış demektir.

Not 62: Yenilgileriyle barışan insanın içinde gerçek bir devrim başlar. O artık daha mütevazı, sınırlarını bilen, zorluk içindeki kişilerin halinden anlayan, neyi yapıp neyi yapamayacağını idrak etmiş bir insan olarak yeniden doğmuştur. ‘Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır’.

Not 63: İyi bir eş veya arkadaşlık ilişkisi, sevgi ve ihtimamla olur. Gerçek ihtimam da keşfe, değişmeye ve  ve büyümeye izin verir. Ne isek o olabildiğimiz, hayallerimizi izleyebildiğimiz, maske takmadığımız bir beraberlik. Her insan ait olmak, sevilmek, değer ve takdir görmek ister.

Not 64: Nerede okudum hatırlamıyorum : Bir idam mahkumu asılmaya götürülüyor.  Hemen önünde bir çamur birikintisi var. Az sonra asılacak o adam, üzeri kirlenmesin diye, kenardan dolaşıyor. İnsan nefes aldığı müddetçe ümit vardır.

Not 65: Bir başkasını sevmek ancak geri çekilip ona yer açmakla mümkün. Muhatabımın kendi tamlığı ve özgürlüğü içinde serpilmesi için kendimi sınırlayabilmemle. Onu yutmaya , kendime benzetmeye yeltenmeden. Sevmek, aramızdaki o mesafeyi de sevmektir.

Not 66: Bizi hayal kırıklığına uğratanlara çoğu kez bir şans daha vermek isteriz. Şaşmaz kuraldır: Umut, tecrübeyi yener.

Not 67: Yüksek empatiye sahip insanlar, kolayca başkalarının duygularını üstlenir. Duygu hamallığı. Bir empat iseniz, kendinizi çevrenizdekilerin duygularını taşırken bulabilirsiniz. Daha doğru tutum, sükûnetinizi yitirmeden yardım elini uzatabilmek, muhatabın acısında boğulmamaktır.

Not 68: Kaybedebileceğin bir şeye bağlandığında, incinmeyi göze alırsın.Sevmek incinmeyi göze almaktır.

Not 69: Başka biri konuşurken onun ne söylediğini mi dinliyoruz, yoksa onu ne söylediğiyle ilgili kendi kanaatimizi mi? Çoğu zaman ikincisi: Ona katılıyor muyuz, görüşlerine değer veriyor muyuz ? Ama mesele tam da burada düğümleniyor: 'Sen'i hakkıyla duymam için, 'ben'i susturmam gerek.

Not 70: Nasıl yaşadığın kadar, neyi nasıl sevdiğin de önemli. Kıymet verdiğin seni de kıymetlendiriyor mu? Severken kendinden verebiliyor musun? Yoksa borç tahsili peşinde misin?  

İçtenlik, en büyük sermayesidir insanın.

Not 71: Kimi insanlar vardır, size sadece var olmanızla bile sıra dışı bir şey yapıyor olduğunuz hissini verirler. Adeta içinizdeki güzelliği çekip çıkarır ve yüzünüze tutarlar. İyilik erleri.

Onlar bu çağın soyluları, 'çiçek dirilticileri'dir. Olur da elimizi tutarlarsa bırakmayalım.

Not 72: Buhran zamanları insanın cevherini ortaya çıkarır. Bencil daha da bencil olur, iyi daha da iyi.  Olumsuz olana odaklanmak ve korkuyu büyütmek yerine, bugünlerde kahramanların hikayesinden ilham alalım. Kendimize, 'Ben başkaları için  neyi daha iyi yapabilirim?' sorusunu soralım.

Not 73: Psişik (ruhsal) uyuşma şu demek: Ne kadar çok insan ölürse, mesele o kadar az umursanıyor. Sayı arttıkça duyarsızlaşıyor, daha az duygusal tepki veriyoruz. Şefkat yorulduğunda, 'bir kişinin ölümü trajedi, binlercesinin ölümü istatistik' oluveriyor.

Not 74: Bir nesneyi iyice görebilmek için ona mesafe koyabilmek gerek. İnsan ilişkilerinde, siyasette, kendimize bakışımızda gücümüz; kurduğumuz yakınlık kadar, arada geri çekilip uzaktan bakabilmekte.

Gücümüz mesafemizde.

Not 75: Sol ve laik çevrelerde çıkar, hesap, ayak oyunu, şöhret arzusu, ahlaki değerleri her an ayaklar altına almaya hazır o kadar insan itibar görüyor ki...
Moraller çok bozuk.
Söylenmemiş hiçbir şey kalmadı. Her şey çürümüş durumda.
Dilimizi ısırıyoruz.

Not 76: Aşkınızı ispat etmek için asla cüzdanınızı açmayın.

Not 77: Aşktan yana söz duyunca,
Ben hep seni düşünürüm.
Uçsuz hayaller boyunca,
Ben hep seni düşünürüm.

Yıldızlar kayar yüceden;
Renkler sıyrılır geceden;
Yüreğim sızlar inceden;
Ben hep seni düşünürüm.

Rüzgâr eser ilden ile
Sağlıkta bitmez bu çile.
Vardan öte, Yokta bile
Ben hep seni düşünürüm.

Abdurrahim Karakoç

Not 78: İlber Ortaylı olmakta zor.
Sen tut onlarca kitap yaz, yurt dışında üniversitelerde konferans ver, boş kağıda adını soyadını yazamayan Melih Gökçek sana cahil desin!