Not 1: Sahici zekalar eksik bilmekten, bilmemekten utanmazlar..
Not 2: Siyaset zaruretleri aşma sanatıdır..
Not 3: Siyaset her zaman savaş biçimi olarak kalacaktır dünyanın büyük kısmında. Yenilerseniz yok olursunuz. Siyasette ya var olursunuz ya yok olursunuz..
Not 4: Siyasette hayal kırıklığı olmaz..
Not 5: Hayaller kırılmak içindir..
Not 6; TCMB'nin swap dahil net rezervi eksi 0,2 milyar dolara düştü.
Cebinde 1 doların bile varsa Türk merkez bankasından daha zenginsin demektir bu.
Not 7: Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.”
(49, 6)
Not 8: Türkiye'de Asgari Ücretli oranı %60 olmuş.
Asgari Ücreti arttırdıkça, bu oran artacak.
Bir yandan da, halkın durumu ortada.
Fakat ilginçtir, KİRALAR da bu seviyelerde.
Not 9: "Zorbalık ve hile, din ve iman elbisesine büründüğü gün, işte o zaman, tarihin en büyük faciası gerçekleşmiş ve tarihe musallat olan en büyük güç meydana çıkmış olur."
S. Radhakrishnan (1888-1975)
Not 10: "Ona âyetlerimiz hakkında bilgiler verdik ve o -bunlara önce uyduğu halde- daha sonra bunlardan tamamen sıyrılıp uzaklaştı; şeytan onu peşine taktı ve bu suretle azgınlardan biri haline geldi. Biz dileseydik o kişiyi âyetlerimizle yüceltirdik; fakat o dünyaya sımsıkı sarıldı, ihtiraslarına uydu. -Allah’ın âyetleriyle bilgilendirdiği, fakat tabiatının kötülüğü yüzünden bu bilgileri daima dünya menfaatlerine âlet eden- bu adamın durumu, kovsan da kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp durmadan soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte âyetlerimizi yalanlayanların hali budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür, öğüt alırlar” (el-A‘râf 7/175-176)
Not 11: Kendisini cezaevinde ziyarete gelen yakın dostu Emerson’ın “Henry, neden buradasın” sorusuna, “Waldo! Asıl sen neden burada değilsin?” karşılığını veren Thoreau gibi, bütün bu olup biten “savruluşlar” neticesinde ortaya çıkan facia tablosundan rahatsız olmayıp hâlâ tekkeyi bekleyenlere sormak lazım: Siz niye savrulmuyorsunuz kardeşim?
Not 12: 2018-2023 son 5 yılda yabancılara 245.676 konut satılmış. Hane başı yaklaşık 2-3 seçmenden 500 bin ila 700 bin yeni seçmen demektir.
Bu konutların sadece75 bini Iraklı ve İranlılara satıldığını onları 35 bin konut ila Rusların izlediğini belirtelim.
Son günlerde seçmen sayısı üzerine yoğun bir tartışma var. Seçmen sayısındaki anormal artış tartışılıyor.
Şimdi gelelim sadeleşmeye: 6,2 milyon yeni seçmene ve 2,4 milyon vefat çıkartıldığında (Küsuratlar elemine edildiğinde) yaklaşık olarak 3,9 milyon net seçmen sayısı artmış olmalıydı.
Geliyoruz YSK açıklamalarına: 2018 yılında 56.322.632 olan yurtiçi seçmen sayısı 2023 yılında 60.904.499 kişiye çıkmış. Seçmen sayısındaki artış yaklaşık olarak 4,6 milyon kişi (4.581.867 kişi)
Kısaca şöyle izah edelim: Nüfusa göre 3,9 milyon artması gereken seçmen sayısı 4,6 milyon artış göstermiştir. Yurtiçi seçmen sayısındaki yaklaşık 700 bin kişilik artış nereden gelmektedir?
Sorumuz bu?
Yurtiçi seçmen sayısı 60,9 milyon iken sadece son 5 yılda yabancı seçmen artışı 700 bin kişi ila yurtiçi seçmen sayısının yüzde 1’ini bile geçmiş oldu.
Özetle durum şu: Ülkemizin demokrasisinde bir çok unsur zaten kullanılamıyor. Vatandaşın elinde belki de demokrasi adına son seçenek olarak seçimle yönetim belirleme imkanı kalmıştı. Artık yavaş yavaş bunu da parayla satar duruma geldik.
Yakında yabancı seçmen tercihi yerli seçmen tercihinin önünde büyük bir set olacak gibi duruyor.
Burada tekrar edelim: Kaderini ve hayatını bu ülkeye bağlamış yabancı seçmen mesele değil, burada sadece parayla satılmış ve daha Türkçe bile bilmeyen yabancı seçmendir meselemiz.
Kendi ülkesinde oy bile kullanamayan bir çok yabancı Türkiye’nin kaderini çizecek notaya geliyor.
Hatırlatalım...
O nedenle bu hafta sonu yapılacak seçim son seçimimiz olmasın diyorum.
Bu bir ÜLKE MESELESİDİR:
Not 13: Kapitalizmin her değeri parayla ölçtüğü, bazı değerleri değersizleştirirken kendi işine gelecek bazılarını ise aşırı önemli kıldığı ve işbirliği yaptığı bu sistemde hayatımız bizim için kurgulanmış bir gerçekliğin içinde kimi şeyleri umut etmeye bizi sevk ederken, kimi şeyleri hayal etmenin önü ta en başından kesilir.
Not 14: Kapitalizmi sonsuzlaştıracak bazı değerler (kâr güdüsü, her şeyin metalaştırılıp maddi bir değerle ölçülmesi, bazı işlerin para ederken bazı şişlerin bütünüyle değersizleşmesi, para etmemesi) öne çıkarılır, bazı değerler ise küçümsenir. Konfor öne çıkarılırken, ya da performans ve verimlilik ve ayrıca kazanç getirme kapasitesi övülürken, ahlak, diğerkâmlık, dostluk, ölüm, anlamak, idrak gücü, bütün bunlarla beraber özgürlük ihtiyacı ve doğayla iç içe uyumlu bir yaşam ve elbette ki karşılıklı iletişim yok edilir. Değersizleştirilir.
Bir nevi değil tam olarak din haline gelmiştir kapitalizm.
Sistem artık her şeyi belirliyor; edebiyatı, sinemayı, sanatı, düşünceyi, ahlakı, geleceği kendi çıkarlarına uygun bir şekilde kendi keyfince inşa ediyor. Ve insanların çoğunluğu bunun farkında bile değil. Kendisine izin verildiği kadarıyla yaşadığı bu dünyayı gerçekliğin ta kendisi sanıyor. Sistem insanları, teknolojideki son ve çok tehlikeli gelişmelerden de yararlanarak yeniden kurguluyor; makine-insan haline getiriyor, otomatlaştırıyor. Bütün bunlar kesinlikle böyle.
Not 15: Şimdi herkes papatya falı açıyor, acaba ekonomide pazartesi günü ne olacak?
Seçimin ertesi günü için Merkez Bankası’nın bir stratejisi olup olmadığını bilmiyoruz ama dövizi tutma konusunda banka bugünküyle aynı motivasyona sahip olmayabilir. Beklenen bankanın çok yüksek oranlı (mesela doların fiyatını 20 liradan 30 liraya sıçratacak) bir kurda değer kaybına tek bir seferde izin vermemesi ama doların fiyatının daha kontrollu biçimde yükselmesine göz yumması.
Nitekim neredeyse herkesin beklentisi doların fiyatının artacağı yönünde olduğu için bugün herkes dolar peşinde koşuyor. Vatandaş varlıklarını koruma derdinde, şirketler sermayelerini…
Seçimi kimin kazanacağı, bu denli kısa vadede hiç de önemli değil. Piyasa ‘Yeter ki seçim bitsin’ diye bekliyor şu anda. Bitsin ve bu anormal dönem de tedrici biçimde sona ersin.
Hep birlikte kemerlerimizi bağladık, pazartesiyi bekliyoruz.
Büyük bir ihtimalle (kim kazanırsa kazansın) ekonomik normale ya hiç ulaşamayacağız ya da ulaşmamız epey zaman alacak.
Not 16: Sen aklıma düşünce
Üstüme yemek dökecek kadar ihtiyarlıyorum
Ellerim titriyor ellerim
Çor tutmuş bağlar yeşeriyor birden bire
Kızılderili reis tüylerini yeniden takıyor başına
Oturan boğalar ayaklanıyor bozkırda köylülerle
Sen aklıma düşünce kim gelse aklıma
Unufak oluyorum.
Bülent Parlak, Sevgili Huzursuzluğum
Not 17: Her yer dünyayı kurtaran ama kendileri çukura düşen adamlarla doldu.
Not 18: Adamın biri 110 katlı gökdelenin tepesinden aşağı atlıyor ve hızla yere doğru düşerken 10’uncu katın penceresindeki biri soruyor; “nasıl gidiyor?” diye. Adamın cevabı şu; “buraya kadar iyi geldik. Fıkra bu kadar…
Not 19: Sabahattin Ali'nin de dediği gibi:
“Perişan bir haldeyim. Fakat içimde kendimden bile sakladığım bir ümit var…”
Not 20: Anadolu seçmeni böyle oy yağdırdı. Köy evleri 5-10 milyon, tarlalar 30-40 milyon TL ediyor. Anadolu zengin edildi. İstanbul'u saymıyorum. Kaçak tüm konutlar affedildi ucuz krediler dağıtıldı. Yabancıya satışta fiyat 400 den 150 bin dolara düşecek malum yerel seçim var.
Not 21: Değer üretmeyen hiçbir şey sürdürülebilir olamamıştır. Tarih, bunların örnekleriyle doludur. İmparatorlukların çöküş sebebi de zaten onları var eden dinamiklerin zayıflaması olmuştur. Sürdürülebilirlik mi istiyorsun? Değer üret ve bunu sürgit üret, daimi var kalma yeteneğini geliştir.
Termodinamik kıyamet, evrenin de sonundan söz eder. Eğer evren bile sürdürülebilir değilse bizdeki bu gayret nedir? Şudur; ölüm gerçeğine rağmen yaşama güdüsüdür. Biteceğini bilsek dahi daimi olma arzusu taşımamızdır.
Bu yüzdendir ki “daha çok” yerine “daha uzun ömürlü” diyoruz. Bir yıl büyüyüp diğer yıl küçülmeyelim diyoruz. Her şeyi kendinde toplamak yerine, paylaşarak var olmayı öneriyoruz. Daha sade yaşa ki başkaları da var kalabilsin öğüdünü dinliyoruz.
Yunus Emre; “Mal sahibi mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan” der. Sürdürülebilirlik, bu oyalanmanın en asil, değerli, erdemli ve akılcı hali olacaktır.
Not 22: Baharı beklerken ömrüm kış oldu.
Not 23: Seçim sonucunun memlekete ve çocuklarına hayır getirmesini dilerim..
Not 24: Bırak, günler istediğini yapsın
Kader bir hüküm verdiği zaman gönlünü hoş tut
Gecelerin dertleri için sızlanma
Çünkü dünya dertlerinin kalıcılığı yoktur
Musibetlere karşı metin bir adam ol
İnsanlar seni vefa ve hoş görün ile tanısın
Yaratılmışlar içinde ayıpların çoğaldıysa
Ve onların örtülmesi seni sevindirirse
Cömertlik örtüsüne bürün, çünkü her kusuru
-Söylendiği üzere- eli açıklık örter
Düşmanlarına asla zayıflık (zillet) gösterme
Çünkü düşmanların bunu kullanması beladır
Bir cimriden de hoşgörü bekleme
Cehennemde susamışlar için su yoktur
Teenni (acele etmemek) senin rızkını azaltmaz
Acele edip strese girmek de rızkı artırmaz
Ne hüzün devamlıdır ne de sevinç
Ne üzerindeki darlık ne de bolluk
Eğer kanaatkâr bir kalbe sahip olursan
Sen ve dünyalara sahip olan eşit olursunuz
Sahasına ölümler inen kimseye gelince
Onu artık ne yer koruyabilir ne de gök
Allah’ın arzı geniştir, fakat
Kader (ecel) gelince feza bile dar gelir
Bırak, günler her an gaddar olsun
Nasılsa ölüme fayda verecek ilaç yok.
İmam Şafiî (ra)
Not 25: Birden fazla ev ya da araç, ZENGİNLİK demektir. İvedi ek vergilendirilme yoluyla kaynak yaratımında kullanılmalıdır.
Not 26: Sigmund Freud'a göre, genç bir insanın hayatını mahveden üç şey vardır: Duygusallık, farkındalık ve fazla düşünmek…”
Not 27: “Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta.”
Yahya Kemal Beyatlı
Not 28: Var mı kendinden geçen, yekdiğerini seçen?
Var mı benim değil onun olsun diyen? Bir kişilik yemeği beş kişi yiyen? Diğerkâm kaldı mı dünyada, en iyisini ona verin diyerek başkalarını kendine tercih eden?
Menfaat bir helva, onu put yapıp yemenin, sonra da çok şükür demenin bir âlemi var mı?
İnsana yettiği kadarı yeter, gerisi beter!
Not 29; Bir halk geçmiş tarafından oluşturulmuş bir organizmadır ve tüm organizmalarda olduğu gibi, ancak yavaşça gerçekleşen kalıtsal birikim yoluyla değişime uğrayabilir. Kitleler daima empoze edilmiş fikirlere sahiptir; akıl yürüterek varılmış fikirlere değil. Budala, cahil ve kıskanç kişiler, kitle içindeyken önemsiz ve güçsüz oldukları duygusundan kurtulup geçici fakat uçsuz bucaksız bir güvene kavuşurlar.
İster hayvan sürüsü ister insanlardan oluşan bir kitle olsun, belli sayıda canlı varlık bir araya geldiği anda içgüdüsel olarak bir liderin otoritesine tabii olurlar.
Kitleler Psikolojisi, Gustave Le Bon
Not 30; “Ölçülü, uysal olana ihtiyarlık dert olmaz. Öyle olmayana ise gençlik de bela olur, ihtiyarlık da.
Devlet, Platon
Not 31: ABD'de sadece UYUŞTURUCU ile mücadele eden ayrı bir kurum var.
Türkiye'de neden yok?
Salt NARKOTİK ile yürür mü bu iş?
ABD'de uyuşturucu operasyonlarını yapan kurum çok kuvvetlidir. İcabında, yurtdışında da operasyonlara girişirler. Hatta, diğer ABD kurumlarıyla da takışırlar.
NARCOS dizisini izleyin.
Kurum (DEA ) o kadar kuvvetli ki, yurtdışındaki çeteler dahi, bu kurumun herhangi personeline dokunmaktan uzak duruyorlar.
Hatta, bir tanesi öldürülünce, ABD bölgenin ANASINI ağlatıyor.
Uyuşturucu ile başka türlü mücadele edemezsiniz. Devlet çalışanın itibarını ve haysiyetini korumazsa mafyaya ve varsıllara teslim olur.
Not 32: Elon Musk'ın BEYİN ÇİPİ deneyleri, çok yakın bir gelecekte, ROBOT BEDEN devriminin kapısını aralayabilir.
Zaten, Musk'ın amacı da bu.
İnsan ömrünün 10.000'lerce seneye çıkması mümkün.
Elbette, parasını verebilene...
Böyle bir teknolojinin, MUSK ve ABD'ye kazandıracağı parayı bir düşünün?
Bunun bakımı var, servisi var, yedek parçası var.
Hiç ütopik gelmesin.
Bu günler düşündüğünüzden çok daha yakın.
Bu adam evlere neden POWERWALL kuruyor? Güç duvarı ile sadece ev mi şarj edilecek?
Not 33: Enkazı kim yarattıysa o kaldırsın denilmiş...
Not 34: Buradan dönülmez denilen seçim aslında dönmüş...
Oy kullanmayan milyonlar ve küskünler, vatandaşlık satın alıp hayatlarında ilk defa oy kullanan Katarlıların, Arapların ve vatandaş yapılan sığınmacıların Türkiye'nin kaderini belirlemesine izin vermiş görünüyor.
Not 35: Erdoğan neden kazandı biliyor musunuz? Bodrum'da oturduğum apartmanda 8 komşum var. Sorsanız hepsi demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden yana. "Ben eski solculardanım" diyen komşum manzarasını kesiyor diye güzelim ağacı kökünden kestirdi. Herkesin kapısına kamera taktırdı bir ben mahkemeye verdim. Atatürkçü doktor olan komşum aynı sebepten site dışında kamuya ait olan zeytin ağacını kestirirken zabıtayı çağırıp engel oldum. Geçen yaz bir kiracı karısını tekme tokat döverken jandarmayı çağırdım, sonra benim de üzerime yürüdü, alt komşum (erkek) camı kapatıp perdeyi çekip aradan izledi. Diğer komşumu öz oğlu sinkaflı küfürler ve ölümle tehdit edince evime sığındı, günlerce misafir ettim, sonra oğluyla barıştı şimdi hepsi bir olup beni apartmandan atmaya çalışıyor:) Yapamazlar elbette onlar giderken ben geliyordum, onun için yazmadım. Bu ülkede şikayet ettiğiniz ne varsa bir parçası sizsiniz. Çoğunuz içinizde küçük Tayyipler taşıyorsunuz. Karınızı aşağılıyorsunuz, talanı eleştirip imar aflarıyla evinize kat çıkıyorsunuz, çalışanlarınıza haklarını vermiyorsunuz, başkalarının düşüncelerine saygı duymuyorsunuz, hayvanlara bir kap su vermiyorsunuz örnekler çoğaltılabilir. Ezcümle eleştirdiğiniz zihniyeti taşıdığınızın farkında bile değilsiniz. Benim en çok midemi bulandıran da bu ikiyüzlülük. Ve elbette sustuklarınız ve korktuklarınız. Siz değişmezseniz Erdoğan yine kazanır. İsmi değişir belki ama siz değişmezseniz Türkiye kazanamaz.
Not 36; Sapare Aude , "aklını kendin kullanacak yürekliliği göster" anlamına gelir. Kant'ın bu sözü Aydınlanmanın sloganıdır. Kişilere, partilere, kısır tartışmalara sıkışmayın, İnce'yle, Oğan'la vd zaman kaybetmeyin lütfen. Gerçekten toplumsal bir değişim istiyorsanız örgütlenmelisiniz başka çare yok. Hemen bugün bir partiye ya da STK'ya üye olun zaten yeteri kadar zaman kaybettik. Ben Türkiye İşçi Partiliyim. Bu ülkede güvendiğim, tabanında ve yönetiminde Brütüs'lerin olmadığından emin olduğum tek parti TİP'tir. Deprem sonrası ve dün sandık güvenliği mücadelesinde gördüm ki bu ülkenin kurtuluşu Sol'un örgütlü ve kararlı mücadelesindedir. Bursa,Kocaeli gibi işçilerin yoğunlukta olduğu sanayi kentlerinde, İstanbul'un sanayi bölgelerinde Kemal Bey'e destek 5 puan artmış, bunda Emek ve Özgürlük İttifakının örgütlü mücadelesinin büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Değişimin anahtarı işçiler ve kadınlardır. Önümüzdeki süreçte özellikle ikisini de çok zor günler bekliyor. Dünden beri çok umutsuz mesajlar alıyorum, insanlar intihara sürükleniyor. Yoksullaşırken tam güven duyacakları bir muhalefet seçeneğine ikna edilmeleri şart. Bu mücadeleye destek verin ve lütfen sızlanmak ya da umutsuzluğa kapılmak yerine çözümün bir parçası olun.
Not 37: “Umut etmek zorunda kalmamak tercih edilebilir; çünkü umutlanma ihtiyacı, nahoş olanın çoktan gerçekleştiğinin işaretidir. Marksistler gelecek konusunda daha umutludur. Zaten kişi tam da içinde bulunduğu şimdiyle en nahoş biçimde karşılaştığı için geleceğe inanç besler.”
Terry Eagleton’ın İyimser olmayan umut kitabından bir bölüm.
Not 38: Kötülük bir su gibidir. Her zaman en alçak seviyeyi bulur ve oraya iner. Kişiliğinde bir boşluk, açıklık ya da çatlak bulunan bunca çok insanın aynı yerde bir araya geldiği bu ülkede kötülüğün bu kadar kolayca organize olması da tesadüf olamaz.
Not 39: Socrates’e sormuşlar: “Niye gençlerle düşüp kalkıyorsun?” O da demiş ki, “At yetiştiricilerine baksana, hiç kart atlarla uğraşıyorlar mı, hep taylarla uğraşıyorlar.”
Not 40: Balık tutulmadan tava ateşe konmaz.
Not 41: Sadece konuşarak bir yere varılsaydı ormanın kralı aslan değil, papağan olurdu.
Not 42: "Aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar, aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ediyor."
- Mark Twain
Not 43: ''Sahteliğin tüm zamanların rekorunu kırdığı bir devir.''
Franz Kafka
Not 44: "Aslında insanlar seni hayal kırıklığına uğratmıyor.. Sadece sen yanlış insanlar üzerinde hayal kuruyorsun."
- Montaigne
Not 45: Dünya'da 2008'den beri FAKTÖR BÜYÜME yok.
Yani, esas üretim artmıyor.
Dikkat ederseniz, o krizden sonra, ufak ufak her yer şizofrene sarmaya başladı.
Şimdi de SAVAŞA dönüşüyor.
İnsan sayısı azalırsa, ÜRETİM yetmeye başlayacak, kriz bitecek.
Bunun da en iyi yolu SAVAŞTIR. Daha uzun yolu ise pek kimsenin yanaşmadığı şey: Çocuksuz yaşam. Töremeyeceksiniz.
Not 46: Avrupa'da deniz bitti.
ABD'de Demokratlar çok fazla seçim kazanıyorlar. Bu da bizi bozuyor.
Batı işi bizim için bitti gibi gözüküyor.
Kuzey'de Rusya, Güney'de Araplar ile ticaretimizi çok geliştirmemiz lazım.
Not 47: Gelmiş geçmiş en büyük üç beş romancıdan biri olan William Faulkner'ın lafıdır: "Geçmiş asla ölmüş değildir, geçmiş geçmiş bile değildir."
Not 48: Süpermarket zincirlerinde temel gıda maddelerine (et, tavuk,süt, peynir, zeytin, bakliyat, un, ekmek, ayçiçek yağı, patates, soğan v.b.) tavan fiyat uygulaması getirilmeli. Ayrıca özellikle büyükşehirlerde kanayan yara haline gelmiş astronomik kira fiyatlarına çözüm için Ankara, İstanbul ve izmire toplam en az 2 milyon sosyal konut yapılmalı 2 yıl içerisinde.
Not 49; Ekonomide pastayı büyütemediğiniz sürece bedava diye bir şey yoktur. İhale sıfır toplamlı oyun ile hep bedavaya aldığını sanan vatandaşa kalır.
Not 50: Kim bilgeliğiyle öne çıkmak kaygısındaysa işte en çok o anlayışla kafa sallar ve her fırsatta alkışlamaktan geri durmaz, tıpkı keyfinin yerinde olduğunu belli etmek isteyen eşeğin kulaklarını sallaması gibi.
Deliliğe Övgü, Erasmus
Not 51: Hayat satranç gibidir. On parçanı kaybedip yine de kazanabilirsin...
Olasılıksız, Adam Fawer
Not 52: Özlemek dostluktandır..
Not 53: Cennet özlenen ama aynı zamanda özlemin olmadığı yerdir. Cennet ideal mekândır ve ideal de özlemsiz yerdir. Burada özlemin geçmişteki yaşanmışlığın gelecekte de yaşanma arzusu içerdiğini görürüz. Çünkü özlem geçmişteki güzelliğin anımsanması ve onu yeniden yaşama arzusu da vardır. Özlem geçmişi gelecekte yeniden yaşama isteğidir bu bağlamda. Cennet de ana karnı gibi içinde bize aitmiş gibi yaşadığımız ama asla bize ait olmayan yerdir. Ana karnı da geçici olarak bulunduğumuz bir yerdir. Geçici olarak bulunduğumuz yerlerle duygusal olarak ilişkilenir, bağ kurarız, işte bu yüzden bu yere sonradan özlem duyarız.
Özlemek bir şeyi geçmişteki olduğu haliyle gelecekte yaşama arzusudur bazen. Bu hayalde geçmişe dönüş var, bugünde geçmişi yaşamak gibi bir şey. Ama yaşandığı an tek boyutludur sadece o an vardır; gidip gelmeler, bir yerden, bir zamandan geriye dönüş yoktur. Kısacası yaşanan ile özlemi duyulan arasında fark vardır. Yaşanan anda olmayan yüceltme ve özlem daha sonra oluşan kurguda "o an"a eklemlenir. Kurgu bu bağlamda yaşanandan başkayı ve fazlayı da içerir. Aynı olmayanı, belki de hiç olmayacak olanı aynıymışçasına yaşamayı arzulamaktır biraz da. Yaşanırken sadece o an varken, kurguda geçmiş ve şimdi vardır ve iki zamanlıdır.
Zamanla her şey değişir, dönüşür. Hatıra zamanda değişmeyen, zamana rağmen yaşandığı andaki gibi kalan şeydir. Hatta özlemin içeriği olan hatıra negatiften arınmıştır, sadece "güzel"dir. Bu yüzden özlemek haz ve hüzün içerir.
Arzu ile arzunun hemen doyurulmaması arasındaki zamanda oluşur özlem. Bu anlamda arzunun hemen gerçekleşmemesi, biraz ertelenmesi tahammül etmeyi ve sabretmeyi öğretir. Tehir edilen ya da yaşanamayacak olan arzu özlemle ilişkilidir. Yoksulluğun, yaşam için gerekli olan gereksinimlerin giderilmesinin mümkün olmadığı/az mümkün olduğu yaşam alanlarında arzular çok yoğun yaşanıyor. Bu arzuların doyurulma isteği de aynı derecede şiddetlidir. Narsistik çağda çocuk merkezli kültürlerde ekonomik olanakların çoğalması ve çocukların arzularının derhal ya da kısa sürede giderilmesi özlemi azaltıyor olabilir diyebiliriz. Arzular ve özlemler çok ama bunu giderecek olanaklar çokken günümüzde bazı toplumsal gruplarda özlem ve arzu yok. Objelere ulaşmanın doygunluğu... Özlemek özleniyor ve arzulara özlem duyulabiliyor.
İlişkiyi yaşayan, ama yaşadıkları ilişkide birbirlerinden uzaklaşan insanlar yan yana ve/veya beraberken birbirlerini, daha doğrusu geride bıraktıkları o "altın çağ"a özlem duyarlar. Onları bu kadar yabancılaşmaya rağmen bir arada tutan bazen bu çağı yeniden yaşayabilme umududur. İlişkide birbirlerinin eski hallerini özleyerek yaşarlar. Hatta bazı durumlarda ayrılık sonrası birbirlerini özleyenler kavuştuklarında düş kırıklığı yaşarlar. Çünkü ayrılık süresince birbirlerinden uzağa giderken, aksi yönlerde gelişirken hayallerinde birbirlerini dondurduklarından eski halleri özlediklerinden kavuştuklarında daha önce duydukları özlemi kaybederler. Burada kavuşmayla özlem bitmez, burada hayallerin ve umutların, yani özlemin tükendiğini deneyimlerler. Böylece özlenenin beraber yaşamayı istediğimiz, özlediğimiz şeyin yaşanamayacak realitesiyle karşılaşılır.
Yaşam koşullarının zorlaştığı, sadece umuda tutunarak insanların var olabildiği olağanüstü koşullarda özlemek realiteden kaçış, sığınma alanına dönüşüyor. Özlemek çoğu kez bir sığınak ama aynı zamanda regresyon da. Geçmişi anarak geleceğe kaçmak sanki... Özlemek bir teselli, bir telkin gibi...
Not 54: Sn. Kılıçdaroğlu çok güzel bir insan. Şahsen kendisini seviyorum. Lakin çok başarısız bir yönetici. Başkanlık adayı ve masa komposizyonu yanlıştı. Anadolu’nun ciğerini bilen bir insan olarak çok uyardım. Ama nafile. Şimdi İSTİFASINI bekliyoruz. Yoksa belediyeler de gider (2024).